eğer özlenen kişiye ulaşmak mümkün ya da doğru değilse tüm hayatı zindana çevirir. kalpte belli belirsiz bir ağırlık yapar, yürürken adımları güçsüzleştirir ve en kötüsü de bazı şarkılar, kitaplar, sesler, yerler tahammül edilemez bir hâl alır.
çok sıcak bir çaydan yanlışlıkla büyük bir yudum alırsınız. dilinizin yandığını, sanki pütürleştiğini hissedersiniz. geçene kadar hiçbir şeyden tat alamazsınız. işte öyledir özlem.
bir de özlemi hissedemediğiniz zamanlar vardır, nerenizin yandığı belli olmayan. geçene kadar ömrünüzden tat alamazsınız. işte öyledir hayat.
Yani bir haber okuyorsun, için eziliyor, alışkanlıkla yazmak aramak istiyorsun. Neler var ne insanlar demek için, sen de dikkat et demek için. Konuşmak için. Yapamıyorsun. Sanki sen söylemesen dünyadan habersiz ve savunmasız kalacak gibi. Elbette öyle olmayacak, ama his bu işte. Herhangi biriyle konuşmak gibi de değil. Sonra da ayağa kalkmışken öylece yerine oturuyorsun. Bu elbette alışkanlık gibi, ama özlem hissi yoksunluğu anlık olmaktan çıkarıp insanın bütününün bir eksikliği haline getiriyor. Yoksullaşmış gibi hissediyorsun. Arzuları kabararak özlemek büyük bir lüks, gıptayla izliyorsun.
Ah ozlem, bana hep derdi ‘cok yakisiklisin’ diye.. Disarida bulustugumuz zaman kadinlarin beni yiyecekmis gibi bakislarindan cok rahatsiz olur, kendisini one cikarmak icin ve daha guzel gorunmek icin bol bol makyaj yapar, masmavi gozlerini benden ayirmazdi.. Fakat ben yalnizca dis gorunuse bakarak insanlari yargilamayacak kadar olgun bir insandim.. Ah ozlem bunu fark edemedin.. Voleybol maclarina hep beni davet eder, kazandiklarinda ben seviniyor muyum acaba diye hemen bana dogru bakardi.. Velhasil ozlem, yalnizca bir hayalkirikligi degil bazen derin bir aci; yagmur yagarken acan bir gunes, yaz aylarinda bunaltan sicaklara karsi soguk mavi sulardi.. Saclarima bayilir, ‘ne kullaniyorsun oblivion’ diye surekli sorardi.. Ozlem, ben olgun bir insanim sadece gozlerine, atletik yapina kanmayacak kadar kendisini gelistirmis bir insanim.. Ah ozlem, sen bunu fark edemedin.
sesimi biriktirmiyorum artık ağlama ne kadar gelişmiş olsa da acı üretimi yüz binlerce kuş uçurdum hüzünden arınmış sen ki zehirlerini soydun sevdanın ve zamanın sesimi biriktirmiyorum artık ağlama kalbimde özlemi yok imkansız baharların
özlemek ve özlem girdilerine bakıldığında sevilmediği anlaşılan kavram.
Peki insanlar neden çocuklarına sevilmeyen bir kavramın adını koyar? Ve neden bu isim kız çocuklarına verilir? Amerikalıların ortalığı yakıp yıkan kasırgalara kadın ismi vermeleri gibi seksist bir yaklaşım mı var?
yıllardır görüşmedik macar toprağı, kardeş toprağım.
düşlerime girer oldun ister inan, ister inanma.
kayısı rakın gibi vuruyor başıma kokusu tuna ırmağının, salamilerinın ve kırmızı biberlerinin.
sigetvar kalesi geliyor önüne gözümün
senin katı, erkek, asyalı dilini radyolarında işittiğimde
benim osmanlıların başına kanal gibi inen sigetvar kalesi
ve bu dili ipekleştiren
ve yalınkılıçlaştıran petöfi.
bilemezsin nasıl burnumda tütüyor
masmavi gökyüzünün payandası fabrika bacaların
ve matyo bebeklerinin şalları gibi işlemeli ovalarında tıraktörler
ve düğün sofrası gibi açılışın iyi insanlara.
ilâçların, senden uzak, saat gibi işletti hasta yüreğimi
ama biliyorum sana kavuştuğumda onları kutudan çıkarmıyacağım.
sokaklarında dolaşıp dinlemek istiyorum yüzü gülen fıkralarını.
bir kat daha güzelleşmiş diyorlar tokay bağların, ölçme aletlerin ve
kızların,
dünya güzellerin nasıl güzelleşir bir kat daha aklım ermiyor.
sana benzesin isterdim toprağı anadolu'mun,
sana benzesin sosyalist toprak, macar toprağı, kardeş toprağım.