bir yabancı ile muhabbetini yapacak olursanız eğer... dünyanın yarısı bu merete "soccer" der diğer yarısı "football". soccer diyen kısım, mesela amerikalılar, siz football deyince amerikan futbolundan bahsediyorsunuz sanır.
maç yayınlarının şifreli hale getirilerek, ihale aracılığı ile cine-5 tv kanalına verildiği andan itibaren tv'da izlemeyi bıraktığım (ancak şehrimin takımının maçlarını, stadyumda izliyorum, o da her zaman değil) iddia ile birlikte bence tamamen spor olmaktan çıkan bir mecra.
maurizio sarri'nin napoli sonrası çelside de başarısını devam ettirmesi, klopp'un strateji gelişimi, guardiola'nın de bruyne ve silva'dan çıkardıkları, antonio conte, üçlü savunmalar (bkz: gian piero gasperini) derken özellikle İngiltere 'de elit bir teknik direktör tabakası, haliyle taktik ve diziliş ortamı oluştu. Öyleki mourinho'nun bu elitler arasında esmesi bile okunmuyor, ki bu adam kağıt kağıt set hücumu çizen bir adamdı.
Futbolun bu elit tabakanın elinde nereye gideceğini merak ediyorum. Özellikle klopp'un model oyuncularla oturttuğu taktiği evrim geçirdikçe ne olacak, futbola yeni bir şey katacak mı merak içindeyim. Çünkü şu anda dünyanın en iyi teknik direktörlerinden üçü diyebileceğim sarri, klopp ve guardiola'nın oynattığı futbol belirli oyuncu tiplerine ihtiyaç duyuyor ve birbirinin tezi - antitezi (araya mauricio pochettino ve yer yer mourinho da giriyor) olan bu adamların mücadelesi daha kısıtlı kadroya sahip antrenörler için nimet bence. Keşke son yıllarda futbola en sarsıcı değişimi yaşatmış conte'de İngiltere 'de devam edebiliyor olsaydı.
modern dünyanın gladyatör oyunlarıdır. insanları gerçek hayattan koparıp nefeslerini keser. bu vesileyle birikmiş öfkeler burada kusulur, alınamamış intikamlar burada alınır. gerçek hayatta edinilemeyen başarılar takımın zaferleriyle ikame edilir. mutlu olunur. bütün dünyada bilinir, tanınır ve toplulukların emniyet süpabıdır. futbol olmasa dünyada işlenen öfke suçları katlanarak büyürdü. bunu bilenler tarafından bu endüstriye milyarlar dökülür. günümüzde artık spor olmaktan çıkıp showbiz haline gelmiştir. futbol piyasasında dönen paraların hollywood yıldızlarını katlıyor olmasının sebebi de budur.
üniversite yıllarımın muhtemelen bütünü age of empires ii oynarak geçti. single player senaryo oyunlarından bahsetmiyorum. özellikle lan üzerinden, msn zone da dahil multiplayer oynadım. özellikle oyunun popüler olduğu yıllarda dünyanın sayılı oyuncularını izleyerek geliştirmeye çalıştım kendimi. arch koven gibi oyununu sistemli şekilde robotik oynayanlar yanında lyncher, sherrif, stalin gibi yaratıcılığı tavan yapmış stratejistleri izlemekten büyük keyif aldım. keyif aldım çünkü çok basit ve kesin bir matematiği olan age of empires'ı şaşırtıcı şekilde keyifli hale getirmeyi becerebilen adamlardı bunlar. belli açılışlar dahilinde yapılan hamle ve seçimi doğru yapılmış karşı hamlelerin çatışmasını ve oyun süresinin bütününe nasıl yayıldığını izlemek ve bunu uygulamanın hazzını başka hiç bir oyun vermedi.
şimdi diyeceksiniz ki bu dangalak iki saat helak etmiş kendini; futbol başlığında age of empires'ın işi ne?
olay şu ki, teknik direktörler özelinde, dizilişler, oyun stratejileri ve oyuncu pozisyonlarının gelişimi genelinde futbolun son bir kaç senedir (belkide benim takip edemediğim daha öncesinde) evrilmeye başladığı nokta bana age of empires oynadığım dönemlerde aldığım hazzı vermeye başladı. italya'da conte'nin parlattığı üçlü savunmanın yeniden kullanımı ile benim dikkatimi çekmeye başlayan bu süreç, bugün premier ligde zirvesini yaşıyor benim açımdan.
elbetteki öncesinde guardiola'nın barca'daki tiki takası, klopp'un dortmund'daki gegenpress'i, sarri'nin napoli'si gibi bir çok özel örnek var. ancak bugün aklınıza gelebilecek tüm bu sayılı örnekler premier lig'de bir araya gelmiş durumda ve ligdeki her maç neredeyse futbola hükmetmeye çalışan bu özel oyun anlayışlarının karşı stratejilerini izlediğiniz age of empires maçlarına dönmüş durumda.
seyirci açısından bu gelişimin avantajlı noktası, futbolu parlatan bu özel örneklerin hepsinin (neredeyse klopp da dahil) topa sahip olma mantığıyla hücumu öne çıkartan stratejileri parlatıyor olması. kısacası önümüzdeki süreçte teknik direktörlerin örnek alacağı stratejiler yunanistan'ı avrupa şampiyonluğuna götüren otto rehagel'in savunma oyunundan çok oyuncu gelişimini öne çıkartan, boş alan yaratmaya yönelik stratejiler olacak. yeteneğiniz yoksa topu rakibe bırakacak savunma stratejilerinin hala bir geçerliliği var gibi gözükse de (wagner'in huddersfield town'ı gibi) bu oyun planlarının bile geçerliliğini korumak için ikinci ve üçüncü bölgede hızlı ve yaratıcı oyuna ihtiyacı var.
tez - antitez noktasında günümüz futbolunun en önemli ismi mourinho ve bir parça da pochettino (tottenham) premier lig içerisinde. bu noktada mourinho'nun man utd ile oynattığı futbol her ne kadar haz vermiyor gibi gözükse de, city veya chelsea gibi yaratıcı oyuncu eksikliği neticesinde pas oyununu yeteri kadar iyi oynayamayan her takımın savunma futboluna geçtiğinde sahanın her parseli için ayrı bir oyun planı olması gerekli. işte bu da bana kalırsa mourinho'yu, gelmiş geçmiş en önemli age of empires oyuncusu arch koven statüsüne getiriyor. mourinho futbolu da en az sarri, guardiola kadar belli bir plan dahilinde oynanan, ancak yaratıcılık noktasında oyuncusundan daha az beklentisi olan robotik bir futbol. doğru okuyabilirseniz daha doğrusu okumak isterseniz, mourinho'nun planı da, tez - antitez noktasında size futbol stratejilerini anlama noktasında müthiş bir haz verecektir. sonuç olarak oyun içinde eto'yu bek olarak kullanmış, bu planıyla da şampiyonlar ligi şampiyonluğu kazanmış bir adamdan bahsediyoruz.
sonuç olarak, premier lig başta olmak üzere, italya ve almanya'da müthiş olumlu bir değişim yaşanıyor(muş) bir süredir futbol stratejileri açısından. her ne kadar tiki taka sevmesem ve barca'dan haz duymasam da guardiola ile temellerinin atıldığına inandığım bu değişim süreci hala gelişme aşamasında ve orta vadede futbol, taktikler ve belkide dizilişler açısından çok acayip bir noktaya ulaşabilir. conte'nin üçlü savunmayla premier ligde kazandığı başarının panzehiri çok değil sadece bir sezon sonra bulundu. şu anda bir çok pas takımı dörtlü savunma, üçlü orta saha ve tek forvetli dizilişlerle oynuyor. farklılaştıkları belli noktalar kanat forvetlerin, sahte forvetlerin sayısı, kullanımı. inanıyorum ki, diziliş manasında da futbol 4-3-3 temelli dizilişlere mahkum olmadığını kısa süre içerisinde gösterecektir.
Nerde o eski futbol anlayışı o heyecan. Şu anda futbol denilince benim aklıma gelenler bahis şiddet boşa zaman kaybından başka hiçbir şey gelmiyor. Bitti sanırım futbol.Futbolu ayakta tutan tek şey bahis sanırım. Oturup bir mekanda arkadaşlarla dertleşeceğim zaman ekranda futbol görünce iki dakika o mekanda durasım gelmiyor,sanki atmosferi bozuyor.
ilgilenmeyenimiz için boş ve gereksiz bir uğraş olsa da hayatımızın bir yerinde mutlaka dahil olduğumuz spor dalı. üstelik öyle ayağımıza top değmesine falan da gerek yok.
biri orta açar, biri kafayla vurur, top kaleyi bulur. buna orta-kafa-gol denir. Aynısı, gerçek hayatta, topsuz da başımıza ** gelebilir.
biri pas atar, diğeri gelişine vurur, top kaleyi bulur. buna da "öyle asist'e böyle gol" denir. bu da gerçek hayatta çok karşılaşabileceğimiz bir durumdur.
velhasıl, bazen kelimelerimizle, bazen bakışlarımızla, bazen hareketlerimize gol atar, gol yeriz.
sadri alışık'ın "bu da mı gol değil hakim bey?" serzenişi bunun en güzel örneğidir.
futboldan uzak olsanız da kalenizde gol görmeyin efenim.
Tutku, heyecan, rekabet, aidiyet ve daha birçok duyguyu içinde barındıran; kimi zaman hüzünlendiren kimi zamanda saf bir mutlulukla insana kendisini iyi hissettiren, tanımının çok üstü olan bir kavram.
"Futbolun 22 adamın topun peşinden koşması olduğunu düşünmenin, kemanın telden ve yaydan, Hamlet’in kâğıt ve mürekkepten ibaret olduğunu söylemekten bir farkı yoktur."
yıl olmuş 2019, teknoloji bu kadar ilerlemiş, hala bi tane adam sahada kral! o ne derse o oluyo.
kullansanıza teknolojiyi! anında müdahale edilse ya yanlış kararlara. ortadakinin de kenardakilerin de dizleri titriyo barnebau, camp nou gibi stadlarda. efendim atmosferden etkileniyorlar, baskı altında maç yönetiyorlar.. kardeşim kaldıramayacak adamı vermeyin o zaman kritik maçlara.. ama tabi collina gibi adamlar her sene gelmiyo, insan evladı hata yapıyor atmosferdi baskıydı derken.. e işte ben de diyorum ki: o zaman değiştirin bu kuralları, çok mu zor!
basketiydi, tenisiydi... açıyo adamlar kamera görüntülerini. oynat uğurcum diyo sılovmoşın, bakıyon aaa top içerdeymiş, sayı bizim.
bunda da bakarsın yok korner miydi, aut mu.. yok bizden mi taca çıktı top sizden mi.. sen sağ ben selamet.
düzeltme: varmış. eskide kalmışım ben.. ama hala layığıyla uygulanmıyor sanki. ben bunu bi okuyayım.
birçok kişinin çoğu maç sonrası buraya girip herkesin kendi takımı hakkında yorum yaptığı spor dalı. ben de bir iki defa etmişimdir ama sürekliliği yoktur. sıkılmak nedir bilmeden, üşenmeden yorumlar girilmeye devam ediliyor. takdir ediyorum hepinizi ama boş iş olduğunu söylemeden de geçemeyeceğim.
11er kişiden oluşan iki takımın, belli kurallar dahilinde, 410-450 gram ağırlığındaki topu, 3 adet direkten oluşan 2,44 metre yüksekliğinde ve 7,32 metre genişliğindeki rakip takım kalesine sokmayı amaçladığı takım sporu.
aslında insanların grup olarak eğlenmek, toplarla şovlar yapmak veya kondüsyonda kalmak amaçlı oynaması gereken spor olmasına rağmen, nedense takımların karşılıklı işi bahis lere sürmelerinin sonucunda buna seyreden insanlarında karışmasıyla misyon unu ve vizyon unu yitirmiş spor dalı dır.
günümüzde gereksiz derecede yüksek ücretlerin döndüğü, insanların da bunlara hem seyrederek hem de kendi aralarında bile tartışarak kavga ettiği konuma gelmiştir. tabi ki oyuncuların mesleği budur ve karşılığında para kazanmaları gerekir hayatlarını devam ettirmek için ama bu kadar abarmasının gereği yoktur diye düşünüyorum. hele de seyircilerinin bir süre eğlenmekten başka çıkarı olmamasının karşılığında kendilerini bu kadar kaptırmalarının ise altında başka sebepler yattığının göstergesi gibi.
Hakkında binlerce kavram İçin yazılabilecek bir çok şey olan, dünya genelinde en popüler spor dalı. global hali de göz önüne alındığında öyle büyük bir kavrama dönüşmüştür ki spor olduğunu hatırlamak zorlaşmıştır. üzerinde sayfalarca yazılabilecek bu kavram için benim en sevdiğim ve günümüzde söylemek istediğim tanımı:
bir sanatçıya ilham veren nedir? romantik bir ay ışığı, rengarenk çiçekler, masmavi bir deniz, umut dolu bir gökyüzü, sevgilinin buğulu gözleri, pürüzsüz teni, etine dolgun... öhömm.. neyse, peki ya futbol? şöyle bir gözlerinizi kapatıp süper lig'de yer alan takımların karşılaşmalarını düşünün. hatta, heyecanın doruklara ulaştığı, kazanan takımın şampiyonluğunu ilan edeceği o anı... nasıl bir sanat eseri üretirdiniz?
26 mart 1952 gecesi paris'te, le parc des princes stadyumu'nda fransa ve isveç arasında oynanan dostluk maçını izlemeye giden ressam nicolas de stael, stadyumda gördüğü renklerden, ışıklardan ve hareketlerden o denli etkilenir ki, maç sonrası koşarak stüdyosuna gidip "les footballeurs" başlığı altında 24 eserlik bir seriye başlar. karşılaşmayı 1-0 kaybeden fransa'nın aksine, maçtan büyük bir keyifle ayrılan nicolas de stael'in sanat kariyerinin en iyi işlerinden biri olarak kabul edilen serinin doruk noktası olan les grands footballeurs 2019'da düzenlenen bir açık artırmada 20 milyon euro'ya satılmış, "tarihin en pahalı futbol tablosu" olma özelliğini kazanmıştır.
"ama tanım yok!" diye atarlanacak olanlara sakinleştiricimizi de verelim: Topu, kafa veya ayak vuruşları ile karşı kaleye sokma kuralına dayanan ve on birer kişilik iki takım arasında oynanan top oyunu, ayak topu.*