-
hbo yapımı amerikan suç drama televizyon dizisi. şu ana kadar yayınlanan iki sezonu bulunmaktadır, sezonları 8'er bölümden oluşmaktadır. iki sezon'da da farklı oyuncular ve farklı konular işlenmiştir. -
ilk sezonki dedektifler degismese iyi diziydi ama black mirror gibi her olayda takim da degisiyor. -
ikinci sezonu cidden vasat gibi gelen dizi. aylardir izleyemedim sunu. indirdim duruyor ama acip acip kapatiyorum. rachel mcadams bile izletemiyor. izlemem de lazim. izlemis olan spoilerli bir entry girsin lutfen ya gaza getirsin beni. -
türü içinde (polisiye, gizem vd.) abartıldığı için defalarca seyretmeye çalışıp yarım bıraktıktan sonra yeniden izlediğim, sadece oyunculukları iyi, neden abartıldığını anlayamadığım, ilk sezonunu zor bitirdiğim, müziğinden senaryosuna bence berbat dizi. -
İlk sezonda (2.sezonu izlemedim) her bölümü sinema için çekilmiş havası veren, müthiş başarılı bir görsellik, kurgu ve atmosfer kalitesine sahip, matthew mcconaughey'in efsane mertebesinde iş çıkardığı, woody harrelson'ın da ondan aşağı kalır yanının olmadığı dizi.
türdeşlerinden bu kadar ayrı bir noktada duran polisiye, yakın tarihte çok azdır, ki benim aklıma ilk gelen luther oluyor, ancak o bile true detective yanında sönük kalıyor.
sadece oyunculuk kalitesine tekrar tanık olabilmek için dahi, oturup baştan izlenebilecek kadar iyi bir dizi. -
birinci sezonu herkes tarafından izlenmeli sadece 8 bölümdür bölümler 1 saatlik çok fazla zaman kaybetmezsiniz. -
birinci sezon introsu izlediğim diziler arasında en güzel introya sahip dizidir. hem müzik hem görsellik açısından bundan daha güzeli var mıdır bilemiyorum.
www.youtube.com/... -
Sürekli sarılar içindeki kral göndermesi var ama dizideki kurban ve ayinler shub niggurath kültlerininkine yakın. "Mitos olsun ama lovecraft dışında olsun" demişler. -
hayatımda iki defa izlediğim ikinci dizidir (diğeri ise (bkz: behzat ç.)). diyaloglar, rust karakteri ve matthew mcconaugheyin o mükemmel oyunculuğu için...
üçüncü bölümde geçen harika diyalog ve monologlardan (-rust cohle ; +marty hart):
koyu bir katolik cemaat bir çadırda toplanmış, vaizin hararetli konuşmasını dinlemektedir. vaiz, boğazının damarları şişerek isa'nın gücünden ve benzeri mucizelerden bahsetmektedir. bu sırada soğuk ve alaycı gözlerle cemaati izleyen rust, yanında duran marty (marty rust'ın ortağıdır)'ye sorar:
-bu gruptakilerin iq ortalaması kaçtır sence?
dindar bir adam olan marty hemen karşılık verir:
+insanları böyle aşağılayınca eline ne geçiyor? bu insanlar hakkında ne biliyorsun?
rust, kendinden emin şekilde yanıtlar:
-gözlem ve çıkarım... obezite ve fakirliğe eğilim, peri masallarına duyulan bir sevda görüyorum. ellerindeki üç kuruşu da dolaştırdıkları şu sepete koyuyorlar. buradaki kimsenin atomu parçalayamayacağını söylemek yanlış olmaz herhalde değil mi marty?
+gördün mü? şu sikik davranışların işte!.. herkes senin gibi boş bir odada oturup cinayet romanlarına otuz bir çekmek istemiyor. bazı insanlar toplum içinde olmayı, toplum yararını istiyor.
rust'ın yüzündeki ayalcı gülümseme artmaya başlamıştır.
-evet, eğer toplum yararları dediğin peri masallarıysa, o zaman bu kimse için iyi bir haber değil.
+eğer insanlar inanmasaydı, neler neler yapardı düşünebiliyor musun?
-şimdi ne yapıyorsak aynısını... sadece daha net bir şekilde...
+siktir ordan! ortalık kan gölüne dönerdi ve ahlaksızlıktan geçilmezdi. bunu sen de biliyorsun!
-eğer bir insanı doğru yolda tutan tek şey ilahi mükafatsa dostum, o kişi adi bir pisliğin tekidir. ben de bunların hepsini ortaya çıkarmak isterim.
+sanırım dediğin adilik konusunda biraz haklısın.
rust, sahnedeki hırslı konuşmasına devam eden vaizi şöyle bir süzdükten sonra:
-şurada bir gününü atlatabilmek için bir araya gelip, evrenin kanunlarıyla taban tabana zıt olan hikayeler anlatmak... bu hayat ile ilgili ne diyor acaba? bu senin gerçeklerinle ilgili ne diyor marty?
+böyle konuşmaya başlayınca paniklemişsin gibi geliyor.
rust, bu sözü yanıt vermeye değer bulmaz, belli belirsiz gülümsemekle yetinir.
****
dizide bu sırada başka bir sahneye (zamana) geçilir. şimdi rust görece yaşlıdır ve ifadesini alan polisle karşı karşıya oturmaktadır. polis rust'a o günkü vaizin konuşmasını kastederek şu soruyu sorar (+polis ; -rust):
+sence bunların hepsi dolandırıcılık mı yani? hepsi hatalı yani..?
rust, önündeki biradan okkalı bir yudum aldıktan sonra,
-aynen öyle. maymunun biri güneşe bakıp, yanında duran diğer maymuna, "o" bana elindekini vermeni söyledi dediğinden beri bu böyle. insanlar o kadar zayıflar ki, gidip yiyecek alacakları yerde, elindeki parayı dilek kuyusuna atarlar.
****
dizide tekrar vaizin çadırda vaaz verdiği sahneye dönülmüştür. rust, vaiz ve cemaat arasındaki ilişkiyi kastederek kendinden emin bir şekilde konuşmaya başlar:
-korku ve kendinden nefretin otoriter bir kanala aktarılması... buna arınma deniyor. hikayesiyle onların korkularını alıyor. bunun yüzünden yansıttığı gerçeklikle orantılı olarak etkili oluyor. bazı dil antropologlarına göre din, beyindeki bazı yolları kendine göre düzenleyerek eleştirel düşünceyi körelten bir virüstür.
marty söze girer:
+ben senin kadar süslü cümleler kullanmıyorum. ama varoluşa inanmayan birisi olarak bu konu hakkında epey çok konuşuyorsun. ve hala panikliyor gibisin.
-en azın ben kırmızı ışığa doğru gitmiyorum.
****
tekrar rust'ın yaşlı olduğu zamana geçilir. rust, karşısında oturan polise anlatmaya başlar:
-hepimiz bu hayat denilen tuzağın içindeyiz. kendi içinde herkes her şeyin farklı olacağını düşünüyor. farklı bir şehre gidecekler ve sonsuza kadar arkadaş olacakları insanlarla tanışacaklar, aşık olacak, tamamlanmış olacaklar...vs. "tamamlanmak"mış! bir de "sonuca bağlamak" var. bu ikisi her ne sikimse artık... bu hayatı doldurmak çabasıyla uydurulmuş sikik şeyler... tünelin sonunda bir ışık bekleme yanılgısı... vaiz de bunu satıyor işte. aynı psikiyatrist gibi... vaiz sizin kapasitenizi bir illüzyona yönlendiriyor, sonra da size bunun bir erdem olduğunu söylüyor. üstelik her defasında para karşılığı yapıyor bunu. kendine böyle bir yetki(değer) vermek çok acizce değil mi aslında?(burada insanoğlunu kastediyor) "bunların hepsi benim için olmalı. ben çok önemliyim değil mi? ben, ben... çok önemli olmalıyım. lütfen öyle olayım."
siktir ordan!!! -
(ilk sezonu) fevkaladenin fevkinde bir dizidir. Şimdilik sadece iki sezon çekilmiştir.
sadece sekiz bölüm ile insanın televizyon için yapabileceği en mükemmel işlerden birini başarmışlardır. istisnasız (neredeyse) tüm oyuncu kadrosu mükemmel ötesi performans göstermiştir.
gerçekten tanımlarken zorlanıyor sürekli aynı kelimeleri yazıyorum farkındayım ama öyle böyle mükemmel değildir.
buraya kadar yazdıklarım act'ler ile ilgiliydi; konu ve içerik açısından tanımlarsak psikolojik bir polisiye hikayedir.
Temelde inanç vardır. Asayiş bir durum içinde hikayeleştirilen senaryo, asıl geniş açı içinde inanç, inancın etkisi, inancı kalkan olarak kullanma ve işine geldiğinde işine geldiği kadar inanma temelindeki "ahali" ile karşısına tüm varoluşsal kabullerini tamamlayıp inanç kavramını insan aklından daha aşağı seviyede bulan rust cohle'la vücuda getirilmiş anti tez ile irdelenmesini konu almıştır.
detaylı açıklamaları spoiler vermemek adına yapmaktan imtina ediyorum ve sebep sonuç ilişkisinden çok mükemmel oyunculukların tadını çıkarmanızı, hatta damağınızda kalan o tadı başka şeylerde çok çok zor yakalayabileceğinizi söyleyerek izlemenizi tavsiye ediyorum. hatta izleyerek tüketemeyeceğiniz müjdesini de vermek isterim zira tekrar tekrar izlenebilirliği 10/10.
Benim hiç unutamadığım sahnelerinden biri
-- spoiler --
marty, rust'ın evine gelir; neredeyse tamamen boş sayılabilecek bir salon vardır, ortada bir yatak ve yatağın başucunun dayandığı duvarda asılı bir haç görür. rust tanrıya inanmadığı için ilgisini çeker ve sorar:
- katolik olmadığını sanıyordum
- ha o mu? meditasyon yapmak için kullandığım bir nesne.
-- spoiler --
-
matthew david mcconaughey in döktürdüğü enfes dizi. -
Zamanında Hannibal, Dexter, lie to me, mentalist gibi işlerle merakımı çeken polisiye, seri katil işlerinin benzerlerini araştırırken ya da gerilim işleri araştırırken ismine sık sık denk geldiğim bir işti bu dizi.
Bazı diziler ve filmler adı çok sade ve jenerik diye ilgimi çekmedi zamanında. Bir ara lovecraftian işlere bakarken de polisiye diye bildiğim bu dizinin isminin zikredildiğini gördüm çeşitli platformlarda (reddit/Quora vb.).
"Lovecraftian ile seri katil nasıl birleşir yahu?" diyerek epeydi aklımın kenarında yazılı olan, çok merak ettiğim bir işti.
Hazır bayram tatili fırsat bu fırsat diyerekten geçen gün giriştim kendisine. İlk bölüm ile içine çekti beni otomatik olarak.
O beden bozulması yapılar vs aşırı Hannibal tadı verdi. Dedektif dinamiği ve psikolojik anlatım da hem Hannibal hem de Mindhunter havası verdi. Kült ve seri cinayetleri görünce neden Lovecraftian dendiğini anladım.
Alan wake 2 bu dizinin ilk sezonundan baya ilham almış gibi duruyor belli ki.
Netice itibariyle büyük hype ve beklenti ile izledim ama fena hayalkırıklığına uğradım maalesef.
Evet Interstellar'daki abiyi her dedektif işinde olmazsa olmaz olan asosyal, aşırı zeki ve soğuk, analitik, dahi dedektif tipinde görmek şaşırttı. Adam döktürmüş resmen ama senaryo ve hikaye anlatımı beni pek sarmadı ne yalan söyleyeyim.
Alexandra Daddario'nun kalçası ve göğüsleri bile kurtaramadı yani.
İşin kötüsü ikinci sezon düşüşe geçiyor, üç fena değil gibi yorumları okudum önceden. Birinci sezon televizyon tarihinin en iyi işlerinden falan diyorlardı.
Şimdi diyorum ki en iyisi buysa gerisini izlemek için motivasyon bulamıyorum.
Acil aşırı beğeneceğim farklı bir polisiye diziye ihtiyacım var.