usta yönetmen tony scott'un 1995 yılında çektiği, başrollerinde danzel washington ve gene hackman'ın oynadığı, çok başarılı bir gerilim ve aksiyon filmi crimson tide. mekan olarak kendisine bir denizaltıyı seçtiğini göz önünde bulunduracak olursak, denizaltı filmleri içinde de sayabiliriz.
çeçenistandaki çatışmaların komşu kafkas cumhuriyetlere sıçramasıyla rusya'nın çevredeki asi cephelerini bombalaması üzerine amerika, fransa ve inglizler rusya'ya yönelik yardımları durdurur. bu müdahaleyi savaş olarak niteleyen bir rus milliyetçisi lider de, rusyayı iç savaşa sürükler, parlamento askıya alınır, sıkıyönetim ilan edilir ve rusya bir yönetim krizine girer. asiler, rus kıtalar arası balistik füzeler barındıran bir donanma ve nükleer füze üssü bulunduran bölgeyi ele geçirdiğinde amerika nükleer tehdit nedeniyle kırmızı alarma geçer ve küba füze krizi sonrası nükleer felakete en çok yaklaşılan süreç başlar. amerika, asilerin nükleer füze fırlatma şifrelerini kırma ihtimaline karşı kaptanlığını gene hackman'ın, yardımcı kaptalığını (xo) danzel washington'un yaptığı alabama denizaltısını bölgeye gönderir. böylece ruslardan önce nükleer savaşı başlatma üstünlüğünü ele geçirmiş olurlar.
alabama'nın aldığı son yazılı emir nükleer füzeyi fırlatma emridir. ancak başka bir emir gelirken yaşanan problemler yüzünden telsiz bağlantısı bozulur, şifreli mesaj tamamlanamaz ve füze fırlatma emri iptal edildi mi, edilmedi mi ikilemi yaşanmaya başlar denizaltıda. tam da bir hollywood filminden bekleneceği üzere, farklı dünya görüşlerine sahip kaptan ve yardımcısı arasındaki gerilim ve kavga, zamanla artar.
özellikle washington ve hackman'ın muhteşem oyunculukları filmin gerilimini zirveye çıkaran ana etmen. karşıt fikirlerin çatışması son derece iyi işlenmiş ve oyuncu performansları gerçekten bu hikaye akışını eksiksiz destekliyor. yer yer, ikilinin performansları karşısında soluğunuz kesiliyor, nefesinizi tutup izliyorsunuz olup bitenleri...
kaptan ramsey'in eski kafa, sabit fikirli, onlar bizi bomabalamadan biz onları bombalayalım tarzı ve yer yer ırkçı söylemleri karşısında xo hunter'ın işleri mantık çerçevesinde çözmeye çalışan tavrı, kaptanlığın da bir kaç kez el değiştirmesine - isyana böylece de filmdeki aksiyonun ve temponun yükselmesine yol açıyor. haliyle hem iki karakter birbirine psikolojik üstünlük kurmaya çalışırken yaşanan gerilim, hem de denizaltıdaki üstünlüğü ele geçirmeye çalışırken yaşanan aksiyon ve gerilim filme yapışmamızı sağlıyor.
filmin amerika güzellemesi yaptığının üzerinde durmaya gerek görmüyorum normal olarak, ne de olsa bir holywood filmi. rus isyancılar nükleer savaş tehditinde bulunurken, nükleer sliah kullanmış tek devletin abd olması ramsey'in tavrıyla örtüştüğü kadar, arada nedenlerini ve haklılığını da ramsey ve hunter'ın diyalogları üzerinden açıklamaya çalışıyor film. savaşa dair çok önemli lakırdılar etmese de hunter'ın "nükleer bir dünyada gerçek düşman, savaşın kendisi" kelamı, filmin en vurucu cümlesi.
film, "dünyanın en güçlü 3 adamı: abd başkanı, rusya başkanı ve bir amerikan balistik füze denizaltısı kaptanı" diye başlarken, "ocak 1996'dan itibaren nükleer fıza fırlatma yetkisi, amerikan denizaltı kaptanlarının elinden alındı. artık tek yetkili abd başkanı" cümlesiyle bitiyor.
bir denizaltı filmi olarak değerlendirmek gerekirse, hikayenin akışıyla aksiyona bağlı gerilim o kadar etkileyici ki, denizaltı atmosferine ihtiyaç kalmıyor. zaten filmde denizaltıyı bu anlamda kullanma derdinde değil. dış çekimlerde son derece etkileyici resimler alınabilirken denizaltıdan, içeride salon salomanje mekanlar nedeniyle bir denizaltı değilde askeri üs havası var zaten. sıkışmışlıktan zerre eser yok, mekanlar rahat ve ferah. bu açıdan bir denizaltı filmi olarak eşsiz değil belki, ancak denizaltı kullanmış filmler içinde özellikle de oyuncu performanlarından beslenen gerilimi nedeniyle üst sıralarda yer alır.