ben şöyle düşünüyorum. herkes bir konuda yeterli bilgi sahibi olabilir. ancak sahip olduğu bu bilgiyi başkalarına sağlıklı bir şekilde ve kalıcı olarak aktarabilmek, işte o farklı bir yetenek gerektiriyor. ki bu meslek erbabının istisnalar haricinde oldukça büyük bir kısmının başarabildiği ve saygıyı hak etmelerini sağlayan en önemli etken tam olarak bu. nitekim bilmek ile bildiğini öğretebilmek çok farklı şeyler.
Öğretmenlik kutsal bir meslektir. Bu işi icra eden insanlar bi ayrı kudsiyete mahzardır.Lakin gelip görün ki bugün ki zihniyet öğretmenlik mesleğini yerle bir edip en dibe gömüyör. Insanlar öğretmen olup bir şeyler aktarmak yerine devlete yaslanıp para peşine koşuyor.
siz en iyi öğretmeni seçmek için uğraşıyorsunuz. hatta öğretmen seçimi için velilerden iki bin lira bağış alan okullar var. biz de öğretmenler olarak en iyi veliyi seçmek istiyoruz. tabi ki böyle bir şansımız yok. bir daha dünyaya gelsem asla seçmeyeceğim meslektir.
Başka hayaller kurarken bir anda hayatın sana getirdiği unvan da olabilir.
Bir üniversitenin türk dili ve edebiyatı bölümüne girmişsindir. birçok bölümde olduğu gibi bu bölümde de verilen eğitim üniversiteden üniversiteye değişir.
hukuk, psikoloji gibi bölümlere puanın yeterken sırf hayalindeki üniversitede hayalindeki bölümü okumak için tercih sıralamanın en üstüne yazarsın. şanslısındır ve girebilmişsindir. pür heves okumaya başlarsın. daha ilk yıl neye uğradığını şaşırırsın. osmanlıca, farsça ile ayrı; shakespeare, dostoyevski ile ayrı; devlet eski bakanı mı yoksa eski devlet bakanı mı ile ayrı uğraşırsın.
milli kütüphane'den çıkamadığın, kartoteks dolaplarında dirsek çürüttüğün anları bir tarafa koyduğunda bir de bakmışsın ki kaldığın dersler var. senin hocaların bütünleme de yapmaz, yaz okulu da açmaz. tutarsın başka üniversitelerin yaz okullarının yollarını (almana izin verilen ders sadece bir tanedir). bir de bakarsın ki senin onca çalışmana rağmen kaldığın dersi orada sadece dersi dinleyerek en yüksek puanlarla geçmişsin. bir de çan eğrisi ile tanışmışsındır. senin hocaların yapmaz öyle şeyler. ... senin bölüm birincin 3.30'larla mezun olurken onlar birden fazla 4.00'la mezun vermiştir. adaletin bu mu dünya, diye düşünür durursun.
tabii bu anlattıklarım uzun yıllar önceydi. o zamanlar edebiyat bölümüne girebilemek bile cidden zordu. neyse... şimdilerde bir edebiyat dergisinde editörüm ve çeşitli gazetelerin kültür sanat sayfalarında kitap eleştirisi yazıyorum, demek çok isterdim. hayalimdi... gerçeğe döneyim ve diyeyim ki öğretmenim. "acaba"larla başladığım meslek hayatımı "iyi ki"lerle sürdürüyorum. "hocam, geçen bahsettiğiniz kitabı, o dediğiniz kitapçıda da bulamadım." diyen bir öğrenciye rastlamak bile yetiyor. onun merak ettiği kitap zaten ona hediye edilmek üzere hocasının çantasında bekliyordu. o, kitapçıların yerini öğrendi, istediği bir kitaba ulaşma çabasını öğrendi...
Özetle bir kişinin hayatına bir şeyler katabilmektir öğretmenlik. Herkes yapmasın bu işi.
bilimsel, sanatsal ya da teknik dallarda bildiğini öğretmeyi meslek edinmiş kimse anlamına gelen sözcük.
bu sözcük türkçede arapça olan "muallim" ve "muallime" sözcüklerinin yerine türetilmiş. fakat türkçede fiilden isim yapan işlek bir "-men" eki bulunmadığından zannımca çok da doğru türetilmemiş.
Ülkenin her yerine bilgi götürmek için ailesinden, hayatından, kendinden vazgeçen ve büyük saygı duyulması gereken kişilerin mesleğidir. Yurdum ülkesinde bir kesim yazarlar tarafından sıkça maaşları gündeme gelir ve bolca atılıp tutulur. Kesinlikle hakettikleri değeri göremediklerini düşünüyorum.
İşi, Bir şeyi öğretmek olan kişi anlamına gelen kelime. Kelime kökü "öğret"tir. Fiil kökten türemiş bir türemiş kelimedir. Ayrıca; Herkesin tonla laf ettiği o 3 aylık tatili (ki tatil toplamda 3 ay değil, neyse.) sonuna kadar hak eden, fiziksel olarak değil de daha çok psikolojik olarak çöken insandır. Ne yazık ki eskiden olduğu kadar saygı görmeyen, özel okullar çıktığından beri "para bende" diyen ve eğitime dair hiçbir şey bilmeyen velilerce hor görülen insandır aynı zamanda.
Bir ülkeyi düzlüğe çıkartacak olanlarda yerin dibine sokacak olanlarda onlardır. Çünkü her şey onlarla başlar. Minicik beyinler okul öncesi eğitimi ile birlikte taa 3-4 yaşlarında bu kişilere emanet edilirler ve günlerinin büyük bir çoğunluğunu öğretmenlerle geçirirler. Ondan sonrası artık öğretmenin vicdanına kalmıştır. Eğer üstüne düşer, layıkıyla görevini yerine getirilerse bu minik beyinler büyürler insan olurlar. Avukat, mühendis, doktor falan demiyorum, insan olurlar. Çünkü esas hedef aklı hür vicdanı hür, özgür, çağdaş, insana ve insan harici tüm canlılara saygılı, vicdanlı, merhametli bireyler yetiştirmektir, mesleğinin ne olacağının önemi yoktur, motor ustası da olsa cumhuriyet baş savcısı da olsa mühim olan bu saydığım vasıflara sahip insan olmasıdır. İşte bu vasıflarda birey yetiştirecek öğretmeni yetiştirecek de bir öğretmendir diye düşünürsek bu iş sarmala giriyor. Aslında bu bile öğretmenliğin ne kadar mühim olduğunu kanıtlıyor.
Ülkemizde maalesef yurtlarda öğrencileri taciz edenler, “senin adın sahte cennet demek, o yüzden adını kullanma” diyenler olsa da yaz tatilinde çalıştığı okulun eksiklerini giderenler, boya badana yapanlar, kış geldi mi sınıfındaki sobayı yakanlar, öğrencisinin ayakkabısı yırtılsa yeni ayakkabı alanlar, bayram geldi mi maddi durumu yerinde olmayana kendi cebindeki son parayı verenler, öğrencisi sınavı kazandı mı kendi evladı kazanmış gibi sevinenler çoğunluktadır. Birbirinden kıymetli, birbirinden değerli, elleri öpülesi binlerce öğretmen vardır.
Fakat bu öğretmenleri çalıştığı kolejde elindeki cep telefonunun değeri öğretmenin maaşının 2 katı olan öğrenciye birşeyler öğretmeye çalışmak zorunda bırakanlar, 2 katı derse girdiği halde aynı okulda çalışan öğretmen arkadaşının yarı maaşa mecbur bırakanlar, yıllarca atanamadıkları için, simit satıcılığı, tamircilik, polislik, bankacılık gibi işlere mecbur bırakanlar bilmeliler ki bu sistemle bu iş yürümez. Almanya’da devletin verdiği en yüksek maaşlara baktığınızda 3. Sırada öğretmen maaşları var. Milletvekilinden daha fazla maaş veriyor almanyada devlet öğretmenine, norveçte (kahrolasıca Norveç hep iyi örnekler onlardan çıkar) en yüksek maaş öğretmenlerindir.
Neyse ki kıymetli insanlardır, saygıyı fazlasıyla hak ederler. hz ali’nin dediği gibi köle olunası insanlardır. Başta biricik annem olmak üzere hepsinin günleri kutlu olsun.
Evet kutsal, çok kutsal bir meslek. Kusurlarınızı yüzünüze çarpmadan onları düzeltmek için uğraşan insandır öğretmen. Size bakarken hep bu insanın en iyi versiyonu olması için elimden geleni yapmalıyım diye çırpınandır öğretmen. Her saygısızlığı, her terbiyesizliği öğrencinin ruh haline verip, kendi üzerine alınmayandır öğretmen. Başkalarının sizlerde yara açmak için kullandığı yanlarınıza merhem olmak isteyendir öğretmen. Evet çok kutsal bir meslek! Çünkü belki kimsenin size ayırmadığı kadar vakit ayırıp, belki kimsenin sizi sevmediği kadar sizi sevendir öğretmen. Sizi düşürmek için değil, ayağa kaldırmak için uğraşandır. Kendi derdini sınıf kapısına koyup, her öğrencisinin derdini sırtına yükleyerek sınıftan çıkandır öğretmen. Evet kutsal, çok kutsal bir meslektir. Aşkla da yapılsa belirli bir ömrü vardır, ruhu yıpranır, hep kendini tedavi eder öğretmen. İyi ki varsa da, lanet olsunsa da. Çok kutsal, kutsal bir meslek öğretmenlik.
Ps; el ayak titrerken de yazılsa, yazım hataları affola.
ettikleri iltifatlar epey mühim olan, güç veren mahlukatlar. ilkokuldayken, bir öğretmenim, "kendine güven çünkü ben sana güveniyorum" deyip, alnımdan öpmüştü. öylesine okşanmıştıki gururum, halen unutamıyorum.
Burada da ülke genelinde ve diğer sözlüklerde olduğu gibi imha timi var mı bilemiyorum ama maalesef hakettiği değeri görmeyen meslek dalı. Ülkemizde de statü eşittir para olduğu için maaşın artırılması en basit ve işlevsel yöntem olacaktır. Yahu ben akım evde stresimi atacak bir oyun oynayabileceğim bir bilgisayar alamıyorsam çocuklarımın stresini atmaları için gerekli motivasyona nasıl sahip olabilirim?
Bölümünün puanının tıpla, diş hekimliğiyle aynı civarlarda olmasını savunduğum meslek dalı. Sonuçta nasıl ki doktorlara sağlığımızı emanet ediyorsak, öğretmenlere de koca bir nesli emanet ediyoruz. Bunun için her yiğidin harcı değildir. Ayrıca en kutsal meslektir.
Olması gereken koşullar gerçekleşirse saygılı olunması gereken ve hatta baş üstünde taşınması gereken kişi. Ancak günümüzde bu saygıyı hak eden öğretmen sayısı deyim yerindeyse bir elin parmaklarını geçmez. Mesai bitse de gitsek diye bekleyen, tatil günlerini ya da uzun tatilleri iple çeken insan öğretmen olsa ne olur olmasa ne olur... Verdikleri eğitimin kalitesi de ortada. İş, öğrenci olan kişide ya da ailede bitmiyor sadece. Burada en önemli nokta, ilkokul eğitimini vererek çocuğu hayata hazırlayan sınıf öğretmenidir. Sonra da diğer branş öğretmenleri gelir. Çevremde çok öğretmen var. Arkadaşlarım, akrabalarım...Hangisi gerçekten öğretmen diye bakınca hiçbiri diyebiliyorum. Öğretmen denilen kişi; tıpkı imamların da olması gerektiği gibi dürüst, adil ve örnek teşkil eden kişiler olmalı, kişilerden oluşmalı. Tabii ki devlet tek tek öğretmen seçemez ama doğru bir eğitim sistemi ile öğretmen olmaması gerekenleri eleyebilir. Zira bir milletin temellerini -özellikle modern toplumlar adına- öğretmenler atar. Doğru kişi, doğru kişi yetiştirir. Kaleminin ucu yamuk olan kimse, düz bir çizgi çizemez. Ancak eğitim sisteminin en baştan yanlışlığı, öğretmen olmaması gereken kişileri bile bu mesleğe yönelttiği için -meslek kelimesini vurgulamak istiyorum- bu işi hakkıyla yapan ya da yapabilecek kişiler maalesef başka işlerle meşgul oluyorlar. Hırsız, yalancı, sapık... Her türlü öğretmen mevcut. Bu bambaşka bir mesele. Bu türlü olmayıp öğretmenliği memurluk olarak görenler ve eğitime ve de öğrenciye hiçbir katma değer sunamayanlar da var. Amacı genç nesillere ve hatta toplumun diğer kesimlerine bir şeyler öğretmek olan kişiler benim gözümde gerçek birer öğretmendir. Ders bitiminde tası tarağı toplayıp okuldan ayrılan adam/kadın benim gözümde öğretmen değildir, asla da olamaz. Öğretmenlik, ömür boyu sürecek bir bağlılık ve evrensel bir görevdir. Bir farklılık oluşturmak gerekiyor. Ders bitiminden sonra çeşitli faaliyetler olur, ek ders anlatımları olur, ders dışında şeyler öğretmek olur... Birçok şey yapılabilir. Sadece bunlarla da bitmiyor mesele. Bir bir ilgilenmek gerekiyor tüm öğrencilerle. Kaç kişi ilkokulda aldığı eğitimden ya da öğretmeninden memnundu? Oldukça azdır diye tahmin ediyorum. Aslında çok uzun yazılar yazılabilir bu konu hakkında. Ucu bucağı olmayan bir tartışma ortamı yaratılabilir. Sorunun başlangıcı, bana göre yukarıda yazdığım gibi bu kutsal görevi meslek olarak görenler ve bunu onlara dayatan eğitim sistemine dayanıyor. Çok uzatmadan düşüncelerimi tek bir cümleye aktararak bağlayayım. Amacı öğretmek değil, müfredatı uygulamak olan insandan ne genç nesillere fayda gelir ne de memlekete.
Meb sağolsun aynı işi yapan insanları 5 çeşide bölmüştür bunlar: 1. Kadrolu öğretmen 2. 4/B li öğretmen 3. 4/C li öğretmen 4. Vekil öğretmen 5. Ücretli öğretmen'dir aynı şartlarda eğitim almış aynı sıralarda aynı amaçla dirsek çürütmüş insanlar arasın ilginç bir statü çatışmasına sebep olmuştur. Arda ve bitmeyen maaşları sizin verginizle ödeniyor diye şişirilen devlet tarafından doğrudan velilerin önüne atılmış insan evlatlarıdır.Şartları kesinlikle iyileştirmesi gerekmektedir. Bu şartlar altında gençlerin hevesleri ve motivasyonları ciddi şekilde kırılmaktadır.
peygamber mesleğidir. pek tabii, murathan mungan'ın tabiriyle, toplumumuzun resmi dini iki yüzlülük olduğu için beyni olmayanların, olanca fikirleriyle bu kutsal mesleğe saldırmaları doğaldır. eskiden insanların maaşları hakkında konuşmak ayıp addetilirdi. öğretmenlerimizin, çocuklarımız ve yeğenlerimiz üzerinde onca emeği karşılığı aldığı üç kuruş paranın hakkı olduğunu tartışmayacağım bile. ama ''öğretmenler 2 ay tatil yapıyor'' geyiği ne ola?
keşke şahsi kin bağladığınız insanların emek karşılığı aldığı parada bu kadar çok gözünüz olmasa. keşke bu enerjiyi kendin emeğiniz karşılığı alamadığınız hakların almasına harcasanız.
insanın hayatına etki eden en önemli mesleklerden biri. özellikle ilkokul öğretmeni. okul hayatının başlamasıyla adeta ebeveynlerden rol çalıyor ve söyledikleriyle, yaptıklarıyla, gösterdiği/göstermediği sevgiyle yetişkinliğimizde kocaman bir etkisi var. aslında tek bir benzetmeyle uzatmadan özetlersek çocuk, öğretmenin şekillendirdiği bir hamur. haliyle öğretmen sadece matematik, türkçe vs öğreten değil. çok genel bulduğumuz bir ahlak kuralı bile toplumdan topluma hatta kişiden kişiye değişirken öğretmen karakteriyle iyi bir örnek olmalı diyip geçmek istemiyorum. benim o örnek olmaktan anladığım şu: - işini en iyi şekilde yapması ve öğrencilerin saygısını da gösterdiği emekle kazanması. aynı şekilde işini hakkıyla yapan insanların emeğine saygı duyması ve bunu öğrencilerinin önünde göstermesi. - aynı şekilde işinin hakkını vermeyen, gereğini yerine getirmeyen insandan da hakkı olanı talep etmesi ve çocuklara bununla örnek olması. çünkü insanlar hakkı olanı talep etmeyi, kendini savunmayı geçtim daha kendi hakkını bilmiyor. - mesleğine saygı duysun. meslektaşına yapılan bir haksızlığa kafasını çevirmesin ve bunu yaparken de üslubuyla örnek olsun. ne kadar önemli bir iş yaptığının bilincinde olsun. zaten daha bu asgari şartları dahi sağlayamayan öğretmenin öğrencisine de ülkesine de yazık. vatanına, milletine hayırlı nesil mi alın işte; dürüst, işini düzgün yapan, hakkını savunan. atatürk'ün bir sözü var : "Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır." bize de bu lazım. herkes önce yüreğinin yettiği işi yapsın.
Meslek olarak görmediğim, ideoloji olarak gördüğüm durumdur. Meslek olarak düşünülecekse eğer, her meslekten üstün en tepedeki meslektir. Çünkü dünyanın, insanlığın, geleceğin oluşumuna direkt etki eden tek meslektir.
Ayrıca, Yattığı yer nur olsun, Mustafa Kemal Atatürk'ün övündüğü tek şeydir ki bu bile öğretmeni başımın gözümün üstünde tutma sebebidir.
Pekala her kesimden ilerici ve gerici olan olduğu gibi bu meslekte de ilerici ve gericiler bulunmaktadır. İnanılmaz bir bıçak sırtıdır. Eğer ki karanlık ile aydınlığın, iyilik ile kötülüğün, güzellik ile çirkinliğin, varoluş ile yok oluşun, yaşatmak ve öldürmenin savaşı var ise, bu tamamen ilerici ve gerici öğretmenlerin savaşıdır.
Var olsun ilerici öğretmenler, ayakları taşa değmesin, dert, tasa görmesin, yolları tertemiz mustafa kemal yolu olsun.
Ezcümle, hiçbir makam, mevki ve şahsiyet, öğretmenin karşısında üstün olamaz. Had bilmek, hakkaniyetli olmak bunu gerektirir. 40 yıl kölesi olurum diyordu hatırlarsanız birisi dini bağlamda. İnandığınız dini bilin ki Allah'ı gücendirmeyin.
ilk fragmanda diz çöküp ağlayan, yalvaran bir öğretmen görürken, 2. fragmanda öğrenciye bıçak sallayan, okulun bir kısmını havaya uçuran bir öğretmen görülüyor. ilginç bir yapım olacağı kesin.
bu arada ilker kaleli'nin oyunculuğu ve öğretmenin ani duygu değişimleri bende ufak bir poyraz karayel tadı bıraktı. merakla bekliyorum.