kulzos film topluluğunun şubat listesinden seçmiştim bu filmi. ne olduğuna dair pek bir bilgim yoktu. tek referans daha önce bir kaç filmini izlemiş olduğum yönetmen reha erdemdi. çok güzel film.
reha erdem'in kosmos ve jin ile birlikte en bilinen işi olan 2004 yapımı film. adana altın koza film festivali ve antalya altın portakal film festivali'nde topladığı 8 ödülle magazinde bir süre adını duyurmuştu. yurt içi ve yurt dışı festivallerde topladığı toplam 19 ödülle de, sanırım "yerli bir türk filminin kazandığı en fazla ödül sayısı"na da erişmiş durumda (bu tamamen temennili bir tahmin. yol ve sürü'nün daha fazla ödülü olabilir, bilmiyorum, araştırmadım).
konusu anlatılmış. yeni yıla girerken @rekoba'yla bu film hakkında konuşmuştuk. filmi vizyona girdiği zamanlarda izlediğimi hatırlıyordum; bir de ali düşenkalkar'ın oyunculuğu aklımda yer etmişti. konusu ile ilgili bölük pörçük şeyler hatırlamama rağmen "reha erdem'in en iyi filmi" demiştim. bendeki etkisi, konusundan daha da yukarıdaydı. hafıza kaybının insan hayatına etkisi ile başlayıp mahalle hayatında dışarıdan figüran, içeriden "üzerine roman yazılabilecek yaşamlar" olarak tanımlanabilecek insanların toplum içindeki yaşantılarının tekil hayatlarına oranı ile devam eden bir film izleyeceksiniz. filmin özellikle ikinci yarısının bazı bölümleri ülkedeki insanların büyük kısmının etkilenebileceği küçük ama önemli ayrıntılardan oluşuyor. askerlikten korkmak, sünnetten korkmak, yoksul hayatların zümrüt değerindeki hayallerini içe çekmek, geçmişin amaçları, şimdinin hüzünlü anılarını özümsemek (veya bu anılarla birlikte olgunlaşmak), sevmek ve sevebilmek için gereken bütün gözü karalığı karakter özelliği haline getirebilmek, hırsızlık ile gurur duymak ve tabii ki iyi niyeti "anlatmadan" gösterebilmek filmin bende bıraktığı temalar oldu. film o kadar seni, beni anlatıyor ki; hiçbir yerinde sıkılacağınızı sanmıyorum çünkü illa ki bir yerinde sizi de anlatmış oluyor.
ışıl yücesoy'dansa başroldeki ali düşenkalkar'ın ve müthiş bir "eski sağlıkçı" portresi çizmiş köksal engür'ün öne çıkartılması gerektiğini düşünüyorum. özellikle engür'ün filmin başlarındaki "baba, ba-ba, ba-ba-nım" sahnesinin tekrarlarında gülme krizine girdim ben. film çekilirken, kim bilir ekip nasıl eğlenmiştir bu sahnede. bazı sahnelerde engür'ün canlandırdığı rasih bey'in baba vasfının ağırlığını hissedebiliyorsunuz ama bu his o kadar kırılgan ki; bir sonraki sahnede -sıklıkla tekrarlanan- çıldırış an(lar)ının gerçekliğini sorgulamıyorsunuz. bülent emin yarar'ın kasap rolü de, filmin bel kemiğini oluşturuyor bence (ki kendisi, filmde ismi olmayan tek karakter. köpeğin bile ismi var mesela). şenay gürler'in -her zamanki- şuh halinin filmin mahalle tadını yukarıya çektiğini, turgay aydın'ın annesinin gölgesinden çıkamamış erkek çocuk rolünün iyi niyet kırılmasını müthiş bir yoğunlukla anlattığını ve aydoğan oflu'nun ne yapacağı belli olmayan, mahalle tarafından tanınmadık insan portesinin belirsizliğinin mahalleden biri olma yolunda sahne sahne önemini de vurgulayabilirim. filmin perde arkası yıldızı ise -bahsedildiği üzere- çocuk oyuncu ozan uygun. güldüğü her sahnede sizin de göz bebeklerinizde güller açacak bence.
reha erdem'in en iyi filmi olarak görmeye devam edeceğim ben bu filmi. kosmos ve jin'in hem konuları yapay hem de anlatımları yoğun geldiği için izlemedim. bundan sonra da izleyeceğimi sanmıyorum. koca dünya ve hayat var ise, erdem'in kalburüstü işleri olarak görülüyor. reha erdem'le tanışacaklara ilk önerilecek film korkuyorum anne (ya da insan nedir ki?) olmalı.
rasih: "insanlar ikiye ayrılır: doğru basanlar, eğri basanlar. eğri basanlar, bel ağrısından kurtulamazlar. beli ağrıyanın gövdesi ve başı rahat olmaz. başı rahat olmayan da hayatta doğruyu bulamaz. hep doğru basmaya gayret edeceksin. "
neriman: "kadınlar ikiye ayrılır: ince belliler, kalın belliler. ince belliler kendi içinde yine ikiye ayrılır: ince belinden yakınanlar, ince belinden memnun olanlar. kalın belliler de yine ikiye ayrılır: kalın belini beğenmeyenler ve kalın belinden şikayeti olmayanlar. şimdi; belinden yakınan ve memnun olmayanlara nasıl dikersen dik hiçbir elbise yakışmaz. insanlarla uğraşmak zordur."
ipek: "erkekler ikiye ayrılır: sevdiklerine verdikleri hediyeleri sonradan geri isteyenler ve istemeyenler diye ikiye.
aytekin: "askerliğini yapanlar ve yapmayanlar."
çetin: "sünnet olanlar ve olmayanlar."
ali: "annesi olmayanlar ve babasını hatırlamayanlar."