Kendisi ile tanışmam ilk okul 4. sınıfta olmuştu. Müzik öğretmenimizin bize öğrettiği ilk şarkı kendisinin yukarıda da linkini verdiğim “ ama babacığım “ şarkısı olmuştu. O gün bu şarkı beni o kadar etkilemişti ki okulun kütüphanesine gidip ince mehmet’i alıp okumak istemiştim ama bulamamıştım. Şarkıyı hiç unutmadım ama nasıl olduysa fikret kızılok’u unutmuştum. Aradan yıllar geçti sonra kendisi ile bir kez daha okulda karşılaştım.
Bu sefer lise 2. sınıfta felsefe hocam derste “ demir baş “ adlı süleyman demirel’e yapmış olduğu taşlamayı dinletmişti. yine çok etkilendim şarkısından o gün bu gündür unutmadım kendisini, unutursam da yüreğim kurusun .
Müzik eğitimine ilk okulda başlamış, kendisine müzik yolunda devam etmesi için üst sınıflardan olan barış manço destek vermiş, üniversitede diş hekimliği okurken bir arkadaşıyla çıktığı yolculukta yolu aşık veysel ile kesişmiş. Geri döndüğünde hemen “ uzun ince bir yoldayım “ı tekrardan yorumlamış. Aşık veysel o kadar etkilemiş ki kendisini tekrar gitmiş yanına bir kış günü karlar köyün yolunu kapattığı için 3 ay “ ustası “ ile vakit geçirmiş ve tekrar döndüğünde sözleri aşık veysel’e müzikler kendisine ait olan “ yumma gözün kör gibi “ ve “ yumma gözlerini “ isimli şarkılarını çıkartıp asıl patlamasını ondan sonra yapmış.
Müzik ile profesyonel olarak ne zaman uğraşmaya başlamış, yabancı ezgiler ile anadolu ezgilerini birleştirmeye çalışmıştır. Bu nedenden ötürü kendisine” anadolu rock “ yapmıştır diyenlerin sayısı az değildir. Ama kendisi böyle yapmasındaki amacını şöyle anlatıyor “ Piyasa, öylesine Türk benliğinden uzak melodilere kucak açmıştı ki, beni dinlemeyeceklerdi bile. Bugün ise durum büyük bir hızla değişiyor. Bu öz benliğimize dönüşte ben de üzerime düşen görevi yapmaya karar verdim... “
Öyle bir insan kendisi işte. Sanatını anadolu coğrafyası ve dertleri ile harmanlayıp öyle icra eden birisi. Müziği ile yeri gelmiş bir sevgiliye adamıştır yeri gelmiş yalnızlığa ama toplumu yönetenleri, siyasileri müziği ile eleştirmekten de ger kalmamıştır. Bu yönüyle benim gerçek sanatçı dediğim kişilerden birisidir.Çok büyük bir atatürk hayranıdır hatta kendisi için şiir yazıp bestelemiştir. Mustafa kemal - bir devrimcinin güncesi adında lirik bir albüm çıkartmıştır bu albüm kızılok’un son albümüdür. Kendi ifadesiyle “ marksizm’den öte bir komünist”dir kendisi.
2001 yılında bodrumda ikinci kez geçirdiği kalp krizi ile hayata gözlerini yummuştur.
çağdaşı olmaktan gurur duyduğum müzisyendir. fakat gençlik çağlarımız aynı yıllara denk gelseydi, bir şarkısında 2 nota çello çalıp ölümsüzleşmek için mutlaka virtiöz seviyesinde çello çalmayı öğrenebilirdim. ve keşke dünyaya bir çello olarak gelseydim.
Gençliğinde aşık veysel'le tanışma, ondan feyz alma fırsatını yakalamış şarkıcı.
1969 yılında, söyle sazım'ı okumak isteyen Fikret Kızılok, izin almak üzere gazeteci Arda Uskan'la beraber sivas'ın sivrialan köyüne (Aşık Veysel'in köyü) gelirler. Burada iki gün kalan Kızılok, gitarıyla sazına eşlik ettiği Veysel babaya cebinde yalnız 250 kuruşu olduğunu söyleyince "o parayı al şirketine götür, gazoz parası yapsınlar. ama sen güzel söylüyorsun oğlum. istediğin şarkımı kullanabilirsin" cevabını alır.
Ertesi yıl aşık Veysel'e yalnız gidecek, bu seferki ziyareti kışa rastlayıp yollar karla örtülünce üç ay Aşık Veysel'in evinde kalacaktır. Veysel'in elini almış olmak Fikret Kızılok'un en önemli gurur kaynaklarındandır. Nitekim Aşık Veysel türkülerini okuduğu 45'liği, bir dönem beraber çalıştıkları hatta Belçikalı karısını bile kaptığı barış manço'nun dağlar dağlar'ını geçip altın plak alır.
21 Mart 1973'te Aşık Veysel ölünce Fikret Kızılok "ustam toprak oldu, onun elinin değdiği bu saz da toprak olmalı" diyerek sazını kırar ve diş hekimliğine döner. Müziğe dönüşü ancak 1980'lerde bülent ortaçgil'le beraber açtıkları çekirdek sanat evi'yle olacaktır. Halk edebiyatından beslenmeyi hep sürdüren Kızılok'un koşma tipi sözler yazması da bundan olsa gerek. Hatta bu kalp seni unutur mu eserinde Aşık Veysel'e ümit yaşar oğuzcan'ın yazdığı dostlar seni unutur mu Ağıdından esinlenmişti. (Bu olaylar hakkında birçok galeri yapılmış, genel olarak onlardan aldım bilgileri).
1990'larda geçirdiği rahatsızlıkların ardından kalbine pil takılan ve bodrum'da bir teknede yaşamaya başlayan Fikret Kızılok, 2001 yazında yüksek tansiyon sebebiyle İstanbul'a getirilerek pili yenilense de iyileşememiş ve 21 Eylül 2001'de vefat etmiştir.