1. kariyeri "belgesellerin görüntü yönetmeni" olarak ilerleyen 'nun 2019'da görücüye çıkardığı belgeseli. 2021'deki oscar ödüllerinde 2 dalda adaylığı var ("en iyi belgesel" ve "en iyi yabancı film"). şu zamana kadar ne grubunu ne collectiv gece kulübü'nü ve 2015'te çıkan yangını duymuşum. kendimden utandım.

    belgesel, 30 ekim 2015'te goodbye to gravity'nin 2. albümü olan 'un satışa sunulması şerefine yapılan lansman konseriyle başlıyor. konser, collectiv adındaki, yerin altındaki bir mağaraya benzeyen bir yapıya sahip olan, yerel grupların konser vermeleri için küçük bir sahnesi de bulunan bir gece kulübünde yapılıyor. konserin henüz başlarında, sahnenin yanından mekanın tavanına doğru yükselen, halk ağzında "çatapat" olarak da bilinen, kıvılcım çıkartan saçma sapan işaret fişeğimsi zımbırtıların, içerideki ses yalıtımının ana malzemesi olan poliüretanla tamamen kaplı olan mekan tabanını tutuşturmasıyla yangın çıkıyor. yangın o kadar hızla büyüyor ki, tabandaki tutuşmanın yere sıçraması, masaları falan tutuşturması 5-10 saniyede gerçekleşiyor. 300-500 arasında olduğu tahmin edilen mekandakiler kaçışmaya başlıyor. poliüretan denilen malzeme temelde köpük ve süngerden başka bi' şey olmadığı için dumandan zehirlenenler de kendini hemen belli ediyor. collectiv'in bulunduğu yerin küçük ve eski bir ayakkabı imalat fabrikası olması nedeniyle havalandırmanın yetersizliği de konuşulmuş. sahne şovu ayağına kendilerini rammstein'la ve onların sahnede kullandığı ateşli şovlarla bir tutan grup elemanları yangından ilk etkilenenler oluyor zaten. sahneye karşıdan baktığınızda, sahnenin sol ön kısmının da aniden tutuşmasıyla grubun 5 üyesinden 4'ü yanmaya başlıyor. olayın bu yangın kısmını hızlı geçmem lazım, belgeselde de var zaten; çok merak ediyorsanız oradan izlersiniz. anlattıkça içim parçalanıyor.

    yangından dolayı olay yerinde 26, sonradan kaldırıldıkları romanya ve diğer ülkelerdeki hastanelerde 38 olmak üzere toplamda 64 kişi hayatını kaybediyor, 146 kişi de ciddi şekilde yaralanıyor (dumandan zehirlenme ve fazla sayıda uzuv yanığı). dönemin romanya başbakanı "victor ponta"'nın istifasına kadar gidecek olan protestolar başlıyor. hatta romanya sağlık bakanı "nicolae banicioiu" da saçma sapan açıklamaları nedeniyle istifa etmek zorunda kalıyor ("romanya'nın dışarıdan yardıma ihtiyacı yok, ölenler bizim insanımız" falan demiş keko keko).

    yangının genel özeti bu. bu belgesel ise, özellikle yangından sonra ayyuka çıkan "romanya hastanelerindeki sterlizasyon ve sonuçları" üzerinden ilerliyor çünkü collectiv yangınından sonra hastaneye kaldırılan ve vücudundaki yanıklar ölümcül seviyede olmayanlar hastanedeki bakteriler nedeniyle hayatlarını kaybediyor. romanya'daki 250 civarı hastanenin, dezenfektanlar başta olmak üzere, ciddi miktardaki tıbbi ekipmanını sağlayan hexi pharma kimya şirketinin deli gibi yolsuzluk yaptığı, %12 olması gereken dezenfektan içerik oranlarını bile %1'e kadar düşürdüğü ve paraya para demediği ortaya çıkıyor. zaten banicioiu'yu istifaya götüren yolsuzluk mevzuları da bunlar. peki, bu yolsuzluk iddialarının ülke genelinde ses getirmesini sağlayan gazeteciler kim? şaşıracaksınız ama ülkenin tek büyük "spor gazetesi" olan "gazeta sporturilor"'un editörü olan ve yanında çalışan birkaç meslektaşı. ülkeye bak, di' mi? fotomaç'tan, fanatik'ten, amk'dan falan herhangi gazetecinin böyle bi' şeyi soruşturmaya başladığını hayal bile edemediniz, di' mi?

    tolontan elinde belgelerle tartışma programlarına çıkıyor, banicioiu'nun basın toplantılarında sorduğu sorularla kendisini yerden yere vuruyor, ülke çapındaki protestolara en önden katılıyor ve soruyor: "hastanelerdeki yolsuzluğun çapı ne ve bundan dolayı ölmeli miyiz?". belgeselin neredeyse 4'te 3'lük kısmı tolontan'ın bulduğu/edindiği/kendisine doğrudan anlatılan ve verilen belgeler üzerinden romanya sağlık sistemi ve mafyatik devlet organları eleştirisi halinde akıyor. çarpıcı bir örnek vereyim: romanya'daki devlete bağlı hastanelerde, özel hastanelerde olduğu gibi, bir "hastane müdürü" oluyor. bu müdür her şeyden sorumlu ve hastaneye alınan teçhizatların, solüsyonların, dezenfektanların nereden alınacağını falan da o onaylıyor ya da onaylatıyor altındakilere. bir hastane müdüründen baya baya adıyla sanıyla bahsedildi belgeselde. profesör olan bu zat, hastaneye 3 yıllık tıbbi ekipmanı "peşin parayla" aldırıp aynı parayı isviçre'de "kurduğu" bir kliniğe yollatıyor ve böyle böyle servet yapıyor. bu profesörün başında olduğu hastanede çalışan doktorlardan biri aynen şunları söylüyor belgeselde: "o kadar para aklıyordu ki, bir süre sonra -işler ayyuka çıkıp tolontan bu yolsuzluğu manşetlere taşıdıktan sonra- paraları kanalizasyona döktüğünü bile biliyorum. bu para öyle yüz binlerce euro falan değil, on milyonlarca euro'ydu". korkunç işler.

    belgesel bi' sona bağlanmıyor çünkü romanya'daki 2014 cumhurbaşkanlığı seçimi ile rota liberallere dönüyor ve banicioiu'nun yerine sağlık bakanlığına getirilen eski aktivist 'nun yapmaya çalıştığı reformlar bir çırpıda geriye alınıyor. belgeselin collectiv yangını ile başlamasıyla birlikte bambaşka bir insanlık dramı izleyeceğinize yönelik beklenti yaratması ile özellikle yarısından sonra işlerin iyice "yolsuzluk içinde yüzen sağlık bakanlığı" tekeline girmesi arasındaki uçurum, size de sık sık "türkiye'yi mi izliyorum ben yaae?" dedirtebilir. gene de balkanlardaki istanbul büyüklüğündeki herhangi bir ülke için devasa sorunlar bunlar. adamlar "büyük skandal bu, nasıl kurtulacağız bundan biz şimdi?" diyerek sokaklara çıkıyor. biz ise bunu en son gezi direnişi'nde yaptık, sonrası ise malum; anlatmaya gerek yok, görüyorsunuz.

    oscar adaylığını görmezden gelin; nanau'nun özellikle tolontan'ın görüşmelerini çektiği açılardaki "olayın içinde olma" hissini buram buram alın; goodbye to gravity'nin 5 üyesinin 4'ünün yangın sebebiyle öldüğünü, sağ kalan solistin vücudunun %45 oranında yandığını ciğerlerinize kazıyın; romanya'nın toplamda 10 büyük hastanesinin sadece birkaç kimya şirketinden on milyonlarca euro bedelinde tıbbi malzeme alıp sürekli ve on yıllar boyunca süregelen bir şekilde yolsuzluk içinde debelenmesini acı bir gülümsemeyle tecrübe edin. güzel belgesel. "tam bizim insanımız"lık hareketler içerdiği için bizim coğrafya insanı için izlemesi normal bir avrupa izleyicisine göre birkaç kat kadar daha kolay olabilir. ben gene de özellikle bakanların açıklamalarında falan "hastre lan!" nidalarıyla elimdeki çayı püskürttüm birkaç kere. belki siz de halâ şaşırabileceğiniz kadar büyük "insanoğlu hataları" görebilirsiniz.
    #289187 lake of the hell | 1 yıl önce
    0belgesel