bazen kelimelerin lal olduğu anlarda gözlerle haykırmaktır, seni seviyorum. dilin diyemediğini, gözlerin dile geldiği, ellerin gözler arasında aracı olduğu anlardadır sevmek.
sorulan sorulara cevapsız bakmaktır belki de. sorarsın son bir kez duymak için canını vermeyi dilersin, dile kulaksız, göze çolak olmaktır, seni seviyorum.
yıldızınla beraber gökyüzüne her baktığımda seni orada görmektir, seni seviyorum. her gece olduğunda seninle tekrar buluşacağımı bilerek yaşamaktır.
her insanın aynanın karşısına geçip, kendi gözlerinin içine bakarak söylemesi gereken iki kelime. hayır delilik falan da değil bu. diyaloğu uzatınca delilik noktasına kayabiliyor tabi. bir arkadaşımdan biliyorum. yoksa biz öyle şeyler yapmayız tabi. deli miyiz? ne alakası var.
lakin, cidden söylemek gerekiyor. eğer bunu siz inanarak kendi kendinize söyleyemiyorsanız, yani siz bile kendinizi gerçekten sevilmeye değer bulmuyorsanız, bir başkasının da sevmeye değer bulmayacağına yüzde yüz emin olabilirsiniz.
çok kullandığım bir kelimedir, insanları mutlu eder moral verir bence sadece sevgili kişisine söylememeli yani musluğunuzu tamir eden tesisatçı, tüpünüzü getiren tüpçü, arabanızın bakımını yapan size göt çatalını umarsızca sergileyen usta ve boyruüün diyen pidecide ki garson da bu sözü hak ediyor lütfen onlara seni seviyorum demekten çekinmeyin ve muhakkak bunun karşılığını alacaksınız.
Bu aralar bağıra bağıra karşısına çıkıp sölemek istediğim ama bu kadar yaptığından sonra haketmiyor diye içimden içimden söylediğim değeri kıymeti bilinmeyen iki kelime.
Bir sevgi belirtme cümlesidir. Fakat ne yazıktır günümüzde çokça da kirletilmiş,basitleştirilmiştir. Oysa bu kısacık cümle hissedebilene eşi olmayan bir hazinedir.
Türkçede en kızdığım ifadedir.
Babama, halama, teyzeme ve kız bir kuzene falan söylerken niye "seviyorum seni" şeklinde kullanmak zorunda hisseder ki bir insan.
Seni seviyorum diyemez mi lan bir insan sevdiği birisine sevgilisi değilken?! Diyemiyor işte.
Ateyizler bunu da açıklasın o zaman.
Gavurlar söylemiyor bunu. kırk dereden su getiriyorlar. yok ilk konuşmada olmaz, ikinci buluşmada olmaz. yok zamanı geldi mi? yok vizeler açıklandı mı?
herşeyi sıralı listeyle yaşayan insanlar. birinci fazda oturulur, ikincide öpüşülüe üçüncüde on gün beklenir... tuhaf bir törensellik.
Duyunca insanın içini ısıtan, söyleyince dizlerinin bağını çözen sihirli söz öbeği. Zamanın gerçekten yavaşladığı anların başında gelir bu iki kelime dudakların arasından süzülünce. Herkese söylenmez, herkesten duyulmaz. Adeta bir hazine gibi saklar herkes. Bu hazineyi alabilmek için yüreğine girmek gerekir her insanın. İşin tehlikeli yanı her hazinenin tuzakları veya bekçileri var. Bu engelleri aşıp yara almamak mümkün değil maalesef. Belki de o yaranın sıcaklığıydı kelebeklerin uçuşması.
Birisini sevmek zaman zaman çok kolay olabiliyor ancak onu kendi bahçemize davet ettikçe bir ağaç gibi her mevsim budamaya çalışıyoruz. Asla olduğu gibi sevemiyoruz karşımızdakini, olduğu gibi sevenler o hazineyi gerçekten hak edenlerdir belki de. Bu yüzdendir ki aslında insan kendine söz vermeli karşısındakini olduğu gibi sevmeye, ardından dökülmeli o iki güzel kelime.
İnsanın içini acıtan asıl konu ise bunu söylemeye veya duymaya hasret kalmak…
Sevgiliye denmesi kolay, ama nedense anneye ya da benim için daha çok babaya denmesi zor olan sevgi ifadesi. Seni seviyorum baba. Niye utanıyorsam demeye. Ne güzel halbuki.