yaşayanların birçoğu ölümü hak ediyor. ve ölenlerin bir kısmı da yaşamayı hak ediyor. yaşamı onlara geri verebilir misin? o halde hak, hukuk adına ölüm buyurmakta çok acele etme... çünkü en bilge olanlar bile her şeyin sonunu göremez."(gandalf)
-Lotr.
Ekleme:
Bu repliği geçen sene staja gittiğim bir ortaokulda anlatmıştım, çukur vs. Dizilerin çok popüler olduğu bir memlekette çocukların yazdığı hikayelerden ne beklersiniz? "ölüm" bütün hikayelerin sonu ölümle bitiyor. Gerçekten çok acı bir tabloydu. Öğretmenlik mesleği için kendimi çok yeterli hissetmesem de bu cümleleri kurduktan sonra çocukların gözlerinin içindeki parıltıyı görmenizi isterdim. O gün çok daha iyi anladım öğretmenlik mesleğinin ne kadar önemli ve kutsal olduğunu.
''belli. senin şiir falan okuduğun yok. eğer şiir okusaydın bilirdin ki aşık adam sınanmaz. seni seviyorum.“ -(bkz: beş şehir)
''-yazarım sana
-yazma.. o zaman bekliyor insan. e buraya cok az insan geliyor, cok insan gidiyor. kalan da bekliyor ama bazen cok uzun bekliyor. yani hani mesela zannediyorsun ki bir yoldan birisi gelecek , bos uzun bir yol, devamlı ona bakıyorsun.. sonra kimse gelmiyor. yazma onun için.
-ben seni hiç unutmayacağım.'' (bkz: vizontele tuuba)
''sence amip kurbağaya doğru evrimleşeceğini düşünmüş müdür? elbette düşünmemiştir. ve ilk kurbağa kendini sudan dışarı atıp bir eş bulmak ya da bir yırtıcıyı duraksatmak için ses tellerini görevlendirdiğinde o ilk vıraklamasının dünyadaki bütün lisanlara ve lisanlardan da edebiyata doğru evrimleşeceğini hiç hayal etmiş midir? tabi ki hayır! ve nasıl ki o siktiğimin kurbağası shakespeare’i hiç tasavvur edemediyse, biz de geleceğimizi asla tasavvur edemeyiz.'' naked
Hani o söylediğin son cümle kafanda yankılanır durur ve gittikçe daha aptalca gelir? Ve sırf o yankıyı durdurmak için başka birşey söylemek zorunda hissedersin.
(bkz: my so called life)
zion'a giriş kodunu nebuchadnezzar gemisinin kaptanı morpheus'tan bilincinin derinlerine inerek almaya çalışan agent smith'in sözleri benim için unutulmazlar arasında:
''seninle burada geçirdiğim süre içinde öğrendiğim bir şeyi paylaşmak istiyorum; türlerinizi sınıflandırma düşüncesine kapıldığım bir gün aslında sizin memeli olmadığınızı anlayıverdim. Bu gezegendeki her memeli iç güdüsel olarak kendini kuşatan çevresiyle doğal bir denge oluşturur. fakat siz bunu yapmıyorsunuz. siz belli bir alana yerleşip çoğalıyorsunuz, sonunda doğal kaynaklar tükeninceye kadar devam ediyorsunuz. hayatta kalmak için yapabileceğiniz tek şey oradan ayrılıp başka bir alana yerleşmek oluyor
bu gezegende aynı yöntemi kullanan başka bir organizma daha var, ne olduğunu biliyor musun? bir virüs. yani insan türü bir hastalık, siz bu gezegende kanser gibisiniz. bir tür salgın ve biz de bunun ilacıyız.''
"-seni görmem gerekiyordu. affet beni diye gelmedim, affedilecek bir şey yapmadım.korkunç bir şey yaptım ben. ömer...
-kocan nasıl cengiz?
-ömer...
-gazetede okumuştum. çocuğunuz...neydi adı, can?
-ömer seni...
-hşşşt, sakın. sakın tek bir kelime daha edeyim deme. sakin tek bir yalan daha söyleme. niye biliyor musun? çünkü inanırım. onca şeyden sonra şimdi tek bir cümle et, gözlerime bakıp beni sevdiğini söyle, gerçek olmadığını bal gibi bilirim ama yinede sana inanırım. o yüzden tek bir an bile beni gerçekten sevdiysen sakın..."
"Okul sadece dört yanı duvarla çevrili, tepesinde dam olan yer değildir. Okul her yerdir. Sırasında bir orman, sırasında dağ başı öğrenmenin, bilginin var olduğu her yer okuldur."
the matrix revolutions filminin finaline doğru neo kaynağa ulaşır ve deux ex machina (gökten inen tanrı) ile diyaloğundaki o sakinlik, o kendinden emin, cool tavır sahnenin duygusunu hissettirir insana. özellike bu sahneyi sinemada izlemek isterdim.
neo: i only ask to say what i've come here to say. after that, do what you want and i won't try to stop you. (sadece söylemeye geldiğim şeyi, söylemek istiyorum. sonra ne yapacaksanız yapın sizi durdurmaya çalışmayacağım.)
deus ex machina: speak. (konuş.)
neo: the program smith has grown beyond your control. soon he will spread through this city, as he spread through the matrix. you cannot stop him. but i can. (smith adındaki program kontrolünüzden çıktı. yakında matrix'e yayıldığı gibi şehrinize de yayılacak. onu durduramazsınız. ama ben durdurabilirim.)
deus ex machina: [shouting] we don't need you! we need nothing! [bağırarak] (sana ihtiyacımız yok! hiçbir şeye ihtiyacımız yok.)
neo: if that's true, then i've made a mistake, and you should kill me now. (eğer bu doğruysa, hata yapmışım ve beni şimdi öldürmelisin.)
deus ex machina: what do you want? (ne istiyorsun ?)
savaşırsanız belki ölürsünüz. kaçarsanız yaşarsınız, en azından bir süre... ve bugünden yıllarca sonra yatağınızda ölürken bu günden o güne kadar ki tüm günlerinizi bir şans, sadece bir şans için, buraya tekrar gelip düşmanlarımıza yaşamlarımızı alabileceklerini ama özgürlüğümüzü asla alamayacaklarını söylemek için feda etmez miydiniz? (bkz: william wallace)