10 mart'ta los angeles'ta yapılacak olan tören. bu yıl özellikle 2 dev sendika grevinin kollarında çırpınmış olan hollywood endüstrisi için barbie ve oppenheimer'ın hak etmedikleri kadar çok adaylık alması şaşırtıcı değil tabii (barbie 8, oppenheimer 13 dalda aday). yorgos lanthimos'ın poor things'i zaten gösterildiği bütün festivallerde üzerine en çok konuşulan filmdi (11 adaylık). martin scorsese'nin killers of the flower moon'u da fragmanından bile buram buram "nefis çekimlere sahip ama sıkıcı film" kokarken 10 adaylık aldı.
dikkatimi çeken bazı noktalar var. onları iliştireyim aşağıya:
- anatomie d'une chute'un 5 dalda kazandığı adaylıklar fazlasıyla abartılı ve kadın yönetmen etkisinden kaynaklanıyor bence. justine triet, fransa kendi filmini değil de, juliette binoche'lu la passion de dodin bouffant'ı aday olarak göstermek için pr yaparken, ateş püskürüyordu bütün sosyal medya kanallarından. sanırım işe yaramış. binoche'un berbat filmi aday gösterilmemiş. gene de sandra hüller'in oscar adaylığını triet'nin filmiyle kazanmasını garipsedim. "en iyi kurgu"'da poor things'in elinden ödülü alırsa alır, yoksa sadece 5 adaylıkta kalacak.
- bradley cooper'ın yazıp yönetip başrolü de oynadığı maestro'nun 7 daldaki adaylığı da fazlasıyla absürt. evet, leonard bernstein canlandırması gerçekten de müthiş ama "en iyi ses", "en iyi film", "en iyi özgün senaryo" ve "en iyi sinematografi" dallarını hak etmiyor. geçen yılki 6 adaylığından eli bomboş dönen, cate blanchett'ın kariyer işlerinden olan tar'a benzeyecek sonu bence. ayrıca, sinematografide el conde'ye ödül vermezlerse de büyük ayıp edecekler.
- kendi halinde ama etkileyici bir film olan nyad'ın 2 daldaki adaylığı nefis olmuş (annette bening ve jodie foster "en iyi kadın oyuncu" ve "en iyi yardımcı kadın oyuncu" dallarında adaylar). biyografik filmin hayatını anlattığı diane nyad'ın senaryoda parmağının olmasına da bi' adaylık çıkabilirdi ama sorun yok. bening, emma stone ve lily gladstone ile yarışacak gibi görünüyor. sjw fırtınası olup ödül kızılderili soyu bulunan gladstone'a gider herhalde ama bir ümit işte.
- napoleon hem çekimlerinin uzaması hem de aldığı korkunç eleştirilerle sadece kostüm, yapım tasarımı ve görsel efektte aday. hiçbirini alamayacak belli ki. ridley scott'a üzülmüyor, joaquin phoenix'e üzülüyorum.
- gösterildiği festivallerde şimdiye kadar 100'den fazla ödül alan the holdover'ın 5 daldaki adaylığı da gözden kaçmamalı. hem canımız ciğerimiz paul giamatti'nin aday gösterilmesi hem "en iyi film" dalında adaylık alması müthiş önemli bence. henüz izleyemediğim için üzüldüğüm birkaç filmden biri. giamatti reyiz 18 yıl önce cinderella man'le alamadığı oscar'ı bu yıl alır umarım.
biliyorum, kimse kalmadı buralarda böyle entel dantel mevzularda uzun uzadıya girdi yazıp fikir belirtebilecek. buna da üzülüyorum. en azından bu yılki ödül töreninin başlığı açılmış olsun istedim. geçen yılkini pas geçmişiz zaten.
dün sabah tsi 5 sularında sona eren, sjw ve woke kültürünün bulamaç halinden özellikle son 15 yıldır fena halde etkilenen tören.
başlığı açarken söylediklerimin bazıları tutmuş, bazıları tutmamış. kendi listemi yapıp kazananları yazsaydım, en fazla %20 falan tuttururdum herhalde. izlemeyenler için de töreni özetlemiş olayım, tarihe türkçe olarak çentik atayım:
- kırmızı halıyla birlikte ödül töreninin tamamının yayın hakkı abc kanalındaydı. disney+ da uluslararası dağıtımcısı. bizde canlı yayını uzun yıllardır olmadığı gibi, bu yıl da yoktu ama korsan olarak küçük araştırmalarla baya baya hd olarak törenin hepsini izlemek mümkündü. medya okuryazarlığı terk olanların instagram'da göt fotoları ve videoları attığı cennet vatanımda, millet "youtube'dan izliyordum, kapandı" falan yazmaya devam etti tabii. 2 yıl önce de biraz takip etmeye çalıştım ama youtube, dailymotion gibi yerler haricindeki bütün internette yayın hakları sık sık kontrol edilip korsan yayınlar laps diye kapattırılıyordu. bu yıl o kadar sıkı bir denetim yoktu. en az 3 saat boyunca kesintisiz izledim ben.
- kırmızı halının da eski yıllardaki görkemi yoktu bence. özellikle adayların fazla ön plana çıkması, al pacino, charlize theron gibi "burdayım be, bur-da-yım" diyen yıldızları sönük bıraktı bence. gene de, eski ışıltılı günlerine dönme ışığını da yaktı aynı zamanda bence. pandemiden sonraki yıllarda sönük kaldığı için hep eleştiriliyordu.
- jimmy kimmel üst üste 2., toplamda da 4. kez ödül törenini sundu. bir trump esprisi vardı ki, ricky gervais hayranları bile oturup tövbe isteyebilirdi. john cena'nın sahneye anadan üryan çıkmasındaki diyaloglar da nefisti. iyi kotardı geceyi.
- tören genel olarak uzun sürer ve reklama boğulurdunuz. bu seneki bana daha az reklam, daha fazla şov sundu gibi geldi. bunda tabii ki neredeyse 10 yıldır baştan sona bu töreni izlemememin de etkisi olabilir. ödüllerin arasındaki reklamların bazılarında ekran karşısında kalmaya devam ettiğinizde, "hiv'den korunmaya yardımcı destekleyici hap" reklamı gibi tam bir modern zamanlar clickbaitleriyle dolu, sürekli lgbt insanların birbirleriyle öpüşüp koklaştığı reklamlar görüyordunuz. dünya'nın tamamının değilse bile, amerika'nın vurdumduymaz popülistliğinin geldiği yeri görmek açısından reklamları önemli bir done olarak gördüm ben dün. bu kadar reklama türk televizyonlarında bile maruz kalmamıştım. baya şok etkisi yarattı kimi yerde.
- birkaç yıldır yapılan şu sistem baya iyi ve halâ sürdürülüyor: "oyuncular bazında 4 baba ödül" olarak bilinen "en iyi kadın oyuncu", "en iyi erkek oyuncu", "en iyi yardımcı kadın oyuncu" ve "en iyi yardımcı erkek oyuncu" kategorilerindeki ödülleri sunmak için geçen senelerin 5 ödül sahibi oyuncusu sahneye geliyor. hepsi kendisine düşen 1 adayı övüyorlar. bu sistem hem adayların ne kadar iyi oyuncular olduğunu göstermesi açısından önemli hem de eski kazananların unutulmaması ve sahneyi daha da görkemli bir hale getirmek için müthiş bir pr. "en iyi kadın oyuncu" adaylarını övenler müthişti (hatırladığım kadarıyla charlize theron, jessica lange, jennifer lawrence, sally field vardı. 2 yıl önceki sara krizine sokmalık filmle ödülü haksızca alan michelle yeoh'u saymaya gerek yok). aynı şekilde "en iyi yardımcı erkek oyuncu" dalında da sam rockwell, tim robbins ve christoph waltz ödülü takdim etmek için sahneye geldi. "en iyi erkek oyuncu"da ise nicolas cage, matthew mcconaughey, brendan fraser, ben kingsley ve forest whitaker sahneye geldi. toplam 4 dalda ödülü vermek için sahneye 20 bilindik aktör ve aktris çıkarmak başka bir iş ama bu oyuncuların hepsinin kendilerinin daha önce kazandıkları ödüle aday olan meslektaşlarını övmeleri bambaşka. bu sistemi sonraki yıllarda bütün kategoriler için yapmalılar bence.
gelelim kazananlara. kazananların listesini her yerde bulabiliyorsunuz, tekrar etmeyeyim. sadece aklımda kalan öveceğim ve yereceğim yerleri işaretleyeyim aşağıya:
- "en iyi kadın oyuncu"'da emma stone'un kazanması tam bir lümpenlik bence. birçok yorumda yorgos lanthimos'un zaten "çalı şeklinde kaşlı cruella"'yı yeniden uyarladığı falan yazıyor. ayrıca stone'un filmde baya baya porno kıvamında bir oyunculuk yaptığı da yazılıp çizilmiş eleştirmenler tarafından. izlemedim, izlemeyi de düşünmüyorum. lanthimos sineması bana göre değil. akademi'nin kızılderili soykırımının kefaretini lily gladstone'a ödül vererek çıkaracağını düşünüyordum ben. sandra hüller'in adaylığı yeterliydi bence, avrupa çapında aldığı ödüller yeter ona, sıçayım akademi'nin beğeni kriterine.
- "en iyi yönetmen", "en iyi erkek oyuncu", "en iyi yardımcı erkek oyuncu" ve "en iyi film" dallarında ödülleri silip süpüren oppenheimer halâ abartılmış geliyor bana. film ayrıca "en iyi kurgu" ödülünü de aldı, ki poor things ya da anatomy of a fall* almalıydı. christopher nolan'ın götü daha da kalksın diye "en iyi özgün müzik" oscarını bile ona verdiler, ki 92 yaşındaki john williams 6. oscar'ını da indiana jones and the dial of destiny ile almalıydı bu dalda.
- barbie saçmalığına "en iyi özgün şarkı" dalında oscar vereceklerini zaten filmin 2 şarkısını da aday göstererek çıtlatmışlardı (toplamda 5 aday vardı zaten). ryan gosling "i am ken"'le almadığı için sevinmek düştü bize de. en azından billie eilish ödülü aldıktan sonra "beni zamanında hiç sevmeyen müzik hocama da buradan sevgiler, buradayım ben" dedi ve gülümsetti. ayrıca gosling "i am ken"'i playback üzerinden de söyledi ve sahnede ona eşlik edenler arasında slash vardı. yeminlen, hayatımdaki az sayıdaki yoğun cringe anlarından birini yaşadım. internetin her yerinde, her dilde töreni bu gosling-slash performansının kurtardığını yazanlar, söyleyenler var halâ. şaka gibi.
- "en iyi ses" ödülünü the zone of interest'in almasını önce anlamadım ve evde de hatunla tartıştık zaten. bradley cooper'ın adeta götünü yırtıp sıfırdan var ettiği maestro'nun alması gerektiğini halâ savunuyorum ama yahudi soykırımı herhangi bir dalda adaysa, ödül doğrudan ona gidiyor oscarlarda; bunu da biliyorum.
- beni çok mutlu eden 3 ödül sahibi de oldu: canımız ciğerimiz wes anderson'ın the wonderful story of henry sugar'la "en iyi kısa film" oscar'ını alması müthişti. roald dahl hikayesinin oldukça garip ve çarpık bir versiyonu olması bir yana, hem çekim tekniği hem de kurgusu nefisti. izlemediyseniz şiddetle öneririm. 40 dakikalık boş vaktiniz de vardır bence. moonrise kingdom'a, the grand budapest hotel'e ve hatta isle of dogs'a ödül vermeyen akademi yıllar sonra akıllanmış ama anderson 8. adaylığında oraya gelmemişti bile tabii. diğer mutluluk kaynağı ise, ustaların ustası hayao miyazaki'nin "en iyi animasyon" dalında kimitachi wa do ikiru ka (the boy and the heron)'la ödülü kapması oldu. reyiz tabii ki yoktu salonda ama ben evde ondan daha fazla sevinmişimdir herhalde. herkes spider-man: across the spider-verse'ün kesin alacağını düşünüyordu ama o iş öyle olmadı. son olarak, "en iyi görsel efekt" dalında napoleon'la birlikte en düşük şans verilen gojira -1.0 (godzilla minus one)'ın heykelciği kazanması oldu. özellikle guardians of the galaxy vol. 3 ve mission: impossible – dead reckoning part one arasında bir rekabet olacağından bahsediliyordu. biraz da biz utanalım diye şunu da ekleyeyim: godzilla minus one bizim cennet vatanda gösterime bile girmedi. benim gibi gojira manyaklarının çoğu sinema çekim halini izlemek zorunda kaldılar. bu da bizim ayıbımız olsun. ben halâ bekliyorum mesela.
- anatomie d'une chute'un "en iyi özgün senaryo"da ödül kazanacağı belliydi. ben kurgu ya da sinematografide de bekliyordum ama barbenheimer sjwliği gözlerini döndürmüş akademi üyelerinin belli ki. da'vine joy randolph'un the holdovers ile "en iyi yardımcı kadın oyuncu" oscar'ı kazanması da kesin gibiydi. filmi dün gece, törenden hemen önce izleyebildim ve canım ciğerim paul giamatti'nin adaylığını bile abartılı buldum. film kötü değil ama "oscarlık film" seviyesi bende hala lotr seviyelerinde dolaşıyor, üzgünüm. "en iyi kısa animasyon"'da war is over! da kesin kazanacaktı. filmin senaristlerinden biri olan sean lennon, tahmin edebileceğiniz gibi john lennon ve yoko ono'nun oğlu. sahneye ödülü almaya çıktığında annesinin 91 yaşında olduğunu ve onu çok sevdiğini söyleyince "hastre!" nidası atmış olan çok insan vardır eminim ki. american fiction'ın kazandığı "en iyi uyarlama senaryo" oscar'ına da çoğu kişi burun kıvırmıştır. poor things almalıydı bence ama onu da özellikle kostüm, makyaj, saç gibi alanlarda ödüle boğdukları için "yeter bu kadar" demiş olmalılar. emma stone'un ödül konuşmasına da değinmem lazım: nefisti. "en iyi kadın oyuncu" oscar'ını aynı dalda 7 yıl içinde 2. kez kazanabileceğine kendisinin de inanmadığını görmek mümkündü. "en iyi uluslararası film" dalında ödülü kazanan the zone of interest io capitano ile kıyasıya yarıştı bence. ayrıca ilker çatak'ın das lehrerzimmer'i de bildiğiniz gibi bu dalda yarışan filmlerden biriydi.
bundan sonra gene bi' 10-15 sene ara veririm ben herhalde. izleyen lümpenlerdeki genel kanı akademi'nin kantarının topuzunun kaçmadığı yönünde. bence barbie ve oppenheimer'a verilen bütün ödüller sjw ve lobi işi. poor things'in aldıkları helal olsun, ona lafım yok. annette bening'in adaylığı müthişti, nyad'ı jodie foster ile birlikte hiç olamayacağı kadar öne çıkarmış oldular. gecenin oldukça sönük kalanları arasından değeri hak edenleri de şunlar olarak görmeye devam ediyorum: maestro, el conde, io capitano, la sociedad de la nieve, invincible (kısa), red, white and blue (kısa), our uniform (kısa animasyon), ninety-five senses (kısa animasyon), the last repair shop (kısa; ödülü aldı ama gene de yazayım). "en iyi belgesel" kategorisindeki hepsine de bakın bence. sevebileceğiniz filmler bulabilirsiniz, barbenheimer akımına kapılıp salaklaşmayın lütfen.
edit: bin tane isim olunca bazılarını yanlış yazmışım tabii, onları düzelttim.