Zekası ve çalışkanlığı pek övülen millet. Depremi bayağı kanıksamış bi millet ayrıca.
Yakın olsun olmasın, insanlarla pek samimi olmayan selamlaşma biçimlerini çok sevmişimdir. Konnichiwa deniyormuş bu harekete: hafifçe eğilip elleri önde kavuşturmak gibi bi hareket. Hem güven verici hem de sıfır temas.
Aramızdaki zihniyet farkının uçurumlar ile ifade edilebileceği millet.
Yıllar önce çalıştığım iş yerinde bir Japon firmanın yardımı ile üretim hattı tasarlanmış.
Bizim arkadaşlar üretim hattında problemli ürünleri gözden geçirmek için hat üzerinde ayrı bir bölüm oluşturduklarını söyleyince japonlar yıllardır unutulmayan ve şirket içinde kulaktan kulağa, kuşaktan kuşağa aktarılan o soruyu sormuşlar:
"neden problemli ürün üretiyorsunuz ki?"
Geçen hafta aynı firma ile benzer konuda bir toplantımız vardı. Bizi artık anlıyorlar ve olduğumuz gibi kabullenmişler. Neden diye sormuyorlar.
Japonlar ile çalışması keyifli. En son 2005 yılında bir iş yaptık. Oldukça keyifli bir işti. Japon hata yapmaz efsanesinin de tırt olduğunu orada gördüm. seçtikleri bir cihaz çalışmadı.
Robotik yazılımcılarından biri, bize tercümanlık yapan ve Türkiye'de yaşayan Japon kadına aşık oldu. Türkiyede kalış süresini uzatabilmek için projeyi süründürdü. Japonyadan parça gelmesi lazım vs. bir sürü bahane buldu.
ecnebi sitelerinde sıkça geçen "never nuke a country twice" konulu enteresan videoların öznesi millet. insan izleyince gerçekliği var mı diye düşünmeden edemiyor. ben en son götüyle flüt çalan bir abla izlemiştim...
aydınlık ve karanlık gibi birbirinden çok farklı iki kutbunun olduğunu millettir. (şimdi diyebilirsiniz her millette var böyle kutuplar; ama bu japonlar bir ayrı dostum)
hepimizin aklında yer alan "japon" imajı malum; -çalışkan -geleneklerine bağlı -saygılı -zeki -kültürlü -entelektüel -anime hastası
bu adamlar minik bir adada, boylarından büyük işler başaran, çalışma disiplininde almanları bile geri bırakabilecek kadar iyi, ar-ge konusunda aşmış, saygı ve kültür konusunda sıkı kurallara sahip, pek misafirperver olmayan yenilikçi vs. vs. bir millet.
ancak öte yandan; dünyanın en büyük porno sektörlerinden birine sahip, dünyanın en garip cinsel aksiyonlarına sahip, tecavüzün, tacizin ve diğer cinel suçların yüksek olduğu, mafya-tipi organizasyonların gerçek anlamda acımasız ve etkili olduğu (sistematik ve dikkatli olmaları japon mafyasını diğer mafyalardan ayıran özelliktir) sapıklıkta ve marjinallikte sınır tanımayan bir millet.
karanlık ve aydınlık olarak alandırılabilecek bu iki ucun, gündelik hayatta çarpışması sonucunda ise never nuke a country twice sloganıla belirtilen "japon manyaklıkları" ortaya çıkıyor. cinsel yönü ağır basan; ama bir o kadar manyak programlar, "ama bunu neden yapıyorsun" kıvamında yarışmalar, "yok ebenin .mı ali sami" dedirten olaylar, vs. vs.
velhasıl o ikinci nükleeri atmayacaklardı bu heriflere.
kendisini dünyanın merkezi ve tanrının seçilmiş halkından bir birey olarak gören insan.
bu sebeple kibirlidirler. ama gerçek yüzlerini sadece aile ortamında gösterdikleri ve komşusundan nefret etse bile her sabah komşusuna gülümseyerek günaydın diyen ama içinden ana avrat düz gittiği pek bilinmeyen insanlar oldukları için (japonlar da durumun farkında ama kimse ses çıkartmıyor) herkes japonları efendi insanlar zannediyor.
adamlara sorsak tüm dünya japonların yüzü suyu hürmetine yaratılmıştır, onlardan daha benzersiz bir ulus yoktur.
halbuki adamlar genetik olarak moğol bir kere. kültür olarak da çinli. nerede hani orijinallik?
yine de düzgün, akıllı, mantıklı adamlar çıkabiliyor bu ülkeden. onların hatırına seviyoruz işte.
ben bu milletin mühendisliğine, ürettiği ürünlere güvenirim. telefonda kendimi bildim bileli sony kullanıyorum, bu satırları da sony xperia telefonumdan yazıyorum şu an. bugüne kadar hiç başımı ağrıtmadı sony marka telefonlar. hatta eskiden sony ericsson k750i model telefonum vardı, dört yıl tepe tepe kullandım. en son bir minibüs tarafından ezildi de öyle vedalaştık(evet tarafından). arabada da japon iyidir. 20-25 yıllık toyota otomobiller hala sorunsuz çalışıyor. fransız otomobili olsa perte ayrılmıştı çoktan. honda da yine çok başarılı bir japon otomobil üreticisi. yaptıkları işin hakkını veriyor bu adamlar. her markaları, her ürünleri belli bir kalite standardını tutturuyor.
seni seçtim çünkü sen farklısın, japonsun bir kere akıllı adamsın diyerek sözlerimi tamamlıyorum.
genelde içi dışı bir ve açık sözlü bir insan olduğumdan ötürü honne ve tatemae kavramları bana ikiyüzlülük gibi gelen millet.
aslında çok da ikiyüzlülük değil de işte, beni geriyor bunlar. "lan bu şerefsiz benimle iyi anlaşıyor da tatemae mi ki acep?" diye düşünmeden edemiyorum.
plajdaki pet şişeleri, naylon torbaları, çöpleri topluyorum diye suratıma gülen antalya tatilcisi geliyor aklıma. antalya'ya laf attığım sanılmasın, fethiye'de, izmir'de ve daha nice bölgede benzerini yaşadım. yere ambalaj atan çocuğunun önünden çöpünü toplarken bir metre yanındaki şahsıma hiç aldırmayıp, çocuğu uyarmak bir yana, kendi de çikolata ambalajı atan anne de gördüm çok şükür.
tarihiyle gerektiğinde dalga geçebilen, geçmişte yaşayan hükümdarlara "hee biliyorum o hükümdarı. epey gerizekalıydı." diyebilen bir millet.
lakin şu mahkemeden korkma olaylarını hala çözemedim. arkadaşım siz ki nice hukuk konulu dizileri, ace attorney gibi oyunları çıkartmış insanlarsınız. neden hala "ya mahkemeye gitmeden çözemez miyiz?" diyorsunuz?
buna şirketler de dahil. dünyada en çok patent ve telif hakkı ihlalinin yapıldığı yer japonya'dır. ama daha bugüne kadar bir müzisyenin diğerine dava açtığını görmedim, duymadım, okumadım. halbuki o kadar çok intihal var ki...
en sevdiğim yanı sürekli haklarında yeni şeyler öğreniyorum. öğren öğren bitmiyorlar.
seslere ve müziğe aşırı duyarlı ve düşkün olan bir millet.
ota boka şarkı yazıyorlar bu sebeple.
mesela beni japonca şarkı dinlemeye teşvik eden bir şarkıcının kirazdan reçele, reçelden ramene şarkı yazmadığı yiyecek kalmamıştı. ben bu durumun sadece ona has bir durum olduğunu zannediyordum ama ciddi ciddi adamlar "ben şimdi sıçmaya gidiyorum" diye şarkı söyleyebiliyor tuvalete giderlerken.
bu durum dile de yansımış durumda. binlerce yansıma kelime var. örneğin bizim için kuş "cik cik", "gak gak" falan diye öter genelde. ama adamlar her kuş türü için ayrı bir yansıma kullanıyor. tıpkı arnavut şevket gibi.
bu durum sadece kuşlarla da kalmıyor. her böceğin çıkardığı sesin yansıma kelimesi de farklı.
rüzgarın esmesi, yağmurun yağması bile şiddetine göre bir yansıma kelime içeriyor.
aynı özelliğe sahip diğer bir millet ise polinezyalılar ki zaten japonların atalarından birisi de poinazyalılar.
türklerdeki rus merakı gibi, bir zenci merakına sahip olan millet.
acaba caz ile çok içli dışlı olmalarından dolayı mı, merak ediyorum şahsen.
olayın pornografik yönüne çok girmeyeceğim. sonuçta ben sadece edebiyatları ve kültürleri üzerine eğitim gördüm. ama edebiyatlarında da mutlaka bir şekilde olaya bir zenci dahil oluyor. edebiyatlarında diğer milletlerden çok afrika kökenli insanlar var.