-
her içtiğinizde ağzınıza bir miktar katran bıraktığınız madde. -
(bkz: olmadı bir sigara yakar mutluluklar dileriz) -
zararları paket üzerinde yazılan uyarı yazılarıyla çok sürreal bir boyuta taşınmıştır.
sigara gerçekten sağlığa zararlıdır, uzun dönem kullanımı akciğer kanseri ve kalp damar hastalıkları ile iliskilendirilmektedir. yapılan çalışmalar sigara içenlerin içmeyenlere göre ortalama ömürlerinin beş yıl kısa olduğu da bulgular arasındadır.
ancak paket üzerindeki uyarı yazıları ve korkunçlu resimler büyük çocukları korkutmak için tasarlanmıştır. mesela "sigara içenlerin yarısı erken yaşta ölür" ifadesini ele alalım. uyarı yazısı içilen miktar veya yıl sayısıyla ilgili birşey söylemediği gibi erken yaşta ölümden kastın da ne olduğu belli değildir. erken yaşta ölüm dendiğinde herhalde akla otuzlu ve kırklı yaşlardaki ölümler gelir ki bu da sigara kullanımının en çok ilişkili olduğu akciğer kanserinin yetmişli yıllarda başladığı gerçeği ile çelişmektedir. diğer yandan, acaba bu erken ölümler ile sigara kullanımı arasındaki ilişki acaba nasıl belirlenmiştir? sonuçta hiç kimsenin doğrudan ölüm sebebi sigara kullanımı olarak kayda geçmez. Ölüm sebebi, kanser olabilir, kalp krizi veya başka bir hastalık olabilir. Sigara bu hastalıklara yakalanma ihtimalini artırıyor diye bütün bu ölümleri sigaranın hanesine mi yazacağız?
sigaranın iktidarsızlığa sebep olduğunu da sık sık okuruz. gerçekte bu çok uzak bir ihtimal, sigara içiyor diye kimse iktidarsız kalmaz. Ancak insanların cinselliklerini kaybetme korkusunun ne kadar derinlere gittiği düşünülürse bu temanın sık sık işlenmesi şaşırtıcı değil.
özetle, paket üzerindeki çoğu uyarı yazısı bilimsel gerçeklere dayanmıyor. Bunlar sadece korkutma motivasyonu ile yazılmış.
peki bu gerekli mi gerçekten? Kamu otoriteleri halkın sağlığı için yalan bilgiyi dolaşıma sokmak da dahil her yola başvurmalı mıdır? bu tamamen neyin öncelikli bir değer olduğuna ilişkin anlayışınıza bağlı. önceliğiniz açıklık mı yoksa halk sağlığı mı? bir de yalan uyarı yazılarının ne kadar işe yaradığını, kaç kişiyi sigara içmekten caydırdığını hesaba katmanız lazım. Ben konuda kararsızım. bu yazılar bana tuhaf ve anlamsız geliyor ama belki halk sağlığı için az da olsa gereklidir. -
iddia ediyorum eğer cennet diye bir yer varsa bu sigarayı bulan adam kesin cennetliktir. hem stresini azaltıyor, hem kafanı dağıtıyor ya hepsi bir tarafa acıktığın zaman ağzını doldurup -en azından bir süreliğine- açlığını bertaraf ediyor ya, o bile yeter...
özellikle yemeğin üstüne 2 sigara yakmak sağlığa yararlıdır kardeşim, bu bilimsel bir gerçek! yoksa bir tabak yemek benim gibi bu kadar uçlarda ve tempolu yaşayan bir adamı kesinlikle kurtarmaz. ya bir tabak daha yiyesim gelir ya da tatlıya gömülürüm banko. sonra niye göt göbek saldın, işte bu yüzden...
allahtan sigara var da şişmanlamanın önüne bariyer çekiyor böyle. sigarayı bırakanların neden aniden kilo aldıklarını şimdi çok ama çok daha iyi anlıyorum. sigara tiryakisi amcamın her sigarayı bırakma girişiminde ''sen zaten 500 yıldır sigarayı bırakıyorsun'' diye dalga geçiyordum ama şimdi ona hak vermeye başladım. eğer buraları okuyorsan sana baya ayıp etmişim, kusura bakma amca...
sonra bir de bira-sigara ikilisinin uyumu... abi yok böyle bir şey. biradan bir yudum, sigaradan bir nefes... bu ikisinin kombosu, hele bir de dost meclisinde geyik goygoy yaparken strese ve gerginliğe birebir.
bonus: dışarıda hava soğukken, ne bileyim yağmur yağarken falan sigara içerek ısınmak yok mu... bak işte esas bunun hastasıyım. -
(bkz: sarma sigara) -
Tek tip paketle birlikte bozulan tadı güncel durumda yarraktan beter olmuştur. Ben kronik parasızlığa eşlik eden West ice'ı özledim. Burjuva takımını bozan ghetto life'ı özledim.
Plastik içiyoruz ak. -
Her anadolu delikanlısının tüketirken, benim paramla içmezsin, kendi paranı kazan da iç, evresini yaşadığı mamul.
Sigara içmenizin önüne geçmeyen ata kişisi, gururunuza oynayarak son çareye böyle başvurur. -
sigara ve ara sıra keyfe keder vape içen birisi olarak zararlı olduğunu bildiğim ve bazen tiksindiğim halde çoğu zaman bundan keyif aldığımı itiraf etmeliyim, her insan davranışının altında mantık aramanın beyhude olduğunu düşünüyorum, belki de iki kere ikinin dört olmadığına inanmak istiyorum kim bilir.
burdan sonraki bölümler fyodor dostoyevski'nin postmodern insan dünyasını nefis bir şekilde tasvirleyen yeraltından notlar'ından ufak bir alıntıdır, yarım kalmaması için uzunca ekledim eğer okuyacak vakit bulamıyorsanız tamamını sesli kitap dünyasından dinlemenizi tavsiye ederim.
...
Fakat istek çoğu zaman, hatta ısrarla akla tamamıyla zıt bir yoldadır ve... ve... inanır mısınız, bu hal de hem faydalı, hem de bazen takdire şayan olabilir. Şimdi bir an için insanların aptal olmadığını farz edelim. (Aslına bakılırsa insan için böyle bir şey söylemek imkânsızdır, hiç olmazsa şu sebepten: İnsanı aptal kabul edersek kime akıllı diyeceğiz?) Ama insanoğlu aptal olmasa bile dehşetli nankördür. Nankörün nankörüdür. Hatta bana göre en uygunu, insanı iki ayaklı nankör bir mahlûktur diye tarif etmektir. Ama bu kadar da değil, insanın başlıca kusurunu unutmamalı: İnsanların baş kusuru, tufandan başlayıp Schlezwig-Holstein devrine kadar uzanan daimi erdemsizliğidir. Erdemsizlik ve bunun doğurduğu çeşit çeşit temkinsiz hareketler; temkinsizliğin erdemsizlikten ayrılmadığı öteden beri bilinir zaten. İnsanlık tarihine şöyle bir göz atıverin bakalım, ne göreceksiniz? Azamet mi? Belki; yalnız Rodos Heykeli bile yeter! Bizim Bay Anayevski, heykelin bazılarına göre insan elinden çıktığını, bazılarınınsa tabiatın yarattığı bir harika olduğunu iddia ettiklerini boşuna söylemiyor ya. Göz alıcılık mı? Olabilir; asırlar boyunca her milletin askerinin, sivilinin giydiği üniforma bolluğu karşısında apışıp kalmayacak tarihçi yoktur! Tekdüzelik mi? O da var: Durmadan dövüşüyorlar, şimdi de, eskiden de, her zaman dövüştüler ve dövüşecekler, bunun da gayet tekdüze olduğunu kabul etmelisiniz. Kısacası, genel tarih hakkında pek çok şey, hasta bir muhayyileden ne doğarsa hepsi söylenebilir. Yalnız temkinli hareketten bahsedemezsiniz. Daha söze başlar başlamaz laf ağzınıza tıkılır. Hayatta erdemin ve aklın canlı örnekleri olan allâmelere, insan severlere bol bol rastlanır; bunların gayesi, ömürlerini elden geldiği kadar erdemli, temkinli geçirmektir.
varlıklarıyla etrafa adeta nur saçarak, dünyada erdemli ve temkinli de yaşanabileceğini göstermek peşindedirler sanki. E, sonra? Sonrası malum, bunların birçoğu, ömürlerinin sonuna doğru da olsa, er geç sürçüp tamiri imkânsız bir çam deviriverirler. Şimdi sorarım size: Böyle garip nitelikleri olan insanoğlundan ne beklenebilir? Önüne dünya nimetlerinin hepsini serseniz, başı kaybolana, hatta su yüzüne ufak ufak kabarcıklar çıkana kadar saadet deryasına gömseniz, çalışmaya ihtiyacı olmayacak derecede refahını sağlasanız da, sırf ballı çörekler yiyip yan gelip yatması, bir de insan neslinin kurumaması için uğraşmasını sağlamak için iktisadi refaha kavuştursanız da, sırf nankörlüğü, küstahlığı yüzünden bir rezalet koparacaktır. Sırf müspet akla kimi düşsel öğeler katabilmek için ballı çöreklerden, iktisadi refahından vazgeçip, kendisine en zararlı
saçmalıkların peşinden koşar.
Akla sığmaz hayallerinden, en adice ahmaklığından sıyrılmaya asla yanaşmaz, çünkü tabiat kanunlarının insanı arzu duymaktan caydıracak kadar tıpkı bir
piyano gibi çalmasına, bir cetvele göre davranmaya
zorlamasına rağmen, bir piyano tuşu değil de insan olduğunu (sanki pek gerekliymiş gibi) kendi kendine ispat etmek ister. Öte yandan insan, gerçekten bir piyano tuşu olduğunu görse, hatta tabiat bilimleri ve matematik yoluyla, öyle olduğu ispat edilse bile gene akıllanmaz; gene mahsus, sırf nankörlükten, inadından yeni haltlar karıştırır. Bunu yapmaya gücü
yetmezse, bu defa ortalığı kasıp kavuran fırtınalar, türlü türlü facialar icat eder ve isteğini o yoldan elde eder! Tüm dünyaya lanetler eder; lanet etmek, yalnız insana mahsus olduğu için (insanı diğer canlılardan ayıran başlıca üstünlüklerden biridir bu) belki de sadece bunu yapmakla bile isteğine ulaşır, yani bir piyano tuşu değil, insan olduğuna kanaat getirir!
Ama diyeceksiniz ki, bütün bu fırtınalar, karanlıklar, lanetler önceden cetvelde hesaplanabilir ve aklın daha ağır basması sağlanabilir; ne mümkün, adam bu defa, aklı olmadığını ispat etmek için deli taklidi yapmaya kalkar ve gene istediğini elde eder! Buna inanıyorum, yanılmadığıma tamamıyla eminim;
zaten galiba insanların bütün işi, bir cıvata değil de insan olduklarını her an kendi kendilerine ispat etmektir! Bu uğurda kendini feda edebilir, sırası gelince mağara devri barbarı olabilir. Şimdi gel de günaha girme: Henüz bu dereceye gelmediğimize, iradenin kim bilir hangi şeytanın keyfine
bağlı olduğunun hâlâ anlaşılmamasına sevinme...
ALINTIDIR
-- spoiler --
Söylesenize, insanların kötülük yapmasının gerçek çıkarlarını bilmemelerinden ileri geldiğini ilk ortaya atan kimdir; aydınlanan insanın gerçek çıkarını görünce, kötülük yapmayı hemen bırakıp iyi ve onurlu biri olacağını, çıkarının sadece iyilik yapmakta olduğunu anladığı ve hiç kimse de kendi çıkarına aykırı davranmayacağı için hep iyilik yapmak zorunda kalacağını ilk kim uydurdu? Hey gidi saf çocuk! Temiz yürekli bebek! Dünya kurulalı beri insanların yalnız kişisel çıkarlarını düşünerek hareket ettikleri görülmüş müdür? Peki, göz göre göre, yani gerçek çıkarının nerede olduğunu bildiği halde bunu umursamadan, hiç kimsenin ve hiçbir şeyin onları zorlamadığı başka, tehlikeli bir yolu tutan ve kaderin kendilerine çizdiği yoldan yürümek varken, kasten-yapar gibi yeni, çetin, saçma, karmakarışık bir yol keşfetmekte inat eden insanların oluşturduğu milyonlarca örneğe ne demeli? İnatçılık ve dik kafalılık onlara çıkarlarından daha tatlı geliyor anlaşılan... Çıkar! Çıkar da neymiş ki? İnsanoğlunun çıkarının nerede olduğunu kesinlikle söyleyebilir misiniz? İnsanın kendisi için iyilik değil, tam tersine kötülük arzulayabileceği, hatta bunu yapmaya mecbur olacağı bazı hallerde ne olur peki, buna da çıkar denmez mi? Böyle bir durumun yalnızca mümkün olması bile bütün kanunları yıkar. Ne dersiniz, buna imkân var mı? Gülüyorsunuz ha; gülün ama şuna da cevap verin baylar: İnsan çıkarlarının hepsi tek tek sayılabilir mi? Aralarında hiçbir sınıflandırmaya girmeyenler, giremeyenler yok mudur?
Baylar, anladığım kadarıyla siz insan çıkarlarına ait listeyi bazı istatistik bilgilerinden, iktisat formüllerindençıkarmışsınız. Sizce refah, servet, hürriyet, rahatlık vs. başlıca çıkarlardır; bu listeye açıkça ve bile bile sırt çeviren bir kimseye rastlarsak ona siz de, ben de kaçığın, yobazın biri gözüyle bakarız, öyle değil mi? Bütün istatistikçilerin, bilginlerin insanoğlu için birtakım hesaplar yaparken daima çıkarlardan birini gözden kaçırmaları da ne garip, değil mi? Hatta bunu ne şekilde kullanmak gerektiği üzerinde bile durmazlar, halbuki bütün hesap buna dayanmaktadır. Listemize onu da almak o kadar da büyük bir sorun olmazdı herhalde. Yazık ki bu anlaşılması güç çıkar, hiçbir sınıfa sokulamıyor, hiçbir listede barınamıyor. Örneğin benim bir
dostum var... Hoş, yalnız benim değil, sizin de dostunuzdur baylar; zaten onunla dost olmayan yoktur! Bu zat bir işe başlarken tatlı, açık bir dille akıl, hak yolunda yürüme usulünü açıklar. Bundan başka size gerçek, normal bir insanın çıkarlarından heyecanla, hararetle bahseder; çıkarların,
erdemin gerçek anlamını anlayamayan budala miyoplarla alay eder; ama tam bir çeyrek saat sonra durumda ani, beklenmedik hiçbir değişiklik de olmamışken, bütün çıkarların üstünde bir içgüdüyle bambaşka bir yola sapar, yani bütün o söylediklerinin aksine bir iddiayı açıkça savunmaya başlar, akıl yolunu, çıkarları, kısacası her şeyi inkâr eder...
-- spoiler --
-- spoiler --
Ha şunu da söyleyeyim, dostum dediğim kimse ortaklaşa bir insan olduğu için suçu yalnız ona yüklemek biraz zordur.
Baylar, belki de gerçekten, her insan için en yüksek
çıkarından bile değerli ya da (mantık çerçevesi içinde kalmak için) daha yararlı olan (ama demin bahsettiğim listeye girmeyen), bütün çıkarlarının üstünde, gerektiğinde insanın uğruna bütün kuralları çiğnemeye hazır olduğu, yani akla, şerefe, huzura, refaha, kısacası bütün güzel ve faydalı şeylere
karşı gelebileceği bir çıkar vardır baylar.
— Demek ortada gene bir çıkar var, diye sözümü
keseceksiniz. Müsaade edin de anlatayım efendim, mesele kelime cambazlıklarında değil; sözünü ettiğim çıkar, bütün sınıflandırmalarımızı, beşerin saadeti için çalışan insan severlerin kurduğu sistemleri darmadağın etmektedir. Kısacası, her şeye engel olur. Fakat bu çıkarı adlandırmadan önce, itibarımı zedelemek pahasına birkaç söz söyleyeceğim:
Bence bütün o mükemmel sistemler, insanlığa gerçek, normal çıkarların neler olduğunun açıklanması, bunların sağlanmasıyla herkesin hemen iyileşip asilleşeceği düşüncesi şimdilik sadece bir varsayımdır. Evet efendim, varsayım! Doğrusu, şahsi çıkarlara dayanan bir sistemle insanlığın ıslah
olacağını iddia etmek bence, hemen hemen...
Buckle’ın medeniyetin insanları yumuşattığını, bu sebeple onları daha az vahşi, daha barışçıl hale getirdiğini iddia etmesine benzer. Galiba onun mantığını kullanarak vardığı sonuç bu. Fakat
insan sistemlere, bazı soyut kavramlara o derece bağlıdır ki, mantıktan yana olmak için gerçeği bile bile değiştirmeye, gözlerini kapayıp kulaklarını tıkamaya razı olur. Bunu gerçekten güçlü bir örnek olduğu için aldım. Çevrenize bakın bir kere: Kan gövdeyi götürüyor, hem de keyifli keyifli, şampanya gibi akıyor. İşte size Buckle’ın da yaşadığı on
dokuzuncu yüzyılımız. İşte büyük Napolyon ve bugünkü Napolyon. İşte Kuzey Amerika’nın ebedi birliği. İşte nihayet karikatür gibi Schlezwig-Holstein... Medeniyet neyimizi yumuşatmış? Medeniyetin insanda duygu çeşitlerini artırmaktan başka işe yaradığı yok. Duygularının çeşitlenmesiyle insan işi kan dökmekten zevk almaya kadar vardırabiliyor. Bunun örnekleri var. Cinayetlerde en ince
ustalıklar gösterenlerin çoğu zaman en medeni adamlar olduğuna hiç dikkat ettiniz mi? Atillaların, Stenka Razinlerin onların eline su dökemeyeceği zamanlar da olur; bir Atilla ya da Stenka Razin kadar göze çarpmayışlarının tek sebebi de, böylelerine sıkça rastlandığı için artık kanıksanmış olmalarıdır. İnsan medeniyete kavuşmakla eskisinden daha fazla kan dökücü olmamışsa bile, en azından daha kötü, daha
iğrenç bir kan dökücü olduğu kesindir. İnsan, eskiden hak uğruna kan döker, bunun için önüne geleni gönül rahatlığıyla temizlerdi; zamanımızdaysa, kan dökmeyi iğrenç saydığımız halde bu iğrençlikten kendimizi alamıyoruz, hem deceskisinden daha çok. Hangisinin daha kötü olduğuna kendiniz karar verin. Kleopatra (Roma tarihinden bir örnek vereceğim için affedin),
cariyelerinin göğsüne altın iğneler batırmayı sever, attıkları çığlıklardan, kıvranmalarından zevk alırmış.
Bunların görece barbarlık çağlarında olduğunu
söyleyeceksiniz, gerçi şimdi de iğneler batırıldığı için (yine göreceli olarak) zamanımızın da bir barbarlık devri olduğunu söyleyebiliriz; bugünün insanı pek çok bakımdan barbarlık çağı insanından daha üstün görüşlü olduğu halde, aklın, bilginin gösterdiği yoldan gitmeye bir türlü alışamamıştır. Bununla beraber, sağduyu ve bilimle ıslah edildiğinde,
insanın eski, kötü alışkanlıklarını bırakıp normale
döneceğinden, onu doğru yolda yürümeye alıştıracağınızdan eminsinizdir. İşte o zaman insanın isteye isteye yanılmaktan vazgeçeceğine, iradesinin normal çıkarlarına zıt hareketler yapmasına ister istemez engel olacağına da inanıyorsunuz.
Dahası, ilmin insana ancak o zaman pek çok şey öğreteceğini (bu kadarı bence lüks ya, neyse), örneğin insanın gerçekte iradesi, kaprisleri olmayan bir piyano tuşu, org içindeki bir cıvata kadar değer taşıdığını, dünyadaki her şeyin insanın davranışlarına, şahsi isteklerine göre değil, tabiat kanunlarına uyarak, kendiliğinden meydana geldiğini öğreneceğini
söyleyeceksiniz. Şu halde bütün mesele, bu tabiat kanunlarını keşfetmekte; artık ondan sonra hiçbir insan hareketlerinin sorumluluğunu taşımaz, hayat onun için kolaylaşır. Bütün insan davranışları, bu kanunlara göre 108.000’lik logaritma cetveli gibi matematik olarak hesaplanıp tanzim edilir; daha
da iyisi, zamanımızın ansiklopedik lügatlerine benzeyen faydalı yayınlar çıkarılır, içinde her şey öyle bir kesinlik ve düzenle hesaplanıp açıklanır ki, dünyadan suçun da, maceranın da adı silinir.
İşte o zaman –bunları ben değil, hep siz söylüyorsunuz– yepyeni, tamamıyla hazır ve matematik bir kesinlikle hesaplanmış bir iktisat düzeni kurulur; böylece bütün
cevapların hazır oluşu, ortada soru diye bir şey bırakmaz. O zaman billurdan bir saray kurulur. Ve o zaman... Eh, işte o zaman uçup gelir Anka kuşu. Ama size (artık bunu ben söylüyorum) o haliyle hayatın son derece sıkıcı olmayacağını temin edemem (her şey bir cetvele göre hesaplanınca insana yapacak bir şey kalmaz);
ama buna karşılık her şey son derece makul olur. Öte yandan, can sıkıntısından neler neler icat etmezsiniz! Altın iğneler de can sıkıntısından batırılır zaten, ama hepsi bu kadarla da kalmaz. İşin kötüsü, (gene ben söylüyorum) bakarsın bizde de altın iğnelerin batırılmasından zevk alacaklar bile çıkar.
-- spoiler --
Çünkü insan ahmak bir yaratıktır, son derece ahmak! Daha doğrusu ahmak değil de nankördür; eşine rastlanmayacak derecede nankördür. Mesela geleceğin basiretli toplumu arasında yaşayıp giderken, adi ya da daha doğru bir deyişle yüzünden gericilik ve alaycılık akan bir gentleman, durup dururken ortaya çıkıp elini beline dayayarak
hepimize, "Ne dersiniz baylar, şu usluluğa bir tekme savurup logaritmacıları cehennemin dibine yollasak da, gene eskisi gibi ahmakça, başımıza buyruk yaşasak, nasıl olur?" diye bağırsa hiç şaşmam. Yine de bu bir şey değil, işin kötüsü, hemen kendini bu konuda destekleyecek kimseler bulmasıdır: İnsanın yaradılışı böyle. Bütün bunlar bakın ne kadar önemsiz, sözü edilmeye değmez bir sebepten çıkıyor: Kim olursa olsun, insan daima, her yerde akılla çıkarın buyurduğu gibi değil, canının istediği gibi hareket etmeyi sever; arzularımızın çıkarımıza tamamıyla ters düşmesi de mümkün, hatta bazen zorunludur (bu şahsi düşüncem). Hiçbir sınıflamaya girmeyen, çeşitli sistem ve nazariyeleri cehenneme yollayan, daima yok sayılan en faydalı, en önemli çıkarlarımız, hudut tanımayan hür bir irade, vahşi de olsa kendine mahsus bir kapris, bazen bir kışkırtmayla çılgınlığa varabilen, ama özgün bir hayal kudretidir. Peki, ne diye bazı âlimler insana normal, erdemleri zedelemeyen istekler gerektiğini iddia ederler? Neden akıllarını insanın isteklerinin mutlaka mantıklı ve çıkarlarına uygun olması gerektiğine takmışlardır? İnsana lüzumlu olan tek şey, onu nereye sürükleyeceği belli olmayan hür iradedir.
Bu iradeyi de kim bilir hangi şeytan... -
Şak diye adam sildiren nadir şeylerden. İçenler anlamıyo bence bunun ne kadar boktan bişey olduğunu, kokusunun leşşşş gibi her yere sindiğini. Yoksa bir insan bile isteye neden bunu yapsın ki kendine -
alıştıktan sonra çok fena bir illet içince ruhsal ve bedensel çöküntü yaratıyor insanı uyuşturuyor içmesen sürekli içesin geliyor. bırakınca sanki beyninin bir kısmını kırmızı karıncalar ısırıyor, sürekli bir arayış boşluk içinde kalıyorsun.
içmiyorsanız başlamayın başınızı boş yere belaya sokmayın, bıraksanız dahi hiçbir zaman beyninizden tam olarak silinmiyor etkisi; sağlık, para, üstünüze sinen iğrenç koku ve dişlerinize verdiği zarar da yanında cabası. -
Eskiden paketlerinin üzerinde zifir oranları yazardı.
Şimdi ne içtiğimizi bilmeden içmeye mahkum edildik.
Evet, düpedüz mahkumiyet bu. Ben kendimi ne kadar zehirleyeceğime kendim karar vermek isterim. Bunun yerine iğrenç resimler görmek zorunda bırakılmak da ayrı bir faşistlik. Sırf o resimleri görmemek için sarma sigara içmeyi düşünüyorum ama tembelliğimden başlayamıyorum bir türlü.
Artık günde sadece bir dal içiyorum sigara. Doktorlar bile içmediğimi varsayıyorlar artık.
Yasaklamalar her zaman tüketimi artırmıştır bu tip ürünlerde. Sigaraya başlama yaşının her geçen yıl aşağıya çekilmesinden bunu anlayabiliriz. O simsiyah ciğerli resimlere rağmen hem de... -
"en ucuz uyuşturucu" etiketini son yıllarda etanole bırakmış olan çubuk.
başlıktaki girdilere bi' göz gezdirdim; nerede içilebileceğinden neden bırakılması gerektiğine, yanlış tarihi referanslardan "aslında süper bi' şey olm"a kadar her şey var. tck 190'a göre, zaten uyuşturucu maddeyi ve maddenin kullanımını özendirmek 5 yıldan 10 yıla kadar hapisle yargılanmanın yolunu açan bir suç. sigaranın uyuşturucu madde olduğu ise, resmi olmayan bir kabul. devletin sürekli ve deli gibi vergi kazancı sağlamasının 2 büyük kolundan biri sigara (diğeri de tabii ki alkol). bandrollü satışı olan, devletin müthiş vergi geliri elde ettiği ama sağda solda deli gibi övmenin suç sayıldığı bir üründen bahsediyoruz =) şaka gibi ama sonuçta kağıt üzerinde yeşilaycılar gene haklı çıkıyor.
sigaranın uyuşturucu olduğunun resmen kabulü mümkün değil. devletin bunu yapabilmesi ve dev sigara şirketlerini "bende yasa var aga, satışını yaptırmam bunun" diyerek kapı dışarı etmesi de mümkün değil. öyle yalan tarih bilgilerine aldanıp da "4. murat da nefret ederdi" demek de mümkün olmamalı aslında ama oluyor işte. 4. murat'ın kendisinin de alkol ve tütün tiryakisi olduğu, halkın kendisine bakıp bokunu çıkarmaması için önce sert önlemler aldığı, ölümünden önce ise yasakları gevşettiği bilinmiyor tabii. yüzlerce yıldır devlet tekelindeki kazancı, devletin maddi olarak çarklarını döndürebilmesini sağlamış bir maddeden "aman canım, dışarıda, parkta falan da içmeyiverin" diyerek insanları soğutmanız da ne yazık ki mümkün değil. kapalı alanlardaki sigara yasağı, doğrudan çocuklar ve bebekler pasif içicilikten daha da fazla etkilenmesin diye çıkarılmıştı. yani, sizin pembe götleriniz parkta otururken çevrenizde tüttüren insanlardan rahatsız olmasın, gene pembe burunlarınız tütün kokusu almasın diye değil yani. aynı mantıkla parfümün de toptan yasaklanması için kendimi yakardım ben. elmayla armudun en sık karıştığı nokta burası oluyor bence. "devlet benim dumansız hava sahamı genişletti, sizi 2. sınıf insanlar" diye gazel okuyanlar, "bunlar 2. sınıf insan olarak görülüyorsa bile bazı hakları olmalı çünkü halâ insanlar. sigara içiyor olmaları insan olmalarını engellemiyor, değiştirmiyor" diyemiyor.
"kaldırımda sigara içmek yasaklansın" mevzusu vardı, hatırlarsınız. pandemiden birkaç yıl önce ayyuka çıkmış, bebek arabalı anneler "sıçıcam sigaranıza, duman altında yürüyemiyoruz" diye feryat ediyordu. açık alanda devletin en büyük gelir kalemlerinden birinin kullanımının yasaklanmasını istemişlerdi. fıkra bununla da sınırlı kalmamış; "devlet bunlara sigara içebilecekleri hiçbir yer vermesin, zaten bırakırlar bi' süre sonra" gibi doğrudan faşist bir algıya da bürünmüşlerdi. "topkek sağlığa zararlı, açık alanda yenmesin, çocuğum kötü etkileniyor, yasaklansın. böylece topkek yiyenler de azalarak biter" mantığından farklı bir şey değil bu. evet, topkek-sigara benzetmesi çok havada kaldı, biliyorum. aynı örnek gdolu ve bolca katkılı katı bebek maması, tansiyon hastası yapma garantili çubuk kraker, kalp krizi tetikleyicisi cips, damar tıkanıklığı fedaisi margarin için de türetilebilir (bence bu örnekler halâ hafif örnekler). buradaki vurgu sigaranın dumanla zehirlemesine çekildiği için aslında kullanımının özellikle ergenler arasında azaltılmasının önemi unutuluyor. böylece sigaraya başlamak değil, sigaranın dumanının atmosferi dahi delebilecek kadar zararlı olduğu falan eleştiriliyor. ulan, sen bu mereti kızına/oğluna öyle bi' anlat ki, yanına yaklaşmasınlar; çevrelerine de böyle anlatsınlar. sonraki nesiller kurtulsun, di' mi? "açık alanda sigara içilmesin" diye böğürdükçe, içenleri daha da gazlıyorsun ("o zaman tuvalette 4 paket içerim ben de, sana ne lan!" gibi abuk tepkilerin ortaya çıkmasına barut fırlatmış oluyorsun), "kaldırımlar bizimdir" mottosuyla sigaranın zararına değil, kendi keyif pezevenkliğine atıf yapıyorsun ("ben kaldırımda değil, yolda içiyorum" gibi abuk tepkiler de ortaya çıkabilir). odak noktası kaydığı için tartışma, zararlı olan sigaraya başlamak ve tiryaki olmak değil, sigara içerken duman yaymak gibi oldukça saçma bi' noktaya geliyor.
sigaraya başlamayın, henüz başlamış olan çoluk çocuğunuza zararlarından bahsedin ve vazgeçirmeye çalışın. zaten yapabileceğiniz başka bi' şey de yok.
peşin not: koah illetinden çok korkan biri olarak sigaranın koah olmanın temel nedeni olmasıyla ilgili gırla makale var. bunlardan yola çıkıp "abuzittin enişten de koah oldu, öksürmekten uyuyamıyor, nefes alamıyor. onun gibi olmak istiyosan iç" gibi örneklerle göz korkutabilirsiniz. -
bizim için yanan tek şey. kıymetini bilin. desem de inanmayın zamanla ciğerlere tecavüz eder. -
büyükler ilk baş engellemeye çalışır baktı sizinle baş edemiyorlar artık paketinizden otlanmaya başlarlar, sigarada bu durumu yaşayan vardır sigarayı bırakmış babannem ara ara otlanıyor benden vermek istemiyorum ama halini de anlıyorum idare ediyoruz işte.
fitnessa falan başlamazsanız düzenli bırakılmıyor bu meret. -
Dumanla olan ilişkimiz teaa paleotik çağa kadar uzanıyor. Ataşı bulan atalarımız her gün mağarada dumana maruz kalarak, bunu çok benimseyip coco yapraklarına ilk cigarasını sarıp şarabını fermente ederken bu keyfin bir gün yasaklanacağını tahmin edemezdi elbette. Mangal yakmakta yasaklansın o zaman, doğada insandan başka ateşle işi olan canlı var mı ki. Ateş ve duman kendini güvende hissetmenin sembolik bir dışavurumudur. Boşuna içmiyoruz herhalde. Ateş bilgi, duman zihnimizde dağılıp büyüyen fikirlerdir. Sigara ise bir çeşit soyut felsefe aracıdır. -
Sokakta, özellikle parkta aynı zamanda yeme,içmenin de yasaklanması gerekir bu mantıkla. Yerken mecburen ağız ve burun açıkta kalıyor.
Zaten iv. Murat tütün sevmiyor, her fırsatta dile geliyor. Sokakta içilmesi bir tiryaki olarak beni de rahatsız ediyor. Geçen korona ile ilgili olarak da küçük partiküller bir süre havada asılı kalıyor diye okumuştum. O yüzden de haklılık payı var dedim.
Bu kadar tiryaki nerede ve hangi koşulda sigara içebilir açıklanmamış.
Sokakta sigara içeni gördük diyelim, cezasını kim kesecek? Bu ceza ne kadar?
Sadece yassagh demekle olmuyor.. -
kapalı ortamda içmenin yasak olduğu yetmediği gibi "vatandaşların kalabalık şekilde bulunduğu cadde, sokak, park ve bahçeler gibi yerlerde sigara içtiğinden bahisle bazı kişilerin maskelerini çıkardıkları, aşağıya indirdikleri" için bu gün itibariyle açık alanda içilmesi yasaklanan tütün.
Maksat kötü değil, maskenin doğru kullanılması için fakat önce "içmeyen" herkesin maske takması sağlansa... ondan sonra "içenler" göze batsaydı daha mantıklı olmaz mıydı?
lisede, okulun tuvaletlerinde gizlice içtiğimiz günlere döneceğiz gibi gözüküyor. Keşke komple satışı yasaklansa. hem içenler hem de içmeyenler bu saçma durumları yaşamaktan kurtulsa. -
Covid-19 önlemleri kapsamında, birçok şehirde açık alanlarda içilmesi yasaklanan hede . E tabii insan sormadan edemiyor, biz nerede içeceğiz o zaman?
Görünüşe göre sadece ev ve eğer varsa çalışma yeri balkonunda filan. Eğer çalıştığınız yerde sigara içme alanı yoksa, üzgünüm ama içemeyeceksiniz.
Anlamadığım nokta bunun covid-19 önlemleriyle ne alakası var? Nefesiniz sigara dumanı kokusu barındırmayınca yine aynı mesafedeki insanlara ulaşmıyor mu sanıyorsunuz? Derseniz ki maske çıkarılmasın diye yapıyoruz, zaten kim maskeyi doğru düzgün takıyor ki? Aksine Kapalı alanda ceza yeme ihtimalleri olmayınca çoğunluk takmıyor. Önce ona bir önlem alsaydınız mesela.
En güzel çözüm açık alanlarda sigara içme alanları belirlemek olurdu ama direkt yasaklamayı seçtiler. -
kıyılmış tütünün özel sarma kağıtlarına sarılmasıyla üretilen, insanların tüttürerek tükettiği bir ürün, nikotin içerir. -
Bıraktığım zararlı ancak bir o kadar da keyifli tütün ürünüdür. Gelin görün ki her ne kadar bıraktım desemde 10 günde bir keyif yapmak için bir tane otlanıyor ve içiyorum.
Sigara Güzeldir, keyiflidir, üzerinizde kötü bir koku bırakır, enerjinizi düşürür ve paranızı sömürür -
Efkarlı akşamların dumanlı yol arkadaşı. Bağımlı olmak değil de serin ve hafif bir rüzgar saçlarını dalgalandırırken ateşin yanmasıyla göz göze gelmek, silüetine bir kez daha hayran kalmak; tütünün yanarken çıkardığı çıtırtıyla birlikte ciğerlerine dolan sağlığa zararlı gri bulut.
-
e-sigaraya geçtiğimden beri iki aydır kullanmadığım keyif verici şey. iyi mi yaptım kötü mü yaptım bilmiyorum. -
içtikçe bağımlılık yapan, vücudun kendisinin serotonin sentezlemesini durduran artık sadece sigaradan alınmasına neden olan zehir. böylece mutlu olmak için tek yol sigara içmek kalıyor. fiyatları da ateş pahası artık. -
Başlaması kolay bırakması zor olan hayatınızı yavaş yavaş yok eden tütün ürünü. Bir senedir bırakmaktan mutlu olduğum zehir. İlk başta zor gelse de alışır insan her şeye alıştığı gibi... -
yeni nesil e-sigaralar ile tamamen kurtulabileceğiniz bir illet. işin güzel yanı, elektronikten daha çabuk kurtuluyorsunuz. imkanı olan denesin.