realizm ile oluşturduğu dikotomi felsefenin en temel tartışma konularından birisidir.
özetle, algılarımızın dışında dış dünyadaki hiç birşeyin maddi bir gerçekliğinin olmadığı ileri sürülür.
bu düşünce geleneğinin izi platona kadar sürülebilirse de en yalın halini george berkeley temellendirir. berkeley bir zihin tarafından düşünülmemiş bir şeyin var olamayacağını, yani maddi olanı zihinlerimizle yarattığımız konusunda ısrarcıdır.
ancak berkeley'in tavizsiz idealizmi dış dünyadaki maddi gerçekliğin nasıl bu kadar tutarlı olabileceği konusunda sınıfta kalır. eğer maddi bir dünya yoksa maddi varlık alemi insan bilincinden bağımsız yasalara ve matematiğe göre nasıl bu kadar düzenli ve tutarlı işliyor sorusu cevapsız kalır, gerçi berkeley bu çelişkiye onları da tanrı düşünüyor o yüzden maddi bir dunya vardır gibi bir cevap verir. bu sefer de tanrının düşünmesinin bunu mümkün kıldığını söyler.
idealizmin çok daha makul bir temsilcisi kant'tir. kant dış dünyanın gerçekliğini ancak zihnimizin ürünü formlar aracılığıyla algıladığımızı söyler. yani maddi varlık(kant 'ın deyişiyle kendinde olan şey) zihnimizin önünde duran bir prizma aracılığıyla görüntüsü bozularak bize ulaşılır. bence kant'in ödev etiği konusundaki görüşleri dahi hiç bir savı bu kadar güçlü değildir.
kanttan sonra tartışmanın ahlaki görecelilik tartışmalarına kaydığını görüyoruz. yani iyinin, kötünün, doğrunun yanlışın kısaca ahlakın bizim dışımızda bir gerçekliği var mı, yoksa bu kavramlar sadece biz düşündüğümüz için mi var? zihnimizin arzularımızın, çıkarlarımızın, kavrayisimizin dışımızda evrensel bir ahlaki gerçekliğin olduğunu kabul etmek daha akla yatkın gözüküyor.
Yoktan bir varoluşla big bang gibi maddenin çıkış noktası olduğuna inanmak materyalist...
Maddenin bir maddesel olmayan bir yaratıcı tarafından ortaya çıktığına inanmak idealizmdir.
Türkçede "idealist" olmak ile "(idealleri olan) idealist bir insan olmak" karıştırılır. Karıştırmayın.