-
1999 yapımı bilim kurgu filmi. 4 oscar almıştır ve bunun üzerine devam filmleri de çekilmiştir. Fakat serinin 2 ve 3. Filmleri beklenen ilgiyi görmemiştir.
Bence filmin en güzel yanı, bizlere keanu reewes gibi karizmatik bir aktör kazandırmış olmasıdır.
Matrix, Ayrıca mitokondri iç sıvısına verilen isimdir. -
the animatrix adındaki anime kısa filmleri de izlenince kurgusu daha iyi anlaşılan ve renklenen film serisi. ayrıca bir yerde okuduğuma göre insanlar normalde pil değil işlemci olacakmış, fakat olamamış. ilk filmden sonraki iki film güzel olsalar da pek gerekli sayılmazlar, fakat merovingian ve seraph gibi karakterlerin eklenmesi ve daha ilginç bir ajan ile hikaye hoşça genişlemiş oluyor.
ayrıca hayatıma çok büyük etkisi olan bir seridir, genç yaşımda izleyince düşünce tarzımda köklü değişimler yaratmıştır. -
çalışmadığım tüm zamanı bekar evimde internet başında tek başıma geçirirken ofis arkadaşlarımın evden kaçırmak suretiyle zorla izlemeye götürdüğü film. hatta "oğlum senin hayatının filmini çekmişler" demişlerdi yolda giderken.
sene 99, o zamanlar çok tuhaf karşılanıyordum ben. tüm arkadaşlarımın hayatı alkol ve karşı cinsten ibaretken benim bilgisayar karşısında zaman öldürmem çok batıyordu insanlara. garip zamanlardı. "internet ney lan?" diyerek gülüyorlardı. şimdi, o günlerde beni tuhaf bulanların sosyal medyanın bokunu çıkartıyor olmaları ise işin bir başka komik tarafı. "minnoşumla kahve keyfi! kıkır kıkır kıkır" gerçi benim onlar gibi aktif bir şekilde facebook yahut twitter yahut instagram kullanıcısı olmak yerine sözlükte yazıyor olmam hala garip karşılanmaya devam ediyor ya neyse işte.
bak filmden nerelere geldik. toparlayayım. matrix, zorla götürülmüş olsam da, hayatımı değiştiren filmlerden bir tanesi. çünkü, there is no spoon.
-
aslinda guzel bir dunyadir matrix dunyasi. guzel degil aslinda ama kotu de degildir. var olan dunyadan daha yasanilasidir. filmin icinde de gozuken bir kitap vardir. baudrillardin simulakrlar ve simulasyon kitabi. film buradan yola ciktik simulasyoni anlattik dese de baudrillard benim kitabimda anlattigim sey bu degil der. haklidir da. onun kuraminda bahsettigi sey gercekligin olmadigidir, anlamin kaybolusudur, seylerin onemsizlidir. yani yedigin sey bir program sayesinde sana biftek gibi geliyorsa bunun ne onemi vardir. zaten gercek dedigin seyde de sana o lezzeti veren vucuduna gizlenmis yazilimlar degil midir. film burada matrixi kotuleyip fasist bir dunya gibi gosterir ama olay zaten o kotulenen seydedir. kuram filmin tam tersidir. wachowski bacilar cok guzel bir konunun icine etmislerdir denebilir. gercek matrix cypherdir! matrix gelecek gelecek postmodernizm! -
Gelmiş geçmiş en iyi filmdir benim için. -
matrix üçlemesi çıktığında ortaokuldaydım.
keanu reeves'ın "15 kişiye saldırdım, vurdum vurdum saymadım" kıvamında milleti dövmesini izlemek en büyük zevkti.
konu ise basitti:
makineler, dünyanın .mına koymuş, insanları elektrik üretmek için kullanıyor ve insanlar, dijital bir alemde makineler kontrolünde rüya görüyor.
aradan çıkan bir kaç manyak da insanlığı kurtarmaya çalışıyor.
lise bittikten ve biraz daha düzgün düşünmeye başladığımda animatrix'i buldum ve sonrasında üçlemeyi tekrar izledim.
dövüşler güzeldi; ama bilgisayar yapımı efektler göze batmaya başlamıştı.
konu ise biraz daha karmaşıktı:
-yapay zeka çok gelişmiş; ancak insanlar gelişememişti ve insanlar, makinelere tekrar hükmedebilmek için dünyanın .mına koymuştu.
-en sonunda ise makinelerin tahakkümünde yaşadıkları dijital bir evren kurulmuş, makineler kazanmıştı.
-aradan çıkan bir kaç deliyürek ise makine tahakkümünün sonunu getirip, sistemin çarklarından insanları kurtarmak istiyorlardı ve bu ilk savaşları değildi.
-mimar denilen adamın, ikizlerin, kahin'in yaptığı konuşmalardaki sistem ve dünya eleştirisi beynimi yakacak kadar zorlamama ve dünyayı eleştirmeme sebep olmuştu.
üniversite bittikten sonra, ekşi sözlükte matrix ile ilgili geniş kapsamlı bir yazıya denk geldim. sonrasında animatrix ile başlayarak tüm seriyi tekrar izledim.
cgi aşırı derecede sırıtmaya başlasa da, dövüşler hala güzeldi. trinity hala seksi, mropheus hala baba adamdı.
konu ise beyin yakmanın da ötesinde, delirtecek kadar detaylanmıştı.
-neo, mesih temsili bir karakterdi.
-izlediğimzi neo 7. kurtarıcıydı. daha önce 6 tanesi gelmiş ve başarısız olmuştu.
-zion, gerçek dünyanın lağımında değil, yaşayanların gerçek dünya sandığı alternatif bir dijital aldatmaca dünyasıydı.
-kahin, kurtulanlardan biri değil, bizzat sistemin parametrelerinden birisiydi.
-neo'nun yediği kek ve şeker, öylesine ikramlar değil, sistem güncellemesi yapan ufak detaylardı.
-ajan smith'in insanlar üzerine yaptığı anlatım, insanlık üzerine yapılmış en doğru tanımlamaydı.
ve daha bir çokları.
matrix, wachowski kankaların, muazzam bir iş çıkartarak kurguladığı; ancak sunumu 3 filme ve bol aksiyona sıkıştırarak mahvettiği bir distopyaydı.
ve gerçek olma ihtimali, en az paralel evrenlerin varlığı kadar yüksekti. -
En eğlenceli eleştirilerinden birinin cüneyt arkın tarafından yapılmış olduğu film.
"Bu film, bizimki gibi insani ve gerçekçi değil. Ben cesaretimle, çalışmamla dünyayı kurtarmıştım. Altı sene karate çalıştım. Bale estetiğiyle karate yaptım ve dünyayı kurtardım. Matrix, görsel efektleriyle muhteşem. Ama insani değil. Gerçekçi olduğu söylenemez, sanal. Çoğaltılan müthiş hareketler, hız içerisinde resimler, ama insan yok. insan faktörü olmadığı için de kimseye bir şey vermiyor. Ben bir gecede 20 düşman dekorunu kendi ellerimle yapardım, sabah uyanır hepsini birden öldürürdüm. Dünyayı Neo (Keanu Reeves) değil, ben kurtardım. Matrix'i henüz izlememiş olanlar, zamanlarını harcamasınlar.
Gelişmiş teknolojinin en üst düzeyini kullanarak film yapıyorlar. Ama orada Türk halkına verebilecekleri bir şey yok. Türk halkı izlediği dizide ya da filmde insan görmek ister. Bir de bizim millet cesaretlidir, cesaret ister. Cüneyt Arkın gibi, iki atın arasında dört nala giderken, iki at birden tepetaklak olduğu an, onların altından çıkıp öteki daha kalkmadan üstüne binip gidebiliyor mu Matrix'in kahramanı? On tane at son sürat üzerine geliyor, yirmi metreden üzerlerine atlayıp yedi-sekiz atla beraber düşmanı devirebiliyor mu? Bu insani cesareti var mı? Teknoloji cesareti de yok etti. Bir de din, felsefe, sanat palavrası sıkıyorlar.
Nerede benim bir köroğlum, nerede Matrix'in kahramanı... Biz Türk sinemasını ne şartlarda yaptık. Elimizde o modern silahlar yoktu. Biz çıktığımız zaman, anında patlayan fünyeler, kan torbaları yoktu. Kendimiz bunları yapardık. Teknoloji olarak elektriği kullandım. Kan torbalarını patlatmak için şehir cereyanını kullanırdık. Herhalde yedi-sekiz kere şehir cereyanına kapılmış, ölümlerden dönmüşümdür. Biz ölüme meydan okuyarak film çekiyorduk, adamlar oturdukları yerde film yapıp, arkalarına koskoca bir Amerikan reklamı, Amerikan rüyası, Amerikan vaatlerini alarak milyar dolarlar götürüyorlar"
At yok fakat ducati, avrat ve silah içeren sahneyi şuracığa bırakayım:
youtu.be/... -
Trinity'nin odun yutmuş robot gibi hareket etmesi şimdilerde komik ve rahatsız edici geliyor.
Oysaki daha açılış sahnesinde karşılaştığımız kamera kullanımında falan (trinity'nin havada asılı kalıpta kameranın etrafında söndüğü meşhur sahne) nasılda hasta olmuştum filme.
Türkiyede ilk gösterimden sonra tekrar gelmişti sinemalara da, koşa koşa gitmiştim ikinci kez izlemeye. -
bu aralar yeniden çevrimi (veya serinin başka bir şekilde yeniden canlandırılması) için warner bros. un çareler aradığına dair haberler dolaşıyor. -
jean baudrillard'ın şerefsizliği sebebiyle ortaya çıkan olayları anlatan film.
hikayesi şurada özetlenmiştir:
www.youtube.com/... -
insanların nasıl doğduğunu açıklama konusunda çok büyük falsoları olan distopya evreni. gerçi zaman zaman distopyalıktan çıkıyor ama asla bir ütopya olamıyor.
şöyle ki; dış dünyada insanları makineler yetiştiriyor. eyvallah, burada bir sorun yok. sonuçta bilimin suyunu çıkartmış bir topluluk kendileri. yapay döllenmenin de suyunu çıkartmışlardır eminim.
lakin insanlar tüm yaşamlarını matrix isimli simülasyonun içinde yaşamakta. dışarıda doğan birisi burada da doğmak zorunda. diğer türlü birden ışınlansa insanlar huzursuz olur ve matrix çöker (insanlar "bir şeyler yanlış burada" demeye başlayınca matrix ile bağlantıları kesiliyor ve matrix güç kaybından çalışamaz hale geliyor çünkü. daha önce defalarca yaşanmış bir durum. the architect anlatmıştı bunu neo'ya.).
peki nasıl oluyor da simülasyon içinde doğum mümkün oluyor? hem de insanlar huzursuzluğa kapılmadan.
eğer anne bilgisayar programı değilse bir canlının matrix içinde doğması mümkün değil. matrix içinde doğanlar da süper güçlere sahip oluyor zaten.
illüzyon desek, çocuk gerçek dışarıda. kaldı ki annenin içinden çıkan bir şey. nasıl illüzyon olacak bu?
bilemiyorum altan, bilemiyorum... -
keanu reeves gibi bir yıldızı dnya sinemasına tanıtmış olan bir wachowski kardeşler yapımı serinin ilk filmi. film yayınladığı günden beri içeriğiyle, anlattığı felsefik ögelerle tartışıldı ve tartışılmaya devam ediyor. filmi izleyip pek anlamayanlar listesinde yer alan biri olarak beni en çok düşündüren olaran şu oldu, bu Wachowski'ler bu filmin senaryosunu hangi kafayla yazdılar? Bu bilgi birikime sahip olup birde üzerine dünyayı bir anda değiştiren bu sinema filmini hangi cesaretle yaptılar? gerçi bir yerde okumuştum filmin finansmanı konusunda eper çaba sarf etmişler. öyle hemen alamamışlar. gerçi bu bile yaptıkların işin güvenirliliği konusunda bilgi veriyor. -
ufak ayrıntıların güzelleştirdiği bir film.
örneğin, delphi kahini'nin kapısında yazan gnothi seauton cümlesinin latince olarak (temet nosce) kahinin kapısında yazması gibi. -
the architect'i, her zaman malcolm mcdowell'ın (bkz: a clockwork orange) oynamış olmasını hayal ettiğim filmdir matrix.
öylesine yer etmiş ki kafamda, öyle olmadığını hatırlatmak için arada bir google 'a yazar ararım.
(bkz: helmut bakaitis)
-
1999'da Türkiye'de vizyona girmiştir. -
-- spoiler --
neo'nun mimar ile buluşması sahnesine kadar, neo'nun yaşadığı tüm aksiyonların aslında (neo hakkındaki kehanet de dahil) makineler tarafından tasarlanmış olduğu film.
neo'nun farkı ise diğer seçilmişler gibi kaderine boyun eğmesi değil, "ben kendi kaderimi kendim yazarım" demesidir. bu sebeple de işler çok sarpa sarmıştır.
bir de kahin karakteri var ki o da apayrı bir konu. düşüncelerimi toparlayınca onun hakkında da yazarım.
-- spoiler -- -
tekrar çekileceğine dair bir iddia dolaşmaktaymış. umuyoruz ki sadece iddia olarak kalır...
tr.sputniknews.com/... -
henüz 20 yıl bile geçmeden yeniden çekmeye kalkarlarsa eğer, bu cıvıkça bir hareket olur. -
yan karakter isimlerinin çok özenli bir şekilde oluşuturulmuş olduğu film serisi.
örneğin trinity'nin kardeşinin isminin ghost olması, the oracle'ın korumasının isminin seraph olması...
bir de the merovingian ve eşi persephone var tabii. merovingian abimiz hakikaten matrix'de merovenj hanedanı'nın avrupa'daki konumunu tek başına yansıtırken, eşi persephone de kocasını sevmeme ve sürekli ona karşı komplo kurma eylemlerini tıpkı mitolojik karakter persephone gibi gerçekleştirmekte.
adamlar habil ve kabil'i bile yaratmışlar matrix içinde... persephone'nin kabil yerine habil'i öldürmesi de ilginç bir rastlantı esasında. -
Filmi aksiyon filmi olarak izleyenler beğenmeyip taş atmıştır bu filme. Matrix'in anlatmak istediği bir şey var, benimsediği bir felsefe var ve bu filmi güzel kılan asıl şey ise anlatmak istediği şeyi hiç kimsenin kesin bir dille reddedemiyor olması. film serisi o kadar çok göndermeler ile dolu ki...
Ayrıca seriyi izlemek isteyenler için ilk önce 1. Filmi sonra 9 bölümlük anime serisini ondan sonra 2. Ve 3. Filmi izlemelerini tavsiye ederim. Bu 9 bölümlük anime serisini bilmeyenler serinin diğer iki filmini beğenmemiştir zannımca.
şahsım adına 2. Filmin serinin en iyi filmi olduğunu söyleyebilirim. -
felsefi derinliği olan, aksiyon türünden olduğu düşünülerek izlenmemesi gereken film serisi. jean baudrillard'ın simülasyon kuramından etkilenmişlerdir fakat onun bahsettiği simülasyonun dışına çıkıp bu kurama başka bir anlam katan bu seri, aslında gerçeğinin(asıl kuramın) taklidi olmasının yanı sıra yapısı sebebiyle de baudrillard'ın eleştirdiği şeylerden biridir. hatta baudrillard'ın matrix ile ilgili röportajında şöyle söylemleri vardır:
-- spoiler --
"ama bu filmin asıl rahatsız edici yanı, platon'un çok daha önceden ortaya koyduğu, simülasyon ile illüzyonun birbirine karıştırılmasının yarattığı klasik sorundur.
burada gerçekten bir yanlış anlama var. görünür dünyanın kökten bir illüzyondan ibaret olması...
bütün gelişmiş kültürler bu soruyu ele almış sanat ve sembolleştirmeyle çözümler üretmiştir. bizim çektiğimiz ıstıraba katlanmak için kendimizin icat ettiği şey sanal bir gerçek, tehlikeli ya da olumsuz öğelerin süpürüldüğü hayali bir evrendir. ve bu evren artık gerçeğin yerine geçmeye ve tek çözüm olmaya başladı. oysa 'matrix' tamamıyla bu sürece katkıda bulunuyor!"
-- spoiler --
tamamı için
hatta baudrillard'a yapılan birçok göndermenin yanında en belirgini daha ilk sahnelerden görülmektedir, filmin ilk sahnelerinde baudrillard'ın 1981 yılında yayımlanan kitabı simulacra and simulation görülmektedir: görsel linki
referans noktalarına değinmeye kalkarsak sürüsüyle gönderme bulup altından çıkamayacağımızdan dolayı en iyisi seriyle ilgili genel bir görüş bildirmek diye düşünüyorum sözlük, evet... hayata bakış açımla çok büyük benzerlikler taşıdığını gördüğüm için oldukça beğendiğim (aslında en sevdiğim film serisi) ve dördüncü filmini heyecanla beklediğim bir seridir. gerçekliğe karşı yapılan sorgulamalar ile ufuk açan "lan, acaba?" dedirtebilecek bir seridir, tavsiye edilir. -
türkiye'de her ne kadar zamanında "hristiyan propagandası yapıyür!!!" diye eleştirilse de aslında budizm'i anlatmakta olan filmdir.
neo kişisini buddha olma yolunda ilerleyen bir şahıs olarak ele alırsak, samsara da insanların içerisinde yaşadığı sistem oluyor.
-- spoiler --
buna matrix ve zion da dahil. ikisi de aslında samsara'nın belirli katmanları.
ayrıca budizm'de evrenin periyodik olarak yok olup tekrar sıfırdan başlaması da neo'nun sistemi çökertmesi üzerinden anlatılıyor.
o halde budizm üzerinden gitmekten vazgeçmezlerse, ilerideki filmlerde neo'nun "kendisini yaratıcı tanrı zanneden tanrı" tarzı bir şeye dönüşmesi veya böyle bir tanrı ile mücadeleye girmesi gerekiyor.
-- spoiler -- -
"determinizm vs özgür irade" olarak da görülebilecek film serisi.
-- spoiler --
mimar nedenselcidir, doğru denklemlerle doğru sonuçlar almayı bekler. merovingian zaten reloaded filminde görüldüğü üzere determinizmin bir numaralı savunucusudur. ajan smith keza öyledir, sezgisel hiçbir şeyi anlamaz.
morpheus, isminden anlaşılaşacağı üzere rüyalar aleminde yaşamaktadır. morpheus/#2494
neo ile trinity zaten birbirine aşık, bundan büyük irade mi olur. (burada eklemem lazım ki neo muhtemelen kodu değiştirildiği için bu hissi yaşamaya başlamıştır. yani buradaki özgür irade bile şüpheli.) ki reloaded filminin sonunda mantıklı olanı seçmeyerek bunu ispatlamıştır. üçü de özgür iradeye takıklardır.
-- spoiler --
Abraham de Moivre, "şansın doktrinleri" adlı olasılık kitabı yazmış birisi ancak şansa zerre inanmaz. ileride bu görüşleri laplace'a örnek olacaktır ve o da tüm parametreler bilindiğinde, her şeyin bilinebileceğini "laplace'ın şeytanı" ile söylemiştir. ileride einstein da bu safa katılacaktır. neyse, bu yüzyıllardır tartışılan bir konu. film de bunu ucundan kıyısından işliyor. yazmaya kalksan 10 cilt kitap çıkar yine de bir sonuç alınamaz.