karyola denen mobilya kültürümüze 19. yüzyılın ortalarında girmiştir. geleneksel kültürümüzde yer yatağında yatılır. eskinin ahşap evlerinde yüklük denen hacimler vardır. derin bir dolap gibi, sabah yataklar toplanır yüklüğe konurdu. göçebe kültürün izlerinden biriydi yer yatakları.
Çocukluğumun eğlencesi. Sürekli olarak yer yatağında yatamadigim için üzülürdüm. Eve yatılı misafir geldi mi pazarlık ederdim akşam yatakları değişelim diye. Çok sevdiğim için arada sırada annem sırf ben mutlu olayım diye yer yatağı açardı bana.
Bizdekiler yün yatakti, işi bittimi 3er katlanıp dolaba/yukluge konulan cinsten. 2-3 yılda bir annem o yatağın yunlerini çıkartır yikardi, kuruyunca ince uzun çubukla çırpardi. Çırpılan yünler kabar kabar olurdu, o yatağa yatmanın keyfi de ayrı olurdu.
O yatakta yatmak kadar o yatağı hazırlamak da keyifliydi. Annem yatağın üzerine sermeye diye çarşafı açarken yatağın üstüne çıkıp çarşafa dolanirdim. Annemin "oğlum hadi oynamaaaa" sesi hala kulağımda.
Çok uzun süre sonra, belki 10-12 sene, ilk defa anneannemin cenazesine diye gittiğimde salonda yere boylu boyunca yatak serdiler. 4 kuzenim, ben ve kuzenimin 4 yaşındaki kızı yerde balık gibi dizildik yattık. Sabah biraz bi sırt ağrısı vardı ama yanında garip bir de mutluluk ve huzur vardı.
Soğuk yorgana uzattığın ayaklarının üşümesi garip bir mutluluk verir insana bu yataktayken. Böyle için gıdıklanır. Çok hoştur. Anneanneye her gidişte hala daha yapılabilir.
90'ları tanımlamak için ikonik bir item seçsek, muhakkak ilk onda yer alacak şeydir yer yatağı. kimilerinin romantik tatlış çocukluk anılarına sürüklerken, benimse bütün çocukluk travmalarımı tetikleyen objedir aynı zamanda.
seneeeeee 90'lar. akrabalık ilişkilerinin bokunun çıktığı yıllar. liseliler bilmez, çok lanet olaylar yaşandı o yıllarda, umarım artık yaşanmıyordur. artık insanların biraz özel alan saygısı vardır, yatıya akrabalar gelmiyordur, geleni de evine dönmeyi biliyordur.
90'lar ayrıca ne demek, soba demeeeeek. yaa. ona da romantizm kasanı bak asla affetmem, açık açık yazıyorum. neyse, sobayla yer yatağının muhteşem bir kesişim noktası vardır, kış ayları. ki bizim oralarda ekimin başı dedin mi soba yanmaya başlar, nisan sonuna kadar bu lanet durum sürerdi. bu süreçte yatıya gelen akrabalar o sobalı odada, kız kardeşim, ben ve babaannemin kaldığı odada yatmak zorundalardı. tabi yer yatağında bu beleşçiler yatmaz, kız kardeşimle ben yatardık.
beleşçiler demişken, babam çok zengindi o ara. evde yok yoktu diyeceğim ama soktuğumun kaloriferi yokmuş işte. sadece yaz aylarında ayrı odam olabiliyordu benim. o da yazın misafir gelen akrabalar yüzünden elimden alınıp evli çiftlere veriliyordu, istenc yallah yine yer yatağına. yataklarımıza çöken bu beleşçi tayfa hem evimizde bedavadan zıkkımlanma hem de benim güzel anacığıma hizmetçilik yaptırma fırsatı elde ediyorlardı.
hani bazen biri nerede eski bayramlar, yok komşuluk ilişkileri öldü falan diyor ya, yemin ederim 80'lere 90'lara fırlatasım geliyor onları. böyle dip dibe kalacaklardı yedi sülâle, yüzsüz akrabalar, oğlan çocuğu doğurmuşların kız çocuk doğurmuşlara hava atmaları falan, sıcağı sıcağına diye bir manyaklık vardı, başladı mı divanın altına kaçardım, bence bizim kuşak çok iyi oldu ya bu kadar travmaya.
şimdi o akrabalarla bir araya gelince açık açık yüzlerine "siz de bi gelirdiniz, gitmek bilmezdiniz" "bedavadan yemek iyiydi di mi" gibi laflar edip etrafta kim varsa yaptıklarını anlatıyorum. o oğullarıyla hava atan karılara da benzer tavırlar içindeyim, "ne oldu sizin oğlan batmış kumarda, biz iyi ya işte, kız kardeş uzman doktor, ben avukat, iyiyiz çok şükür" falan. çocukluğumu yediler çocukluğumu, öyle bırakmam onları.
bu kadar yazdım da yer yatağını anlatmadım, gençler bilmez, nasıl üretildiğini anlatayım bari. kalınca bir kumaşın içine harç karma makinesinden henüz çıkmış beton dikkatlice doldurulur, kumaş düzgünce dikilerek kapatıldıktan sonra üzerinden beton vibratörüyle geçilerek son hali verilir. ortalama bir karadeniz kadını 3 beygir gücünde olup bunlardan iki tanesini aynı anda taşıyabilir. aynı işlemle elde edilen yorganlarımız ve yastıklarımız da mevcuttur. arasına girer pres olursunuz. tuhaf bir bağımlılığı vardır, alışınca bırakması zordur.
çok küçüktüm. yazları istanbul çok sıcak olurdu. nemden, odanızda yatağınızda dönüp durdukça yorganınız tere bulanırdı. biz de salona yer yatağı açar, bütün aile önümüze vantilatör koyar, öyle uyurduk beraber.
sonradan odalarımız ayrıldı, evimiz büyüdü, yeni evimize kocaman bir klima da taktırdık; ama o anıları tekrar kazanamadık.