dünya üzerinde başka hiç bir kitap yoktur ki kendisini bana 3. defa okutsun. evet 3. defa okudum. kuvvetle muhtemel daha da okurum.
evet ağır bir kitaptır ama ağır olduğu kadar eğlencelidir, eğlenceli olduğu kadar da efkarlıdır, efkarlı olduğu kadar da bir isyan barındırır içerisinde.
aslında enis batur'un tutunamayanlar'a yazdığı ön sözündeki gibi "... aynı dilekte bulunacağım tutunamayanlar'ın okurundan : romandan hiç söz etmedim, kimse yazar ile okur arasına girmemelidir... "
aslında yukarıdaki yazdıklarımla bile oğuz atay ile aranıza girmiş bulundum. en içten dileklerimle sunduğum özrümü kabul edin lütfen.
sevgili bilge, bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de.
oğuz atay'ın başyapıtı olarak nam salmış, tüm zamanların hem en çok okumadan bırakılan hem de en çok okunan kitabı olmaya namzet, okuyup bitirebilenlerin tam olarak anlayamasa da kendisini önemli bir iş başarmış addettiği, bilinç akışı yazım tekniği ile yazılmış, selim ışık gibi idol bir karakteri içinde barındıran, okurun içine kaçmış olric'lerin açığa çıkmasına vesile olan, okurlarını -anlasalarda da anlamasalar da- "tutunamayanlar" sınıfına dahil eden kült eser.
Dizi, piyasaya trt'den absürt komedi türüyle giriş yaptığı için insanlarda hem L&M beklentisi hem de ön yargı oluştu. Bu sebepten ötürü, aynı tadı almayı bekleyip alamayanlar diziyi sosyal medyada karalıyorlar. Aynı tadı almayı beklemek saçma zaten çünkü aynı esprileri duymak ya da benzer karakterler görmek büyük bir hata olurdu bu sefer de ''kopya!'' diye linç edilirdi. Bence güzel başladı, en azından kahvaltı yaparken ne izleyeyim diye düşünmüyorum şimdilik.
Son zamanlarda çok okunmasından ziyade "çok okuyorumcu" tayfanın sosyal medya platformlarına meze olarak kullanması sonucu satışları ve popülerliği artmıştır. Normal; instagram'da "okuyorum ben" demenin birinci yolu tutunamayanlar, çok duygusalım demenin ilk şartı ise göğe bakma durağı'dır.
Ne yaptığından ziyade ne yapıyormuş gibi görünmeye çalışan insanlar yüzünden ayağa düşmüş, içi boşaltılmış, fazla popülerliğin kurbanı olmuş bir eserdir. oğuz atay'ın yaşayıp yaşamadığını dahi bilmeyen insanların bu kitabın fotoğrafını paylaştığını gördü bu gözler.
eşim açmış dün akşam, yav ne izliyon sen öyle diye bi oturdum başına. ilk bakışta isminden mütevellit roman uyarlaması zannettim. "vay dedim, nasıl bişi olmuştur ki". ama daha ilk dakkadan anladım bi absürtlük olduğunu (çok zekiyim çünkü). "aaaa dedim, leyla ile mecnun'dan sonra gelmiş en iyi yapım ya bu..." hem ona benziyo, hem de çok farklı. oturdum kaldım başında.
l&m'ye benziyo çünkü: absürt komedi, mahalle hayatı var yine istanbul'un eski semtlerinden birinde geçen. tipler birbirinden absürt. ilham perisi var, keloğlan var. fantastik ögeler var yani l&M'deki gibi. (bkz: aksakallı dede) tarık'ın annesi rolünde mecnun'un annesini görüyoruz. (bkz: asuman dabak) (umarım bu diziden ayrılmaz kendisi.) tarık'ın annesi yine perde asıyordu dün akşamki bölümde. evde terlikle geziyorlar.
l&m'den farklı çünkü: yine bi zengin kız fakir oğlan mevzusu var ama çok farklı işlenmiş, kız artık zengin değil. karakterler, konu tamamen farklı. (yok bi de aynı olsaydı)
sözün özü: türk dizi tarihinde l&M'nin yeri ayrıdır bende, çok bambaşka bişiydi o, türünün ilk örneğiydi bi de. o yüzden l&m'den sonra onun gibi sıcak ve samimi bir yapım aradı bu gözler. o anlamda gayet başarılı olmuş bence. l&m kadrosunun oynadığı ben de özledim'i de izlerdim ama aynı tadı vermedi, aynı samimiyeti bulamadım.
bu dizi bence olmuş. hem de harika olmuş. umarım sonu l&m'ye benzemez.
l&m havasında olması zaten belli bir kitleyi ekranlara çekti. belli kitlenin ekranlara çektiklerinin farkında olacaklar ki belli dönem kanal istanbul ile alakalı doğrusu yanlışı nedir olarak kısa kısa reklamlar paylaşıp durdular, istemsizce maruz kaldım ilk 2-3 bölümde sonrasını da zaten internet üzerinden izlediğim için kafam bir nebze daha rahat oldu. bakalım sonu nasıl olur bilemiyorum ama doğu'nun ilk deneyimi ekranlarda bildiğim kadarıyla o yüzden onun ayrı bir sempatisi var.. bekleyip, göreceğiz..
internette yeni leyla ile mecnun olacak geyiklerinden sonra oturdum izledim diziyi. belki de bu geyiklerin gazına gelerek biraz fazla beklenti içine girerek izlediğimden midir nedir ben pek komik bulamadım diziyi. tamam komik ama o kadar da değil. dizinin 4 tane senaristi olmasından mıdır yoksa başka bir nedenden dolayı mı bilmiyorum ama hikaye kurgusunda seyir zevkini düşüren kurgular var. Sanki senaristlerden birisi komik, biri romantik, biri politik, birisi de arabesk şeyler yazıyorlar ve bunu bağlayamıyorlar. hikaye akışı sırasında dizi alttan alta diyor ki "bak kardeş seni birazdan çok fena güldüreceğim dikkatli izle buraları" tam kaptırmışım kendimi akışa yırtık dondan çıkar gibi bir karakter gelip bütün o akışı bozuyor, tamam bozsun bozsun da hikayeye derinlik katacaksa bozsun, o akışı bozmasının bir nedeni olsun, dizinin asıl problemi bu zaten. bu yüzden çok iyi potansiyeli olan orjinal karakterleri ve hikayesi olmasına rağmen kendisinden beklenen (en azından benim için) o komedi seviyesine çıkamadı, çıkamıyor, bir şeyler eksik kalıyor.
ancak bir konuda dizinin hakkını vermek lazım, leyla ile mecnun bittikten sonra ciddi ciddi özlem çektiğimiz o samimi havayı çok güzel bir şekilde yakalamışlar ve ne yalan söyleyeyim o samimi havanın hatrına diziyi izlemeye devam ediyorum. bir de bana göre şu eksik haliyle birle şu anda türk televizyonlarında yayınlanmakta olan dizilerin her birinden 1 bilemedin 1,15 gömlek daha iyi olduğunuda söylemeden edemeyeceğim.
hayata alışamayan, onu sorgulayan ve kendini dışarıda hisseden insanları "disconnectus erectus" olarak sınıflandıran kitap. hatta tanımını da uzun uzun yapmıştır.
Tutunamayan (disconnectus erectus): Beceriksiz ve korkak bir hayvandır. İnsan boyunda olanları bile vardır. İlk bakışta, dış görünüşüyle, insana benzer. Yalnız, pençeleri ve özellikle tırnakları çok zayıftır. Dik arazide, yokuş yukarı hiç tutunamaz. Yokuş aşağı, kayarak iner. (Bu arada sık sık düşer). Tüyleri yok denecek kadar azdır. Gözleri çok büyük olmakla birlikte, görme duygusu zayıftır. Bu nedenle tehlikeyi uzaktan göremez.
Erkekleri, yalnız bırakıldıkları zaman acıklı sesler çıkarırlar. Dişilerini de aynı sesle çağırırlar. Genellikle başka hayvanların yuvalarında (onlar dayanabildikleri sürece) barınırlar. ya da terkedilmiş yuvalarda yaşarlar. Belirli bir aile düzenleri yoktur. Doğumdan sonra ana, baba ve yavrular ayrı yerlere giderler. Toplu olarak yaşamayı da bilmezler ve dış tehlikelere karşı birleştikleri görülmemiştir. Belirli bir beslenme düzenleri de yoktur. Başka hayvanlarla birlikte yaşarken onların getirdikleri yiyeceklerle geçinirler. Kendi başlarına kaldıkları zaman genellikle yemek yemeyi unuturlar. Bütün huyları taklit esasına dayandığı için, başka hayvanların yemek yediğini görmezlerse, acıktıklarını anlamazlar. (Bu sırada çok zayıf düştükleri için avlanmaları tavsiye edilmez).
İçgüdüleri tam gelişmemiştir. Kendilerini korumayı bilmezler. Fakat -gene taklitçilikleri nedeniyle- başka hayvanların dövüşmesine özenerek kavgaya girdikleri olur. Şimdiye kadar hiçbir tutunamayanın bir kavgada başka bir hayvanı yendiği görülmemiştir. Bununla birlikte, hafızaları da zayıf olduğu için, sık sık kavga ettikleri, bazı tabiat bilginlerince gözlemlenmiştir. (Aynı bilginler, kavgacı tutunamaynların sayısının gittikçe azaldığını söylemektedirler).
Din kitapları, bu hayvanları yemeyi yasaklamışsa da gizli olarak avlanmakta ve etleri kaçak olarak satılmaktadır. Tutunamayanları avlamak çok kolaydır. Anlayışlı bakışlarla süzerseniz hemen yaklaşırlar size. Ondan sonra tutup öldürmek işten bile değildir. İnsanlara zararlı bazı mikroplar taşıdıkları tespit edildiğinden, belediye sağlık müdürlüğü de tutunamayan kesimini yasak etmiştir. Yemekten sonra insanlarda görülen durgunluk, hafif sıkıntı, sebebi bilinmeyen vicdan azabı ve hiç yoktan kendini suçlama gibi duygulara sebep oldukları, hekimlerce ileri sürülmektedir. Fakat aynı hekimler, tutunamayanların bu mikropları, kasaplık hayvanlara da bulaştırdıklarını ve bu sıkıntılardan kurtulmanın ancak et yemekten vazgeçmekle sağlanabileceğini söylemektedirler.
Hayvan terbiyecileri de tutunamayanlarla uzun süre uğraşmış ve bunları sirklerde çalıştırmak istemişlerdir. Fakat bu hayvanların, beceriksizlikleri nedeniyle hiçbir hüner öğrenemediklerini görünce vazgeçmişlerdir. Ayrıca birkaç sirkte halkın karşısına çıkarılan tutunamayanlar, onları güldürmek yerine mahzun etmişlerdir. (Halk gişelere saldırarak parasını geri istemiştir).
Filden sonra, din duygusu en kuvvetli hayvan olarak bilinir. Öldükten sonra cennete gideceği bazı yazarlarca ileri sürülmektedir. Fakat toplu, ya da tek gittikleri her yerde hadise çıkardıkları için, bunun pek mümkün olmayacağı sanılmaktadır.
Başları daima öne eğik gezdikleri için, çeşitli engellere takılırlar ve her tarafları yara bere içinde kalır. Onları bu durumda gören bazı yufka yürekli insanlar, tutunamayanları ev hayvanı olarak beslemeyi denemişlerdir. Fakat insanlar arasında barınmaları -ev düzenine uyamamaları nedeniyle- çok zor olmaktadır. Beklenmedik zamanlarda sahiplerine saldırmakta ve evden kovulunca da bir türlü gitmeyi bilmemektedirler. Evin kapısında günlerce, acıklı sesleriyle bağırarak ev sahibini canından bezdirmektedirler. (Bir keresinde, ev sahibi dayanamayıp kaçmışsa da, tutunamayan, sahibini kovalayarak, gittiği yerde de ona rahat vermemiştir).
Şehirlere yakın yerlerde yaşadıkları için, onları şehrin içinde, çitle çevrili ve yalnız tutunamayanlara mahsus bir parkta tutarak, sayılarının azalmasını önlemeyi düşünmenin zamanı artık gelmiştir.