her zaman yaşa bağlı olarak hissedilmeyen, çok değil; birkaç yıl önce "abi" ya da "abla"yken, "adam" ya da "kadın"a evrilen hitap şekillerinden dolayı da hissedilebilen durum.
bu durum "abi, topu atsana"dan "adama bakın olm, saçları ne biçim"e dönünce, insan şaşırıyor tabii. aynısını benim hatuna da yapmış veletler. o da eve gelip "ben yaşlandım mı acaba?" demeye başlayınca, "bana da adam diyorlar artık, dert etme" dedim ama insanın aklına takılıyor. bu abi/abla'dan adam/kadın'a dönülen zaman, iç burkabildiği kadar, sevindiriyor da. dışarıya kaçmış toplarını okul bahçesine doğru gökyüzüne abanarak attığım veletlerin gözlerinde tam da topa abanırken gördüğüm korku, yerini artık saygıyla karışık bir ilgisizliğe bırakmış. bu ilgisizliği görüp topa da abanamıyorsun tabii. eline aldığın topu, içerisi sanki hapishaneymişçesine yapılmış demir parmaklıkların üzerinden usulca aşırtıveriyorsun. yani durum şu reklamda espriyle karışık anlatıldığı gibi değil.
sonu "sıçarlar lan! zaten ölücez"e bağlanan düşünce örgüleri içinden yaşa başa bakmadan yolunu bulabilenlere de selam olsun. önemli olan yaşlı göstermek değil, yaşlıymış gibi hissedebilmek.
27-30 arası bir dönemdi... "bu benim" dediğim, içimde artık bir şeylerin oturduğu, kendimi bulduğum. sonrasında içimdeki o adam, o hal, o ruh değişmedi hiç ama arka planda takvimler değişmeye devam etti. ruhum aynı da kaporta çürüyor klasik bir araba gibi. neyse yaşımı da göstermiyorum ancak yine de tuhaf bir şey yaşlanmak, hele de bir zamanlar çok uzak rakamlara ulaşmak. ama yine aynı sebepten dolayı da, ruhumun hep aynı kalma duygusu, pek ziklemiyorum. bir gün otobüslerde yer vermeye başlayınca falan anlarım sanırım.
hayatın doğal evrelerinden biridir. ömrün sonbaharıdır. yaşlanmak artık dünyaya veda etmenin yakın olduğunu hissetmektir ve bence bu durum sanıldığı kadar kötü değildir. çünkü dünya, özlenilecek yada yaşanabilecek bir yer değildir. insanı birbirinin yamyamı eder çünkü.
yaşlanmak diye bir şey yok galiba. bu akşam ona karar verdim. eski komşularımızdan bir teyzeyle birlikteydik. 92 yaşında. geçtiğimiz yılbaşı oğlu akıllı telefon hediye etmiş. gayet efektif şekilde kullanıyor. fotoğraflarımızı çekti, whatsapptan gönderdi bize. gazetelerini de telefon üzerinden internetten okuyormuş. kıskandım la. 92. yazıyla doksaniki yaşında. cin gibi.
zamanın doğrusal olduğunu varsayımını kabul edersek, evet anne rahmine düştüğümüz an yaşlanmaya başlarız. Ve o günden sonra düştüğümüz her an biraz daha yaşlanmış hissederiz. zamanı dairesel kabul edersek ölüm diye bir şey yoktur, bilgelikten ağaran saçlar vardır. Tolstoy'un dediği gibi geçmiş ve gelecek zamanın parçalarıdır oysa şimdi zamanın dışındadır, biz şimdinin içinde yaşarız.
Geride, daha fazla geçmişe özlem duyulacak anılar/zamanlar bırakmanın diğer adıdır.
Çoğu zaman saça düşen bir ak, yüzde belirmeye başlayan kırışıklıklar ele verir sahibini. Bunları engelleyen bir çok insan görünüyor etrafımızda fakat yaptıkları sadece kaçınılmaz sonu geciktirmektir.
Fiziksel ve biyolojik yaşlanma doğaldır ve engellenemez ancak ruhsal yaşlanma, yani kendini yaşlanmış hissetme duygusu önlenebilir, tehlikeli bir durumdur
Sadece beden yaslaniyor, beyin ruh ayni , hic birakmamak lazim hayati extreme biseyler yapip insanin kendini dusunmemesi lazim gibi geliyor , yoksa kacinilmaz sonu dusunup durmak ne kazandirir ki insana , bari adrenalin le hergun yasarim o korkuyu hemde kole gibi degil bilerek isteyerek , hem belki antreman bile olur her gun yaklasip uzaklastikca , birakmamak lazim bedeni ruha sanki ikisi farkli seyler gibi hic anlamiyorlar birbirlerini
İnsanın doğal süreci. Önemli olan daha az sağlık sorunları,daha genç ve dinç görünerek yaşlanmaktır. Ruhunuzu genç tutarsanız uzun süre sadece yaş alırsınız.
yaşlanmak insanı değiştiriyor. iç dünya, kişilik yapısındaki değişimleri belgelemenin pek imkanı yok ama insanın görünümündeki değişimler çok belirgin. şurada bir fotoğraf çalışması var bu konuda yapılmış. tek tek baktım. o yaşlı yüzlerde genç yüzlerin izlerini aradım. mymodernmet.com/...
bir filmden hatırımda şöyle bir sahne yer etmişti. orta yaşlı bir adam genç bir hanımla buluşmaya gitmek için hazırlanıyor banyoda, tıraş oluyor. bir koku duyumsuyor sonra. babası gibi koktuğunu anlıyor. yaşlı kokuyor. kıyafetlerini çıkarıyor ve buluşmadan vazgeçiyor. bu ürkütüyor beni a dostlar. canım faye wong gibi yaşlanmamayı şiar edindim. biraz da genlere güveniyorum, geç olsun diye belki de. içimdeki çocuğa yakışsın diye kılığım. ne bileyim ya.