aşık olmak dediğimiz şey aslında tutkuları ateşleyen, dokunsal heyecanlar sunan ve marjinal faydası azaldıkça şiddeti de azalan bir yanılsamadır. bilinirlik arttıkça aşk azalır. çünkü aşık olunan kişiye yüklenen anlamların çoğu bizim uydurmamızdır. biz öyle isteriz, öyle olur. sonra açıldıkça kapılar birer birer, yıkıldıkça duvarlar kalan salt gerçek artık titretmez olur bedeni ve körleşir duygular. ve istesek de istemesek de, aşk ölür, hep öldü.
Çok da kelimelere dökülebilecek bir duygu durumu değil bana göre. Ama aşık olunca ten rengin bi ton açılır yani. Sonra onun yanındayken kendini dünyanın en güzel yada en yakışıklısı hissetmek de olabilir. Güzel olduğu kadar korkunçtur çünkü artık kaybedecek kocaman birşeye sahipsindir. Öyle artist artist kaybedecek neyim var diye dolaşamazsın. Bi carpe diem havalar falan, hepsi söner.
Siz siz olun ve kesinlikle aşık olun. Ölmeden önce yapılması gerekenlerden.
hatırladığım kadarıyla güzel bir şeydi. sanıldığı gibi kalpte değil, beyinde olan biten bir şeymiş bu. (bkz: ortapia) ben demiyorum, beyinci amca diyor .
aşık olmak anlık bir şey. birden her şeyin çok parlak göründüğü, birden en pastel renklerin bile ısınmaya başladığı, birden tüm yemeklerin çok daha lezzetli olduğu bir an bu. insan karar vererek aşık olmaz, sadece bir bakar, olmuş. (bkz: kaybedenler kulübü)
Ben ettim siz etmeyin. Önce biraz nörobiyoloji. Bir kumarbaz ilk oyununda çok miktarda para kazanırsa beyninde aniden kendini çok mutlu hissettirecek seratonin salgısı yayar. Bu bir kaç tekrar ederse beyin seratonin salgısın alışır ve bu seratoninden hep ister. Kumarbazda bu seratonini elde etmek için sürekli kumar oynamaya başlar. Pekii bunun aşkla ne alakası var. Efendim şöyle, Aniden karşı cins bireyden kendinizi çok mutlu hissetirecek bir eylem gerçekleşti. (Bu göz süzmesi de olabilir, bir sohbette olabilir, ya da basit bir gülümseme) kendinizi çok ama çok mutlu hissetiniz ve beyninizde aniden seratonin patlaması yaşandı. İşte beyin aniden gelen bu seratonin deşarjını istiyor. O kişinin, tekrar o seratonin deşarjını yaratacağı inancıyla yanıp tutuşuyor. Hatta kendi kendine o kişi ile ilgili olmadık hayaller kurup spontan deşarjlar yaratıyor. Hatta beyin daha ileriye gidiyor, o deşarjı yaratmak için anatomik olarak değişikliğe gidiyor. (İşte aşk denilen sakat yer burası). Aşık artık sürekli aşkını düşünüyor. Onun gönlünü nasıl kazanabilirim, onunla nasıl buluşabilirim diye planlar yapıyor. Aslında kulağa güzel gibi geliyor ama değil. Hele ki türkiye gibi saçma bir ülkedeysen. En azından erkekler için. Sürekli aşkını düşünmek, sürekli onu kazanmak için çalışmakla geçti gençlik yıllarım ve hatırladıkça hem güler, hem üzülürüm. Çünkü kaybettiğim yıllar. O güzel his, o kalbinizi yerinden oynatan his çok saçma. Boşuna vakit kaybı. Bunun için ayırdığım vakti kendime ve mesleğime ayırsaydım belki çok daha farklı bir noktadaydım. Erkek adam her şeyden önce kendine bakmalı, kendi ile ilgilenmeli. Bu dünyada yalnızız. Her gün düzgün sporunu yapmalı. Beslenmesine dikkat etmeli. Bir kadının peşimden nasıl koşarım, onu nasıl memnun ederim diye düşünmemeli. Kadın peşinde koşarkan harcayacağı zamanı kendine ayırmalı. Spor yapmalı, kendini mesleğini geliştirmeye adamalı. Uzun lafın kısası sex peşinde koşmamalı. Zaten sporunu yapmış artis gibi bir adamın, hele işinde de başarılıysa boşta kalması imkansız.
Dünya da vermem dediğin tavizleri vermek demektir. Hani dersin ya hayatta ben bunu yapmam. İşte o an gelir yapmam dediğin, kendine yaptırtmam dediğin ne varsa başına gelmiştir... Çünkü sen artık sende ki o duygunun kölesi olmuşsundur. Artık bu çıkmaz seni onsuz yaşamın olmadığına inandırır. Çünkü sen hayatında ilk defa aşık oluyorsun. Senin için kitaplarda tasvir edilenin dışında bir olay gerçekleşiyor. Çünkü sen artık kendi hikayeni yazıyorsun... Masumsun, safsın sevginde. Bir annenin çocuğuna baktığı gibi anaç seviyorsun onu. tarıyorsun parmaklarınla saçlarını, Ağlıyor karşında, gözyaşlarından öpüyorsun. O tuz, dudaklarındaki en mükemmel tad oluveriyor biranda. Senin için özel bir nokta belirliyorsun kendine(benim için gözleriydi.) orası artık senin özel mülkiyetin oluveriyor biranda. Oradan nefesini içine çekerek öpüyorsun, Her yanyana geldiğinizde. Aşık olmak iyi mi kötü mü hala kararsızım. Size kesinlikle aşık olun ya da olmayın gibi bir cümlede kullanamam. Tavsiye veremem. Çünkü aşık olmak su içmek gibi kendimizi yönlendirebildiğimiz bir yeti değil. Bir bakmışsın, olmuşsundur.
Şuursuzluk halidir. Onunla uyur onunla uyanırsınız. Her şey aynıdır ama katlanmak daha kolaydır. Iq seviyeniz düşer salak salak ota boka gülersiniz. Bir de karşılıklıysa değmeyin keyfinize. Attığınız adımı bile haber vermek istersiniz. Yaptığınız saçma sapan hareketler için bile sizi dünyadaki en eşsiz insan gibi hissettirir.
bir şeyi, diğer her şeyden daha fazla değerli hissetmek. eğer bu insansa ve kişi doğruysa (bkz: ruh eşi), karşılıklıysa güzeldir. aksi halde kafayı bulandırmaktan ve kendini yormaktan öteye gitmez. (bkz: insanlara fazla değer vermek)
Sırf biri seviyor diye fen bilimleri öğrenmektir aşk, üstelik hiç alakan yokken. Aşk öyledir ki bir süre sonra onu sevmekten de öteye gitmek istersin, o olmak istersin. Kendimden biliyor(d)um.
ilk görüşte midir bilinmez ama, şu bir gerçek ki, aşık olduğunuz andan itibaren dünyanız toptan değişir. sanki o zamana kadar yaşadığınız hayat hayat değilmiş gibi gelmeye başlar ve sizin için artık hayatın anlamı o olmuştur, başka hiçbir şey değil.
Güzel şeydir vesselam. Karnınla midenin arasında şöyle bir kasılma oluyor ya böyle hafif bir spazm gibi en iyi yanı o.
Daha hissedemiyorum o spazmı eksik kalıyor insanın hayatında bazı şeyler, insanın içinden insan eksilyor işte o zaman kötü oluyor be o özellik gitti mi kötü oluyor.
Aklından fikrinden çıkmaması. Zihninde paralel evrenler oluşturman bir sürü. Hayalinde kurduğun köylerde, evrenlerde, gelecekler, mutluluklar tasarlaman. Sonra gerçeklerin hatırına gelmesi. Mantığın, aklın sana bir şeyler anlatmaya çalışması. Tabii senin dinlememen.
Çünkü insan, hüsrana uğramaya meyillidir. Zaman zaman aklın, mantığın yanıldığı da oluyor elbet. O zaman daha ölmeden cennet.
Yine de her an O'nu düşünüyor olmak güzel. Olmayacak işlere "amin" demek olmasa bile, hani film izlerken "film icabı" dersin ya; "hayal icabı" deyip kendi yazdığın yönettiğin o filmi izlemeye devam edersin; işte öyle bir şey.
elbette filmlerde, romanlarda olduğu gibi en zoru sonu yazmaktır. onun da kolayını bulursun, yine "yarım" bırakırsın.
aşık olmak, "yarım kalmak" diyecektim de; "bu kaçıncı yarım" diye bi ses yükseldi bilinç altımdan. Neymiş, yarımın yarısı çeyrekmiş, falanmış filanmış. lisede matematik dersini verememiş gelmiş bana ne anlatıyor...
neyse. bir çift göz çizeyim, bir de uzun pozlama şelale gibi saçlar. kurban olduğum öyle güzel yaratmış ki tarif etmeye çalışmak başlı başına mesai.
he; gel gelelim: aşık mıyım? aşık olmak, ölmek gibi bi şey. bu ise kalan son canım; allah gecinden versin.
dopamin, serotonin, noradrenalin hormonlarının aktif olarak salgılanmasını sağlayan, oksitosin hormonu ile bağlılığı sağlayan ve testosteron, androjen, östrojen, progesteron gibi cinsel hormonlara olumlu etkisi olan fizyolojik eylem. Beynin empati yapan kısmıyla birlikte tüm kusurlar görünmez olur. Aşkın gözü kördür sözü de buradan gelir.
Eksikmiş gibi hissedilen tarafının tamamlandığını hissedersiniz. Artık onsuz olamayacakmışsınız gibi bir his kaplar tüm benliğinizi.
Davranışları etkiler. aşık olduğunuz kişi ile karşılaşıldığında çarpıntı, ellerde titreme, uykusuzluk, iştahsızlık ortaya çıkar. Onsuz iken huzursuzluk başlar. Kontrol edemez bir hal alır ve bolca hata yapılır. Tabi bu hep böyle sürmez. Bir süreçtir ve enerji azalır. Burada da amigdala bölgesine çok şey düşüyor. Beynin amigdala bölgesinin savaş yada kaç gibi bir mottosu var. cinsel içgüdü, üreme dürtüsü, açlık, tokluk, kaçma, korku gibi duyguları kontrol eder. Ve aşık olunan kişiyi gördükçe vakit geçirdikçe amigdala enerjinizi kontrol altına alır. Böylece sağlıklı bir şekilde yaşayabilirsiniz duygularınızı. Yada savaşamaz kaçar gidersiniz.
gerçekleştiği zaman coşkusuna, heyacanına olduğu kadar, acısına, endişesine, panik halindeki vücut yapısına da sıkı sıkı sarılmak gereken duygu. yoksa alman filozof arthur schopenhauer kardeşimizin de takriben 250 yıl önce aktardığı gibi kendisi entelektüel bir diyalog değil, hayvansal bir içgüdüdür.
elbette bu içgüdünün de insan yaşamındaki belli bir dönemde görülme sıklığı daha olasıdır.
ben kendimce bunun döneminin 15-25 aralığı olduğunu düşünüyorum. sonrasında aşk olmaz mı, elbet olur ama yapım ve yıkım etkisi çok farklı sonuçlar verecektir.
"köpek gibi aşık oldum" hissini 30 yaşında pek yaşayamazsınız. sosyal konumunuz itibariyle bile imkansızdır. hayat gayesi, para pul kazanma derdi, "bir ev mi alaydık, terfi alacak mıyım, anacığımın ayakları niye bu kadar çok ağrıyor ki acaba" gibi insanın daha öz ağırlığının arttığı, yer çekimini daha çok hissettiği dönemlerde "geberiyorum aşkından" durumu ister istemez daha az olur. işte bu da bahsettiğim etki ve sonrasındaki yıkım ihtimali. yine aklınıza takılır ama elektrik faturasından sonra, ya da alma ihtimaliniz olan prim miktarı sizi tatlı pembe rüyanızdan uyandırabilir.
ancak bahsettiğim yaş döneminde, zaten hali hazırda ayaklarınız biraz havadayken, evdeki işleyiş başka insanların omuzlarındayken, kalbiniz ve hormonlarınız tek ve en güzel derdiniz olabilir. araya sıkışan vizedir, finaldir gibi dertler üzerindeki biberiyesidir sanki.
30 ve üzerinde iyice uzaklaşan bu tatlı duygu bir yerde karşınıza çıkarsa atlayın üzerine. zira gittikçe güçleştiği ortada.
ayrıca aşık olmak, eğer ki sanatsal bir kimlikseniz, en verimli döneminizi geçirmenizi sağlayacaktır. şiirleriniz ateşten bir ok, tuvalleriniz cümbüş, heykelleriniz inanılmaz, yazılarınız çok etkileyici olacaktır. aşık olunca, yazın, çizin, coşun, sevişin. acısını da çekin, acısını çekerken daha çok yazın, daha çok çizin. bitecek zaar. acısı bile.
ilerleyen yaşla beraber azalan ve mantığın baskın geldiği duygu. Aşık olmak/#283199 numaralı girdide de yazıldığı üzere 30 sonrasında pek umursamıyor insan artık. keşke bu libidoya da yansısa da gidip rahip olsam diyorum bazen. ama aşk ile libido el ele gitmiyor çoğu zaman.
anglosaksonlar buna "falling in love" diyorlar. elinizde olmadan, iradeniz dışında dahil olduğunuz bir duygu çünkü. "hayır ben ona aşık olmam" diyemiyorsunuz. en fazla "bana göre değil ya, yürümez bu ilişki" deyip aşkınızı bastırabilirsiniz.
ben çok aşık oldum ama bana aşık olunmuş mudur bilemem...
(bkz: ibn-i hazm) aşık olmak ve aşk konusunu (bkz: güvercin gerdanlığı) isimli kitabında çok güzel anlatmıştır, ayrıca (bkz: sadık yalsızuçanlar) da, (bkz: aşkın halleri) kitabında konuyu güzel işlemiştir, kendi fikriyatımı anlatmak gerekirse, ilk olarak aşık olmak cinsel bir dürtü falan değildir, biraz amiyane bir tabir olacak kusura bakmayın ama, yüzünü görüp aşık olduğunuz kızın, yüzü hariç neresini görürseniz görün aşık olmazsınız, gidip mastürbasyon yaparsınız. oysa aşık maşukunda ki cinselliği bir kusur nispetinde görür, aynı sabaha uyanmak ister ama, aynı yatakta uyanmak istemez, zaten mevzunun iyice bedene indirgenmesi, materyalizmin bedeni, üreme içgüdüsü altında, cinsel hazlarahizmet eden bir meta gibi görmesidir, aşık olanda maşuk öyle bir yerdedir ki, tarih boyunca romanda, şiirde, reelde aşık olanın kavuşmaması üzerine işlenmiştir, (bkz: ahmet rasim) in, (bkz: şehir mektupları) kitabında, kavuşamadığı için intihar eden aşıklara, hayret edip, nasıl böyle olur diye eleştirir, aşık olup evlenmekte pek tabii bir vakadır, o kişileri eleştirmek haddimiz değil, tarih boyunca, maşukun saçlarına, gözlerine, yanağına, dudağına, burnuna, kaşına, kirpiğine, ayak bileklerine, ellerine, parmaklarına, beline dair şiirler yazılmıştır da, poposuna, vajinasına pek bir şey yazılmamıştır. (bkz: andre gide) (bkz: dar kapı) kitabında aşıkları kavuşturmaz, (bkz: goethe) (bkz: genç werterin acıları) kitabında aşıkları kavuşturmaz, (bkz: ahmet hamdi tanpınar) (bkz: huzur) kitabında aşıkları kavuşturmaz, böyle çok örnekler mevcuttur. aşık şöyledir ki, sevgili o aşığa rüyana gireceğim der, o aşık der ki, vallahi sevgili öyle dedikten sonra kırk gecedir uyuyamadım heyacandan, aşık şudur ki, maşuka der ki, sevdiğim gül desenli elbise giymişsin, korkarım dikenleri canını yakar, aşık der ki, hiç bir şey olmayaydım bu alemde, topuklarında sürünen bir gölge olsam yeterdi bana. vel hasılı kelam, aşık olmak, günümüzde ki gibi, şurda öpüşelim, şurda yiyişelim, şurda gezelim vesaire değildir, aşık olmak, meftun olduğun o yüzün güzelliği hariç bütün bedeni silmektir, aşık olmak, sevgilinin bir kaç saç telini mendile sarıp saklamaktır, aşık olmak, sevgilinin ayaklarının deydiği, kaldırımlarda izini ararken kambur olmaktır, aşık olmak maşuku ebedileştirmektir, aşık olmak, maşuk daha güzelliklere kavuşacaksa vazgeçmektir
Kendinizi, var olabileceğiniz en iyi versiyonunuza en yakın hissettiğiniz anın duygusu. Aşık olmak, karşınızdakiyle değil, sizinle ilgili bir eylem ve his, gerçekleştiğinde hayatta her şeyi yapabilecek kadar güçlü ve her şey olabilecek kadar potansiyel sahibi hissedersiniz.
Zamanla azaldığı konusundaki görüşlere de şahsen katılmam. Zamanla güçlü bir bağa, sevgiye de dönüşerek artar ama kendisi de sonlanmaz. Eşimle bu sabah dışarıda karşılaştık, ben köpek gezdirmekten dönerken o da fırına gidiyordu. Köpek, adamı görünce kuyruk sallamaktan fır dönmeye başladı, gülerken "olm ben de böyle hissediyorum lan, daha yarım saat önce görüştük, aynı evden çıktık ya?" diye dank etti. Kuyruğum olsa hala her gördüğümde deli gibi sallarım yani, dokuz küsür yıldır mı ne beraberiz, bunun altı yılı mı ne evli geçti, kuyruğum olsa happy Tail syndrome yaşamaktan sürekli veterinerlik olurum.