1. 22 şubat 1788 ile 21 eylül 1860 yılları arasında yaşamış alman filozof. kadınlara karşı nefret duyan ve kötümser bir kişiliğe sahip bir filozoftur.
    #16559 this is my design | 8 yıl önce
    0filozof 
  2. geçen sene hasbıhâl ettiğim bir hocamın önerisiyle okumaya başladığım modern dönem felsefesinin öncü isimlerinden ve aynı zamanda 'nin de üstadım diye nitelediği 1788, polonya doğumlu büyük alman .

    "en değersiz gurur, milli gururdur. bu, onunla gurur duyan kişilerdeki bireysel özelliklerin yoksunluğunu ele verir. insan neden milyonlarca insanla paylaştığı ve seçip seçmeme iradesi bile kendinde olmayan bir özelliğe tutunma gereği duyabilir ki başka türlü? dikkate değer kişisel niteliklere sahip olan kişiler, sürekli göz önünde bulundurduğu ülkesinin hatalarını açıkça görebilecektir. ama dünyada gurur duyabilecek hiçbir şeyi olmayan her zavallı aptal gurur duyabilmek için son çare olarak ait olduğu ülkesi ile gurur duyar."
    0filozof 
  3. Yaklaşık iki yüz yıl önceki Avrupa’nın edebiyat dünyası için şu müthiş tespitleri yapmış yazardır:

    “hayatta nasılsa edebiyatta da öyledir: her nereye dönerseniz kendinizi düzelmez, yola gelmez bir insan güruhuyla karşı karşıya bulursunuz. Her tarafı her bir köşeyi doldurmuşlar, tıpkı yaz sinekleri gibi sürü halinde her yere doluşup her şeyi kirletiyorlar. Bir yığın berbat kitap, (...) İnsanın zamanını, parasını ve dikkatini gasp etmektedirler. (...) Bunlar ya safi para kazanmak ya da makam mevki elde etmek amacıyla yazılırlar. Dolayısıyla sadece yararsız değillerdir, fakat aynı zamanda müspet zararda verirler. Mevcut edebiyatımızın yüzde doksanı halkın cebinden birkaç kuruş aşırmaktan başka hedef gözetmez. Ve bunu başarmak için yazar, yayıncı ve eleştirmen el birliği edip güçlerini birleştirmişlerdir.
    Dolayısıyla okumak söz konusu olduğunda, ‘geri durabilmek’ çok önemlidir. Geri durulacak yeri kestirmedeki maharetini esası, zaman zaman neredeyse salgın halinde yaygın olarak okunan herhangi bir kitabı sırf bu yüzden okumaktan ısrarla uzak durmaktır denilebilir. (...) Ama şunu asla unutmayın ahmaklar için yazanlar her zaman karşılarında geniş bir dinleyici kitlesi bulurlar.

    Okuma zamanınızı sınırlamaya dikkat edin. Okumak için ayırdığınız vakti de münhasıran bütün zamanların ve ülkelerin büyük kafalarının eserlerine tahsis edin. (...) Okunması halinde gerçekten bunlar bir şeyler öğretir ve insanı eğitir.”
    #59234 adar | 7 yıl önce
    0filozof 
  4. Erkek kezbani ucuz burjuva düşünürü. Tipsiz olduğundan begenilmiyor bu da hayata küsüp acı acı aforizmalar patlatiyor. Bu aminakodugum burjuva filozoflarini ne kendilerine ne topluma bir faydaları var. Marx'ın dediği gibi "bizden öncekiler sadece konuştular biz dünyayı degistirecegiz"
    #108754 Sabbracadabra | 7 yıl önce
    7filozof 
  5. Aşk, meşk, karı, kız düzleminde “ben felsefe yapıyorum, edebiyat yapıyorum” ayağıyla ortamlardan hatun ayıklamaya meyilli bi arkadaştır. Nerde olursa olsun bunun gibi adamları tanırım. İki cümle öğrenip öğrendiklerini hatunlara satmaya çalışırlar. Samimiyetsiz pezev*nkler.
    #108761 cihankavgasi | 7 yıl önce
    0filozof 
  6. (bkz: )

    Böyle de berbat bir serbest çağrışımı olan felsefe insanı. Duysa ne derdi acaba.
    #108770 fly | 7 yıl önce
    0filozof 
  7. Barda tek başına içen at hırsızı. "Biri gelse de ağır laf etsem" diye bekliyor ama herkes iki sandalye yana kaçmış. Sonra 7 balta erkek erkeğe takıldıklarında "dünya çok yüzeysel gerçek aşk rerero".

    Devam edin kaldırır daha.
    #108793 son kurtadam | 7 yıl önce
    0filozof 
  8. "yalnızlık ikili bir yarar sağlar: birincisi, kendi kendisiyle olmak ve ikincisi, başkalarıyla birlikte olmamak. her toplumsal ilişkinin ne çok zorlama, eziyet ve tehlikeyi beraberinde getirdiği düşünülürse bu ikinci yararın değeri daha iyi anlaşılacaktır."

    ______


    "kim ne derse desin, mutlu insanın en mutlu anı, uykuya daldığı andır ve mutsuz bir insanın en mutsuz anı, uykudan uyandığı andır. insan hayatı, bir tür hata olmalı."

    ______


    "doğuştan gelen bir kusurumuz var; hepimiz mutlu olmak için dünyaya geldiğimizi sanıyoruz. bu kusurumuzu gidermedikçe, dünya gözümüze çelişkilerle dolu bir yer görünecektir. çünkü her adımımızda, ister büyük ister küçük bir şey yapmış olalım, dünyanın ve insan hayatının, mutlu bir yaşam sürdürmeye olanak verecek biçimde tasarlanmadığını anlayacağız. işte bu yüzden bütün yaşlıların yüzlerinde aynı ifadeyi, yani düş kırıklığını görmek mümkündür."

    ______


    ''bir toplumda sevilmenin yolunun akıl ve zeka göstermekten geçtiğini zanneden bir kişi ne kadar da acemidir! akıl ve zeka aslında, önceden kestirilemeyecek kadar ezici bir çoğunlukta nefret ve öfke uyandırırlar; bu öfke bunu duyumsayanın, bunun nedeninden yakınmaya hakkı olmadığı; hatta kendisinden bile gizlediği ölçüde daha acımasızlaşır. birisi, konuştuğu bir kişide büyük zihinsel üstünlük ayrımsar ve duyumsarsa, sessizce ve açıkça bilincinde olmadan, ötekinin de aynı ölçüde kendisinin aşağılık ve sınırlı olduğunu ayrımsadığı sonucuna varır. bu örtük tasım, onun en keskin nefretini, öfkesini ve hiddetini uyandırır.''

    ______


    "yikmak duzeltmekten, yalan soylemek ispatlamaktan daha kolaydir."

    ______


    " istek ya da ihtiyaç duyulan şeyden kaynaklanır. isteğin yahut ihtiyacın kendisi hoş olmayan br duygudur. o bir şeyin yokluğu ya da yoksunluğu anlamına gelir ve bu acı vericidir. dolayısıyla bir anlamda irade en azından istemenin kökeni acıdadır ve edimsel isteme acıdan kurtulmaktır. ve istediğimiz şeye eriştiğimizde ve belki de uzunca bir mücadeleden sonra, duyulan tatmin ya da haz geçici ve menfidir. ve söz konusu ihtiyaçlardan biri tatmin edildiğinde aynı türden bir başkası, er ya da geç, aynı geçici ve menfi neticeyle ortaya çıkar. bu şekilde ihtiyaçların ardı arkası kesilmeyen zinciri ardnda sürüklenir görünürüz, nasıl ki açıklama arayışı içindeyken akıl da sebeplerin kaçınılmaz ve sonu gelmez ardışıklığına kapılırsa. schopenhauer her iki ardışıklık yahut silsilenin de bezdrici olduğunu düşünür.

    eğer bir an için yeni bir ihtiyaç ortaya çıkmazsa, daha da mutsuz bir duruma düşeriz, hiçbir şey bizi meşgul etmediği için bir boşluk duygusuna, can sıkıntısına kapılırız, bir şey yapabilirdik ancak yapacak bir şey yoktur. bu ihtiyacın kendisinden de katlanılmaz bir durumdur. ve öyle anlar olur ki ondan kurtulmak için alınan önlemler beyhudedir. ve böylece irade bu ikisi arasında salınıp durur; bir yandan ihtiyacın ve acının ateşi içinde, diğer yandan bezginlik ve can sıkıntısının pençesinde kıvranır."
    #110250 0qq0 | 7 yıl önce
    0filozof 
  9. yanlızlık üzerine ilginç tespitler yapan filozof.
    #114308 bir basina | 6 yıl önce
    0filozof 
  10. "ithalat yapmayan bir ülkenin insanları ne kadar mutluysa, mutluluğu dışarıda aramayan insanlar bir o kadar mutludur" mealinde bir söz söylemiş filozof.

    sebep sürekli yalnız olmam mıdır nedir, isimli kitabında yazdığı çoğu şeye "ben de zaten öyle düşünüyorum" deyip duruyorum.

    bu adamla benzer düşüncelere sahip olacağım hayatta aklıma gelmezdi. demek okuduğum kitaplar bir işe yaramış. artık düşünebilmeye başladıysam demek ki. gerçi ben yazar olabileceğimi pek düşünmüyorum orası ayrı...
    #119823 bachophile | 6 yıl önce
    0filozof 
  11. açık ara felsefe tarihinin en pesimist filozofudur. ekseriyetle ergen filozofu olarak tanımlansa da, çok önemli fikirleri vardır. kant'ın öğrencisi, nietzsche'nin hocasıdır.
    #121583 arkan90 | 6 yıl önce
    0filozof 
  12. gerçeklere sıkça değinmiş bir yazar. alman olması da ayrıca bir üstünlüğüdür. kendisinin yaşam tarzı en ideal yaşam tarzıdır. ben de öyle bir şey olsun isterdim ama işte... kendisine pesimist falan diyorlar da dediğim gibi kendisi gerçekçidir. gerçeklerden bahseder. üstü kapalı yazmaz. okuyan neredeyse her insan ne anlatmak istediğini anlar anlamasına da kendisi bir şeylerin farkında değilse hemen saldırır putuma.
    #124512 lelike | 6 yıl önce
    0filozof 
  13. “Soğuktan üşüyen kirpiler donma tehlikesine karşı birbirlerine yaklaşır ancak dikenler batınca tekrar uzaklaşır, defalarca bu tekrarlanır. Taa ki; acıya tahammül edebilecekleri bir noktada buluşana kadar." Metaforunun sahibi kişi.

    Diğer kirpiyi bulun. Hadi bakalım.
    #152716 bulamadimbirnick | 6 yıl önce
    0filozof 
  14. Hakkında büyük bi’ ikilem içinde bulunduğum filozof olarak tanıtılan, yere göğe sığdırılamayan kişi.

    İkilem şu: annesi mi, platoniği mi?
    Bu kadın düşmanlığı sebepsiz yere olamaz çünkü. Aşkın metafiziği isimli kitabı o kadar övülmüştü ki okurken her satırda kahroldum. Bir de niçe falan hayran bu herife. Gerçekten anlam veremiyorum nasıl olur da bu kadar hayranı olur bu adamın. Kadınların insan olup olmadığını sorgulayacak az daha hala müridi filan var.

    Annesi....
    #177464 idealistkuzu | 5 yıl önce
    16filozof 
  15. Kızgın adamdır Schopenhauer. Sadece temel eserlerini okuduğum için bilmişlik yapmak istemem lakin en azından düşüncelerini herhangi bir gaye gütmeden söyleyebilen, samimi ve çok ama çok önemli bir kişiliktir. Ama ilk başta da dediğim gibi, hayatı kendi penceresinden çok sert yorumlar.

    Felsefe ve düşünce tarihinde birçok insanın görüşlerinin, düşüncelerinin kaynağını, bilinçaltı dedikleri kavramın oluşturduğu baz alınır. Freud ile birlikte akademik olarak referans kaynağı oluşturacak şekilde incelenmiş; özellikle Dostoyevski ile baba katilliği ilişkisini Karamazov kardeşler üzerinden yorumlamıştır. Schopenhauer'in kadınlarla ilgili düşünsel söylemlerinin temelinde ise annesi ile ilgili pek nazik olmayan geçmişinin yattığı kabul görülür genellikle. Dolayısıyla objektif ve nesnel bir yorum getirme beklenmemeli diye düşünen ciddi bir kesim vardır. Ayrıca cinsel aşkın metafiziğinde, birçoğumuzun bildiği fakat kabullenmekte güçlük çektiği noktalara da teması söz konusudur.

    Sonuç olarak; bir değerlendirme yaparken, değerlendirmeye konu olan kişinin kişisel tarihini bilmek, empati yapmak gerekir. Haklıdır, üslubu doğrudur, yanlıştır diye bir sonuç beyan etmek benim haddime değil ama zıt görüşte ve aynı temel üzerinde fakat erkek cinsi için de oldukça sert yorumlamalar mevcuttur. Nitekim engels, ailenin kökeni isimli eserinde insanlık tarihinin ciddi bir bölümüne kadın egemen/ anaerkil toplumların ağırlığını göstermiştir bizlere.

    Fakat schopenhauer'i illa eleştirmek gerekirse ben de kendi perspektifimden bir eleştiri getirmek isterim. Şöyle ki, bana göre dünyanın en saçma akımı olan "feminizm" adı altında sözde bir toplumsal düşün sistemine yol vermesidir.
    #177488 becoolnotfool | 5 yıl önce
    0filozof 
  16. 19. yüzyıla damgasını vurmuş, etkileri bugün de devam eden ünlü düşünür.

    çoğu düşünür gibi bu dünyayla derdi olan insanlardan biri. babasını erken yaşta kaybetmesiyle annesiyle yaşamaya başlıyor. annesiyle de iyi bir iletişimi yok. bu kadar kötümser olmasının sebebi yaşadığı dönemin buhranlı olması ve annesi. annesi onu hiçbir şeyden memnun olmaz bir baş belası ve kendi hayatında bir külfet olarak görüyor. annesi de döneminin ünlü yazarlarından biri. bu konuda ise birbirlerini destekleyici iletişimden kurmaktan çok, düşmanca tavırlar sergiliyorlar. schopenhauer'in bu kadar iyi bir yazar olması ve yazma inadını hiç bırakmasının bir sebebi de annesi bana kalırsa. yaşadıkları dönem ise o kadar karanlık bir dönem ki kimsenin felsefeyle uğraşacak vakti yok. yine de schopenhauer belki de annesine karşı olan güçlü inadıyla yazmayı bırakmıyor. hatta rivayet odur ki annesine "bir gün sen unutulup gideceksin ve seni sadece schopenhauer annesi olarak hatırlayacaklar" der. hakikaten dediği gibi oluyor. ve kısa süre sonra da bir daha birbirleri bir daha görmemek üzere yollarını ayırıyorlar.

    en önemli eserlerinden biri. diğer eserlerinin bu eserin yorumlanması olduğu söyleniyor. eser içeriğinin yanında üslubunun da farklı olmasıyla dikkat çekiyor. sert bir dili ve mizacı olduğu için yaşadığı dönemde sevilmiyor. dönemdaşı hegel ile papaz. düşüncelerini para karşılığı sattığını ima ediyor. daha pozitif ve toplumsal normlara uyumlu davranan hegel istediği kürsüyü elde edebilirken schopenhauer uzun dönem parasızlıkla mücadele ediyor. schopenhauer hakikaten kibirli bir adam. kitabının ilk dizeleridünya benim fikrimdir diye söze başlıyor mesela. “yeni yetme” bu düşünürün bu kadar iddialı olması pek hoş karşılanmıyor.

    dönemin maddecilik anlayışını eleştiriyor. önce maddeyi sonra düşünceyi izleyerek gerçeğin özünü bulabileceğimizi söylüyor. zihinlerimizin niteliğini kavrayabilirsek dış dünyayı çözümleyebileceğimize inanır bu nedenle.

    kendinden önceki filozoflar zihninin özünün düşünce ve bilinçte olduğunu söylüyorlar. schopenhauer ise bu düşüncenin bir kenara bırakılmasını, bilincin zihnimizin yüzeyi olduğunu, bilinçli ya da bilinçdışı istemin davranışlarımıza yön verdiğini söylüyor. bugün bu düşünce sıradan gibi gelse de döneminde yeni düşünceydi. birçoğumuz bilinçaltı kavramını freuddan duymuşuzdur ama felsefe dünyasında schopenhauer ile birlikte freud’dan önce konuşulmaya başlandı.

    schopenhauer, davranışları yönlendiren şeyin asıl şeyin bilinçdışı istem olduğunu söyler. her şeyi istem ile açıklar. mantığı boş görür. birini bir şeye mi inandırmak istiyorsun? o zaman onun kişisel çıkarlarına, isteklerine, arzularına, istemlerine bak der. siyaset sosyolojisine, reklamcılığa, insan yönetimine dair en önemli şeylerden birini döneminin çok ilerisinde söylemeye başlar.

    buradan istemi; insanın özü ve insanın kendisi olduğunu, dünyayı algılama ve yorumlanma şekli olarak ele aldığı anlamını çıkarabiliriz.

    çoğalma/üreme hakkındaki görüşleri de çok tartışılıyor. aşkın metafiziği kitabında bu konuyu enine boyuna inceler. üremeyi bütün organizmaların en son amacı, en güçlü içgüdüsü ve ölümü yenmenin bir yolu olarak ele alıyor. günümüzdeki gibi düşüncesi yok. romantik atıflarla tanımladığımız aşkı o üreme, cinsellik, soyun devamı ve ölüme karşı direnç olarak görür. kısaca bizim romantik aşk diye tanımladığımız şeye kıçıyla güler. ancak çoğalma/üreme istemini seksli bir takım münasebetler olarak ele almaz. üreme istemi spermlerimi sağa sola saçayım, yeni bebekler dünyaya getirelim ötesinde bir de üretici gücü harekete geçiren şeydir onun için. bu nedenle insanı hayatta tutan ve yaşama enerjisi veren istemdir.

    schopenhauer'ın kötümserliği istemin sonsuz olmasından gelir. istem hiçbir zaman uyumaz, sonlanmaz, bitmez. bir istem gerçekleşir gerçekleşmez bir başka istem ortaya çıkar. böyle sonsuza kadar gider. istemin sonsuz olduğu bir dünyada sürekli mutluluk ve barışı elde edemeyiz der. doğu felsefesine yakınlığı burada başlar. istemi bütünüyle bilginin ve aklın buyruğu altına almamız gerektiğini söyler. para ve pulun geçici şeyler olduğunu insanı asla mutlu etmeye yetmeyeceğini, insan mutlu olmak istiyorsa zihni melekelerini beslemesi gerektiğini, sanattan ve kültürün ışığından faydalanması gerektiğini salık verir. akıl insanın kendi kendinin hakimiyeti almasını ve gelişmesini sağlarken sanat istemlerin üstüne yükseltme gücü olduğunu düşünür.

    sonuç olarak schopenhauer; mutlu olmak için akıl, zeka, irade ve sanat ile istemin kontrol altına alınması gerektiğini düşünür. ne kadar az istem varsa o kadar az acı vardır der.

    schopenhauer yapayalnız öldü. karısı, çoluğu, çocuğu, ailesi, vatanı yoktu. yaşadığı hayat, gösterdiği tavır ve duruş tüm bu düşünceleri inşa etti. ölümüne yakın daha keyifli olduğu ve mutlu olduğu söylenir. sanırım yıllar içinde istem ile olan mücadelesini kazandı.
    #211109 ruhum desen | 4 yıl önce
    2filozof 
  17. kant'ın felsefesini temel alır. felsefesini bu temel üzerine bina eder.

    kant'ı aşma iddiasındadır.

    ama schopenhauer'in ''gerçeğin'' doğasına kant'tan bir santim daha fazla yaklaştığını hiç sanmıyorum.

    temel eseri istenç ve tasarım olarak dünya. Bu iddialı eser, kendi zamanında pek ilgi görmemiş, zaten schopenhauer'in kendisi de hep hegel'in gölgesinde kalmış.

    ne yazık ki schopenhauer de metafizik denen dipsiz kuyudan biz aptallara seslenen sayısız filozoftan biridir.

    diğer yandan schopenhauer kötümser etiğin kurucusu.

    anahtar kavramı istenç. kant'taki numenlere karşılık geliyor. Kabaca istenci görünen dünyayı belirleyen en temel gerçek ve evreni kuşatan bir nevi yaşam gücü veya büyümeye dönük kesintisiz bir iştah olarak tanımlayabiliriz.

    Schopenhauer yaşadığımız hayatın işte bu kör istencin dalgalanmalarından başka birşey olmadığını iddia ediyor. Bu yüzden de karamsar. ona göre, insan için mutluluk ve tatmin asla mümkün değil. acı ve can sıkıntısı ise kaçınılmaz.

    bu duruma karşı iki yol öneriyor. birincisi ızdırabın eşit ölçüde parçası olan diğer insanlarla kurulan etik düzlemde bir duygudaşlık. diğeri de çilecilik/inziva yoluyla istenci yadsıma.

    schophenauer'İn kadınları gömdüğünden, cinsiyetçi olduğundan bahsediliyor.Bu yorumu yapanlar çok yüzeysel bir okuma yapıyor kanımca. iyi niyetle yaklaşıldığında başka birşey söylediğini anlamak zor değil.

    kadın erkek ilişkilerinin dinamikleri ve kadın doğası üzerine söyledikleri genel felsefesinin doğal bir uzantısı. Bu konuda hakkını teslim etmem için bu düşüncelerine katılmam gerekmiyor tabi ki.

    sonra hiç doğmamış olmak yaşamaktan iyidir diyor. işte buna katılıyorum.

    metafizikten hayatın pratik sorunlarına döndüğünde eşsiz bir dehayla karşılaşıyoruz.
    #259663 little thirty | 4 yıl önce
    3filozof 
  18. ne yazıktır ki ergen kekolar tarafından okunup esir alınmış düşünür. genellikle kadınlara ilişkin cinsiyetçi fikirlerini temellendirmek için kullanırlar. ancak kaçırdıkları nokta şu ki schopenhauer şimdi doğsaydı, kadınlar hakkında sahip olduğu o leş fikirlerini asla savunmazdı. anakronizme düşmeyin gençler, safsatada boğulursunuz.
    #260622 gibberish | 4 yıl önce
    0filozof 
  19. alman felsefesinin en büyüklerindendir. Kant'tan yola çıkıp kant'ı aştığı iddiasındadır. nefret ettiği hegel'in gölgesinde kalmış, hem yaşadığı dönemde hem de sonrasında onun şöhretine ulaşamamış ama fikirleri ondan çok daha fazla duyulup, benimsenmiştir. bunda hegel'in resmen anlaşılmamak için yazıldığı izlenimini uyandıran eserleri ve schopenhauer'un açık, anlaşılır ancak yoğun üslubu da etkili olmuştur.

    schopenhauer'a duyduğum hayranlık nedeniyle daha önceleri kadınlara yönelik yazdıklarını hep parantez içine alabilmiştim. bu yazılanları genel felsefesi bağlamında anlamak gerektiğini, bu bağlama oturtulduğu sürece schopenhauer'un kadınlarla ilgili tespitlerinin daha adil değerlendirilebileceğini savunmuştum.

    halbuki bu savunmayı schopenhauer'un kendisi duysa aptallığıma götüyle gülerdi.

    schopenhauer'un başta annesi olmak üzere kadınlarla yaşadığı sorunların, kendisine yapılan haksızlıkların kadın düşmanlığında etkili olduğu söylenir.

    peki benim bütün bu görüşleri anlaşılabilir kılma çabalarıma ne demeli? ilginç bir biçimde bu donemde kadınlarla ilgili yaşadığım kişisel trajediler nedeniyle ben de bu yazılanlara suçlama değil tespit gözüyle bakıyordum sanırım.

    bu büyük dehanın kadınlar konusunda nasıl bu kadar büyük yanılgılara düştüğünü hiç bir zaman anlayamayacam. bu yazdıkları nedeniyle kadınların gözünde bütün büyüklüğünü eksi birle çarpıyor. çok büyük kayıp.
    #274135 little thirty | 3 yıl önce
    0filozof 
  20. etik hakkındaki görüşleri ana akım etik teorilerinin gölgesinde kalmışsa da dikkate değerdir.

    daha önceki girdilerde filozofun metafizik sisteminin büyük ölçüde kant'tan etkilendiğini söylemiştim, bu zaten herkesçe bilinen birşey. ancak etik schopenhauer'in kant'la en çok ayrıştırdığı alandır. schopenhauer'in eleştirileri kant'ın etik teorisindeki eksiklikleri anlamak için de önemlidir.

    bildiğiniz üzere, kant, etiği rasyonel insanın zorunlu olarak uyması gereken kategorik imperatiflerle açıklamıştı. schopenhauer rasyonel olana yapılan bu vurgunun saçmalık olduğuna inanır. ona göre rasyonel olan ahlaki olanla her zaman eşleşmez. aksine çoğu durumda rasyonellik kötü eylemi sonuçları itibarıyla daha da tehlikeli hale getirebilir. (benzer bir yaklaşım hume'da da vardır: ''dünyanın yokolmasını serçe parmağımın incinmesine tercih etmekte irrasyonel birşey yoktur.'' yani ona göre de ahlak rasyonel olandan doğmaz.) hatta schopenhauer'a göre akıl, kötü niyetli birisini çok daha ölümcül bir güç haline getirebilir. bu durumda akıl, kötülüğün hizmetine koşulacağından ortaya çıkan kötülük daha büyük olabilir.

    kant'ın etiğine yönelik yaygın bir diğer eleştiri de kurduğu sistemin tümüyle biçimsel olmasıdır, schopenhauer da bu eleştiriyi paylaşır. yani kant etiği ''insanı her zaman kendinde bir amaç olarak gör ve araçsallaştırma'' buyruğunun ötesinde bütünüyle içeriksizdir. kant'ın bütünüyle biçimsel etiği gerçek hayatın karşımıza çıkardığı etik problemlerin çözümüne pek katkı sağlamaz.

    schopenhauer'in kant etiğine yönelik eleştirilerinden birisi de kant'ın insanı hiç de hak etmediği bir yere koyup, onun rasyonalite gibi ayırt edici özelliklerini gereğinden fazla büyütmesidir. insana ve rasyoneliteye yapılan bu anlamsız vurgu hayvanları etik çerçevenin çeperlerine itmiştir. bilindiği üzere, kant hayvanlara yapılan zulümlerin ahlak dışı olduğunu kabul etmektedir. ancak bunun nedeni hayvanların içsel bir değerinin olması ya da onlara karşı doğrudan sorumluluk sahibi olmamız değildir. kant'a göre hayvanlara yapılan kötülükler, önce bu kötülükleri yapanların ahlaki karakterlerine zarar verir ve sonrasında da insanlara yapılacak kötülüklere zemin hazırlar. yani şu pek sık tekrarlanan ve ampirik verilerle de desteklenen hayvanlara kötülük edenlerin insanlara da önünde sonunda zarar vereceğine yönelik meşhur iddia...özetle kant hayvanlara karşı kötü davranmama yükümlülüğümüzü bağlayıcı ancak dolaylı bir yükümlülük olarak görür. kant'ın bu konumu schopenhauer'i çileden çıkarır: ''her hayvanda var olan ve güneşi gören gözlerde parıldayan ebedi özü tanımayan böyle bir ahlaka yazık'' der. Görünen o ki, kant burada hayvanlara yönelik sorumluluklarımızın dolaylı olduğunu söylerken aslında çok da yeni bir şey söylemiyor sadece modası geçmiş insan merkezci önyargıyı tekrarlıyor. Schopenhauer ise insanı hayvanlar aleminin geri kalanından ayırıp, ona kutsallık atfetmenin vahim bir hata olduğuna inanır. yani ona göre hayvanlar ahlaki ilginin dolaylı değil doğrudan konusudur. hatta insanların çoğunluğunun ahlaki karakteri o kadar kötüdür ki insanlar yerine hayvanlarla kurulan samimi bir bağlantı her zaman tercih edilebilir. zaten kişisel yaşamında da insanlardan çok hayvanlarla vakit geçirmiştir.

    kant'ı eleştirip zemini temizledikten sonra, schopenhaur, ahlakın oturması gereken gerçek temelleri gösterir. bunu da yine kant'a yüzde yüz karşıt bir konumdan yapar: etiğin temeli rasyonelite değil doğrudan doğruya duygular ve güdülerdir. ona göre ahlakın konusu olan her eylem her insanda bulunan üç kuvvetin bir bileşimi tarafından belirlenir: bencillik, kötü niyet ve merhamet.

    davranışın arkasındaki bu motifler insanlarda değişen oranlarda bulunur. ilk olarak, insan doğası gereği bencil bir hayvandır. kendi küçücük varlığını koruyup kollamak için bütün dünyanın yok olmasına razı gelir. ancak bir de salt kötü niyete atfedilebilecek eylemler vardır ki bunlar kişinin çıkarlarını sağlamaya dönük doğal eğiliminden (yani bencillik güdüsünden) ayrı bir kategori oluşturur. örnek olarak, salt sadistçe güdülerle yapılan kötülükler, kötülüğü yapana bir fayda sağlamaz, hatta çoğu zaman bu kötülüğü yapan kişinin bencil çıkarlarına da aykırı düşebilir. (örneğin canavarca hislerle cinayet işleyen birisinin daha sonra hayatının geri kalanını hapishanede geçirmek zorunda kalması.) kötü niyet bencilliğe oranla insanlar arasında çok daha nadirdir. ama en ahlak dışı eylemlerin bazılarının arkasında bu güdü vardır.

    bir de merhamet duygusu vardır ki diğer iki bileşenin aksine bu soylu duygu her ahlaki eylemin arkasındaki temel motivasyondur. diğer bütün iyicil güdüler de özünde merhamet duygusuna indirgenebilir.

    schopenhauer'e göre insan eylemlerini belirleyen bu üç kuvvetten en yaygın olanı bencilliktir. kötü niyetse en şeytani olanıdır. ancak merhamet de kimi durumlarda hesaba katılması gereken bir güçtür. hatta bazı kişilerde merhamet duygusu öyle ağır basar ki, bu kişilerde bencilce güdüler kolaylıkla bir kenara bırakılabilir.

    özetle, schopenhauer'e göre iyi insan merhametli insandır.

    peki bir insan neden bencillikle değil merhametle hareket etmelidir? schopenheaur bu temel sorunun cevabını metafizik sistemine atıfla açıklar.

    ona göre merhamet duygusunun uyanması için bir tür ötekiyle özdeşleşme gerekir. yani 'o'nun acılarını kendi acımmış gibi hissedebilmeliyim. her varlık, aynı istemenin tezahürü olduğundan ve bireyselleşme sadece fenomenler dünyasına özgü olduğundan, derin bir kavrayış bütün hissedebilen canlılarda kendi özünü görmeyi gerektirir. işte o zaman merhamet duygusu uyanır ve ötekilerin esenlikleri için kaygılanabilirim.

    peki iyilik yaptığım kişi benden farklı değilse, yani aynı istemenin tezahürleriysek, ona yaptığım iyilik kendime yaptığım iyilik haline gelmez mi? bu bir çeşit bencilliğin kılık değiştirmiş hali değil midir? schopenhauer buna katılmaz. ona göre olgusal düzeyde fenomenler arasında ayrı bir birey olarak yaşarım, bu arada bir sürü karmaşık güdüyle bir oraya bir buraya savrulurum, ancak derin bir kavrayışla maya'nın örtüsünü kaldırıp (sen o'sun!) aslında aynı olduğumuzu anladığımda bu bana ahlaki eylemim için ''motive edici'' olmasa da ''açıklayıcı'' bir perspektif kazandırır. bunun bencillikle ilgisi yoktur, sadece fenomenler dünyasında ayrı bir birey olarak büyük ölçüde bencillik güdüsünün altında yaşarken daha derin bir düzeyde herşeyin farkına varmışımdır.

    son olarak, schopenhauer'in özgür iradeye inanmadığını de ekleyelim. ona göre her eylemimiz ahlaki karakterimiz ve koşulların bir bileşkesinden doğar. aynı insanlar aynı koşullar altında her zaman aynı şekilde davranır. ahlaki karakter ise değişmezdir. yani bir insan yukarıda sözü geçen üç temel kuvvetin belirli bir kombinasyonuyla dünyaya gelir, birinin ya da diğerinin ağır basmasına göre davranır. bu yüzden hiç bir erdem sonradan öğretilemez.

    ona göre, özgür iradenin olduğunu savunanlar eyleme özgürlüğü ile isteme özgürlüğü arasındaki ayrımı göremiyor. istediğimi yapma özgürlüğüm olabilir, ama istediğimi isteme özgürlüğüm yok. örneğin istersem, iş yerinden istifa edip, köye taşınabilirim. ya da istersem, karımı boşayabilirim. ama istemediğim için bunları yapmıyorum. işte bu eyleme özgürlüğü. ancak köye taşınmayı ya da karımı boşamayı ''istemeyi'' isteyebilir miyim? schopenhauer'a göre bu imkansızdır ve bütün bunları istemem ya da istememem ahlaki karakterim ve verili koşulların bir kombinasyonuyla önceden belirlenmiştir.

    peki özgür irade yoksa kötü insanları yaptıklarından nasıl sorumlu tutacağız? schopenhauer insanın eylemlerinden olmasa da numen düzleminde en içsel varlığından sorumlu olduğunu söylüyor. ama bunu anlamak için schopenhauer'in metafiziğini çok iyi kavramak gerekiyor sanırım.
    #292233 little thirty | 4 ay önce
    0filozof 
  21. ülkemizde eserlerinden makaslananlarla oluşturulan kitaplarla bilinen filozof. oysa ki bu kitaplardan çoğu ona ait bile değildir. yayınevleri ortaya karışık bir şeyler yapmışlardır.

    'da sıfırdan felsefeyi icat etmesi bana çok yaratıcı gelmişti ve adama hayran kalmıştım. bence dünyadaki tüm felsefe kitapları yok olsa bile, bu kitap varolmaya devam ettiği sürece sıfırdan felsefi sistemler icat edilebilir.

    tabii tüm bunlar çoğu görüşüne katıldığım anlamına gelmiyor. yine de severim.
    #292234 bachophile | 4 ay önce
    0filozof