1. keşfedilmemiş türde canlıların yetişebildiği ender ortamlardandır.

    ben 4 sene kaldım ama benim ev arkadaşım ablam olduğundan, pek fazla şey yetişmiyordu. ilk iki sene yaşadığımız evde uçan hamam böcekleri, son iki sene oturduğumuz evde ise geceleri mutfağın zeminini tamamen kaplayan kalorifer böcekleri vardı. ama onların hepsi izmir ilindeki eski evlerin demirbaşları zaten. bizim bir katkımız olmadı.

    benim ilk oturduğum evin anlatmaya değer farklı bir özelliği vardı. üniversiteye benden bir sene önce başlayan ablam, o evde 4 kız arkadaşıyla oturuyordu. 8 daireli apartmanın 5 dairesinde 5'er tane olmak üzere 25 tane kız öğrenci vardı.

    ikinci sene, fazla masraf olmasın diye aynı ilde okumaya karar verdiğimde, aynı binada oturan ev sahibinden bir daireyi bize vermesini istedik. adam önce binada bir sürü kız var olmaz dedi. sonra beni görünce evi bize verdi. hayır üzülsem mi sevinsem mi bilemedim.

    düşün lan, üniversiteye başlıyorsun, kız yurdu gibi bir binaya taşınıyorsun, alt katında 4 dairede en az 20 kız var. o nedenle oraya kabul edilme sebebim üzerinde düşünmeyerek olayın tadını çıkartmak istedim. ve sevindim. sevinmez olaydım.

    brother zone diye bişi varmış. ablam bir senedir orada olduğundan, tüm kızların kardeşi oldum ben. yanımdan geçerken makas alan mı istersin, bakkala ekmek almaya gönderen mi? ne ararsan var.

    iki sene geçirdim orada. alıştım küçük kardeş olmaya. zaten öyleydim de, 30 tane ablam olmamıştı. o da oldu.

    sonra, bornova'ya taşındım. yine ablamla elbet. üstümüzde park, altımızda kışla, karşımızda kız meslek lisesi.

    bunu da başka zaman anlatayım.
    #18131 larden loughness | 8 yıl önce
    9mekan 
  2. devlet yurdundan kendimi sıyırdıktan sonra, kısa süreliğine de olsa kendi krallığımı kurduğum yuvamın dahil olduğu genel tanımlama.

    öğrenci evi, her öğrenci için hem bir hayal hem de bir sınav yeridir aslında.
    az arkadaşla birlikte kalıyorsanız, farklılıklar içerisinde uyum sağlamayı öğrenmeniz gerekir.
    kendi işinizi kendiniz yapmalı, sorumluluklarınızın bilincine ulaşmalısınız.

    öte yandan,
    kendi dünyanızı inşa etme özgürlüğüne sahipsiniz o evin içinde.
    genelde bir odayla sınırlansa da, sizindir. kendinize aittir.
    benim gibi tek başına eve çıkmaya gözünüz yediyse zaten, ev, sizin için tam bir habitata dönüşecektir aylar içerisinde.

    öğrenci evinin en kötü yanı, kurallarını kendinizin koyduğu o rahat ve esnek dünyadan çıkıp da ailenizin yanına döndüğünüzde, ciddi bir uyum problemi yaşamanızdır.
    #18182 the ancient one | 8 yıl önce
    0mekan 
  3. sürekli olarak hayatın normal akışına ve eşyanın tabiatına ters olayların yaşandığı fakat -havasından mı suyundan mı bilinmez- içerisinde ikamet eden insanların bu olayları doğal bir sükunetle karşıladığı yerlerdir.

    midesi hassas olanlar için uyarı! aşağıda anlatacağım hikayeler her bünyeye uygun olmayabilir!


    -- spoiler --


    yıl 2005, yürüyen pilav:
    liseden de tanıdığım ve üniversitede aynı şehirde okumakta olduğumuz iki erkek arkadaşın evi. yazıktır dedim, hep dışarıdan yemek söylüyorlar, azıcık yemek yapayım da mideleri kuruyup kalmasın dedim. ne iyi demişim... biraz patlıcan biraz pilav, bir şeyler pişirdim. cam kapağı olan tencerenin içerisinde pilav kaldı biraz. arkadaşlar dedim, bunu yiyin, kalmasın. merak etme yeriz dediler. merak ettim...
    2 hafta sonra eve yeniden uğrama gafletinde bulundum, pilav tenceresi bıraktığım yerde bıraktığım şekilde duruyordu. cam kapağın üzerinde su tanecikleri oluşmuştu. bunu temizleyin artık dedim. tamam dediler.
    ertesi hafta yine aynı ev, tencere yine aynı yerinde, bir santim oynamamış. içerisinde artık pilav denen oluşumdan eser yok, yarı yeşil yarı mor renkli saykidelik bir madde. bunu atın dedim. tamam dediler.
    bir sonraki hafta tencere hala aynı noktada, içerideki pilav taneleri hareket ediyor, bizi bırakın ayrı eve çıkacağız, bu insanlar bizi hor görüyor diye inliyorlar. artık bizim arkadaşlarla tencere içindeki canlılar arasında duygusal bir bağ oluşmuş, bırakamıyorlar. dayanamayıp koli bandıyla tencereyi bantladım ve olduğu gibi sokaktaki çöp kutusuna attım. büyük ihtimalle devamında radyoaktif atık olduğundan şüphelenildi, hikayenin devamını bilmiyorum ancak aynı radyoaktif maddeden etkilenmiş olma olasılığı yüksek uçabilen hamam böcekleriyle karşılaşıyorum evde. önceden uçmuyorlardı.

    yıl 2004, lavabo giderinde büyüyen bitki:
    bu sefer başka arkadaşlar, evde toplasan üç insan boyu edecek kadar bulaşık, artık mutfağa girilmesi zaten dünya sağlık örgütü tarafından yasaklanmış, belediyeye haber versek çöp ev diye baskın yapacak, gelse hamam böceklerinin ülkemize bir muz üzerinde nasıl geldiğini rahatlıkla açıklayacak kadar delirmişler. lütfen diyorum, şu evi bir temizleyelim. kimse yanaşmıyor. ne akla hizmetse mutfağa girmeye kalkışıyorum. lavabonun içinde sırık fasulye. hani çocukken pamuk içinde nohut yetiştirirdik ya, bu da bütün gerekli büyüme olanaklarına sahip demek ki, büyümüş, ben de varım diyor, kelime etmeden mutfaktan çıkıyorum. arkadaşlar da iki hafta sonra evden taşınıyorlar zaten. sırık fasulyeye ne olduğunu hiç sormuyorum...

    yıl 2007, kedi kakası heykeli:
    bu sefer kız arkadaşların evi. evde fare görmüşler, bir tane akıllı da sokaktan kedi getirmiş. kedi hazretleri iki günde kraliyetini ilan etmiş, o değil de biz sonradan onun mekanına teşrif etmişiz gibi davranıyor, gelen geçene racon kesiyor, eline tespih ver, aynı şerafettin. öyle de sevimlilik muskası.
    bir gün hep birlikte otururken birdenbire kedi halının ortasına geçip gözümüzün içine baka baka kakasını yapıyor, kimseden çıt çıkmıyor. sonra pencereden çıkıp gidiyor, ardından bakakalıyoruz. kakaya kimse temas etmek istemiyor, bir arkadaş dayanamayıp bir pet şişeyi ikiye bölüp yarısını ters şekilde kakanın üzerine kapatıyor, adeta bir sanat eseri gibi izliyoruz, günler geçiyor, ara ara soruyorum ne oldu o kaka diye, hala duruyor diyorlar. zamanla o heykel evin bir sembolü haline geliyor, saygıyla etrafında dolanıyorlar ancak kendisi voldemort gibi adı anılmaması gerekenler listesine alınıyor, bahsi geçmiyor. 2 ay kadar taşlaştıktan sonra halıyla birlikte çöpe yollanıyor. kedi de fareler de olay gününden sonra bir daha hiç görülmüyor.


    -- spoiler --


    yıl 2007, dans eden güvercinler:
    bir arkadaşın evi, 6. katta. evin önünden geçerken uğrayayım diyorum. kahve içerken gözüm balkona kayıyor, balkonda yapan üç dört güvercin. bu ne kızım? diyorum. gülmeye başlıyor. balkonunu güvercinler istila etmiş meğer. ne yapsa gitmemişler. hışırdayan poşet koymuş olmamış, cd asmış bir işe yaramamış. en son müthiş kıvrak zekalı başka bir arkadaş, zeytinyağı sür balkon demirlerine demiş, o da sürmüş. hayvancağızlar demirlere konmaya çalışıyorlar, kayarken dalgalanarak dans ediyorlar, bir türlü olmuyor. ben de bu dans gösterisine denk gelmişim. gariptir, işe yaramış. zavallı kuşlar da başka yuva bulmak için bir daha uğramamışlar balkona. gülsem mi ağlasam mı bilemedim hiç...

    bu yazıdan sonra ne pis arkadaşlarım varmış yahu diye düşündüm. gariptir şimdi hepsi işinde gücünde çoluklu çocuklu insanlar, evleri de pırıl pırıl. öğrenci evi adı verilen mekanlarda havada kendiliğinden oluşan hipnotik etkili gazlar sebebiyle gerçekleşmiş olabilir bütün bunlar,
    benim evim mi? hep dağınık hep bulaşık dolu ama bu kadar ekstrem olaylar yaşanmadı en azından. yalnızca evde olmaması gereken ve nereden, kim tarafından eve getirildiği bir türlü kestirilemeyen garip eşyalar vardı. mediko-sosyal tesisleri otobüs durağı levhası, üç dört tane imdat çekici, cansız manken bacağı?, salondaki duvarda asılı devasa bir at portresi, genel müdür yardımcısı isimliği, burada sigara içilemez afişleri gibi değişik materyaller. artık başka şehre taşınmam gerektiğinde boş içki şişelerinden olan koleksiyonumu da dahil edip törenle bir başka öğrenci arkadaşa devrettim hepsini. hey gidi...

    edit: imla, vs
    #127133 the fool | 6 yıl önce
    2mekan 
  4. Zamanında buzdolabında küflenen salatalığın eczacılık okuyan ev arkadaşıma yaradığı ve koskoca sınıfta bu küflenen salatalık sayesinde dersinde ekstra 10 puan almayı hak etmesini sağlamış evdir. Aynı zamanda halen ne olduğunu bilmediğimiz ve yine dolapta küflenen bir meret yüzünden mutfağı çamaşır suyuna basmıştık. Ha bir de her türlü özgürlüğün olduğu ve zibilyon tane sorumluluğa rağmen yaşanılacak en güzel evdir. Yıllar sonra yeniden ailesiyle yaşamaya başlamış birisi olarak söylüyorum : Aileyle hiç ayrılmadan yaşamaya devam ederseniz genelde alışkanlıklardan ve kabullenmelerden dolayı problemler yaşanmıyor ancak benim gibi bir süre sonunda yeniden aileyle yaşamaya başlarsanız ne kadar anlaşırız ederiz diye düşünseniz de yaşama tarzı ve rutinler gibi detayların farklılaşmasından kaynaklı sıkça sorun yaşanıyor. Kuvvetli avantajları olmakla birlikte dezavantajları da yok değil aileyle yaşamanın. Ama yaşamanın en zevkli olduğu mekan kesinlikle öğrenci evi. Yedi günün beşinde makarna yeseniz de tonla ütü yapmanız gerekse de. İmkan varsa tek başına yaşanılanı daha makbuldür bu arada. :)
    Edit: Siz siz olun ailenizle tekrar aynı evde yasamaya kalkmayın gününüz tartışmayla geçecektir. Kesin bilgi yayalım.
    #127288 atesfedya | 6 yıl önce
    0mekan 
  5. Zamanında 5 yılımı verdiğim evdir. Ailemin olduğu şehirde üniversite okudum, aile evinde kalmama rağmen üniversitede çok samimi olduğum 3 arkadaşın evine 4. olarak çıkmıştım. Ev de genişti oldukça. Öğrenci evine çıktıktan 2 yıl sonra da ailem tayin ile başka bir şehre gitmişti, tamamen öğrenci olmuştum artık. Okuduğum şehirde üniversite öğrencilerinin oturduğu bir merkez ilçe vardı, üniversitemizin olduğu ilçe. Şehir merkezine uzaklığı da 5 km kadardı. O merkez ilçenin özellikle iki mahallesinde/semtinde öğrenciler yoğundu, 15 katlı bir apartmanda ortalama 45-60 daire oluyor ve bu dairelerin en az 15-20 kadarında öğrenciler kalıyordu. Çok gürültü yaptık, arkadaşlar hep bizim öğrenci evinde toplanırdı mesela ancak komşulardan hiç şikayet almadık desem yeridir. Bir de karşı komşumuz firdevs teyze vardı, sağ olsun 2-3 günde bir yemek getirirdi tencereyle. Biz de ona çok götürdük tabi. Evdeki arkadaşlardan biri yemek yapmaya çok meraklıydı, sürekli bir şeyler deniyordu. Arkadaşlar bizim öğrenci evine gelince; Bir ekip batak, bir ekip okey, başka bir ekip bilgisayar oyunu oynardı sabahlara kadar. 3 tane nargile setimiz vardı, istisnasız her gün yanardı o nargileler. Hey gidi. Haftanın ortalama 5 günü öğrenci evinde kalıyordum. Bazen 10-15 gün aile evine adım atmadığım da oluyordu, sonrasında ailem tamamen taşınınca her günüm o evde geçti. Üniversite bitti, hepimiz farklı şehirlerdeyiz ancak samimiyetimiz devam ediyor.
    Öğrenciyken, ne buzdolabındaki rafları böldük, ne çamaşır, ne temizlik sırası yaptık. 30 Türk lirasına, evet 30 Türk lirasına gayet iyi çalışan ve temiz bir ikinci el bulaşık makinesi de almıştık. Aynı yıl başka arkadaşlar daha kötü bir makineye 400 küsür lira vermişlerdi, yazık. Öğrenci evimizde, bazı zamanlar yemek sırası dışında, hiç sıra mevzusu olmadı. Sen çok harcadın, diğeri az harcadı gibi mevzular da hiç olmadı. Her şey, alınan her şey ortak maldı. Birisi gidip marketten kendi parasıyla yüklü bir alışveriş yapabiliyor ve herkes alınan yiyecekleri kullanabiliyordu, çünkü iyi arkadaştan öte dost idik, hala da şükür öyleyiz. Mesela market alışverişini ayda bir defa toplu şekilde yapardık, market alışverişi için bir cam kavanozun içine, elimize geçen bozuk paraları bir ay boyunca sallardık. Bozuk paranın dışında, defalarca içinde kağıt para da gördüm, ben de attım. Orada biriken paranın üzerine ortaklaşa 20'şer, 30'ar ne varsa sallar, sonrasında da alışverişe giderdik. Onun bile lafı olmadı, sen az attın, ben çok attım gibisinden. Maddi durumlarımız da çok iyi değildi. Birimiz hariç hepimiz memur çocuğuyduk yani. Sınav dönemleri dışında da yemekleri hep birlikte, ekseriyetle aynı anda, mutfaktaki veya salondaki masada yerdik. 5 yılda sadece üç, bilemediniz beş kere hararetli tartışmaların içerisine girmişizdir, bunun sebebi de sadece tuvalet ve banyonun bazı zamanlar temiz bırakılmaması oluyordu.
    Ev arkadaşlarımızdan birinin, zamanında babasının yanında çalışıp biriktirdiği 15 bin Türk lirasına yakın bir parası vardı, hep birlikte kararlaştırıp 2 yıl para biriktirmiş ve üzerine koyup 25 bin Türk lirasına araba almıştık, bizi her türlü idare etmişti. O arabayla defalarca şehir dışına gezmelere çıktık. Üniversite bitti, sattık ve parasının bir kısmıyla tatile çıktık. Geri kalanı da 15 bine yakın para koyan arkadaşa verdik. Başlığı görünce o güzel ortamı, o güzel dostluğu sizlere de aktarmak istedim. O kadar güzel günler geçirdik ki o evde, artık o şehirde de yaşamıyorum, birkaç kere gitmeme rağmen evin olduğu yere gidemedim. Duygulanırım çünkü, biliyorum. Üzülürüm. Kötü olurum. Yazarken bile duygu yüklü anlar yaşayarak yazdım. Ah !
    Demem o ki üniversitede öğrenci evinde kalmak çok büyük bir artı, çok büyük bir tecrübe. Çok önemli. Ancak öğrenci evinde kalmaktan daha önemli olanı, kalacağın arkadaşlarını seçebilmek ve onların da seni seçebilmesi. Tabii buradaki önemli kriterlerden biri de sensin. Sen iyi bir birey değilsen, kavgacı isen, paracı isen ve uzatılabilir liste için karşındakiler de öyleyse; zulüm olur o ev size. Karşılıklı iyi ilişkiler çok önemli. Eğer o ilişkiyi yakalayamazsanız, çevremde birçok kişinin zamanında yapmış olduğu gibi, 4-5 yıllık süreçte 10 tane ev değiştirirsiniz. Ne demişler: değirmen iki taştan, muhabbet iki baştan.
    #127374 proct | 6 yıl önce
    0mekan 
  6. Daha ismi duyulur duyulmaz/okunur okunmaz devamında makarna ve yarı rengi solmuş halıları Çekya’ya ve o karışık renkli battaniyeleri akıla getiren evdir. Her öğrencinin başına gelir cinsinden evimizdi.
    Gece uykusuzluklarının, gırgır şamatanın, aralıksız 8 ay üst üste her akşam soslu makarna yenilen evimizdi. Fakirdir ancak sıcaktır. Askerlik, Doğum hikayeleri gibi hiç unutlmayandır.
    Gözümde tütüyor koskoca mazi
    #127639 cerenico | 6 yıl önce
    0mekan 
  7. Hayatımın uzunca bir dönemini geçirdiğim, birikmiş bulaşıklarla, depozitolu bira şişeleriyle ve anılarla dolu kutsal mekan.
    #199892 kote | 4 yıl önce
    0mekan