İngiliz rock grubu muse'un 2015te çıkmış yedinci stüdyo albümü.
Zamanında defector şarkısının klibinde o dönemki başbakan ahmet davutoğlu'nun gözükmesi ile bizim medyada da haber olmuştu bu albüm bir şekilde.
Ben ise o dönem muse dinlemeye yeni başlamıştım sanırsam ve ilk baktığım albüm de the 2nd law idi.
Lise sondu diye hatırlıyorum o albüme baktığım zaman. Mezuna kaldığım sene de 2015 ve 2016 arası yavaş yavaş muse repertuarını deşmeye başlamıştım.
Şarkı söyleme konusunda, vokal araştırmaları vs yapmama sebep olan ilk gruptur muse ve matt Bellamy onu hatırlıyorum.
nina simone Coverı olan feeling goodtaki vokalleri ve madness şarkısındaki inanılmaz volümlü göğüs sesi kullanarak çıktığı dikler, neredeyse her şarkısında kullandığı çok kuvvetli falsettoları ve harmonizasyonları ile bana "ben de bunu yapabilmek istiyorum." dedirtmiş akabinde de Jeff Buckley gibi isimleri keşfime giden yolculuğa sürüklemişti.
O dönem Radiohead Facebook Grubu, muse Facebook Grubu, king crimson, pink Floyd ya da prog rock Facebook gruplarında falan gerek dinozor gerek genç ama çoğunlukla dinozor ve yabancı tayfalarla sürekli müzik konuşmaya çalışıyordum meta sözlükte yazmanın yanısıra.
Bu albümü de diğer albümleri yeni tatmış birisi olarak sevememiş, albüm kapağındaki renk paketinden ve distortion ağırlıklı olmasından belki de çok tekdüze, bayağı ve sıkıcı bulmuştum absolution gibi.
Muse fanlarına bunu bir Facebook grubunda dile getirdiğim zaman bir götümden kan almadıkları kalmıştı. İşte "Sen deli misin?" "Dalga mı geçiyorsun?" falanlar filanlar.
Yıllar sonra üni zamanı banyo ederken (ki uzundur banyolarım) sanırsam, arkaplana müzik açma huyu başlamıştı bende.
Bir keresinde de keşfet radyosu mu artık neydi karışık bir listeden bu albümde varolan reapers çaldı. Kulağım pamuklu olduğundan net de duymuyordum ama inanılmaz güzel bir tınıydı bu ve aşık oldum resmen.
Duştan çıktım, kurulandım vs derken hemen bu şarkıyı açtım bir daha ve defalarca kez dinledim.
Sonra albümü dinledim mi full hatırlamıyorum ama daha önceki dinlemelerimde sadece psychoyu sevmiştim hatırladığım kadarıyla.
2019 senesi yazında yeni eve taşınmıştık farklı farklı evlerden ortak arkadaşlar ile. Eski arkadaşlarım mezun olmuştu çünkü.
Ben doktor muhabbetine ve fındık muhabbetine memlekete gitmiş ve taşınma sürecinde hiç yardımcı olmamıştım.
Geri dönerken de hem odamı düzenleriz hem de annem de görmüş olur diyerek beraber İzmire annemle gitmiştik.
Tabi o yaz geçen seneden hoşlandığım orospunun muhabbetleri, yeni ev vs derken en psikolojik olarak kötü hissettiğim, yeme içmeden kesildiğim bir dönem olmuştu o ayrı.
Yaklaşık 18 saat süren bu yolculukta benim klasik huyum olan albüm dinleme ve sürekli uyumaya çalışma olayını yapıyordum.
Bu albümü açtım ve hafif uyku sersemi olup odaklanmamdan mıdır bilmiyorum inanılmaz beğenmiş, duygu seline boğulmuş ve albümdeki geçişlere, anlattığı hikayeye bayılmıştım.
Bir süre bu albümdeki şarkılar ve melodiler dilimde gezdiğimi hatırlıyorum.
Geçen senenin Eylül sonlarında, oteldeki mesaimin son haftasıydı. Mutfak personeli herkes gitmişti, hiç sevmediğim cadaloz malum partili şef abla ile başbaşa bir hafta geçirmek zorundaydım.
Hoş ben daha erkenden bırakmak istiyordum veya o Maraşlı kız göte getirmese onun yanına geçecektim ama benim hangi planım işledi ki?
Bu son hafta okulun da son dönemi olmasından dolayı kayıtla alakalı bir problem yaşadım ve bir gün mecburen Çeşmeden bucaya dönüp öğrenci işleri ile görüşüp halletmem gerekti çünkü klasik olarwk telefonlara bakmıyordu onun bunun bilmemneleri.
Yolculukta o bir saatlik çeşme otobüsünde bu albüm bir hoşuma gitti yine. Hala unutamıyorum o verdiği hissi. Hele en sondaki şarkı ile Fahrettin Altaydaki metroda yaşadığım garip hisler.
Biliyorum okuyan sizler için hiçbir sikim ifade etmiyor bunlar ama ben sanat ile anılarımı ve hislerimi birleştirerek yaşıyorum, sadece sanat da değil her şeyde böyle benim için.