-
yavas yavas hissetmeye basladim. daha 30'larimda bile degilim ama nedense o his yilbasinda uzerime coktu. babamin yasi halen bana cok yasliymis hissi veriyor. ki kendisi daha 50'lerinde. -
Girdileri okurken "harbiden yaa" denilen anlar. -
kendi kendine terli terli su içmeme, cam açık yatmama, sulu yemekler ve sebze yemekleri tercih etme gibi kararlar almaya başlamış, arkadaşların bırak evliliği artık boşanma planlarını konuşur olmuşsa klubümüze hoşgeldin. tabii ki bir larden kadar yaşlı değilsin biliyorum. zaten larden kadar yaşlı olsan sana yaşlı demezdik, sana orta yaşlı derdik. çünkü insanlar önce genç, sonra yaşlı, sonra orta yaşlı daha sonra ise larden olurlar.
-
Gelecek düşünceleri yaparken çok oluyor. Bilmem kaç sene sonra 40 sonra 50. Orta yaşın üstünde algısı zaten 40 üstü.
Kendime bakıyorum. Hiç bir şey yok. Hemyaşlarımın hayatlarına bakıyorum, çoluk çömbelek, pikaplarla doblolarla piknikler sahil gezmeleri. Ben hala çocuk gibi. Hiçbir şeyim yok üstelik.
Hastalanıyorum sürekli, üstelik kronikleşmekte. Ölmek filan aklıma gelince de millete sıkıntı olacağım diye üzülüyorum. Ağlayacaklar, gömmeye çalışacaklar, eşyalarım filan...
Aralıksız çalışabiliyorum sanırım yaşlı dede olunca da öyle çalışabileceğim. Yaşlı dede ne ya, genç dede mi var? Halla halla. Var tabi! Adam erken evlenmiş, çocukları erken olmuş, onlar da erken evlenmiş yememiş içmemiş torun yapmışlar! Ne var?!
Çorba çorba. Önceden çorbayı, sıcak birşeyleri sallamazdım. Şimdi çorba içtiğimde ohh içim ısındı diyorum. Vitaminli faydalı bişeyler aldığım, vücudumun azıcık sağlık kazandığını güçlenmeye çalıştığını hissediyorum. Kimler ayakta ölürdü ya? Ben ayakta ölmeliyim bence. Böyle yataklı döşekli ne o öyle.
Metal ve gürültülü müzikler kafama birkaç kafa daha ekliyor. Ha üzülüyor muyum? Neüzülcem yea. Bi ton şeye üzülüyomuşum zaten. Hof! -
küçük yazıları okumak için elinizdeki metni uzaklaştırma ihtiyacı hissediyorsanız yaşlılık gelip çatmıştır. okuma gözlüğü lazım. saçlardaki tutam tutam aklardan bahsetmiyorum hiç. -
ilk, hayatının çoğu cep telefonsuz, olduğu zamanlarda da sadece alo alo demek için kullanmış ben, ufak tefek yazıları okuyamadığımı görünce hissettim, kabul ettim ilk kez. çünkü yıllarca yaşını göstermeyen ve hissetmeyen biri olarak aklıma bile gelmiyodu.
yazıldığı gibi, eskisi gibi gümbür gümbür bir şeyleri almıyor kafa. bi ayrın meydın dinlemeyi kesmiyo gözüm.
düğünlere çağrılıyom özellikle, eskiden kimse sallamazdı halbuki.
bir de alkol eşiği düşüyo insanın, tek iyi yönü de bu olsa gerek, içebildiğin zamanlar bi kaç dubleyle kafa bulmak. -
benim için iki dedemin de "yaşlanmaya başladığını" fark ettiğim andır.
anneannem ve babaannemi -çok şükür- hala sapa sağlam oldukları için durumun dışında tutuyorum.
40lı yaşlarında dede olmuş iki emekli subay, iki dost... yılların askerliğinin verdiği dinçlikle midir bilmem, 5-6 sene öncesine kadar genç birer delikanlı gözüyle bakardım ikisine de. hiç boş durmaz, üşenmez, farklı şehirlerdeki dostlarının gönlünü almak için arabaya atlar şehir şehir gezerlerdi. esprileriyle bulundukları ortamı kırıp geçirirlerdi. takım elbiseleri üzerlerinden eksik olmazdı. özellikle dedelerimden biri* evde misafir olmasa dahi takım elbisesiyle otururdu. 20li yaşlarıma kadar onu günlük yaşamda hiç takım elbisesiz görmemiştim diyebilirim.
ta ki 2010 yılına kadar... o esprili, dinç, gülmeyi seven adam parkinson'a yakalandı ve zaman geçtikte alzheimer'a da doğru yol almaya başladı. koşuşturmalı hayatı bitti, bastonsuz yürüyememeye başladı, espriler sönük kaldı, konuşkan adam günde toplasan 10 cümleyi bile zor kurar oldu.
kabullenmek zaman aldı, yaşlanıyordu. ne zaman ki takım elbiseleri dolaba kaldırıldı ve bir daha hiçbirine elini sürmeyi dahi aklına getirmedi, takım elbise yerine doktora bile pijamalarıyla gitmeye başladı o zaman kafaya dank etti yaşlandığı, yaşlandığım. küçüklüğümden beri hep bir büyüme hevesim vardı; fakat ben yaş aldıkça onların yaşlandıklarını akıl edemiyordum. hep sabit yaşta kalacaklar sanıyordum.
şimdi en az onlar kadar ben de yaşlandığımı hissediyorum. zamanın su gibi aktığı bir devirde yaşlandığını hissetmemek de elde değil gibi görünüyor. -
Gereksiz detaylara çok fazla takılmaya başladığınız anlardır. "Şu gazetelik kapıya fazla yakın olmuş" gibi ilginç düşünceler de buna en iyi örneklerden biridir. Evet bu benim. -
arkadaşlarla yapılan muhabbetlerde tansiyon, şeker, kolestrol gibi kelimelerin kullanılması. yetmezmiş gibi şu doktor iyiymiş gibi diyaloglar dönmesi.
hepsinden kötüsü, yıllardır gamer olan bir bünyenin aylarca hiç oyun oynamaması. ne oluyor lan?
türk sanat müziği çekecek canım diye korkmaya başladım... -
tanım 1: sokakta top oynayan çocukların yanından geçerken önce yanınızdan bir top geçer. sonra arkadan 'amca top amca top!' diye çocuk sesleri gelir.
üzerinize alınmazsınız çünkü siz top değilsinizdir.
sonra bir çocuk koşar, gelir topu alır ve giderken size sitem eder:
" yaa amca yaaa :( "
işte o an yaşlandığınızı anladığınız andır.
:(
tanım 2: sevimli bir velet görürsünüz ve muhabbet gelişir:
--- spoiler ----
keltox: hşşt, ne tatlı şeysin adın ne bakayım senin?
velet: velet! ^.^
keltox: avv, ne güzel isim. kaç yaşındasın sen?
velet: 5! sen?
keltox: 40 :)
velet: oooohaaaaa !!!!
keltox: o.o
-
-- spoiler --
genel tanım: yaşlandığınız gerçeğini çocuklardan öğrendiğiniz andır. -
ağır bir yemek yedikten sonra kestirmek.
ilerde kesin, gözlüğü ve kafası önüne düşmüş sofra başında sızan dedelere benziycem ondan hiç şüphem yok. -
Büyüklerin aslında küçük birer çocuk olduğunu gördüğüm an. -
daha bir armut piş ağzıma düş düşüncesinde olunca hatta bu düşünce iyice yerleşince insan yaşlandım sanırım diyor. sonuç cazip istiyorum ama öncesinde ki bir takım mevzuat ve ritüellerden sakınma, kaçınma durumu oluyor ve o cazip sonuçtan da vazgeçiyorum. belki de doymuşumdur, yeterince aç değilimdir. -
arkadaşlar birer birer evlatlarını evlendirip torun tosuna karışmaya başlayınca idrak kanalları bir açılıyor ki sormayın. daha karpuz kesecegidik.
aha ha, bir de şu vardı. youtu.be/... -
otoyolda sol şeritte 120 ile giden aracın arkasına geçip selektör yaparak sabırsızca yol istemenin yerine otoyolda sol şeritte 120 ile giderken arkada selektör yapan lavuğa sövüldüğü an.
ben tam o an hissettim. önce yol verip sonra 170 ile solladım ama gençleşmişim gibi gelmedi... -
saçlara ilk beyazın düştüğü an farkedilir.
kardeşin gibi senden küçük olan insanların büyüdüğünü gördükçe hissedilir.
anne ve babana kızdığın konularda aslında haklılarmış dediğinde farkedilir. -
Küçük kardeşinin senin yanında sigara yaktığı o andır. -
küçük kardeşin, en sevdiğiniz dövüş oyununda sizi darmaduman edip de "bırak da bi'vurayım lan iblis" diye melemeye başladığınız andır. -
söz sanatları konusu anlatılırken tahtaya bir şarkıdan alıntı yapılarak örnek yazılır.
sınıftan biri "aaa kimin şiiri hocam, güzelmiş." der. "harun kolçak'ın şarkısı yaa, bilirsiniz..." der öğretmen.
sınıfta boş bakışlar... arka sıralardan duyulan bir mırıltı... "o kim yaaa?" -
pink floyd dinlemeye başlamak eşim için tam bir yaşlılık belirtisi.
adama "pink floyd" dediğimde "meeeh" diye arkasını dönüp gider ve açardı bi iron maiden, ayreon, megadeth, haggard, blind guardian, the dream theater, sirenia, anathema, agalloch, özellikle ve ille de draconian..
şimdi durup durup the wall dinler oldu, tey allaam ya -
staja başlayan 96 doğumlu arkadaş.
arabam 2000 model lan :( -
öğrencilerime oğlum ya da kızım diye seslendiğim an. -
35 yaşında ki abi'lerin bana abi demesi. Kelime anlamı olarak lafın gelişi abi değil tabiki, ciddi ciddi uğur abi diyorlar.
Kendinden yaşça küçük kadınlara, isminin sonuna abla eklenmesi gibi birşey sanırım.
Pek de rahatsız olduğum söylenemez :p
-
meslektaşlarımın benden 4-5 yaş küçük olduğunu ve de aralarında en büyük ben olduğumu fark ettiğim an. -
sınıfta türk destanlarından bahsederken sıra "battal gazi destanı"na geldiğinde "duymuşsunuzdur, filmlere de konu oldu." dedim. sınıfta boş bakışlar... "hani cüneyt arkınlı filmler falan..." dedim. ve sınıfta yine boş bakışlar...