Kitap okurken kafa karışıklığına, olaya tutunamamaya, hikayeyle bütünleşememeye sebep olur. Siz okumaya devam edersiniz ama ortadaki mantık hatası bas bas bağırır beyninizde. 12 yaşındaki bir erkek çocuğun nasıl kocaman gemiyi kürekle ilerlettiğini düşünürsünüz.
misal william gibson'ın sprawl üçlemesini okumak istiyorum ama bir çok kaynakta çevirilerin çok çok kötü olduğu yazıyor. bu nedenle bu üçlemeyi hala okuyabilmiş değilim. benim de hayatıma böyle bir etkisi var. kitapları almadım, param cebimde kalıyor.
bir de terry pratchett mevzusu var misal. yayın evi hangisiydi hatırlamıyorum ama yıllar önce piramitler kitabını alıp, çeyreğine gelemeden bırakmıştım kitabı rezil çevirisinden dolayı. yıllarca Terry Pratchett'in şişirilmiş bir balon olduğunu düşündüm, bir tek kitabını dahi okumadım sonraları. oysa ki, adam bildiğin dünya klasmanında yazardı.
casablanca'nın meşhur " here's looking at you kid "ini "herkesin gözü sende, nazar değecek" (yuh amınakoyum) diye çeviren arkadaş sayesinde nazarın amerikan kültüründe önemli bir yeri olduğunu sanarak yaşadım, konuştum çocukluğumda.
"recorderist" kelimesini "kaydedici" olarak çevirmek.
tamam anlıyorum recorder ve record kelimeleri bağlantılı (çünkü kökenleri aynı) ama insan bir der "lan bizim blok flüte neden recorder diyor bu adamlar?" diye.
bunun bir benzerini de "jübile yılı"nı futboldaki jübileyle karıştırıp bir kraliçe hakkındaki metni "jübilesini x şehrinde yaptı." çeviren kişinin çevirisinde rastladım.
robot musunuz arkadaşlar? azıcık kelimelerin ne anlam ihtiva ettiğini araştırın çeviri yaparken bir zahmet.
bir de kelimenin karşılığı olmaması duruma var o çok daha kötü. hadi ingilizce de az çok telafi ediliyor ama almanca kavramların hali ne olacak. adamlar 1 kelime üretmiş içinde 1 paragraflık anlam içeriyor.
bence başlıcası, okunan kitabı bitirmekte zorlanmak, bitirmek istememek olan etkiler.
kitap demişken... aslında bundan daha da korkunç olan bir şey var: yazarı türk olan türkçe bir kitabın içerisindeki berbat cümleler. kitap yazmak bu kadar ciddiyetsiz bir iş olarak görülmemeli. diyelim ki adam yalan yanlış yazdı, cümle kurma yeteneği yok bu kişinin, ama yayınevi bunu yayımlamak için kabul ederken hiç mi okumuyor? editörler ne işe yarıyor mesela? belki de bunlar tanıdık torpiliyle, yazıldığı kitaplar okunmadan piyasaya sürülen tipler.
kitap yayımlamak için bile torpil kullanacak duruma geldik mi sahi?
Kitap okurken orijinali bilmediğiniz için haliyle suçu çevirmende değil yazarda bulabiliyorsunuz. Ama film dizi vs altyazılı izlerken kötü çeviriyi fark edince tüm izleme boyunca huzursuz, diken üstünde kalıyorsunuz. yarım bırakıp başka altyazı aramak kalınca istemissiz bir senin çevirinin amk cümlesi çıkabiliyor ağızdan, ne kadar nahoş oysa ki.
kulzos kitap topluluğunun bu ayki listesinden seçip okumaya başladığım kitapta geçen bir ifade. teneke kutular içindeki yiyecekler. canned food??? biz onlara konserve diyoruz ki. kilitlendim, ilerleyemiyorum.
zaman zaman iş icabı veya gönüllü çeviri yaparım... ki takıntılıyımdır da bu konuda. muhtemel bir iki sebebi şu: bir kaç yıl önce "ulan ne kadar veriyorlar acaba şu film çevirisi yapanlara?!" diye şöyle bir araştırayım dedim, allah sizi inandırsın 40 tl falandı... hadi şimdi olsun 100 tl. ulan o kadar emeğe o paraya zikseler yapılmaz yani.
(film demiyorum) video çevirisi yaparken ekrandaki konuşmaya uygun senkronizasyon işin belki de en çok vakit alan kısmı. adam nerede susuyor nerede konuşuyor vs. son dönemde seyrettiğim 10 filmin artık en az ikisinde abuk/tuhaf/komik çevirilere denk geliyorum izlerken. ancak oradan da edindiğim izlenim şu: çeviren adam sahneyi izlemiyor veya izlememiş.
adam anahtarı kaybetmiş mesela (miss)... özlemek olarak çevirmiş. veya adam "anladın mı dediğimi?!" gibi bir şey diyor... karşıdaki "i get it!" "got it" falan diyor mesela, amerikan ingilizcesidir bu... "aldım" falan diye çevirmiş. get kelimesinin belki 30 küsür kullanılabilecek yeri varken haliyle önünde sadece metin olarak görürsen konseptten kestiremezsin ne anlamda kullanıldığını pek.
"may day" de mesela aynı... ulan ekrana baksan adam telsizle konuşuyodur, ya uçak düşüyordur ya götünde ayı bağırıyordur falan.
ama kimi zaman gülümsemek için "easter egg" gibi oluyor, seviyorum arada "beeeh ananı zikiiiim!" dedirtmeyen kimi masum yanlış çevirileri.
solaris, baskı tarihi 2014. (yazıyla ikibinondört)
tebrikler, gözlerim kanıyor.
tanım: okurken 'sanırım içkiyi fazla kaçırdım' diyerek kişinin hatayı kendinde araması ile başlayan lakin defalarca okuduktan sonra çevirmene selamlar gönderten durumdur.