Patlıcangiller ailesinin yumru gövdeli üyesi. Bitki oldukça uzundur, yenilebilir kısmı toprak altındaki yumru kısmıdır. Bu kısım yüksek oranda nişasta içerir.
Haşlaması (haşlayıp küp küp doğrayıp üstüne biraz yağ ve pul biber serpilmiş hali), kızartması (ince uzun dilimlenmiş kıtır kıtır patates kızartması) ve kabuğuyla olduğu gibi fırına sürülüp pişirilmesi pek güzel olan sebzedir.
şimdi patatesler 2'ye ayrılır kimisinin haşlaması güzel oluyor, kimisinin kızartması. sabah kahvaltıda kızartma için patates istiyorsanız ; afyon patatesi, çıtır çıtır kızaran bir patates türüdür. pazara çıkınca afyon patatesi denk getirirseniz, hiç kaçırmayın, hemen alın 2-3 kilo.
ecdadımız amerika'nın keşfinden sonra tanışıyor patatesle. bir ekmek ikamesi olduğu için bütün avrupa'ya hızla yayılıyor. öyle ki bazı bölgeler yalnızca patatesle besleniyor.
1840 civarı çıkan ve patatesin tarlada çürümesine yol açan bir hastalık hemen hemen bütün patates ürününü mahvediyor. bundan en çok etkilenen yer irlanda. hayatları patatese bağlı. büyük bir kıtlık yaşıyorlar. 1845-1852 arasında yaklaşık 1 milyon kişi açlıktan ölüyor. ada nüfusunun yüzde yirmisi kadar bir sayı bu. kalanların büyük kısmı amerika'ya göç ediyor. o zamana kadar bir şekilde kurulu bir düzen oluşturmuş amerika ahalisi bu çok fakir, çaresiz ve aç insanları bir tür tehdit olarak görüyor. bu gün avrupa'nın suriyeli göçmenleri gördüğü gibi yani. işte o zaman, o zamana dek az sayıda insanın yöneldiği batıya büyük hücum başlıyor. doğu sahillerindeki düzenli kentlerde tutunamayacaklarını anlayan irlandalılar vahşi batıya doğru yola çıkıyorlar. bir patates hastalığı da kelebek etkisi yaratabiliyor.
Pazarda patates soğan tezgahlarına burun kıvırırdık: 5 kilosu 5 lira falan olurdu en fazla. Zaten 3-4 tanesi 1 kilo çekiyor. Öyle ahım şahım bir şey değildi yani. Ne zaman ki o dönem geldi, patatesin şaha kalktığı dönem, gündemimiz patates oldu! Kilosu 5 liraya kadar çıktı, siyasetmiş doğal afetmiş, hiçbir şey patates kadar çok konuşulmadı o zamanlar. Öğrenci evleri kan ağladı. Pazar sabahı kahvaltıları öksüz kaldı.
Patates, tezgahlara burun kıvıranlara haddini bildirmiş oldu bir bakıma.
bugün izlediğim bir japonca belgesele göre, and dağları'nda yaşayan insanların topladıktan sonra ayaklarıyla ezerek içindeki zehirli maddeleri ardındırdıkları bitki.
belgeseli seslendirenin "biz yine de yemedik sakata gelmeyelim diye" şeklindeki yorumundan sonra derste gülmemek için kendimi zor tuttum.
almanya'da yayılabilmesi için dönemin imparatorunun (ismini hatırlayamadım şimdi) parka, bahçeye ektirdiği ve başına adam diktirdiği sebze.
başında nöbet tutan askerler insanlara "çok değerli bir sebze, sadece imparatorumuz için" demişler ve halk çok merak etmeye başlamış bu sebzeyi. böyle böyle halk arasında popüler olmuş.
Patates yer altında yumru kısmı yenilebilen bir besin maddesidir. Ayrıca patates bitkisinin yapraklarından da farklı yiyecekler sağlanmaktadır. Patates bütün yıl boyunca buluna bilen ve her ay hasat edilir.
ateşte pişirileceği zaman, kömürlerin beyaz külle kaplandığı köz durumundayken kömürlerin üzerine konulması gereken sebze. kabukları tamamen siyahlaşınca da ateşin üstünden alınız.
kabuklarını soyduğunuz patatesin üstüne yoğurt da dökebilirsiniz.
yerken iyi hoş ama çürümüşü nasıl bir leş kokuyor bunun. kaç gündür mutfakta kötü bir koku var, sonunda buldum, filizlenmiş bunlar yenmez artık diye attığım patateslerin biri çop kutusunun arkasına düşmüş sinsi sinsi. akşam akşam leşi at, çamaşır suyuyla yerleri sil angarya çıktı, koku ne zaman evden çıkar bilmiyorum.