2009'da kurulmuş amerikan metalcore/deathcore grubu. 2015'teki ilk albümlerini çıkartana kadar metalcore'un kısmen tekdüze dehlizlerinde boğulmuşlar, son 2 albümlerinde ise senfonik ve melodik ögelerle kendilerine bir yol açmış gibi görünüyorlar.
psalms'ı baştan sona dinleyebilmek için iyi bir metalcore dinleyicisi olmak gerekiyor. extreme metal türlerini seviyorsanız da gideri var ama geri kalan bütün metaldaşlar psalms'a sadece birkaç şarkılık fırsat verecektir. metallum'daki tek, diğer birkaç metal sitesindeki tek tük yorumlarda da albümün genelindeki tekdüzelikten, sıkıcılıktan, benim de on yıllardır sabit fikirli olduğum nokta olan metalcore'un değişmez noktalarının artık küflendiğinin kanıtlarından, fena olmayan sözlere sadece türün içinde kalınsın diye yapılmış sürekli sert ama uyumsuz riff'lerden bahsedilmiş. 3 şarkı falan dinleyebildim ben de.
flesh coffin ,grubun şu anki haliyle karşılaştırılabilecek en iyi dayanak noktası bence. senfoniklik henüz ekmek kırıntısı halinde ama melodiklik pslams'a göre kat kat iyi. ritimlerin arasında bile boşluk bırakmayan ilk albümdeki genel yapı, flesh coffin'de tam terse dönmüş; sürekli çift cross giden davulun bile nefes alabildiği yerlerde farklı akorlar duyabiliyorsunuz. vokal tom barber'ın bile nefes alarak müziği öne çıkarmaya çalıştığı az sayıdaki şarkıda güzel bölümler var. ritim ile solonun karşı karşıya aktığı noktalarda metalcore'un sevimsiz tekdüzeliğinin içine de farklı ekolar yerleştirmişler. yani; ritim davulla aşık atarken solo bambaşka dünyalara gitmek için dört nala koşuyor gene, evet ama ön planda duymanızı istedikleri bunlar değil, ritimle birlikte sürekli aktığını anladığınız ekodaki farklı akor(lar) oluyor. grubun kendisine senfonik bir altyapı kurma isteğini de bu melodiklikle anlayabiliyorsunuz. hem grup adına hem de metalcore adına güzel gelişme bence. funeral moon, albümün en öne çıkan şarkısı değil ama yukarıda bahsettiğim çeşitliliklerin en net duyulduğu şarkı. koro şeklinde back vokal bile var; ki ilk albümde barber'ın scream/growl'undan başka bi' bok duymuyordunuz. grubun ilerleme ve farklılaşma çabasını buradan hesap edebilirsiniz.
immortal, önceki albümden sonraki 3 yılda grubun adeta kabuk değiştirme albümü olmuş bence. barber ve ritimci connor deffley şutlanmış; vokal tekniğinin gruba hız kazandırdığını düşündüğüm 1995 doğumlu cj mccreery (casey jay mccreery) gruba dahil olmuş. flesh coffin'den sonra barber'ı şutlamışlar zaten. iki albüm arasında da 4-5 tane single çıkarmışlar ve hepsinde mccreery var. immortal ile flesh coffin'i ayıran 3 temel nokta var bence:
1- albüm açıldığı gibi senfonik bir koroyla başlıyor. buradan da anladığımız üzere artık metalcore+melodiklik değil, metalcore+senfoni söz konusu. bu da grubun hem hız hem söz yazarlığı hem de bas ağırlıklı akan şarkılara sahip bir düzen belirlediğini gösteriyor bence.
2- mccreery'nin vokali barber'a göre daha tiz ama daha yoğun. şöyle ki; mccreery'nin scream'e benzeyen ve sürekli kelimeler duyduğunuz growl bazlı vokali, şarkıların önüne geçmiyor, şarkıların hızını bölmüyor, ritim değişecekken es vermesi bile sizi gaza getiriyor. barber ise, özellikle ilk fecaat albümde sıklıkla duyduğunuz üzere, şarkıların hızını belirleyen bir vokale sahipti. kelimeleri duyamasanız bile özellikle sert sessizlerinin her şeyi belirlediği şarkılar dinliyordunuz. hızı da gene barber belirliyor, ritimci aynı sert sessizlere bağlı akorlar, riff'ler basmaya zorlanıyormuş gibi hissediyordunuz. gerçi bunda grubun komple senfonik bir ritim (piyano, yaylılar) seçerek önceki yapıyı neredeyse tamamen değiştirmesi de etkili tabii.
3- şarkılar anlatmak istediklerini lafı uzatmadan, bam bam bam kafanıza çakmaya devam ediyor gene ama artık lafı uzatmadan yapıyorlar bunu. barber sanki söyleyeceklerini azarlar gibi uzata uzata anlatıyordu. mccreery "topunuzun bacağına sıçayım! evet, aynen böyle sıçayım" diyor ve aynı anda da sıçma pozisyonu alırcasına eğiliyor sanki. daha hızlı ritim ve daha net vokal birleşince böyle hissettirmiş olabilir bana.
kendi başına grup açısından önemli bir albüm bence immortal. bolca fleshgod apocalypse esinlenmesi de duyuyor ve siz de gaza geliyorsunuz. albümü kapatan darkest spawn güzel bir örnek olabilir tam da bu noktada.
pain remains, grubun şimdilik son albümü ve çoğunlukla immortal'ın üzerine tek tük şey koyduklarını ama genel olarak bu türe (senfonik metalcore/deathcore) sadık kalacaklarını anladığınız bir albüm. mccreery'yi de gruptan şutlamışlar ve porto rico asıllı will ramos'a devretmişler vokali. tiz vokali baya başarılı elemanın ama geniş ve uzun growl'da barber'ın da üzerine çıkmış mccreery'yi düpedüz aratıyor bence. şarkılardaki koro özelliği daha da baskın olmuş, ramos bazı şarkılarda -kendisini de öne çıkarmak için- koronun belirlediği hızın da ötesine geçmeye çalışarak şarkılara derinlik katmış, grubun arka plandaki tek sahibi olduğu belli olan solocu adam de micco sololarını daha net ve duyulabilir çalmış. başka da bir farkı yok bence immortal ile pain remains'in arasında.
fena bir metalcore tecrübesi olmadı benim adıma. fleshgod apocalypse gibi bi' muhteşemlik beklemeyin ama "zaten new jersey'den çıka çıka metalcore çıkar" diye de lorna shore'u küçümsemeyin. son 2 albümlerindeki tür değişikliğini bu kadar keskin yapabilen grup kalmadı gibi bi' şey artık. çoğunlukla da bu kadar vokal değiştiren gruplar türden türe atlaya atlaya yok olmaya mahkum oluyor. lorna henüz ayakta ve senfonik extreme metal'in alt kollarını da denemeye devam edecekler gibi geliyor bana. bu kadar teknik, hızlı, yer yer anlaşılmaz ama teknik bağlantılarını kulaklarınızın meme uçlarıyla yakalayabildiğiniz anlarda eargasm olduğunuz grupları seviyorsanız, lorna shore'u da deneyin bi'. grubun son albümünü dinlediği gibi "olm lake, bi' dinle şunları ya. dinlerken fena gaza geliyorum" diyerek bana da öneren arkadaşım ulaş'a sevgiler, öpücükler.
edit: maddelerin arasını açtım, daha kolay okunur böyle (sanki çok okuyan var da).