yumurtalarını bırakmak için, ters akıntıya karşı binlerce km yol alarak doğdukları sulara dönen, görevleri bittiği gibi de oracıkta vefat eden çilekeş dostlar. çok çok zorlu geçen bu yolculuk esnasında da nehir yataklarındaki ağaçların, bitkilerin tohumlarını, polenlerini de bir şekilde gidecekleri yere ulaştırıp doğaya da büyük faydaları dokunuyormuş. okyanusta, dünyanın manyetik alanını algılayarak o kadar mesafe yapabiliyorlarmış kaybolmadan. her akarsunun kendine has kimyasal bileşimi varmış bunlar da o kokuyu ayrıştırarak buluyormuş yolunu. gel de bu hayvanı tezgahta 50 liraya sat kumkapıda ayıp be.
şu sıralar göt büyütme evresinde olduğumdan göbeklenme riskini minimuma indirmek için öğle yemeklerinde salataya döndüm ayıptır söylemesi. normal şartlarda öğün atlayabiliyor, yani öğle yemeklerini yemeden günü geçirebiliyorum yaklaşık beş - altı yıldır. kaldı ki iş hayatım boyunca kahvaltı yapmışlığım da pek yok. son derece sağlıklı bir hayat sürüyorum görüldüğü gibi. neyse, mesele benim altmışımı görmeden öleceğim değil tabi; somon.
dediğim gibi, öğlen aralarında salataya dönünce nasıl olsa şirketin verdiği yemek kartı var, peşin para vermiyorum diyerek kendime bir sürpriz yaptım bugün ve somon füme salata almaya karar verdim. malumunuz muadillerine göre pahalı bir ürün kendisi ve girdiği salatanın değerini x1,5 şeklinde katlayarak arttırıyor.
hayatımda hiç somon yemişliğim yok. tadı nasıl en ufak bir fikrim de yok yani. lakin kendisinin aristokrat görüntüsü her daim beni tav etmeye yetmiştir. amerikan mutfağımın corian tezgahı üzerindeki ankastre ocağımda kızdırdığım pahalı döküm tavada kendisini yemek için hazırlarken yudumladığım kırmızı şaraba eşlik eden klasik müzikle yarattığım ambiyansı hayal etmişliğim çokça vardır migros'un dondurulmuş gıda reyonundaki dolapta şoklanmış somonlara bakarken. kaldı ki amerikan mutfağım yok, alkol almam ve kırmızı şaraptan nefret ederim, evdeki tavalar mehtap marka, yemek hazırlarken klasik müzik dinlemem ve yıllardır yemek hazırlamıyorum.
tüm ayrıntıları tekrar bir kenara bırakıp öğle yemeğinde hazırlanmış somon fümeli salataya dönmem gerekirse; bir kere "füme" ne demek tam olarak bilmiyorum ve açıkçası karşıma ne çıkacağını da tam kestiremiyordum lakin önüme konan salata tabağının içindeki çiğ somonları gördüğümde suratımın aldığı hali görmek isterdim açıkçası. o çiğ balık görüntüsüne anlam vermeye çalışırken karşımdaki elemana "ya bunların kızartılması gerekmiyor muydu?" diye sormamak için bir iki kez kendimi frenlemem gerekti. ne de olsa salon beyefendisi görüntümü ve aynı şeyi daha önce defalarca yapmış görüntümü bozmamam, karizmamdan ödün vermemem gerekiyordu. tabağın konduğu plastik tepsiyi usulca alarak içine biraz yağ biraz da limon ilave ettikten sonra yiyemeyeceğimi bildiğim, haliyle de doymayacağımdan emin olduğum için usulca istediğim bir lokma ekmeği de alarak bir lepistes edasıyla usulca alışveriş merkezinin yemek katındaki masalardan birisine uzadım.
evet, hayaller açık mutfakta klasik müzik eşliğinde kırmızı şarap yudumlarken hazırlanmış somon, gerçekler istanbul'da ki bir avm'nin yemek katında plastik tepside salata içine katık yapılmış somon...
neyse, sadede gelmek gerekirse. deniz ürünlerinin her türlüsünü seviyor olmama rağmen kendisinden nefret ettiğimi ve önümdeki salatayı bitiremediğimi (ekmek bitti bu arada) belirtmek isterim. doyurucu bir et olmasına rağmen aşırı tuzlu tadı pek damak tadımı tatmin etmedi ve mide bulantısına maruz kalmamak için somon kardeşle aramızdaki ilişkiyi tabağı bitirmeden sonlandırmaya karar verdim, ki tabağımdaki yemeği bitirmediğim anların sayısı bir elin parmaklarını geçmez tüm hayatım göz önünde bulundurulduğunda.
muhtemelen iki günlük yemek parasını aptal bir salataya gömmüş olmanın yanında karnımın da doymaması nedeniyle en yakın starbucks'a uzayarak kahve eşliğinde domatesli - tulum peynirli nefis ve nispeten ucuz poğaçalardan bir adet alarak kitabımı okumaya koyuldum. neyse ki bugün dünya kahve günüymüş de bir türk kahvesi alana 5 yıldız veriyormuş starbukcs. somona gömdüğüm paranın acısını starbucks'dan çıkaracağım, 4 yıldız kardayım...