geçen yılın bu zamanlarında netflix'in 8 bölümünü birden piyasaya sürdüğü anime. tamamı ingilizce konuşan karakterler olması, japonya'nın edo dönemini oldukça kötü bir şekilde tarif etmesi, konu derinliğini tek karakter özeline indirerek başlamasına rağmen, sanırım hikayenin devamı için yan karakterlerin gelişimine yelken açarak "biz geniş bir hikaye anlatıyoruz" oltası atması ve tabii ki bazı karakterlerin kötü seslendirmeleri nedeniyle benden geçer not alamadı. 1 yıldır her yerde duruyordum bu animeyi, ertelediğim için mutluyum.
eleştirilerin başında "ne bu kardeşim? dünya'yı kurtaran adam yapmışlar" yer alıyor, ki baya anime cahili kitle tarafından söyleniyor bu. kimetsu no yaiba, one piece, castlevania, one punch man gibi efsaneleri izlememiş olan kitle abandıkça abanmış. "bunlar cahil yeauv" diyerek bu saçma eleştiriyi bir kenara ayırıyoruz tabii. kurgunun yanlış yapıldığını ve 5. bölümden sonra mizu'nun hayatıyla ilgili çokça şeyi bir anda öğrenmemizi eleştirenler de olmuş. buna katılıyorum çünkü mizu'nun saf ve tamamen kör bir intikam ateşiyle önündeki her şeyi toza çevirme isteği tabii ki anaakım izleyici için önemsiz ve havada kalmaya mahkum. biliyorsunuz; yeni nesiller izledikleri her türlü aksiyon işinde her zaman "sağlam bir neden etrafında şekillenmiş, mantıklı bir intikam arayışı" bekliyor. neden? çünkü kendilerinin de gerçek dünya'da yapabileceği bir şeyler bulmayı umuyor bu tür izlencelerden. animeler hayatı anlatmıyor be genç kardeşlerim. dünya insanlarının 1000 yıllık mitlerinden toplanan deli saçması hikayelerin güncele uyarlanmasından başka bir şey de değiller. ancak, eleştiride hak verdiğim yer, mizu'nun hayatını 1-2 bölümde bu kadar net ortaya koymalarının dizinin ilk bölümlerinde izlediğimiz mizu'yu değiştirdiğini benim de kabul etmem. mizu'yla bir yerden sonra empati yapamadım ben çünkü zaten haklı ve haksız olduğu yerleri animeyi izlemeye devam eden herkes gibi net bir şekilde görmeye başladım. bu griliğin ortadan kalkması berbat bir fikirmiş, netflix'i tebrik ederken küfretmek lazım.
kullanılan renk paleti, kanın doğal ve oldukça sanatsal bir şekilde gösterilmesi ile özellikle karakterlerin yüzlerindeki farklı modellemeler ilgi çekiciydi bence. bunlar animeyi amerikan işi yapmaya yetiyor da artıyor bile zaten ama gene de, tamamen japon kültürünü anlatan bir animenin baştan sona ingilizce olması baya korkunç bir fikirmiş. keşke bunu yer yer yapsalar ve "japonya'daki beyaz adamların gözünden edo dönemi" gibi bir başka derinlik katsalarmış hikayeye. hem fırsat kaçırmışlar hem de japonya doğumlu ama aksansız ingilizce konuşabilecek kadar ülkesinden ayrı kalmış seslendirme sanatçıları kullanarak büyüyü bozmuşlar. adeta dublajlı japon animesi izlemek gibi hissettirdi bana bütün bölümler.
güzel ama yetersiz bir anime bu. fikir güzel, edo döneminin siyasi kısmına saplanıp kaldığımız bölümlerdeki gerçek olmayan ama iddialı bir şekilde ikna edici tarih anlatısı da güzel ama bu kadar işte. bol zamanınız varsa ve anime seviyorsanız izleyin. yoksa pas geçin bence. zaten netflix paraya doymuş blue eye samurai'den. 2. sezonu için 2026 baharını falan tarih olarak vermişler, şaka gibi. mizu'yu da tarihin çöplüğüne elimin tersiyle itiyorum ben. onryu ya da onryou hikayelerinden hoşlananlar için bile yer yer sıkıcılaşıyor bence.
ilk sezonu bitirdikten sonra biraz daha yan okuma yapıp "benim gibi düşünenler nerede?" diye sormak istiyorsanız, 2 güzel entry linki bırakayım aşağıya ekşi'den. gülerek okursunuz, size bi' şey kazandırmaz ve bolca da spoiler içerir. aklınızda olsun.