anlatamıyorum diyen ünlü türk şairi. oktay rifat ve melih cevdet anday ile birlikte garip akımının kurucusu. "Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda; Dokunabilir misiniz, Göz yaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum; Her şeyi söylemek mümkün; Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; Anlatamıyorum."
şiirlerini, rahmetli müşfik kenter'in sesinden dinlemenin ayrı bir güzel olduğu, garip akımı ile o zamana kadar bilinen şiir algısında değişimlerin ve yeniliklerin ortaya çıkmasını sağlayan güzel insan.
"İstanbul'da Boğaziçi'nde Bir garip Orhan Veli'yim Veli'nin oğluyum Tarifsiz kederler içindeyim
Urumeli Hisarı'na oturmuşum Oturmuş da bir türkü tutturmuşum
İstanbul'un mermer taşları Başıma da konuyor martı kuşları Gözlerimden boşanır hicran yaşları Edalım... Senin yüzünden bu halim.
İstanbul'un orta yeri sinema Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama El konuşurmuş, görüşürmüş bana ne
Sevdalım... Boynuna vebalim
İstanbul?da, Boğaziçi?ndeyim Bir garip Orhan Veli?yim"
ikinci kuşak olarak adlandırabileceğimiz şairlerden sanırım en çok orhan veli'yi seviyorum. dili en bizden, en martı kokan ve en özlenen şair kesinlikle. beşiktaş üsküdar vapurundayken bir sonbahar günü, 'ben ölürsem bunları bastırır mısın nahit hanım?' diyecek kadar da aşk adamıdır. öyle kolay değil bir şairin henüz okunmamış şiirlerini daha 27 gündür tanıyan birine vermesi, vasiyeti bilmesi.
Öldüğü zaman cebinden diş fırçasına sarılı bu şiir çıkmıştır.
Birincisi o incecik, o dal gibi kız, Şimdi galiba bir tüccar karısı. Ne kadar şişmanlamıştır kim bilir. Ama yine de görmeyi çok isterim, Kolay mı? İlk göz ağrısı.
İkincisi Münevver Abla, benden büyük Yazıp yazıp bahçesine attığım mektupları Gülmekten katılırdı, okudukça. Bense bugünmüş gibi utanırım O mektupları hatırladıkça.
.............. çıkar .............. dururduk mahallede ......................... halde ............ yan yana yazılırdı duvarlara ................... yangın yerlerinde.
Dördüncüsü azgın bir kadın, Açık saçık şeyler anlatırdı bana. Bir gün de önümde soyunuverdi Yıllar geçti aradan, unutamadım, Kaç defa rüyama girdi.
Beşinciyi geçip altıncıya geldim. Onun adı da Nurinnisa. Ah güzelim Ah esmerim Ah Canımın içi Nurinnisa.
Yedincisi, Aliye, kibar bir kadın. Ama ben pek varamadım tadına. Bütün kibar kadınlar gibi Küpe fiyatına, kürk fiyatına.
Sekizinci de o bokun soyu. Elin karısında namus ara, Kendinde arandı mı küplere bin. Üstelik ....... Yalanın düzenin bini bir para.
Ayten'di dokuzuncunun adı. İş başında şunun bunun esiri, Ama bardan çıktı mı, Kiminle isterse onunla yatar.
Onuncusu akıllı çıktı ....... gitti ......... Ama haksız da değildi hani. Sevişmek zenginlerin harcıymış İşsizlerin harcıymış. İki gönül bir olunca Samanlik seyranmış ama, İki çıplak da, olsa olsa, Bir hamama yakışırmış.
İşine bağlı bir kadındı on birinci, Hoş, olmasın da ne yapsın, Bir zalimin yanında gündelikçi. .........leksandra Geceleri odama gelir, Sabahlara kadar kalır. Konyak içer sarhoş olur, Sabahı da işbaşı yapardı şafakla.
Gelelim sonuncuya. Hiçbirine bağlanmadım Ona bağlandığım kadar. Sade kadın değil, insan. Ne kibarlık budalası, Ne malda mülkte gözü var. Hür olsak der, Eşit olsak der. İnsanları sevmesini bilir Yaşamayı sevdiği kadar.
Nazım hikmet'in hapishane'den çıkarılması için melih cevdet ve oktay rifat'la üç gün açlık grevi yapan, bir haftalığına geldiği ankara'da belediye çukuruna düşerek yaralanan, melih cevdet'le geçirdiği trafik kazası sonucu günlerce komada yatan ahmet hamdi tanpınar'ın öğrencisi. orhan veli'yi ölüm döşeğinde gören ahmet hamdi gördüğü tabloyu şu cümlelerle ifade eder: “ daha orta mektebin birinci sınıfında talebem olan orhan'ı cerrahpaşa hastanesi'nde son defa oksijen çadırının altında yarı çıplak, güçlükle nefes alır ve o kadar güzel hayallerin akaladığı dünyamızı yalnız akı görünen gözlerinden boşanırken gördüğüm günü hiçbir zaman unutamam. şiirimize tatlı anlaşmazlığı ve lezzeti getiren zeka, kendisi olmaktan çıkmıştı. "
Ben bu adama aşığım. Hayatımda böyle naif bir ruh tanımadım. Gerçi onu da şiirlerinden ve anılardan tanıdım ama canım benim Orhan Veli. Eğer ölmüş biriyle konuşmak gibi tek kullanımlık bir hakkım olsaydı onu seçerdim.
/kimse duymadan ölmeliyim
ağzımın kenarında
bir parça kan bulunmalı.
beni tanımayanlar
''mutlak birini seviyordu'' demeliler.
tanıyanlarsa, ''zavallı, demeli,
çok sefalet çekti...''
fakat hakiki sebep
bunlardan hiçbirisi olmamalı./
bir ömrü
hem en hafif haliyle umursamazca,
hem de varoluş sancılarını derinden hissederek yaşayan,
bana hem şiir okumayı, hem de yazmayı sevdiren adam.
bilmem şimdilerde rakı şişesinde bir balık mıdır ruhu ama
rakı şişesini her elime aldığımda içinde ufak bir balık hayal etmem
onun mısraları yüzündendir.
şiirleri kadar öykülerini de sevdiğim şair, yazar. samimi bir dil kullanması insanı ayrı mutlu ediyor. müşfik kenter tarafından seslendirilen şiirleri çok güzeldir. aynı zamanda kendi sesinden okuduğu şiirler de çok güzeldir.
Bir garip Orhan Veli demişler ona. Hayatı komediler içinde geçmiş , hatta ölümü bile garip Bir gün Beşiktaş dan karşıya vapurla geçecekmiş. Vapurun tam hareket edip kalktığı sırada koşmuş ve vapura atlamaya çalışmış. Tabi ayağı kaymasaymış , belki gene yetişirmiş ama… Vapura binmek yerine denize düşmüş. Herkesi bir telaştır almış. -Adam denize düştü . -Koşun yetişin -Adam ölecek yardım edin Herkes yardım etmek için pervane .Orhan Veli ise tam tersine ne panik , ne şaşkınlık var yüzünde. Tüm keyfiyle denizde yüzmekte. Ona bağıran , yardım etmeye çalışanlara da şöyle seslenmekte ; -Her gün bu kadar güzel mi bu deniz Böyle mi görünür gök yüzü her zaman? Her zaman güzel mi bu eşya bu pencere Değil , vallahi değil Bir iş var bu işin içinde
20'li yaşlarıma kadar okuduğum abudik gubidik şairleri unutturan ve kendi şiir yolculuğuma ışık tutan şair. istanbul'u, denizi ve aşkı türkçe'de en güzel anlatanlardan. sözcüklerin ardına zorlama anlamlar iliştirmek yerine, sözcükleri kendi anlamına kavuşturan naif şair. her şiiri başkadır ama benim için dünyayı durduran dizeleri aşağıdadır.
Denizden yeni mi çıkmıştı, neydi; Saçları, dudakları Deniz koktu sabaha kadar; Yükselip alçalan göğsü deniz gibiydi.
Yoksuldu, biliyorum – Ama boyna da yoksulluk sözü edilmez ya – Kulağımın dibinde, yavaş yavaş, Aşk türküleri söyledi.
Neler görmüş, neler öğrenmişti kim bilir. Denizle boğaz boğaza geçen hayatında! Ağ yamamak, ağ atmak, ağ toplamak, Olta yapmak, yem çıkarmak, kayık temizlemek… Dikenli balıkları hatırlatmak için Elleri ellerime değdi.
O gece gördüm, onun gözlerinde gördüm; Gün ne güzel doğarmış meğer açık denizde! Onun saçları öğretti bana dalgayı; Çalkandım durdum rüyalar içinde.
benim en iyi arkadaşlarımdan biridir. fakat beraber içerken durur durur, kendisini ''abi neden ankara'ya böyle laf sokarsın? senin gibi baştan ayağa aşk bir insan neden ankara'yı sevmez ki?'' diye sarsarım. hiç bir şey söylemez. sadece gülümser.
büyük usta müşfik kenter'den ''bir garip orhan veli'' oyununu izlemeyen canlar için çok üzülüyorum. ben 3 defa izledim ustamızın sağlığında.
sabah uyandığımdan beri içimde dışımda bir şiiri okunmakta. neden onlarca muhteşem şiiri arasında bu şiiri bilememekteyim. fakat ben de süleyman efendi kadar sade ölmek istiyorum.
hiçbir şeyden çekmedi dünyada nasırdan çektiği kadar hatta çirkin yaratıldığından bile o kadar müteessir değildi; kundurası vurmadığı zamanlarda anmazdı ama allah'ın adını, günahkar da sayılmazdı. yazık oldu süleyman efendiye
mesele falan değildi öyle, to be or not to be kendisi için; bir akşam uyudu; uyanmayıverdi. aldılar, götürdüler. yıkandı, namazı kılındı, gömüldü. duyarlarsa olduğunu alacaklılar haklarını helal ederler elbet. alacağına gelince... alacağı yoktu zaten rahmetlinin.
tüfeğini depoya koydular, esvabını başkasına verdiler. artık ne torbasında ekmek kırıntısı, ne matarasında dudaklarının izi; öyle bir rüzgar ki, kendi gitti, ismi bile kalmadı yadigar. yalnız şu beyit kaldı, kahve ocağında, el yaz işiyle: 'ölüm allah'ın emri, 'ayrılık olmasaydı.'
Türkçe şiirin önemli akımlarından biri olan garip‘İn üçlüsünden biri. Garipçiler için, bir nevi MFÖ diyebilir miyiz? Bence dememeliyiz*
Vaktiyle izlediğim bir belgeselde kız kardeşi anlatmıştı, Ben de buraya nakledeyim. Orhan Veli Babasının yanında asla sigara içmezmiş. Bir gün kız kardeşi bunun sebebini sormuş. Orhan Veli de “babamın üç beş günlük ömrü var. gözünün önünde sigara içip onu üzmek istemem.” demiş. Ancak üç gün sonra kendi vefat etmiş.
İlk şiirlerini mehmet ali sel ismiyle çıkarmış şair. Başlattığı garip akımıyla şiiri ayağa düşürdüğü iddia edilse de o şiiri özgürleştirmiş, kalıplardan kurtarmıştır. Şiir sadece burjuvanın, onu yazanın malı değildir.
Ben Orhan Veli 1914'te doğdum 1 yaşında kurbağadan korktum 2 yaşında gurbete çıktım 7'sinde mektebe başladım 9 yaşında okumaya 10 yaşında yazmaya merak saldım 13'te Oktay Rıfat'ı 16'da Melih Cevdet'i tanıdım 17 yaşında bara gittim 18'de rakıya başladım ve şarkı söylemesini çok sevdim 19'dan sonra avarelik devrim başlar 20 yaşından sonra para kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim 25'te başımdan bir otomobil kazası geçti Çok aşık oldum Hiç evlenmedim Ben Orhan Veli Ben Orhan Veli Yazık oldu Süleyman Efendi'ye mısra-i meşhurunun yazarı Duydum ki merak ediyormuşsunuz hususi hayatımı Anlatayım Evvela adamım yani sirk hayvanı filan değilim Burnum var kulağım var pek biçimli olmamakla beraber Bir evde otururum Bir işte çalışırım Ne başımda bulut gezdiririm Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet Ne İngiliz kralı kadar mütevazıyım Ne de Celâl Bayar'ın ahır uşağı gibi aristokrat Ispanağı çok severim Puf böreğine hele biterim Malda mülkte gözüm yoktur Vallahi yoktur Oktay Rıfat'la Melih Cevdet'tir en yakın arkadaşlarım Bir de sevgilim vardır pek muteber İsmini söyleyemem Edebiyat tarihçisi bulsun Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım Meşgul olmadığım ehemmiyetsiz Sadece yazarlar arasındadır Ne bileyim belki daha bin bir huyum vardır Ama ne lüzum var hepsini sıralamaya Onlar da bunlara benzer -Orhan veli kanık Üstat kendini böyle anlatmış daha üstüne bir şeyler demek haddim değil