zaman zaman ihtiyaç duyduğum ilaç. böyle oturup karşımdakine tren muamelesi yapasım var, o derece...
şaka bir yana, zamanında ailedeki büyüklerden birisi, çaktırmadan karısının çayına karıştırmaya başlamıştı bu ilacı. evliliklerinin cinayetle sonlanmadan kurtulması ve olayların rayına oturması bu ilaca bağlıydı.
don't look up filminde de leblebi şekeri gibi yuttukları, yeşil reçeteye tabii benzodiazepin türevi bir ilaçtır. kendisiyle tüm hayatımda bir blisteri geçmeyecek bir ilişkim oldu ama bu kısa dönem onu övmeme engel değil dostlar.
22 yaşımda bir ayrılık arifesinde öleceğimi sandığım arabesk bir dönemdeydim. nasıl bir aşk acısı, nasıl bir keder anlatamam. hani derler ya, neye göre benzetirler ayrı ama, köpek gibi aşığım. ayrılmışız, ruh gibi geziyorum, anırarak ağlıyorum falan. her gece böyle şarkılar söyleyip daha da ağlamalar, gördüğüm ve yaptığım her şeyi ona bağlayıp daha da sayıklamalar, tam bir felaket. o dönem de bir eczacı arkadaşımda kalıyorum, benden yaşça da büyük. bir gece yine böyle "sabah olacak mı ha, bu kalbimin acısı geçecek mi, yine uyuyacak mıyım" falan diye kendi kendimi gaza getirip ağlarken, "evet" dedi "evet bak çok güzel uyuyacaksın, söz veriyorum" bu küçücük hapı bir de ikiye bölerek yarısını verdi bana, aldım ben de zat diye. hadi dedi gel yatalım, o da artık kaç gündür uyumuyorsa benim yüzümden, beni yatırıp gidip yatacak. arkadaşlar o nasıl uyumaktır, o nasıl uyumaktır... yaa işte.
kendisiyle böyle tanıştım. diğerlerini de yazmama gerek yok, ama xanax tam acının kalbine saplanan oktur sevgili dostlar. bulanın üretenin emeğine sağlık ne diyeyim. ama dikkat tabii öylesine içilmez. yeşil reçete diyorum.