1. Ruh ve sinir hastalıklarıyla, kişide görülen önemli uyumsuzlukları önleme, teşhis ve tedavi etmeyle uğraşan uzmanlık dalı.

    #99595 tdk | 7 yıl önce
    0bilim dalı 
  2. insan davranışının karmaşık doğası nedeniyle tıbbın en geri kalmış alanıdır.

    çocukluğumdan beri haşır neşir olduğum bir alanla ilgili bazı tespitler yapabilecek konumda olduğumu sanıyorum.

    ilk olarak, durum temsilcilerinin iddia ettiği gibi değildir. yaşam kalitesini düşüren; intihar, iş kaybı, boşanma, alkol ve madde bağımlılığı gibi pek çok soruna sebep olan bir hastalığın yok sayılması bu sorunlarla boğuşan insanlarla dalga geçmektir. bildiğiniz üzere, antipsikiyatri bunların hastalık olmadığını ileri sürüyor. aksine; özgür ,demokratik ve çok parçalı bir toplum idealinde akıl hastalıkları bir ''zenginlik'' olarak telakki ediliyor. güya akıl hastalıklarının tedavisi toplumda tek tip insan yaratma ve marjinal kişilikleri evcilleştirerek üretime kazandırma amacını güdüyormuş. bu saçmalıklara ilişkin fikirlerimi ilgili başlığını altında daha sonra paylaşacağımdan şimdilik psikiyatrideki geri kalmışlığın sebeplerine hızlı bir geçiş yapıyorum.

    alandaki geri kalmışlığın ilk sebebi bilgi eksikliği... bu durum kısmen beynin karmaşık yapısı kısmen de beyni anlama konusundaki bilimsel malzemenin yetersiz olmasından kaynaklanıyor. alandaki bilgi eksikliği tedavi edici ilaçların geliştirilmesini zorlaştırıyor. mesela psikiyatride kullanılan pek çok ilacın ilk başlarda başka hastalıklar için geliştirildiğini öğrenmek sizi şaşırtabilir. ancak gerçekten de bu ilaçlar başka sağlık sorunları için üretilmiş daha sonra tesadüfen belirli ruh hastalıklarına da iyi farkedilmiş ve psikiyatride kullanım alanı bulmuştur. (örneğin uzun yıllar kullandığım biri antiepileptik diğeri antihistaminik olan iki ilaç psikiyatriye "dışarıdan" ithal edilmişti.) bu durum psikiyatrideki ilerlemenin ne kadar kör-topal ve yavaş olduğunu göstermeye yeter sanıyorum...

    bence buradaki asıl sorun ilaç şirketlerinin daha çok kazanmak için kesin çözüm niteliğindeki ilaçları bilinçli olarak geliştirmemesi değil. ilaç firmaları ile ilgili komplo teorilerine her zaman ihtiyatla yaklaştım. sürekli firmaların devasa kazançlarına gönderme yapılıyor, ancak bu şirketlerin kar odaklı olması onları daha çok hastalığı tedavi edecek ilaçlarla daha geniş pazarlara girmek için teşvik etmez mi? her ne kadar antidepresan kullanımının gereksiz bir şekilde yaygınlaşmasında bu şirketlerin kötü bir şöhreti varsa da, psikiyatrideki geri kalmışlığın nedeni bence bu değil. diğer taraftan gereksiz ilaç kullanımı ile bilimsel geri kalmışlık arasında doğrudan bir ilişki kurmak da zor.

    psikiyatrinin bütün sınırlılıklarına ilaveten türkiye'de işleyen sürecin hastalar açısından çok daha sorunlu olduğunu söylebilirim. bunun da bir kaç nedeninin olduğunu düşünüyorum.

    ilk olarak, insan kalitemiz bildiğiniz sebeplerden ötürü gerçekten çok düştü. bu durum hem eğitim seviyesi, hem de insani değerler açısından böyle. konuyla ilgili olmadığı için uzun uzun sosyolojik çözümlemeler yapacak değilim sadece doktorların da bozulan düzenden nasiplerini aldıklarını söylemek istiyorum. herşeyden önce insani motivasyonlarla hastalarına yaklaşması gereken pek çok doktor paradan fedakarlık yapma konusunda ne yazık ki iyi bir sınav vermiyor. örneğin psikoterapi konusunu ele alalım. bu hastalıklarla başı belaya girmiş herkesin bileceği üzere doktorlar tedavi bütünlüğünün sağlanması için psikoterapiyi öneriyor. aslında bu öneri basit bir yönlendirmenin de ötesinde ısrar biçiminde oluyor ve -reçete edilen ilaçların yetersiz kalması durumunda- ''bir bahane'' olarak kullanılıyor. eğer iş burada bitseydi etik bir sorundan bahsedemezdik. ancak bu arkadaşlar nedense psikoterapi için gidilecek yerin adresini de kendileri veriyor ve girişinizi yaparken benim gönderdiğimi söyleyin diyorlar. ne kadar zekice değil mi? bir terapinin ne kadara mal olduğu konusunda bir fikriniz olsaydı bu ''ayrıcalıktan'' sadece kaymak tabakanın yararlanması içinizi acıtırdı. neyse paranız yoksa da üzülmeyin. psikoterapi ciddi hastalıklarda nadiren işe yarar , türkiye'de ise hiçbir işe yaramaz.

    son olarak ne toplumun ne de bu işe -ciddiyetle eğilmesi beklenen psikiyatrların bu hastalıkların nelere mal olabileceği konusunda bir farkındalıkları yok. kısa bir literatür taramasından psikolojik rahatsızlıklarla başta kalp rahatsızlıkları ve kanser olmak üzere kronik hastalıklar arasındaki nedensellik ilişkisini öğrenebilirsiniz. akıl hastalıklarının 8-20 yıl arasında bir yaşam süresi kaybına sebep olduğu artık biliniyor. üstelik bu süre akıl hastalıklarına çoğunlukla eşlik eden sigara, alkol ve madde bağımlılığı, intihar, yeme bozuklukları, hareketsizlik, risk alma eğilimi gibi değişkenler dışarıda bırakılarak hesaplanıyor. akıl hastalıkları ile ele ele giden bütün bu alışkanlık ve yaşam biçimleri de hesaba katıldığında durum daha da kötüleşiyor.

    diğer taraftan bütün hastalıklar arasında nevrozlar kadar hafife alınan bir başka hastalık olmadığını sanıyorum. gerçi toplumun bu hastalıkları hafife alması ve ''spor yaparak, probiyotik yiyerek'' düzelebilecek bir şeymiş gibi görmesi sinir bozucu olsa da bir dereceye kadar anlaşılabilir. ancak -bir avuç doktor için ufak bir yanılma payıyla- psikiyatristlerin de işin fizyolojik kısmıyla hemen hiç ilgilenmediklerini gözlemliyorum. siz hiç ilaç yazıp, daha sonra kan değerlerini kontrol edelim diyen bir doktor gördünüz mü? ben gerçekten görmedim. belki lityum için -o da işler kötüye giderse ağır sorumluluklar doğacağından- genel sağlık durumuna bakılır. ama o kadar.

    sonuç olarak, iyileşmek için psikiyatrinin eline bakan insanların toplumun en mağdur kesimlerinden birisini oluşturduğunu düşünüyorum. bu insanların yaşadığı sıkıntılar ve içine düşürüldükleri yalnızlık bir parça empatiyi hak ediyor.
    #245310 little thirty | 4 yıl önce (  4 yıl önce)
    0bilim dalı