Ben sevgi dolu insanları çok seviyorum. Gerçek sevgiyle, iyilikle yoğrulmuş insanlar bambaşka bir güzellik saçıyorlar etraflarına. Umut veriyorlar önce, dolaylı olarak da mutluluk.
"vıcık vıcık", "-mış gibi" ya da "koşullu" sevenler ise bu dünyanın duygu sahtekarları. Olmasalar daha iyi.
bize çiçekleri sevdiğini söyleyen bir kadının, çiçekleri sulamayı unuttuğunu görürsek onun çiçek sevgisine inanmayız. sevgi, sevdiğimiz şeyin büyümesi ve yaşaması için gösterdiğimiz etken ilgidir.
insanın ve bence bütün canlıların muhtaç olduğudur. sokakta gördüğünüz bir kedinin önce sizden korkmasının ardından ürkek ürkek yanınıza yaklaşınca elinizle okşamanız kadar narin, çocuk görünce o eğlensin diye yaptığınız ufak şapşallıklar kadar şirindir.
aslında herkesin kendi çıkarına olanı yapması doğru olan değil mi diye düşünürüm. başkalarından önce kendisini düşünmesi son derece normal veya ideal değil midir? bizi bundan alıkoyan bir numaralı şeyin sevgi olduğunu fark ettim. birine bir şeye karşı duyulan sevgi belki de bu dünyadaki en kuvvetli duygu.
"bir kadının aşkıyla kıyaslandığında onurun ne kıymeti kalır? kollarına aldığın yeni doğmuş bir bebekle kıyaslandığında vazifenin ne önemi vardır? ya da gülümseyen bir kardeşin hatırası aklına düştüğünde... rüzgar ve kelimeler. rüzgar ve kelimeler. bizler sadece insanız ve tanrılar bizi sevebilen yaratıklar olarak tasarlamış. sevgi bizim en büyük zaferimiz ve en büyük trajedimiz."
Aşkın, tutkunun, şehvetin altında kaldığı zannediliyor onlar kadar vahşi ve saldırgan olmadığı için. Oysa bunların aksine yapıcıdır. Çünkü bunlar kendi var oluşu için tüketmeye yönelir, bir tür kendinden geçmedir, sevginin içinde ruhun aklı var.
ayakkabı bağlamak gibi, eğer açılmayacak düğümler atarsanız çözmesi zordur.
hele bir de o bağcıklarla çalıların, otların arasında dolaşmak daha zorlaştırır. güzel bir gezintinin ardını eziyet alır. o bağcıklara yapışmış otlar, dikenler çözmeyi neredeyse imkansız kılar.
iki seçeneğiniz vardır: ya bağcıkları kesersiniz, ya da sabredip bağcıkları temizlersiniz...
koşullu olmasıyla sıfırlanır, anlamsızlaşır. üzgünüm ama çoğu sevgi de bu cümledendir.
sevginin en güzel örneği olan annenin çocuğuna duyduğu sevgi bile içgüdüsel, yani otomatik.
en rafine sevgi formu olan tanrı sevgisinde bile bir beklenti var.
hem sonra işimize gelen herşeye sevgi besliyor gibiyiz. hayvanları sevimli bulduğumuz için seviyoruz. çölü değil çiçekleri seviyoruz. şu aşık olduğumuz kızları hep güzel bulduğumuz için seviyoruz.
bütün bu örnekler çoğunluğu oluştursa da karşılıksız, saf bir sevgi de var, eğer hissetmeye cesaretiniz varsa dünyadaki en değerli şey sevgidir. kendiniz için değil, sırf o şey içinse sevginiz, koşulsuz sevgidir bu.
Tek başına bir anlamı olmaz, emek ister. Karşılıksızı da güzeldir ama karşılıklı olursa tadından yenmez. Yanlış kişi için tüketilirse ziyan olur, doğru kişi için tüketilirse verimli bir bahçe olur. karşılıklı anlayış olmazsa olmazıdır yoksa geriye sadece kırgınlıklar ve birikmişlikler kalır. İçine girdiği ortamı güzelleştirir ama içine güzel olmayan bişiler girerse güzel bişii olmaz. eyyorlamam bu kadardı eheheh.
dünyaya gözlerimizi yeni açtığımızda öğrendiğimiz ilk duygudur. içinde biraz anne biraz sevgili, biraz kardeş biraz dost, biraz da baba vardır. içinde daha niceleri de olmasına rağmen içinde en çok ev vardır, hem de tam ortasındadır.
Açıkçası... Deli gibi ihtiyacım olan his. Sevgiye, ilgiye... Oysa sevgi ve ilgiyle de büyüdüm yani öyle uzak kalmadım da bundan ama şimdi Neden böyle oldu da kendimi öylesine yalnız, dışlanmış ve kimsesiz görüyorum, bilmiyorum. Tek bildiğim yüzyıllar süren uykusundan uyanan drakulanın kana olan susmışlığı, bir zombinin taze ete kemiğe karşı olan açlığı kadar ihtiyaç duyuyorum ve yetmiyor hiçbir şey.
+ yarraamı emekti. emek sadece beraberinde vefa, şefkat, minnet duygusu getirir. sevilmişlikten şüphe varsa bunu giderir, sevenin sevgisinin boyutunu gösterir, o süreçte sevilebilir yanları belki görülemediyse açığa çıkarır. ama sevgi emek değildir. emekten doğan şey sevgi değildir. bu yüzden emek verdim sözü boş bir laftır. sevilirsin ya da sevilmezsin. emek vermek vazgeçilemeyecek, kırılamayacak kadar bir birikim yapmaktan başka bir şey değil. sevilenin sırtına bindirilmiş bir yüktür hatta emekten sevgi beklemek. ve emek verdiğin için değerli olduğunu düşünmek.
çünkü sevgi davranış gerektirir. davranışa yansımayan sevgi sevgi değildir. vefadır, minnettir, değerli olduğunu görmektir. farkında olmaktır. ama sevgi değildir. sevgi denklemlere sığmayacak ölçüde ağırdır.
sevgi, en temel haliyle, sevilenin algılanan değerine gösterilen tepkidir. öz değere sahip olduğuna inandığımız şeye duyduğumuz minnettarlıkla severiz. bu "değerin"çekiciliğidir bizi büyüleyen.
insanın, kendisini çevresiyle birleştirecek ve aynı zamanda bir bütünlük ve bireysellik kazanma ihtiyacını doyuracak bir tek tutku vardır yalnızca: sevgi.
sevgi insanın kendi iç etkinliklerini tam olarak dışarıya dökebilmesine izin veren bir paylaşma, bir kaynaşma yaşantısıdır.
alışveriş üstüne dönen maddesel değerlerin en üstün değerler olduğu bir kültürde, insanlar arası ilişkiler de mal ve mülk pazarında geçerli olan yöntemlere göre gelişmektedir. oysa sevgi, sevilenin var olması için karşılık beklemeden gösterilen bir ilgidir. sevginin bedeli yine sevgiyle ödenir, altınla, parayla, herhangi bir nesne değil...
Duyguların en gerçeği, en etkileyicisi, en inanılmazı ve en harika hissettirenidir.
Sevgi herhangi bir varlığa karşı duyulabilir. Bir insan beslediği hayvana, başka bir insan yaptığı yemeğe, bir başkası okuduğu kitaba, öbürü başka bir insana karşı besler bu duyguyu. Mutlu eder, tebessüm oluşturur yüzünüzde, güzeldir.
Gerçekten bulaşıcı imiş. Seni sevenlerin yanında niyeyse sakinleşiyor insan, sevgi pıtırcığı oluyor. Tabi hala kesmek istediğim nefret ettiğim insanlar yok değil ama ne bilem daha pozitif bakabiliyorsun hayata.