Bu Gece saat 4.30'da duvara vuran bir kadın sesiyle uyandım. Rüya zannettim önce, biraz yatakta döndüm. Birisi "imdat, ambulans" diye bağırıyordu, bir taraftan da sesi duyulsun diye duvara vuruyordu. Baktım ki bu rüya değil. Kalktım, evi dolaştım. Sesin yerini tespit edeyim dedim olmadı. Bağırmaya başladım "hangi dairedesiniz" diye. Sesimi duyduğunu tahmin ediyorum çünkü daha sert vurmaya başlamıştı ama dediğimi anlamadı sanırım. Ben de elime sert bir şeyler alıp duvara vurmaya başladım. Ben vurdukça karşıdaki ses de cevap veriyormuş gibi duvara vurmaya başladı. Hemen polisi aradım. 10 dakika sürmemiştir gelmeleri. 25 dairelik binayı tümüyle gezdik. Sesi onlar da duydu ama hangi daire olduğunu tespit etmemiz zaman aldı. Derken polis tek tek kapıları çaldı. Bir daireden şüphelendik, tahminimiz doğru çıktı. İçerideki ses hala "imdat" diye bağırıyordu.
Bir teyze, evde yalnız yaşıyor... gece saat 11 sularında kanepeden düşerek kalçasını kırmış. Yerinden kalkamamış, telefonuna bile uzanamamış. O derece kötü... Benim sese uyandığım saat sabah 4.30 suları... polislerle birlikte kapıyı açma vs derken teyzeye ulaştığımız saat neredeyse sabah 6...
Gerizekalı yan komşuları gece 12'den beri bir ses duyduklarını ama tadilat gibi bir şey zannedip dikkate almadıklarını söyledi. Benim ev ile teyze arasındaki daire de boş... Ben ikinci kattayım, teyze ise dördüncü katta. O mesafeden o sese nasıl uyandım hala hayret içindeyim çünkü uykusu ağır bir adamım.
Şimdi demem o ki; yalnızlık zor zanaat be! Düşsen yardımına kimsenin koşamayacağını bilmek zor, 6 saat boyunca yerinden hiç kalkamadan yalnızca sesini duyurmaya çalışarak yardım istemen de zor, senin düşünen seni hisseden birilerinin olmaması da zor, her şeyden öte dört duvar arasında kimsesiz kalmak da zor...
teyze ile aramızda iki fark var: biri yaş, diğeri cinsiyet...
hayatta herkesin en az bir dönem benimsemesi gereken durum.
yalnızlığa girmek oldukça kolay; yalnızlıktan çıkmaksa bir o kadar zordur. çünkü yalnızlık uzun bir periyottur.
insanın kendi iç sesini dinlerken derinliğinde kaybolduğu, üzerini bir şekilde kapattığı sorunları veya soru işaretleriyle yüzleştiği en iyi dönemdir belki de yalnızlık.
hayatta anlam arayışı olan bireye güçlü kalmayı öğretir yalnızlık. anlam arayışı olan bir birey zamanla sıkıntılarının büyük bir bölümünü aşacaktır. adeta kendini bulacaktır.
ancak...
yalnızlığı tercih eden insan dış dünyaya kapıları tamamen kapatır. hatta öyle bir zaman gelir ki toplum içinde telefonla konuşmaya çekinmeye kadar gider bu durum.
sosyal hayattan soyutlanmak bireyi büyük ölçüde diğer noktalarda da geriletir.
sonuç olarak yalnızlık bir terapi olsa da dozunda olmalı.
ankara'daki birinci yılımı yeni doldurduğum bir vakit, kimsesizim, 2-3 arkadaşımdan çok güzel ihanet yemişim. sevgilim boynuzu takmış. gerçekten tek başımayım. sadece gittiğim barın sahibinin genç oğlu benimle: "lan sen kimsin? ne bu her hafta gelip içip içip dertleniyon? yıkık mısın sen?" diyerek tanışmış ama tabii asla ismimi öğrenmemiş sadece "oo hoş geldin kardeşim" diyor. işte bir gün yine o barda bir gece tek başıma içerken hafif alkolün, loş ışığın etkisiyle telefonumu çıkartıp:
"yalnızlık, yalnızlık insanın ayna karşısında kendine bıçak çekmesidir. ya elini kesersin ya aynayı kırarsın"
yazıyorum. şu an düşünüyorum da yalnızlık böyle bir şey değil ama insanlara bunu yaptırabiliyor. insan sosyal bir varlık, yalnız kalmamalıdır.
Ben bu ara biraz darlanma eğilimli olduğum için geniş kalıpları tercih ediyorum. Ne deniyordu onlara, hah, oversize. Böyle pijamanın falan üzerine geçirip çıkabiliyorsun sokağa ya da ne bileyim iç çamaşırı giymene gerek kalmayabiliyor.
İstersen saçı kalem topuzu yapıp bütün gün evde miskinlik yapabilirsin oversize yalnızlığınla. Sonra dersen ki iki şişe şarap kapıp geleyim bakkaldan, hoop ayakkabıyı geçir ve çık. Oversize asla uzun hazırlık gerektirmez.
Ama şimdi herkes benim gibi rahatlık tercih etmeyebilir. Kimisi hep şık olsun ister yalnızlığı, kimisi biraz daha klasik, kimisi de her telden yalnızlık sever. Yerine göre.
Herkesin yalnızlığı kendine sonuç olarak. O o şekil yalnızdır, bu bu şekil. Herkesin yalnızlığına kimse karışamaz demiş miydim?
Tek başına geçirilen bir ömür. Kimse ile bağlantı kurmadan ve kimseyle muhatap olmadan yaşamak güzel olur ama insan bu seferde kafayı yiyebilir. Çok zıt kutuplar; biri ile anlaşmak ne kadar zor ise yanlız kalmakta bir o kadar zor ve çekilmez bir yaşam biçimi.
yalnızlık; o ilk ağlamadan, son kalp atımına kadar geçen sürede iliklerine kadar hissettiğin birbaşınalık hali. ruhunun, zihninin ve bedeninin tercihlerinden bağımsız bir şekilde hep o hayalin peşinde olması. bilmediğin, görmediğin yerlerde, bilmediğin görmediğin, daha önce hiç tanımadığın bir "şey"leri araması bulamayacağını bildiği halde.
sen zihnindeki tüm kapıları açtıkça, her zaman yeni bir kapının çıkması karşına. hep aramak ve bulamamak. aklınla ördüğün gerçeğin aslında bir hiç olması.
yalnızlık bazı ruhlara bahşedilmiş bir lütuf ve lanet aynı zamanda.
yalnızlığım bir kara delik, içime çöken, varlığımın yok hali.
Bu gece kafam karışık biraz, biraz saçmalayacağım, sürç-i lisan edersem affedin. Gecenin köründe 39 derece ateşle yanarak uyanırken, yalnızlığın en dip noktasında olduğunu düşünmeye başladım. Titreye titreye kendi çayımı, çorbamı yaparken, artık yanımda naz yapacak kimsemin olmadığını farkettim ve bunun böyle devam edecek olması sanırım hayatımın en zor kararını sorgulamama neden oldu (kendimi sorgulama olayı da tamamen bencillikten ya olsun. Bencillik hayat kurtaran bir olay mıdır acaba bunu başka bir zaman sorgulayacağım kendi kendime).
Artur schopenhauer abimizin dediği gibi , evet kendinle baş başa kalabilmek en değerli mülktür ama bunun sürekli olması o kadar da değerli midir? sürekli ulaşılabilen çoğu şey değersizleşmiyor mu zamanla. 4 saatte buraya kadar gelebildiğim entry'i daha fazla yazacak güç bulamaacağım sanırım.
Bir de Ümit Yaşar Oğuzcan şiiri de ekleyeyim .
Önce çaresizlik çaldı kapıları Sonra yoksulluk Bütün aşina çehreler silindi aynalardan Bir anda boşaldı dünya Yapayalnız kaldık
Tez tükendi umut ekmeği Bitiverdi suların hayali Çevirdik derin bir karanlığa gözlerimizi Sen ey büyük yalnızlık Bir sen terketmedin bizi
“yalnızlık benim anladığım anlamıyla, acınacak bir durum değil; daha çok gizli bir krallık, derin bir iletişimsizlik, fakat el uzatılamaz eşsizlikte, az çok belirsiz bir anlama biçimidir.”
“Yalnızlık bizim içeriye ve dışarıya ışık veren biricik penceremizdir Ömür Hanım… İki kanadı vardır, istekten ve korkudan; çarpar durur bir ömür içimizde…”
Doğdum görmeye geldiler, öldüm gömdüler ve gittiler. Artık kimse yoktu uzun süre birisinin gelmesini bekledim. Birinin geleceğine inanıyordum. Uzaktan ağlama sesleri, ayak sesleri duyuyorum gece olunca hepsi kesiliyor. Geceleri korkuyor ve üşüyorum. Toprağın altı soğukmuş bilmezdim. Hareketsizlik canımı da sıkıyor. Bunları kimseye de anlatamıyorum sesim de çıkmıyor. Ne zaman alışacağım? Alışamadım. Evet hâlâ birinin gelmesini bekliyorum. Umudumu yitirsem kolay olacak. Umudumun kesilmemesinin tek nedeni galiba sesler. Ölmeden önce bu kadar umutlu değildim. Ölünce değiştim galiba. Hayattayken 1 ay kimsenin gelmediği olurdu. Kimseyi beklemezdim umudum da yoktu. Biri elbet gelirdi. Ölünce umudum var ama gelen yok. 1 ay çoktan oldu bile gerçi hafızama da çok güvenemiyorum. Ölü bir beden sayı saymayı günleri nereden bilirdi ki. 1 saat mi oldu yoksa. Aman çok da önemli değil. Önemli kelimesi güldürdü. Ölüsün işte ne önemi.
"Gece gece yatak yalnızlıkları vardır bu yüzden,
Masa yalnızlıkları vardır sandalye sandalye,
Mutfak yalnızlıkları,
Düş yalnızlıkları
Ve gülüş
Ve iş
Ve bakış
Ve söyleyiş
Ve susuş,
Hatta park, cadde ve duruş,
Sonra dökülüş,
Sonra yerlere kadar bükülüş
Ve gidiş geliş
Ve yöneliş yalnızlıkları vardır.
Ölümün yalnızlığı yoktur ama;
Ölüm, bir başına yalnızlıktır."
demiş, hasan ali toptaş. Daha iyi açıklayanını görmedim.
kişiye verdiği tüm kötü hislerinin yanında aslında çok iyi bir yanı da bulunan bir duygudur; yalnızlık düşüncelerinizi berraklaştırır. başkalarının fikirlerinden, algılarından, dert ve sevinçlerinden, beğenilerinden, ilgilerinden uzaklaşıp kendinizi bulmanızı kolaylaştırır. neyi yapıyorsanız kendiniz için yapar, neyi beğeniyorsanız gerçekten beğendiğiniz için beğenirsiniz yalnızsanız, başka birinin gözüne girmeye çalışmaz, başkasından etkilenmez, başkasına öykünmezsiniz, çünkü yalnızsınız, yaptığınızı görüp takdir edecek kimse de bulunmaz, başkası beğenmez diye kendi istediklerinizi yapmaktan da kaçınmazsınız. tam olarak neyseniz osunuz yalnızken, bu yüzden evet çoğu zaman kötüdür, insana insan gerekir; ama berraktır.
her şeyin fazlası zarar, bu durumun da öyle. çok fazla alışırsanız hayatınızdaki insanlar sırtınıza yük gibi gelir, yani sizi kendinize yakınlaştırır ama dış dünyadan uzaklaştıkça uzaklaşırsınız. sonra sizi boğmaya başlar bu sefer geriye dönmekte zorlanırsınız, deliye dönmek zorunda kalırsınız.
kelime şakası ehe.
cidden fazlası zarar...