'halkın, ekmeğini kazanmak için harcadığı zamandan başka zamanı yoksa, yazık. ekmeğini sevinçle yiyebilmesi için de zamanı olması gerek. yoksa, uzun süre kazanamaz olur ekmeğini. halkın çalışmasını isteyen şu adaletli ve iyiliksever tanrı, onun dinlenmesini de ister. doğa da halkın aynı zamanda çalışmasını ve dinlenmesini, didinmesini, aynı zamanda da haz duymasını ister. çalışmaya karşı duyulan tiksinti yoksul insanları çalışıp didinmekten daha çok bunaltır.'
rousseau, milli iradeci görüşe sahip bir filozoftur. ona göre:
milli iradenin dediği-istediği her zaman doğrudur. beğenmiyorsan-katılmıyorsan gitmelisindir. milli irade yanılmazdır.
bir nevi, halkın sesi hakk'ın sesi anlayışına benzer bir anlayış vardır rousseau'da. tanıdık bir anlayış değil mi gb
rousseau'ya göre doğrudan bir demokrasi anlayışı en doğru demokrasi anlayışıdır. (bkz: doğrudan demokrasi) ve bununla birlikte rousseau, kuvvetler birliğini savunmaktadır. yani devleti oluşturan organların, yasama, yürütme ve yargı erklerinin hepsinin bir tekelde toplanması gerektiğini savunur. her ne kadar milli irade önemli ve yanılmaz olsa da seçmiş olduğumuz yöneticiler bizim memurlarımızdır anlayışı esastır rousseau'ya göre.
rousseau'cu anlayış, yeni rejimler kurulurken gayet mantıklı ve makuldür. çünkü, devrim, karşı devrimci güçleri yok etmek zorunda, bu yüzden de güçlü durabilmek mecburiyetindedir. zaten mustafa kemal de birinci meclisin açılış konuşmasında rousseau'ya atıfta bulunarak, kuvvetler birliğini destekler nitelikte bir konuşma yapmıştır. o günün şartlarında gayet doğal olan, olması gereken anlayış olmasına rağmen, 21. yüzyılda artık rousseau'cu anlayışın demokrasi açısından çok da sağlıklı sonuçlar doğuracağı konusunda şüphelerim de yok değil hani... rousseau'nun milli iradeci anlayışının karşısında ise john locke 'un anlayışını daha makul ve zaruri buluyorum efenim.
itiraflar adlı eserinde, çocukken yaramazlık yaptığında acılı bir şekilden zevk aldığını keşfetmesi ile birlikte, evdeki genç hizmetçi kız tarafından daha çok cezalandırılmak için planlı yaramazlıklar yaptığını belirten düşünür. cezalandırılmaktan ve sert fiziksel temaslardan zevk aldığı fark edildiğinde ise kendisine karşı daha dikkatli davranılması ve farklı cezalar verilmesi onu üzmüş; ancak evdeki farklı kişilere yönelik planlı yaramazlıklarından alıkoymamıştır.
özetle: jean-jacques rousseau bir mazoşisttir. bu bilgi ne işimize yarar? hiçbir fikrim yok.
"madem eve yürüyerek gidip geliyorum o halde vakit boşa gitmesin de yolda yürürken de bir şeyler okuyayım" tarzında hareketleriyle büyük adam lakabını hak eden bir kişi.
discours sur les sciences et les arts isimli söylevinde aristokratları ayar manyağı yapmıştır. daha sonra da tüm avrupa'ya "yapacağınız işin ..." diyerek aslında medeniyet denen şeyin çok da medeni olmadığını, kızılderililerin avrupalılardan kat kat daha medeni olduğunu savunmuştur.
içimden bir ses pol pot bu adamı çok yanlış anladı diyor. zira rousseau bence "insan olmadığınız sürece bilim de sanat da bir yarar sağlamaz" diyor. yunus emre'nin
"İlim ilim bilmektir İlim kendin bilmektir Sen kendini bilmezsin Ya nice okumaktır "
dizeleri bence bu adamın söylevinde savunduğu şey. ama "sen haksızsın!" da diyebilirsiniz. sonuçta bunlar benim şahsi düşüncelerim.
tek sesli müzik konusunda epey ısrarcı olan filozof.
adamın külliyatının neredeyse tamamını okudum. ama, hala bu konudaki ısrarının sebebini anlayabilmiş değilim. bu konudaki tek savı "akor mu çalıyorsunuz müzik mi yapıyorsunuz belli değil" şeklinde.
zaten jean-philippe rameau da "melodi zaten akorun içinde, neyi anlamıyorsun hala anlamıyorum" demiş ve rousseau ile bu konuda epey kavga etmiştir kendisi.
ospedale della pieta'yı ziyaret ettiğinde yetim kızların sesinden çok etkilenmiş.
"yahu şu güzel kızları bana göstermiyorsunuz ya, alacağınız olsun." diye sitem etmiş yetimhane yöneticisine. sonra yönetici kızları gizlendiği yerden çıkarttırmış ama rousseau kızların çirkinliği karşısında şok olmuş.
"demek ki yüz güzelliği her şey değil" diyerek ayrılmış oradan.