10 mart 1905 tarihinde the rising sun (şimdiki The Butcher's Hook) adlı bir barda kurulun batı londra merkezli ingiliz futbol kulübü. ingiltere'nin en başarılı takımlarından biridir.
Kurulduğu bölgede fazlaca italyan bulunması nedeniyle ingilteredeki italyanların takımıdır diye bir bilgi var bende doğru mudur bilmem.
Zamanında vialli, zola, desailly, petit, gullit gibi adamların formasını giydiği renkli, eğlenceli ve ikonik bir takımdı. Sonrasında mourinho, abramoviç ikilisiyle ortamlara korku salar hale geldi ve kendi efsanesini yazdı. İlk oligark takımı olarak futbolun zengin oyuncağı haline dönmesine verdiği katkı da yadsınamaz.
Tore andre flo'lu , gianfranco zola'lı takım büyük sempatimi kazanmıştı. O zamanlar hem ülkemiz de hem de avrupa da adı şanı pek duyulmamıştı, bir tek şampiyonluğu vardı o da 1954-1955 sezonunda elde etmişti...
Daha sonra ne olduysa abramoviçin takımı almasıyla oldu... adeta kabuk değiştiren chelsea, yaptığı transferlerle hem kendi liginde ve avrupa da üst üste kupaları kazanan takım oldu ve dünyanın en popüler takımları arasında yer aldı. (bkz: paranın her kapıyı açması)
ismini askeri huzurevi olan royal hospital chelsea'den alan futbol kulübü. chelsea 2005 yılında premier league şampiyonu olunca bu huzurevine gelip aldıkları kupayı yaşlılara göstermişlerdir. aynı olay 2010 yılında da yaşanmıştır.
ayrıca chelsea huzurevi sakinleri chelsea'nin kendi evindeki maçlarını kaçırmamaya gayret ederlermiş.
bu sezon çok fazla maçını izlemiş ve futbol konusunda ahkam kesecek kadar bilgili olmasam da sahada (ekranda) izlediğim chelsea futbolunun son derece basit temeller üzerine kurulmuş olduğunu düşünüyorum.
teknik direktör sarri'nin ana planı birinci bölge dediğimiz kendi ceza sahası önünde olabildiğince geniş alana, geriye yaslanarak topu oyuna sokmak. bu noktada top birinci bölgede stoperlerden, günümüzde fm diliyle regista diye tabir edilen ön libero jorginho'ya aktarılıyor. oyun kurma planı, pas oyunu oynamak istediğiniz zaman football manager da bile bu mantık üzerine kurulması gereken sarri'nin takımını izlemek bu açıdan ilgi çekici. sahada daha önce hiç görmediğiniz ve disipline edilmiş bir diziliş ortaya çıkıyor.
oyun, hücuma çıkılırken geriye yaslanmış defans çizgisinin de etkisiyle rakip baskıya geldiğinde genişlerken, bir dönem ingilizlerin en önemli genç yeteneği olarak sivrilen ancak bir türlü beklenen patlamayı yapamayan eski everton'lı ross barkley gibi oyunculara da kendini gösterecek boş alanlar doğmasını sağlıyor.
sarri, guardiola, klopp öncülüğünde ve mourinho, pocchettino, wagner, emery ve hatta nuno gibi diziliş ve oyun mantalitesi konusunda sürekli arayış içinde olan teknik direktörler sayesinde premier lig şu anda dünyanın zirvesinde bana kalırsa. stratejiler özellikle ilk 3 teknik direktörün etkisiyle muhteşem bir zenginlik sunuyor. oyun stratejilerini takip etmek ve modern futbolun evrildiği noktayı takip etme açısından seyir zevki bütün liglerin üzerinde şu anda. chelsea'nin maçları da bu açıdan zirve noktalardan birisi. bu sezon şampiyon olabilirler mi tahmin etmek kolay değil, çünkü önlerinde city'si var ve benzer pas oyununda guardiola'nın ikinci ve üçüncü bölgedeki kurgusu çok daha zor aşılabilir duruyor.
hafta sonu evlerinde everton ile oynadıkları ve 0-0 biten maçta tahmin edilebilir defoları fazlasıyla kendini gösteren futbol takımı.
chelsea geriden kurduğu pas oyunuyla sonuca gitme planıyla sahaya çıkan bir takım. bu oyun kurma planının ilk opsiyonu ise savunmadan çıkan topun ön liberoda gördüğümüz, orta üçlünün en gerisinde konumlanan jorginho'ya aktarılması. jorginho, yer yer savunma ikilisi arasına kayarak stoperleri genişleteip takımın boyunu uzatarak topu alsa da bu maçta everton'un çok geride kabul ettiği savunma hattı nedeniyle bu seçenek en azından bu maçta pek işlemedi. everton'un savunma ve hücum hattını öne çıkartarak önde bastığı nadir ama başarılı anlar da oldu ama maçın geneli orta yuvarlak civarında stoperlerden gelecek topu almak için sağa sola deplase olan jorginho'yu ve onu adım adım takip eden gylfi sigurðsson'u izleyerek geçti. tabiri yerindeyse 10 numara oynayan santrafor arkası bir hücum oyuncusu olan Gylfi Sigurðsson oyundan çıkana kadar bildiğimiz manada adam adama savunma yaptı jorginho'ya ve açıkçası nefes de aldırmadı. tabi everton bunu yaparken sadece jorginho'yu adam adama savunmadı, alanları daraltarak muhteşem bir alan savunması örneği de gösterdi. haliyle chelsea stoperleri sadece jorginho'yla topu buluşturamamakla kalmadı, everton'un yaptığı alan savunması sayesinde başka bir pas opsiyonu da bulamadı.
şimdi bu noktada sıkıcı bir maç olduğunu düşünebilirsiniz sahada. lakin bazı maçlarda 800 pası bulan chelsea, daha doğrusu sarri'nin günümüz futbol trendlerine birebir uyan topa sahip olma ve pas oyunu oynama planına karşı everton'ın geliştirdiği bu stratejiyi nasıl aşacağını izlemek de ayrı bir keyif. (chelsea bu maçı 713 pasla kapatmış. gene bir önceki lig maçında total pas sayısı 911)
kısacası bir süre sonra maç "sarri ne yapacak" sorusunun cevabını aradığımız maç oldu. gördüğümüz ilk planlı müdahale kovacic'in jorginho'nun yapamadığı pas trafiğinin içine girmeye çalışması oldu. kovacic geriye daha çok geldi, daha çok top aldı, daha çok top dağıtmaya çalıştı. nitekim bu durum oyuncu istatistiklerine de yansıdı ve kovacic maçı totalde 88 pasla tamamlarken, jorginho'nun oyundan çıktığında pas sayısı sadece 50 idi. bu rakamlar, mesela chelsea'nin bir önceki lig maçında (Crystal Palace) jorginho'nun 107 pas yaptığını gösteriyor. aynı maçta, everton maçında kovacic'in pozisyonunda oynanan ross barkley'in pas sayısı 66. kısacası, everton jorginho'yu kilitlemeyi çok iyi başarırken, yaptığı alan savunması sayesinde kovacic'in de pas trafiğine dahil olmasına çok müsade etmemiş.
topun ikinci bölgeye ulaşamadığı durumda bir diğer seçenek doğal olarak savunmadan atılacak uzun toplar oluyor. bu noktada da everton'un yaptığı alan daraltmanın işe yaradığını ve özellikle david luiz'in salladığı uzun topların oyunu açmada pek faydası olmadığını gördük. top jorginho'ya gitmediği için opsiyon olarak istemsizce devreye giren uzun topların zaten rakip savunma yerleşimini tamamladığı için işlerlik kazanmaması normal. karşı presle kazanılmış ve çabuk kullanılmış uzun toplar daha etkili olabilir belki ama set hücumuna kalkarken pek çözüm olmadığı görüldü.
chelsea ile benzer bir oyun planı olan ve topu jorginho'nun pozisyonundaki fernandinho ile oyuna sokan man city'de guardiola, everton'ın yaptığını yapan takımlara karşı çözümün bir parçası olarak savunmadan uzun topları iyi kullanan Aymeric Laporte ve ayağı son derece olan kaleci EDERSON'U bir dünya para verip transfer ederek buldu sanırım. chelsea'de de david luiz ve nispeten rudiger ayağı son derece düzgün adamlar ve maçın en çok top kullanan adamı david luiz'in maçtaki pas sayısı da 119. buna rağmen bu opsiyon sürekli tekrar ettiğim gibi everton'un başarılı kademeleri arasında eriyip gitti.
sonuç olarak maçın büyük bölümünde everton'ın planı kusursuz şekilde işledi ve sarri net bir karşı hamle yapamadı. bu noktada, elinde farklı meziyetlere sahip daha zengin bir kadro bulunan ve benzer savunmalarla çok daha fazla karşılaştığı için (klopp, mourinho başta olmak üzere) çok daha tecrübeli olan ve hatta kadro yapılanmasını bunun üzerine kuran guardiola'nın takımı man city ve everton arasında oynanacak maç da benzer ve keyifli bir strateji savaşı vaat ediyor.
ferguson biyografisinde şöyle bir tespit yapar: abramovic takımı ilk satın aldığı dönem paranın gücüyle iyi bir kadro toplasa da, tarihlerinde şampiyonluk alışkanlıkları olmadığı için onlardan korkmadığını söyler. benzeri karşılaştırmada liverpool'dan çekindiğini çünkü ne kadar geçmişte kalsa da liverpool'un şampiyonluk ruhuna her zaman sahip olduğunu belirtir. bu tespit mourinho'nun gelişiyle yerini kuşkuya bırakır tabi.
Lig kupasi finalinde ilginç olaylarin yaşandığı futbol takımı.
City ile final maçı, 2. Uzatma devresinin nerdeyse sonu, Bilbao dan 80milyona transfer ettikleri kaleci kepa bi ara yere oturuyor, teknik direktör sarri ise penaltılar öncesi kaleci sakatlandı diyerek oyuncuyu değiştirmek istiyor.
son haftalarda alınan kötü sonuçlar sonrası taraftarın "fuck sarri ball" nidalarıyla tribünlerde isyan ateşini yaktığı kulüp.
dün oynanan kupa finalinde de gördük ki oyuncular ve sarri arasında bir problem var. aslında mourinho ve conte dönemlerinde de oyuncuların kazan kaldırıp iki antrenörün de ayağını kaydırdığı sıkça dillendirilmişti. sarri'nin pas oyununa dayalı pozitif futboluyla birlikte sezon başında işler yolunda gidiyor gözüküyordu ama ne olduysa artık oyuncularla sarri arasında problem olduğu dile getirilmeye başlandı gene.
sarri ball'ın sezonun ilk yarısındaki everton maçında çözülmesiyle birlikte oyuncu kalitesinin de yetersiz olduğu sıkça yazılıp çizildi. böylece sarri'nin kısa vadede chelsea'nin istediği şampiyonlukları getirecek hoca olmadığı da ortaya çıkmış oldu.
chelsea kadro revizyonuyla birlikte sarri'yle devam mı edecek yoksa sarri de mou ve conte'nin uğradığı gazaba mı uğrayacak merak ediyorum. her iki ihtimalde de önümüzdeki sezon takımın en önemli silahı hazard'ın olmayacağı kesin gibi; ki çıban başının da hazard olduğunun söylendiği düşünülecek olursa chelsea için bundan sonrası enteresan bir hikaye olacak.
real madrid'le bu sezon (real'in başına bir iş gelmezse) şampiyonlar liginde yarı final oynayacaklar. tuchel'in oynattığı oyun benim için ideale en yakın futbol. üçlü savunma, dinamik ve çok hareketli bir takım.
diğer tarafta da zidane olduğu düşünülürse yarı final maçları seyir zevki olarak değilse bile taktiksel olarak oldukça keyif verecek büyük ihtimalle.
Yeni sezon formaları için Cayır cayır 60lar ruhu taşıyan ve bir köşesinden her an austin powers fırlayacakmış hissi uyandıran muhteşem bir tanıtıma imza atmışlar Formanın tasarımı vasat ama umarım tanıtımın benzerleri gelir.
zenginlerin arasında daha az zengin olan chelsea bu seneki şampiyonlar ligi kupasını kazanmıştır, tebrikler. biz de acaba eskiler gibi hamburg, nottingham forest, aston villa, crvena zvezda gibi takımları da görecek miyiz buralarda ?
böyle sarmıyor.