Bu şirketler çevre koruma projesi yapıp, tonlarca kağıdı çöpe atan şirketlerdir.
Çalışanlarını istihdam projesinde çalıştırıp, yabancı çalışanlarını çalışma izni almadan çalıştıran şirketlerdir.
İnsan hakları projesi yapıyoruz diyip, of mültecilerle mi çalışıyoruz diyen şirketlerdir de aynı zamanda.
Eşitliğe farkındalık artırma projesi yapıp, el altından devlet büyüklerine para yediren şirketlerdir.
Kurumsallıklarını sadece broşürlerine yazsınlar bence.
parası bol, karakteri zayıf patronumsuların iş yerlerini süsleyerek, masaları, ekipmanları yeni modellerden seçerek benzemeye çalıştıkları ama ruhları, vizyonları, hak hukuk konusundaki vampirlikleri sebebiyle asla ama asla olamayacakları ticari organizasyon yapısı.
gerçek anlamda kurumsallık var mı peki?
ne yazık ki pek çoğu karakter olarak henüz olgunlaşmamış, birilerini ezerek belli bir noktaya gelmiş, dili zımparalanmış idarecileri bünyelerinde barındırdıkları için yurtdışındaki emsalleri ile karşılaştırıldığınızda sadece ama sadece yan haklar bakımından tatmin edilirsiniz. gerisi için şansınız bol olsun.
maasiniz son kurusuna kadar devlete bildirilir. gelirinizin yarisindan fazlasini sosyal guvenlik primi + gelir vergisi + kdv olarak devlete odersiniz. vergilendirilmiş kazanç kutsaldır ilkesi geregi her ay bir guzel kutsanirsiniz. devletimiz bu ay da baskasini kutsasin diye icinizden haykirirsiniz.
her şeyi yazılı ve prosedüre bağlı şekilde (ortalama bir "kurumsal" şirketten bahsediyoruz) ilerleyen şirketlerdir. (olmaları gerekir)
şimdi az önce biten (daha doğrusu bitirdiğim) bir "kurumsal" şirketimizin işe alım sürecini kısaca anlatacağım.
öncelikle ik firmalarının birinden (tanınan da bir firma, headhunting firması da derler kendilerine) bir telefonla başlıyor süreç. bana mail atarak, pozisyon-bağlı bulunulacak müdürlük/direktörlük-genel olarak maaş ve yan haklar bilgilendirmesi yapılan bir mail geliyor. görüşme tarihi ve yeri için tekrar arıyorlar, kabul ediyorum. yabancı dil seviyemi de telefonda yarım saat kadar süren bir mülakatla ölçmeyi de ihmal etmiyorlar, onu da not düşeyim. ilk görüşülecek birim ik. dakka bir, gol bir; çalıştığımı ve zor izin alabildiğimi belirtmeme rağmen 35 dakika takıyor ik (iş'e gelememekten kaynaklı) ve ne bir özür, ne bir açıklama, görüşme başlıyor. görüşmenin yarısında çıkmak zorunda kalıyorum ve bunun kendilerinden kaynaklı olduğunu kibarca belirterek çıkıyorum. (içimden herhalde bir daha aramazlar, kendi kusrunu bile kabul edemeyecek egoda olan insanlar diyerek) bir hafta geçiyor ve tekrar bir telefon geliyor, bu sefer de ik ile yapılan görüşmenin olumlu geçtiği ve ilgili müdürle görüşeceğim ikinci görüşmenin bilgisi geliyor. hay hay. izin alıyorum yine, gidiyorum görüşmeye. yine bir 45 dakika çakıyorlar, gelince ne özür ne açıklama. tamamdır. neticede egolu insanlar, bunu kafaya yazmıştık. ancak bu görüşmede de (daha önce kendisine bağlı çalışacağım belirtilmiş olan) müdürümüz diyor ki, sizi havuza atıyorum, ihtiyacı olan birim görüşecek, henüz pozisyon belli değil. ben de kendisine daha önceden bilgilendirildiğim için burada olduğumu belirtiyorum. kendisi pozisyonun değişmediğini (ünvan-maaş-yan haklar olarak) ancak projelerdeki ihtiyaca göre alım yaptıklarını belirtiyor. peki deyip, ayrılıyorum. iki hafta geçiyor, ne arayan var ne soran. telefon çalıyor ve ik şirketi arıyor; üçüncü görüşme. peki diyorum, kiminle görüşeceğim? aynı müdür. artık diyorum herhalde bu görüşmeden sonra en fazla bir de sınav yaparlar ve direktörle görüştürürler, iş biter. görüşmeye giriyorum, bu sefer 20 dakika takıyor ilgili müdürümüz. güzel, gelişme var. ama o da ne? kadıncağız beni ilk kez görmüş gibi konuşuyor! meğersem çok yoğun programından dolayı beni unutmuş, hatırlamak için çağırmış! (şimdi burada aslında suç bende, orada kalkıp gitmeliyim ancak halihazırdaki işimin geleceği de belirsiz olduğundan basiret bağlanması mı dersiniz, çaresizlik mi dersiniz, oturup kalıyorum yerimde) tekrar aynı görüşmeyi yapıyoruz ve ayrılıyorum. artık pek umudum yok. aradan 1 hafta geçiyor ve ik şirketi yine arıyor. bu sefer diyor ki, son görüşme var, hem de sizi yormayacağız, internetten görüntülü yapacaksınız. pek güzel. etti 4! görüşme günü bir kaç kez (görüşmenin olduğu gün) değişiyor. son gün, artık hazırım, iznimi almış bekliyorum ancak o da ne? ne arayan var ne soran, 15-20 dakika geçiyor yok, yarım saat geçiyor yok! önce şirketi arıyorum, ulaşılamıyor ilgili birime, sonra da ik şirketini arayıp bilgi veriyorum ve bana haber vermeyi unuttuklarını, toplantı dolayısıyla az sonra arayacaklarını özürleri eşliğinde belirtiyorlar. tabii ki o saatten sonra artık bırakıyorum. sabah oluyor, telefonum çalıyor, şirketten arıyorlar. ik direktörü. açıyorum, hiçbir şey olmamış gibi, görüşme bugün sağlanacak müsait misiniz? diyor. ben de kendisine kibarca böyle acemice bir süreç yönetimi olmayacağını anlatıyor ve arada kendisi laflarımı ne kadar da "kurumsal" olduklarını anlatmak için bölüyor, ancak yılmadan bitiriyorum. sonunda da iş arama sürecindeki insanlarla dalga geçilmemesi gerektiği ve kendilerinin, çalıştıkları ik şirketlerinin de benimle bir daha ne yazılı ne de sözlü bir şekilde iletişime geçmemelerini istediğimi belirtiyorum. telefonu kapatırken hala "süreci" benimle sürdüremeyecekleri gibi bir şey söylüyorlardı.
kurallara dayalı olarak işleyen/yönetilen, belirli bir düzen ve sistem içerisinde olan, kişilere bağlı olmayan (bunun altı çizili) şirket anlayışıdır kurumsal şirket. şirket içerisinde sistemi oluşturan unsurların mevcut kurallara uyması ve uygulaması gerekir.
kurumsal şirketlere planlamalar sürdürülebilirlik üzerine olmalı, yönetmelikler ve kurallar olmalı en önemlisi şirketin bir politikası olmalı. ve bu saydıklarımın yıldan yıla, kişiden kişiye göre değişmemesi gerekir.
maalesef "kurumsal" kelimesi türkiyede içi boşaltılmış bir kelime oldu. kurumsal şirket denilince insanın aklına hep büyük şirketler veya çok uluslu şirketler geliyor, patron şirketleri, küçük işletmeler hep kurumsal olmayan yerler olarak görülüyor. 6 sene söylesem ooo kesin çok kurumsaldır denilecek bir firmada çalıştım, üretim mühendisliği için bir çocukla iş görüşmesi yapıyordum, neden bulunduğun firmayı değiştirip buraya gelmek istiyorsun dedim, abi kurumsal bir firmada çalışmak istiyorum dedi. abi bilmiyorsun bile burası kurumsal mı değil mi, çünkü aslında kurumsal ne demek onu bilmiyoruz. firma büyükse, maaşlar zamanında yatıyorsa bir de her departman için ayrı ayrı kişiler varsa orası kurumsaldır... türkiyede %85 çalışan kurumsallığı böyle tarif eder.
her ne kadar kurumsal şirket tanımları kitaplarda yapılıyor olsa da şirketleri yöneten insanlardır, dolayısıyla kurallar olsa da bazı kararlar kişinin/yöneticinin süzgecinden geçerek alınır yani oximoron bu durum. böyle olmaması için bir yapay zekanın şirketi yönetmesi gerekir. her kuralı bilen, her durumu kendi analiz eden ve buna göre objektif karar veren bir mekanizma.
sonuçta kurumsal şirketlerin bazı kuralları vardır, bu kuralları koymakta çok bir problem yok fakat uygulama konusunda türkiyede güdük kalıyoruz. aynı trafik kuralları gibi. yazılı trafik kurallarımız 10 numara 5 yıldız, ama uymuyoruz...hayır! sonra da dost meclisinde yaw trafikteki insanların %80'i eğitimsiz, herkes trafik canavarı, git avrupaya öyle mi? kardeş bu trafiği bu hale getiren senin trafikteki davranışların...heee şunu diyor olabilisiniz kardeşim o zaman devlet kurala uymayanı cezalandırsın. evet doğrudur, sadece kuralı koymak yetmiyor, erk'in kuralların takipçisi olması gerekiyor. türkiyedeki en büyük eksiklik bu maalesef, şirketin kuralını, düzenini, sitemini koruyup kollaması gerekiyor ki kişiden bağımsız hale gelsin.
sonuç, eğer kurumsal şirket yok diyorsanız önce oradaki çalışan profilini kontrol edin, davranışlarını gözlemleyin. iş ahlakı olmayan çalışanların yüzdesel olarak çok olduğu yerlerde kurumsal firma yaratamazsınız.
Yöneticileri üniversiteli kızları metres tutup kiralarını şirket gideri göstermez.
Gecikmiş maaşı ödemek yerine çalışanları pavyona götürmez.
Kariyer planı ile gittiğinizde "sen biraz odanda cıkma" diye gerekçesiz görüşme iptal etmez. iki patrondan biri diğerinden çalışan ( evet lan çalışan) saklamaz.
Modern dünyanın Hasan sabbah'larıdır.
İşe almadan önce süründürürler; bir hiç gibi hissettirirler, girince de tamamen onlara ait olun isterler ve daima sahte cennetler vadederler.
Ve Hasan sabbah'ı çok az kişi görebilir.
O bir efsanedir bazıları için.
İsmi ve cismi değişir ama temsil ettikleri değişmez.