1. inanamıyorum, istanbul caz festivali'ne geliyor.
    #72237 lois lane | 7 yıl önce
    1müzisyen 
  2. avustralyalı ama gönülden ingiliz olan pek değerli müzisyen/yazar/şair.

    adlı grubuyla birlikte londra'ya taşınıp orada müzik yapmaya başladıktan sonra orada tanıştığı diğer müzisyen arkadaşları ve birthday party'den bazılarıyla beraber 'i kurmuş olup ömrünün çoğunda aktif olarak müzik yapmıştır. susie bick adlı eski modelle evli olup bick'ten earl ve arthur adlı ikiz oğulları, evlilik dışı ilişkilerinden de avustralyalı bir kadından jethro adlı bir oğlu ve brezilyalı bir gazeteciden de luke adlı bir oğlu var idi ancak kendisi önce arthur'u, ardından çok vakit geçmeden de jethro'yu kaybetti.

    nick cave, benim gençlik aşkım gibi bir şey olduğu için kendisinin hemen hemen her albümünü onlarca, yüzlerce kez dinlemiş olup yazdığı ya da parçası olduğu her edebi olayın da takipçisi olmuştum, tüm romanlarını okuduğum gibi en son türkçeye adıyla çevrilen, orijinal adı da olan, söyleşilerden derlenen röportaj gibi, deneme gibi olan kitabını da yeni okuyorum ve nick cave'i daha önce hiç tanımadığımı düşünüyorum.

    benim gözümde nick cave, eskiden punk olup yaşlandıkça oturaklı bir hayata geçiş yapan, hele de evlendikten sonra iyice müziği de, edebi yönü de törpülenen, öncesinde ise epeyce sert bir insandı. yine benim gözümde önce arthur, sonra eski sevgilisi ve bad seeds'in kendisi gibi kurucu ve tek kadın üyesi , en son da jethro'nun kaybıyla iyice sanatsal olarak tek yöne direksiyonu çevirip artık hep ağıtsal şarkılar yazacak birine benziyordu. ancak kendi sözleriyle, çocukluğundan bu yaşa dek inançlı bir hıristiyan olup kendisini de muhafazakar bir gelenekselci olarak görüyormuş ve yas ile olan ilişkisi kendisine sanatsal olarak çok daha sert bir kuvvet veriyormuş. evlenmeden önce de hep gerçek aşkı, çoğu zaman da tanrı aşkını arıyormuş. vaov.

    çocukken bir kez annesiyle birlikte avustralya'da gittikleri bir kiliseden çıkarken kilisenin önünde portatif bir standda satılan tahta, el yapımı haçlar çok hoşuna gidince almak istemiş. satıcı, haçların hepsinde, isa'nın çarmıha gerildiği orijinal haçtan birer kıymık olduğunu söylediğinde acayip heyecanlanmış ve bunun doğru olup olmadığını annesine sormuş. annesinin "bilemiyorum, bence doğru değildir ama sen doğru olduğunu düşünüyorsan neden olmasın?" diye kaçamak bir yanıt vermiş ve daha o yaşta ilk dini heyecanını yaşamış: "ben öyle inanmak istiyorsam, neden bu doğru olmasın?"

    arthur'un ölümünden önce tüm şarkı sözleri ve müziği yazılan skeleton tree albümünün kayıtları arthur'un ölümünden kısa bir süre önce tamamlanmış ve miksajı da ölümden sonra bitmiş, albüm, ölümden çok kısa bir süre sonra yayımlanmıştı. susie ile kendisi, albümü dinlerken çok ürküyorlarmış çünkü çoğu şarkıda sanki bu ölümü bilir gibi, kehanet gibi sözler yazmış. albümün ilk şarkısı , "You fell from the sky, Crash landed in a field, Near the river Adur" diye başlıyor. adamın oğlu, arkadaşları ve ikiziyle birlikte kaykay yaptıkları kayalıklardan bir nehrin kenarına yuvarlanarak acı şekilde can verdi. brrr. ben olsam bir daha şarkı bile yazamazdım bu ne travma!

    bu ölümden sonra eşi susie'nin asla toparlanamayacağını ve hep antidepresanlarla yaşamak zorunda kalacağını düşünürken anneliğin ne kutsal bir şey olduğuna şahit olduğunu söylüyor cave, "bir oğlu daha vardı, anne olarak kendi kendini de yeniden doğurdu," diyor.

    nick cave'in bir baba, yas sahibi, aşık, koca, inanç sahibi ve umutlu bir birey olan yönüyle tanışmak için kesinlikle ilgili kitap okunmalı. gözümdeki eski uyuşturucu bağımlısı, post punk müzisyeni, gotik, sussex vampiri insandan çok daha olgun bir insana evriliyor nick cave.

    ayrıca adlı bir projesinde de hayranlarının sorularını doğrudan, arada hiçbir editörlük, soru seçimi, düzelti olmadan cevaplayıp yayınlıyor. (ben de bir kere bir soru sormuştum, henüz cevaplamadı.)

    çok sevdiğim, saygı duyduğum, eskiden aşık olduğum müzisyen, ama müzisyenliğinden ziyade yazarlığını ve şairliğini de daha çok beğenirim açıkçası. kalemi çok sade ve kuvvetli çünkü. romanlarının ve katkıda bulunduğu eserlerin hepsi de türkçeye de çevrildi, çoğu tarafından. adım gibi eminim ki bir gün the red hand files da kitaplaştırılacak, keşke ben çevirebilsem. zira nick cave'in hem üslubuna, hem diline, tavrına, geçmiş öyküsüne ve hem de bahsettiği şeylerle ilgili kendi dilimize de hakimim, gerçekten hakkını verirdim bence. aah ah, hayallerde yaşıyor bazı ineler.

    son olarak, bu adamın eski sevgililerinden biri de ha. bir diğeri de . ikisiyle de o kadar inanılmaz güzel düetleri var ki, ilgilisi bütün o düetlerin bütün canlı performanslarını izlesin bence, ben öyle yapardım, gerçek aşk ve gerçek kimya ne kadar kuvvetli hissediliyor her iki çiftten de. ancak, en son türkçemize adıyla çevrilen 'da da, bu son kitapta da anlattığı üzere, susie bick imiş adamın ilahi aşkı meğer.
    #285119 taro | 2 yıl önce
    5müzisyen