kelimenin geçmişi eski türkçe dönemi'ne kadar gider. şöyle ki :
*kelimenin ilk hâli eski türkçede kon- (konaklamak,ikamet etmek) fiilidir. *kon- fiiline -ış (f.f.y.e. - işteşlik bildirir.) soneki getirilerek yeni bir fiil elde edilir. konış- "karşılıklı konaklamak" anlamına gelir. *konış- fiili +ı (f.i.y.e.) soneki alarak konşı olur. (kelimenin ikinci hecesinde dar heceli bir ünlü varsa ve kelimeye dar heceli ünlü bir ek gelirse ikinci hecede bulunan dar ünlü düşer.)
*son olarak konşı kelimesi evrilerek günümüzde kullandığımız komşu kelimesi oluşmuştur.
bize en yakın civarda oturan, dedikodunun timsali insanlardır.
izin gününüzün (hafta içi ya da hafta sonu fark etmeksizin) içine sıçmaya and içmiş olanlarının sabır testi olarak dünya'da görev yaptığı kişi.
kulakları az duyduğu için bütün mahalleye türk filmi yayını yapması uykunuzun içine etmek için ideal bir yolken, buna sabah 06:00 sularında başlaması ise sabrınızı sonuna kadar test etme amacı güder. ayrıca bir de, sabah oğluna tost yapmak için uyandığı çok belli olan ve yalnızca 2 oda ötesindeki oğluna var gücüyle "tostuuuuun hazıııır" diye defalarca bağırarak apartmandaki bütün herkesi uyandıranları da mevcuttur. evlerden ırak olsun ikisi tip de.
oturulan bina büyüdükçe mesafesi artan ev sınır ortağı.
Kendi başıma bir evde oturana kadar komşuluk ilişkileri ile ilgili yorum yapacak durumda değildim, çünkü ben çocukken komşular annemle babamın komşularıydı.
Evlenip kendi evime çıkana kadar da çocuk kaldım.
Evlendiğimde ilk taşındığım ev bir apartmandı. Karşı komşu olan yaşlı kadın ile kısmen bir iletişimimiz vardı; eşim ilk başlarda çalışmadığı için onun iletişimi daha fazla olmuştu.
Sonraki taşındığımız ev, Eskişehir vişnelik semtinde ufak bir sokaktaki 4 katlı ufak bir aile apartmanı olmuştu. Yetişkin hayatım boyunca yaşadığım en güzel komşuluk ilişkileri ise o apartmanda ve o sokaktaydı. Binada oturduğumuz süre içerisinde çocukluğumdaki komşularla bizimkilerin ilişkisi gibi bir iletişimimiz oldu. Bir iki yıl içinde sadece bina içindeki komşular ile değil, karşı binalardaki komşular ile de tanıştık, kaynaştık.
Sonrası şehir değişikliği, Ankara denen gri şehre gidiş. Biz taşınırken Eskişehirdeki komşularımızın yolluk yapıp verdiği ve arkamızdan su döktüğünü de söylemem lazım.
Ankara. Sadece şehir değişikliği değil, komşuluk ilişkileri açısından da birden bire seksenli yıllardan ikibinli yıllara bir sıçrama olmuştu. Zamanda yolculuk.
Daha farklı ve izole bir yaşam biçimiydi. Büyük siteler. Apartmanlardan oluşan koloniler. İlk yerleştiğimiz sitede uzun süre oturmadık, 6 ay içinde kendi evimize taşındık.
Daha büyük ve güzel bir siteydi, fakat komşular uzaktı. Biz de uzaktık; sadece site büyüklüğü değil şehir büyüklüğü de etkiliyor olmalı. Trafik yoğunluğu, kalabalık, gri binalar... İnsanın kendine bile hal hatır sorma enerjisini bulamadığı yoğunluk.
Karşı komşularımızın hakkını yemeyeyim, seksenli yıllardan kalan, izole, temiz kalabilmiş bir aileydi. diğerleri de iyi insanlardı, herkes iyi insandı ama uzaktık.
Ardından eşimle yollarımızı ayırıp unvanına "eski" kelimesini ekledikten sonra 4 blokta 1200 tane 1+1 ve 1+0 evciğin olduğu, dar alanda kısa paslaşmaların yaşandığı, iş hanı ve otel arası tarza sahip evime taşındığımda komşuluk ilişkileri tamamen sıfırlandı.
İletişim içinde olduğum komşularım ise alt kattaki tekel market ve geçen hafta işimin düştüğü emlakçılar. 1 - 2 ay önce yan kapı komşum olan ve miyavlamalarını duyduğum kedinin açık kalan kapıdan evime kaçıp beni ziyarete gelmesi ile kedinin insanı ile de tanışmışlığım oldu. 2 haftadır kediden ses yok; insanı ise zaten sessizdi, kedi kadar konuşkan değildi.
Eskiden insanlardan kaçacak yer arardım, yaş ilerledikçe durum biraz değişiyor galiba. Şimdilerde birileri ile karşılaşıp selamlaşmak iyi geliyor, en azından kaçasım gelmiyor. Sessizliğim ömür boyu... Belki de değildir, yeteri kadar uzun yaşarsam Zamanla her şeye maydanoz olan konuşkan ihtiyarlardan olma ihtimalim var.
Hatta...
İçindeki herkesi, mehmet emminin torunlarına kadar tanıyabileceğim bir köye yerleşip şehirden kaçasım var. Öğle namazını müteakip köy kahvehanesinde adaçayı içesim (yoo adaçayı olmaz, tansiyona iyi gelmiyor, ıhlamur olsun), emmiler ile iki lak lak yapasım var. Ardından müsade isteyerek gittiğim evimde bahçe kapısını açtığımda tavuklarım kaçışsa, ve tabi ki komşularım olsa.
kendisi uyanınca bütün dünyanın uyandığını zanneden, gürültü yapmaktan asla çekinmeyen, kendisi seviyor ve rahatsız olmuyor diye çocuğunun sesinden kimsenin şikayet etmemesi gerektiğini düşünen, kimseyi düşünmemek suretiyle çılgınlar gibi tepinen çocuklarına "ders çalışıyorum da biraz sessiz olur musunuz çocuklar" şeklinde kibarca tepki gösterdiğinde aslan/kaplan kesilip "çocuk bunlar ya, oynuyorlar ne var sesleri neden rahatsız ediyor" gibi saçma bir savunmayla karşılık veren, durup dururken olay çıkmasına sebep olup sizi anlayışsızlıkla suçlayan (!) ve mecburen ortak alanlarda yaşamak zorunda kaldığınız insanlar. ben tüm gece sen uyurken deli dürtmüş gibi tepiniyor muyum ? hayır. çünkü insanların herhangi bir zaman diliminde uyuyabileceğini uyumasa bile bu gürültüden rahatsız olacağını biliyorum. bangır müzik açıp tepki görürsem "ne var yahu müzik bu neden rahatsız oldunuz ihihi" diyor muyum ben sana ? hayır. çünkü insanların her şeyden benim gibi zevk almayacağının bilincindeyim. eve arkadaşlar gelince gecenin bir saatlerine kadar sesli sohbetler, gürültülü kahkahalar atıyor muyum ? hayır. çünkü benim eğlendiğim noktalarda bile başkalarının rahatsız olacağının bilincindeyim. birde çocuklar sustuktan sonra çocuklara yukarıdan seslenip "istediğiniz gibi oynayın bakmayın siz kimseye" diyor ben kötü bir şey yapmışım gibi, sanki çocuk düşmanıyız ya sabır. ha hepsi mi böyle tabii değil halden anlayanı da var ama beni bulmaz işte onlar.
tanım olarak da; birbirine bitişik ya da yakın konutlarda oturan kimselere verilen isim.
matkapçı* bitti şükürler olsun. akşamüstü ise tatlı bir sürpriz yaşadık. bir akordiyon sesi geliyor bir yerlerden. tatlı tatlı eski moda şeyler çalınıyor. konu komşu sarktık balkonlardan bakındık, sokakta kimse yok. balkonlarda da görünürde değil. bir yarım saat kadar çaldı. emeğe saygı dedik. bir kaç balkondan alkışladık. karşı apartmanın en üst katından tontiş bir amca çıktı balkona akordiyonuyla. selam verdi içeri girdi tekrar. bis yapmadı. belki yarın gene çalar.
Bana kutsal gelen komşuculuk ilişkilerindeki karşı taraf.
Dört dairelik bir apartmanın en üst katında büyüdüm. Haliyle ne üst komşumuz ne de kat komşumuz vardı. Alt kattakiler de değişiyordu bir şekilde. İletişim halinde olabileceğim kimse olmadı, arkadaşlarım da yürüme mesafesinde değildi. tabii evrenin oyunları peşimi bırakmadı hiç. aynı sitede oturup samimi olan kuzenlerimi, kapı komşusuyla çok tatlı ilişkileri olan arkadaşlarımı dinledim yıllarca. hepsi de çok mutlu, şikâyetlerini duyduğumu hatırlamıyorum. haliyle çocukluğumdan beri en içimde kalmış olan şeylerden biridir kapı komşuluğu. ailen hariç birine nasıl daha yakın olabilirsin ki? olamaz işte.. evinin kapısını açtığında aynı koridoru gördüğün kişiden daha yakın olamaz gibi kimse. çok başka bir ev ama sizinkiyle aynı aslında. hani böyle aradaki mesafe üç saniye zaten, kek yapar yeriz beraber. gece uyku tutmaz; kapısı çalarım oyun oynayıp film izleriz. bu durum kafalarınızın uyuştuğu, iyi muhabbet edebildiğiniz komşu kişisi için geçerli tabii. pek yüksek bir oranda olmuyor tahminimce. çocuk ben bunları bilmiyordu.
neyse, yakın zaman önce taşındık. ama nasıl hevesliyim, tanışmak için can atıyorum. daha eve yerleşmeden yan komşumuz olan huysuz amcadan ilk gol geldi. bizimkiler eve gelmişler, tesisatla uğraşıyorlarmış sanırım. bir şeye ihtiyaçları olmuş ve tabii ki en yakınımızdan rica etmişler. bu değerli abimiz de terslemiş. bir ton laf etmiş. o zaman anladık iş olacağını. yerleştikten sonra ise hasta olan eşi vefat etti. bir sürü kişi gelip gidiyor tabii. bahsettiğim amca seksen yaşlarında, tek yaşıyor artık. biz de bütün iyi niyetimizle "bir şeye ihtiyacınız olursa buradayız." tarzı bir konuşma yaptık. kendisi terslemesinden geri kalmadı yine. "yok, olmaz." deyip geçti evine. geçenlerde de kuşlar için koyduğumuz yiyeceklere, "burayı pisletiyorlar" gibi başarısız bir argümanla karşı çıkmış. "uyarmış" kendince. eksik olmasın. koymaya devam ediyoruz, onun tarafına hiçbir zararı olmamasına dikkat ediyoruz sadece.
birkaç gün önce de karşı komşularımız taşındı. gayet tatlı, güleryüzlü insanlar. bir alete ihtiyaçları olmuş, insan olduğumuz için bizimkilerden biri vermiş. evde tek olduğum sırada teşekkür ederip geri vermeye geldiler. elim ayağıma dolaştı heyecandan. karşı komşum insandı! hem de iyilerinden.. ayaküstü konuştuk bir iki dakika. en son "görüşürüz daha çok." deyip evine geçti. benim de günümün güzel geçmesine sebep oldu.
Kısaca, her konuda "iyi insan" olmak çok zor değil gerçekten. yardım etmek, teşekkür etmek de zor değil. kalbiniz güzel olsun yeter. gerisi halloluyor bir şekilde.
Teyze Versiyonları bayan ve çekilmeyen oluşumlar. Hayatları boyunca hiçbir işte çalışmamışlardır ( genelde bu onların suçu değildir eski tip aile işte) ve meşgale olmadığı için apartmana kim girdi, ne yaptı, kimle gezdi onla ilgilenirler; kafa ütülerler siz muhatap olmasanız dahi 140 desibel sesleriyle başka odada bulunmanıza rağmen o ses size gelir.
Çocukluktan bireyliğe geçtikçe bunlardan uzaklaşmaya başlarsınız çünkü mağara devrinde kalmış fikirleri sizi Bayar ilk baş normal koşullarla yani insan gibi konuşarak fikirlerini değiştirebileceğiniz gafletine düşersiniz fakat sonra bunun gerçekleşmeyeceğini anlarsınız sonra mesafe koyarsanız fakat o bu mesafeyi anlayınca sizden uzaklaşacağına size diş biler ve size başka birinin hikayeSi üzerinden laf sokmaya çalışır. Annenize eve almama konusunda ne kadar dil dökseniz de anneniz bu teyzeleri kıramaz ve maalesef o da sizle beraber katlanmak zorunda kalır.
Çünkü çocukken illaki size bir börek falan yedirmiştir bir kıymeti vardır yani fakat sizin öyle küçük şeylerin karşılığını misliyle çıkarmanız gerçeğini bu teyzelerin yüzüne vurmaz çünkü karşı taraf genelde utanmaz olur anneniz ise masumdur bir şey diyemez Ar eder.
Bu teyzelerin evliliği iyi gitmeyen çocukları, başarılı saydıkları ve önünüze örnek getirdikleri yeğenleri veya evlenmemiş hayırsız diye niteledikleri bir çocuğu muhakkak vardır ve bunlarla dertleri bitmez.
İlahi dinleyip gıybetin dibine vurmayı da ihmal etmezler hele bir de hacca umreye gittilerse bu dindar halleri daha da Bayar.
Yazarlık yeteneğim olmasını çok isterdim 3 sezonluk bir sitcom yazmamak içten bile değil.
şehir hayatının vazgeçilmezi. lüks sitede de, şehrin göbeğindeki bin yıllık apartmanda da oturuyor olsanız; bunlarla illa ki bir düzeyde ilişkiniz olması gerekiyor. yoksa başınıza neler geliyor, bak yazayım:
- apartmandaki diğer dairelere sizinkinden daha fazla elektrik faturası geldi diye sizi doğrudan "aga sen yolunu bulmuşsun, ben duymadım görmedim ama bana ucu dokunmasın" diyerek iğneleyip kaçak elektrik kullanmayla suçlarlar. bak, ben bu girdiyi pandeminin göbeğindeyken, 3 yıl önce yazmışım (kaçak elektrik kullanımı/#204806). bu olayı bilmelerine rağmen, bakır kablosu girişinden bile isteye kesilmiş apartmanın topraklama hattını yaptırdığım için birkaç dakikalığına elektriği kesildi diye diyor bunu bak. siktirle kovalıyorsun, "mümkün mü sana bu kadar az fatura gelmesi? neden o zaman fatura geldiğinde hemen alıyorsun?" falan diyor. yıllardır nst 02 yellow içtiğim için "paket almıyon ya sen, pkklısın di' mi? tamam tamam, ben kimseye söylemem" diyen andavaldan gram farkı yok bunun, gram.
- apartmanın bir yöneticisi olmadığı için apartmanın elektrik faturasını yıllardır ödeyen adam kızıp bunu bırakınca "apartmanın elektriği kesilmiş, biz ödedik. sizin payınıza 45 kuruş düşüyor" diyerek kapıya gelirler. sıfır iletişimsizlik olunca böyle oluyor, yapacak bi' şey yok. hatanın bi' kısmını halâ kendimde buluyorum.
- son ses eski izmir entelektüelliği içeren aktivitelerle alt katmış, üst katmış; fark etmeksizin kafa sikerler. bunun içine haftalık temizlik yaparken elektrik süpürgesini bastırsın diye saatlerce gene son ses açılan güllü'yü, yıldız tilbe'yi; bütün akrabaların çocuklarını eve doldurup beton ayakkabılarıyla birlikte evi hayvanat bahçesine çevirmelerini; apartmanla ilgili herhangi bir sorunda 3 maymunu oynamalarını falan katabilirim. bütün bunlar şehir hayatına adapte olamamış cahil davranışları tabii. 30 yıllık sınıf öğretmeni eğitemez bunları, ben kimim ki.
- nedensiz iyiliği anlayamazlar. senin balkona üstten düşmüş dantelli don, atlet, sütyen bulduğunda doğrudan fırlatıp sokağa atman gerekir ama insan olduğun için yukarıya çıkarsın, zile basarsın. evde kimse olmadığı için kapılarına düzgünce tutturarak bırakırsın ne düştüyse. geri dönüş beklemezsin ama sonraki gün yolda karşılaştığında bi' teşekkür de beklersin. çünkü insan olan teşekkür eder.
- kendilerinden başka hiçbir canlı apartmanda barınamaz, barınsa bile onlarla yaşam alanları kesiştiği anda yok olmaya mahkumdur. kış günü apartmana kedi girer, kıvrılır bi' köşeye, uyur. hayvan sabaha kadar işemez, sıçmaz; fosur fosur uyur sadece. sabah işe giderken bağıra çağıra dışarı atarlar hayvanı. aynı insanlar düzenli aralıklarla apartmanın kapalı garajında arkadaşlarını çağırıp üçlü** partileri verir. garajın göt kadar olan alanında kısa sürede içilen cigaralıkların bütün dumanı, havalandırma yetersizliği nedeniyle senin banyona, mutfağına dolar. evde içmeden kafa olursun, elinde çorba kaşığıyla tarhana içerken. kafa olmamak istiyorsan, sert bi' dille uyarman gerekir yoksa müptezelliğe giriş 101 dersini alıyor bulursun kendini.
ayı olmak, empatiyi kökten kestirmek, herkes gibi duygusuzmuş gibi davranmaya şartlanmak, umursamaz olmak lazım.
komşu kötüdür, şehir içindeki hayat ise cangıl. 2024 hepinize empati yapabilen, birlikte yaşamaya alışmış, insan komşular versin.