bu başlık kişiye özel bir başlıktır
  1. Bu başlığın mülkiyetini alırsam bir şey deneyeceğim.
    #277054 kraftwerk | 3 yıl önce
    2kişiye özel 
  2. kıçıma dapdar siyah kotumu, sırtıma folloş motörhead tişörtümü geçirip çıktım dışarı. dik bir yokuş tırmanıyorum her gün. "yoruluyoruz ama kıçımız şekilleniyor" noktasında ince hesaplarla hayatın aktiflerini artırmaya çalışıyorum. yürürken cem uzan haberini okuyorum. adamın tek icraatı türk mizahına bakınızını bırakmış olması. yine de yere göğe sığdırılamıyor. Bu cümleyi unutmayayım, bir yerde kullanırım diye zihnime kazırken kazıyışın sonunda ":d" iliştiriyorum. sonra, birden hatırlıyorum. şu hayatta kimle duygusal bir ilişki yaşadıysam yazılı iletişimde o nasıl gülüyorsa ben de onun gibi gülüyorum. Duygusal ilişkiler tarihim emoji mezarlığı gibi. birkaç şakaya ":d" şeklinde tepki verdikten sonra karşı tarafın gülüş tasvirini ".d" olarak ortaya koyduğunu anladığım anda benim gülüşüm de ".d" oluveriyor. bir başkası tuşlara rastgele basarak gülüyorsa ben de rastgele basıyorum. öteki, sabaha kadar tiktok'ta takılmasına rağmen "tiktok kapatılsın hüü" çelişkisindekilere özgü gözden yaş gelmeli gülümseyişler benimsemişse ona da aynından yapıştırıyorum.

    bunu tekelin önünden geçene dek düşünüyorum. nasıl bazı insanlar bazı şakalara ayıp olmasın diye iştirak edip güler, samimiyetten yoksun "alemsin ya..." övgülerini düzüyorsa ben işi biraz daha ileri götürüp insanları aynı frekansta olduğumuza inandırmak, belki onlara yaltaklanmak için normalde gülmeyeceğim şeylere aynen onlar gibi gülüyorum. kişiliksiz değilim, kişiliğim kötü. insanlarla iletişimlerimi bir mekana tıksak orası kesinlikle pavyona benzerdi. ve o pavyonun tek konsomatrisi ben olurdum.

    henüz açılmamış bir dükkanın tentesinin altında, gölgede bir sigara yakıp birkaç sene önce gittiğim pavyonu düşünüyorum. bu gönüllü dolandırılışa hala gönlümün olduğunu fark edip anlatmaya başlıyorum.
    #277098 kraftwerk | 3 yıl önce
    2kişiye özel 
  3. Şu hayatta bir türlü memnun olmadığım şeyler sıralı liste gibi bir playlist var zihnimde günlerdir. Galiz küfürler ediyorum desem galiz olmayan küfür mü var diye de bozarım kendimi sonraki satırda. Öyle de delikanlıyım yani. Ekonomi, özgürlükler, falan filan memleketin ahvaline dertlenecek hal kalmıyor memleketin ferdi olmanın getirdiği sıkıntıdan. "bi' zeytinliğim olsa, her yere bisikletle gitsem" gibi yaşlı yaşlı konuşuyorum.

    Biri geliyor, naber ya, diyor, seni, diyor, yorgun gördüm, diyor. İçimden fuck off dışımdan fatoş, diyorum, yorgun olabilirim çünkü. Zira insan nasıl yakışıklıyken yakışıklı görünürse yorgunken de yorgun görünür. Kimseye çirkin görünüyorsun, kel görünüyorsun, bugün kısa boylusun dediniz mi? Bu da aynı hesap. Yorgunum, çünkü yorgunluğumun yaşamak gibi bir anlamı falan yok. Kendimi çok kıymetli bulduğumdan ananas avokado serisi almıyorum cebimdeki son parayla. Ya da işten çıkarken adama ingilizce am günü yağ. Bunlar eski güzel değil ama sempatik günlerde kaldı.

    Bir bay yolun ortasında yürüyor uzaklara baka baka, yarım saattir falan daha demin dünyanın en önemli işini halletmiş, sıradaki dünyanın en önemli ikinci işini kafasında ölçüp tartıyor gibi yüzünü buruşturuyor. Ah, diyorum, bayım, müsaadenizle birkaç kapik karşılığında derdinizi sikeyim. Bluetooth kulaklığının tekini çıkarıp erectus görmüş gibi şaşkın gözler ve çenesinin yayı sikilmiş gibi açık ağzıyla güç bela şu cümle dökülüyor ağzından; grande olsun lütfen.
    #282344 kraftwerk | 2 yıl önce
    0kişiye özel 
  4. imgelerle dolu rüyasından uyanıp yalnızca bilinçaltında rastladığı güzel kadınları anımsayan bir denyo gibi içti ilk sigarasını. Bir gün bir sigarasının son sigarası olacağı düşüncesi onun için ölümle ilişkisizdi. her zaman sigarayı bırakabileceğine dair bomboş umut taşıyan tiplerdendi.

    "anadolu yakası pasif var mı?"
    Twitter'da aşağı kayarken rastladı bu çağrıya. Anadolu yakasında mutlaka en az birkaç pasif olmalıydı fakat aşk yapmak için boğazda yolculuk yapmayı zül gören birinin bu aşkta ne kadar aktif olması beklenirdi ki?

    Metrobüse Mecidiyeköy'den binip altunizade'de indi. Telefonunu çıkardı ve tweet'i yanıtladı: "var"
    #283983 kraftwerk | 2 yıl önce
    0kişiye özel 
  5. Oraya dooru fazla gidersem buraya dönmem coorafya gereği.

    Kendimle ilgili gelişmeleri bundle'dan takip ediyor, yetişemiyorum. Esasen kişisel olarak gelişemiyorum da. Enteresan anekdot ve hatta belki konjonktür. Teşekkürler kraft vesselamu teşekkür werk.
    #284713 kraftwerk | 2 yıl önce
    0kişiye özel 
  6. selamün aleyküm club of 27,

    bugün de boktan düzen(sizlik) beni öldür(e)medi. bilinç yokluğunun nasıl bir nane olduğunu tatmış olmak ölüm korkumu körüklüyor olsa da bir yandan ve de bir ihtimal gözü başka galakside açma vaadine de sıcak bakmıyor değilim. iyisi mi eve gidip kalan son iki biramı içeyim, dedikten sonra eve gidip ertesi gün uyanmam gereken saate kadar öylece ve sadece uyanık kalarak geçirdiğim günlerden birindeyiz. iki buçuk aydır son iki biramı aynı sebep(ler?)le içmiyorum. kendine birtakım görevler yükleyen kontrdepresyon kimseler tarafından öyle bi' şey söyleniyor ki heyecandan gözlerim parlayacak ve tiz bir sesle kabul edeceğim öngörülerek, öyle bi' şey ki hiçbir anlamı yok. aslında, bilmiyorum ve tanı koyacak bir yetkinlikte değilim fakat, depresyonda veya herhangi başka bir popüler sıkıntının içinde değilim. sadece, biraz uzunca bir süredir canım çok sıkkın.

    ama yine de hayattayız. insanın ruhunu ısıran kalabalık bir sokaktan tenha bir yere sapmanın verdiği rahatlığı da tadacağız tekrar, biriyle göz göze geldiğimizde o tarifsiz çarpıntıyı da. işeyeceğiz litrelerce en son anlarda. istediğimiz şeyler her zaman mı olmamaya devam ediyor yoksa isteklerimiz mi sıkıntılı çözemeyeceğiz belki ve bir ihtimal bazıları olacak. olunca, eh yani ne bekliyordun, çok da bir şey olmayacak. olacak ya da olmayacak, ciklet kadar anlamsız ve fakat ikram edilirse geri çevrilemez. karın ağrısı gibi bir hayat. osursan geçer ama bu sefer kokar.

    keşke gelebilseydin anneciğim. olsun, belki sonra. iyisi mi eve gidip kalan son iki biramı içeyim.
    #284947 kraftwerk | 2 yıl önce
    0kişiye özel 
  7. 1

    uzandığı yataktan kalkarken neredeyse hareketsiz denecek kadar yavaş hareket ediyordu. yine de uzun sürmedi doğrulması. yorganı kaldırmamıştı bile. uyuyup uyumadığını ne yorganın düzeninden ne de suratından anlayabilirdiniz. gözleri, neredeyse hiç uyumamış ya da hala uyuyor gibiydi. oturduğu yerde birkaç saat önce çıkardığı çorapları giydi. şu an, ilk seferinde sol ayağına giymiş olduğu çorabın tekini sağına giyip giymediğini de düşünüyor olabilirdi dünkü şeyi de. nefes darlığından mustarip sanılacak kadar iç çekiyor ya da belki artık yalnızca öyle nefes alıyordu. ıstırap, dedi, aynı kökten geliyor.

    Neydi o dünkü şey, diye düşünüyordu şimdi ağır ağır, cılız bir güçle ayağa kalkarken. Sesli düşünüyor ya da kendi kendine konuşuyordu, dünkü ney, şeklinde zayıf sesli soru düştü, ters giyilmiş çorapların ucuna. Odanın ortasında dimdik doğrulmuş, başı eğikti. Kafasının tepesindeki saçların bir bölümü sert bir rüzgarla dökülmüş gibiydi. Sonra, kaldırdı başını;
    "tabii... Evet öyle ya, iki adım önümde yürüyen eski ayakkabılı gence bakılırsa saat öğleden sonra üç falandı. Dün tabii, dün. Ha, eski ayakkabı dediysek o kadar da eski değil. Epey giyilmiş. Muhtemelen çok fazla ayakkabısı olmayan bir genç adam. Genç... Genç dediysek de- eh, her neyse. "
    Başını sağa sola salladı birkaç defa. Üstü çıplak, altında gri kırçıllı kumaş bir pantolon vardı. Birkaç adım atıp odanın sınırına geldiğinde geri dönüp az önce durduğu yerde ters yönde durdu bu kez. Başı dikti.
    "dünkü şey ne acayipti sahi. Saat öğleden sonra üç civarıydı evet. O sırada, tam da o an da eski ayakkabıları gördüğümde düşünüyordum. Yüksekten düşerken gözden akmış olan yaşın fiziksel sebeple mi duygusal sebeple mi aktığını inceliyorlar mıydı acaba olay yerini inceleyen görevliler? Bunu düşünüyordum işte. Nedense yüksekten düşen kimsenin de vücut bütünlüğü bozulmaz gibi geliyordu o an. İnsanın, kendi ölümünü tahayyül ederken bir köşede durup izliyormuşça senaryolar yazmasına benziyor biraz. Bazı açılardan... "
    Başını yukarı aşağı salladı birkaç defa. Ellerini ceplerine soktu.
    "bu mühim bir konu. Onu dairedekiler anlamaz. Onlar hiçbir şeyden anlamaz ya... Evet, o gün yine dairede işim vardı. O oturdukları yerde altlarına sıçmış gibi rahatsız suratlara sahip kafasız memurların olduğu yere deniyordu: daire! Üst kademelerde hep erkekler vardır dairede. Hem de o eskimiş ayakkabının bok sürülmüş tabanına benzeyen suratları olan erkekler. Tabii. Öyledir daire. Boku olmayan giremez. Siz orada bir memura işinizi izah etmeye, şanslıysanız yaptırmaya, çalışırken onlar binbir uğraşla yakaladığınız memuru çağırıp dakikalarca konuşur, gülüşür, oynaşırlar. Tabii, oynaşırlar."
    Omuzları hızla inip kalkıyordu. Elleri ceplerinden çıkmış, yumrukları sıkılıydı. Komodinin yanındaki gıcırdayan sandalyeye oturdu. Bir sigara yaktı.
    "evet, o gün yine dairede işim vardı. O gün hangi gündü? Dün. Dün dediysek, öğleden sonra üç dünü. Öyleydi, evet. Memur kadına işimi yaptırmak için neredeyse yalvarırken gözyaşı meselesini düşünüyordum bir yandan evet. Gerçekten... O kadının porselen gibi gözüken tenine de dalıp gitmemiştim. Sıkıntıdan büzüp durduğu dudakları kadar güzel bir günü en son ne zaman tatmıştım? Bunu da düşünmüştüm, birazcık. İşte sonra, tam o anda-"

    Kapı, dövülür gibi yumruklanmaya başladı. Sigarasını küllüğe bırakıp ayağa kalktı, kapıya yöneldi.
    #285057 kraftwerk | 2 yıl önce
    0kişiye özel 
  8. 2

    Kapıyı açıp yarım adım geri çekildi. Bir insan oradan ne geçebilir ne de onun kapıda dikildiğini söyleyebilirdi. Kapıda bekleyen kısa kıvırcık saçlı kadının ifadesiz yüzüne baktı. Gözleri sağa sola kaçmaya çalışıyordu. Olduğu yerde hafifçe sallandı. Kadın, başını kaldırıp sordu, nasılsın?

    Şiddetle öğürmeye başladı. Korkunç sesler çıkarıp çırpınırken ellerini sırtına, sırtındaki o hiç dokunamadığı noktaya kavuşturmaya çalışıyordu. Kapıyı, kadının ifadesiz yüzüne güç bela kapatıp gıcırdayan sandalyesine oturup yazmaya başlayana dek öğürdü.
    #285229 kraftwerk | 2 yıl önce
    0kişiye özel 
  9. Birinci dünya problemleri sebebiyle canı fena halde sıkılmış olduğu göt çenesinin büzüşmesinden anlaşılan Çağıl Bey koridorun başında göründüğü an "heh" dedi "şimdi sorayım". Ne hızlı ne yavaş yürüyordu Çağıl Bey. Ne kontrol ediyordu çalışanları ne de bakmadan geçip gidiyordu. Spor ayakkabıları 'gırç gırç' ederken takım elbisesi zaptetmeye çalıştığı protein tozlarından yorgun düşmüştü. Çağıl Bey, suratı asıkken biri ona seslendiği an her sabah üzerinde çalıştığını ele verecek hızda sımsıkı bir gülümseme zımbalardı yüzüne. "Çağıl Bey, bir dakikanız var mı" sorusunun git gide volümünün düşüşünden daha hızlı zımbaladı gülümsemeyi Çağıl Bey. "Elbette K." diye yanıtladı. Bluetooth kulaklığı kulağındayken uzakta, boş bir noktaya bakıyordu. O an K'yı mı dinliyor adil bir yönetici olmanın herkesi yoksullukta eşitlemekten geçtiğine ilişkin bir podcast'e mi kulak veriyor anlayamadı. Çağıl Bey'in baktığı boşluğa dönüp baktı K. Işınsu Hanım'ın elinde BB kremi sallayarak "çok iyi geldi çok iyi" dediğini işitti. Göz ucuyla buraya bakıyordu Işınsu Hanım da. Işınsu Hanım son dörtbuçuk aydır 'çok iyi geldi' ya da 'aslında çok zararlıymış' sözleriyle yaşıyordu. Bazen bu cümleleri aynı şeyler için kurduğu da oluyordu. K boğazını temizledi. Boğazındaki kurumuş talepleri yanlış yorumlayan Çağıl Bey "en az üç litre içmek lazım" der gibi baktı kısaca. Yutkundu K, müsait olduğunuzda odanızda görüşsek çok memnun olurum, dedi. Çağıl Bey K'ya göz kırpıp "15 dakika sonra" dedi ve Işınsu Hanım'a bakarak burnundan kısa sert bir nefes alıp odasına süzüldü bir prens gibi.

    K masasına dönüp saate baktı. Etrafında herkes aynı şeyleri tekrar tekrar söylüyordu.
    "aklı olan yurtdışına gider abi."
    "vegan hem de. Ba-yıl-dım."
    "eteryum'un grafiği çok şey anlatıyor."
    "aras berke tenisi çok sevdi ama biliyorsun takım sporları..."
    Gözleri karardı K'nın. Birkaç dakika öylece oturdu sesler çarpışırken. Biraz sonra, Yüzüme bir su çalayım diye geçirdi içinden. Kalkıp Kartla açılan tuvalet kapısına kartını okuttu. İşe girip çıkarken okuttuğu kartı tuvalete girip çıkarken okutması çalışmakla sıçmayı bir noktada birleştirmişti K'nın aklında. Yüzünü yıkarken çağıl bey'in eğitilmiş olduğu anlaşılan düzgün diksiyonunu duydu kabinlerin birinden. Odasından da klozete süzülmüştü şimdi. "hindistan harika bir deneyimdi hayatım" diyordu spor ayakkabılarını gıcırdatırken. K, bir süre hindistan'ı düşünüp seyrelmiş saçlarına, ince bileklerine, çerçevesiz gözlüğünün ardındaki yarı kör gözlerine baktı. Hindistan'ı sikeyim, dedi içinden. Kartını okutup sıçtığını yönetime bildirerek masasına döndü.

    "deadline'ı şaka mı bu işin abi" sesiyle yarı körlüğü attı üzerinden k. Serhan bey, üç kocaman kamerası olan telefonuna bakarak deadline'ının şaka olup olmadığını sorguladığı e-postayı k'ya gönderdi. Bu iş sende o zaman, dedi. K, hiçbir şey söylemedi. beklenenin aksi bir cevap vermedikçe zaten konuşmasına da gerek olmuyordu. Oldu o zaman, diyerek Yerine dönüp iş arkadaşlarıyla bildikleri bütün peynirler üzerine konuşmaya devam etti Serhan bey.

    Karmaya ve mailleşmeye inanan çağıl bey "bekliyorum k" yazılı olan e-postayı gönderdiğinde k hemen kravatını kontrol edip ayakkabılarındaki tozları pantolonunun paçalarına siliverdi hızla. Bir yudum su içip kalktı, ağır ağır yürüdü çağıl bey'in cam ofisine. Çağıl bey odasında çalışırken kucağına dahi otursanız eğer ses çıkarmazsanız geldiğinizi fark etmeyecek kadar odaklanmış halde çalışıyor görünmeye çok önem veriyordu. K, odaya girip cam kapının kapatmasına rağmen pek de kapanmamış gibi görünmesine takılıp kapıyı seyretti. Biraz kıpırdandı görünmez olup olmadığını test etmeye çalışır gibi. çağıl bey harıl harıl çalışıyor gibiydi. Sonra "geldim ben, çağıl bey. Geldim" diye ağzında dolaştırıp durdu kelimeleri. Çağıl bey "hah geldin mi sen, geç otur" diyerek bakmadan yer gösterdi. Çağıl bey'in gözlerini ekrandan ayırmasını bekliyordu k gırç gırç sesleri eşliğinde. Çağıl bey, gözlerini ayırmadan "bir şey soracağım hayatım, hindistan mı japonya mı? Tek seferde söyle" dedi. K, "hindistan'ı sikeyim" deyince gırç gırç sesi kesildi. Çağıl bey, uzakta, boş bir noktaya baktı.
    #287134 kraftwerk | 2 yıl önce
    1kişiye özel 
  10. "Seçimlik harekete bağlı intihar girişimi sonucunda ölümünüz, bazı kimseler için istatistiki veriden öteye geçmeyip bir anlık ahmaklık olarak tanımlanacaktır. Sırf bu nedenle hayatta kalıyor olmanız neredeyse yaşamınıza son vermeniz kadar trajiktir benim gözümde. Fakat her nasılsa bu anlayışları kenara koyabilmiş ve hatta giderayak içinde yaşadığınız topluluğa iki çift söz söyleme isteği duyuyor olabilir, hatta cüretkar davranıp onları, devleti, mesleğinizi, ailenizi, eşinizi ve yaşamınıza etki eden herkes ve her şeyi yargılayabilirsiniz. Bu infazsız yargınızın sonucunu, hangi haber kanallarında kaç dakika hangi gazetelerde kaç santimetre yer kaplayacağını tahmin etmek için ölümünüzü bir köşede oturup seyretmenize gerek yok. Şimdiye dek yaşadıklarınız ve size yaşatılanların arka planındaki tüm birikimlere kıyasla yargınızın kapladığı alan zannediyorum bir 'hiç' olacaktır."

    "Yaşamınız boyunca ince hesapların, iyi bir vatandaş olma çabasının, yeterli bir ebeveyn vefalı bir evlat olma güdüsünün sonunda kabataslak bir ölümü hak etmeyişinizin karşısında duran herkese hitap etmekse de niyetiniz bu yazının ilk cümlesini tekrar edip son sözlerinizde onurlu olduğuna inandığınız insanlara nişan alabilirsiniz. Yaşamdan kendi iradesiyle ayrılanların anlık histeri krizi geçirdiğini zanneden ahmakları bir kenara koyup görece aklı başında yığınlara hitap etme isteği duyarsınız. Ünlü olma fırsatı gibi. Ana haberin yıldızı olmak istersiniz bu akşam. Ölü bir bedeni yargılamayacaklarına olan güveniniz sayesinde politik konularda atıp tutabilir, yaşarken faydasını görmediğiniz meslek örgütünüzün siz öldükten sonra yayınlayacağı yakışıklı açıklamaları hayal edip keyiflenirsiniz bile."

    "Yaşamdan ayrılabilineceğini idrak etmek bir düşünce silsilesinin ardından geçiş kartı gibi konur cebinize. Betonla çevrili yüz metrekare için heba edilen yıllar boyunca cebinizde bu kartla yaşayıp bu kartı kullanmadan ölmeniz de mümkün."

    Sıkıntılı yüzü kararmıştı. Kalkıp mutfağa yürüdü topallayarak. Sağ bacağı uyuşmuştu. Durup mutfak tezgahına yaslandı. Kulağına sıkıştırdığı sigarayı kırıp tütünü kağıdın üzerine boşalttı. Kağıdı parmakları arasında yuvarlarken yazdıklarını düşündü. Odasına geri dönüp duvardaki rutubeti seyrederek içti sigarasını. Ceplerini yokladı.
    #287554 kraftwerk | 2 yıl önce
    0kişiye özel 
  11. terk edildiğimde tirileçenin balkan tatlısı olduğunu zannediyordum. tirileçeyi balkan tatlısı sanan herkes gibi ben de bu konu üzerine hiç düşünmemiş, balkan tatlısı satan pastanelerin dolaplarında gördüğüme inandığım balkan ülkelerinin bayraklarına ve tentelerde balkanvari sözler geçtiğine, hatta bazı uyanık işletmelerde "balkanlardan gelen lezzet" gibi sloganlarına rastladığıma ikna edilmiştim bilinmeyen bir güç tarafından. mandela etkisini düşünüyordum müstakbel eski sevgilim okyanus ötesinden gelen lezzetini kaşıklarken. monopoly'deki amcanın gözlüğü var mıydı? bilemiyorum.

    aslında, ayrılığı ilk teklif eden ben olmuştum. bu yüzden, o an terk edilmiş hissetmiyordum. geri alamadığım bir e-mail gibiydi yaşananlar. ayrılmak isteyip otuz dakika sonra pişman olacak kadar karaktersizdim. tam olarak bu anda ayrılmaya karar verirdim kendimden, ben olsam. ben o olsam yani. gerçi ben o olsam, o şu an tirileçenin balkan tatlısı olmadığını da bilir, mescid-i aksa diye kubettüs sahra'yı da paylaşmazdı.

    bir ilişkiyi bitirmek için 'güçlü görünen' bir sebebiniz yoksa saçmalıyorsunuz. ben çok saçmalamıştım en azından. aslında yaşamımın büyük bölümünde saçmalamışımdır hep. somebody put something in my drink tadında yaşadım yıllarca. n'oluyor lan, ifadesiyle. ilişkiye başlarken de n'oluyor lan ifadesi vardı suratımda, ilişki biterken de. mutlu ya da mutsuz değildim. anlam veremiyordum. irademin tümüne sahip çıkamıyor gibi hissediyordum kendimi bildim bileli. bir türlü tüm hayvanları toplayıp ahıra kapatamayan bir çoban gibi beceriksizce mücadele veriyordum yaşamımda ve zihnimde. baktığım her yönde, gözlerim ile baktığım noktanın arasında, ortalarda bir yerde tül bir perde vardı sanki hep. oraya bakıyorum fakat o incecik perdede belli belirsiz görüntüler oynuyor. anlamıyordum.
    ilişkiyi bitirmek isterken de bu bitişin güzellikler getireceğinden, yaşam düzenlerimizin ve dünyaya, birbirimize bakışlarımızın çok uzak olduğuna ilişkin inancımdan bahsetmenin yetersiz olacağını düşünmüş olmalıyım ki ikibinlerin başında bilgisayar alınmasını isteyen çocukların sıktığı "hem derslerime yardımcı olur" yalanına benzer yalanlar uydurmuştum. bunları aniden bu sabah uyanınca mı fark ettin, sorusuyla karşılaşmamak için bir süredir bu konu üzerine düşündüğüm yalanını (hiçbir şeyi uzun uzun düşünemiyordum) ve ayrılığın gerekliliği konusunda elimi güçlendirmek için başka birinden fena halde hoşlandığımı iddia ettim. otuz dakika sonra pişman olmasaydım belki saçmalamış sayılmayacaktım fakat otuzbirinci dakikadan bu kez o beni terk edene dek hoşlandığım o hayali kişinin kim olduğuna ilişkin bir sürü ayrıntı uydurmak, saatlerce saçmalamak zorunda kaldım. usta bir yazar gibi tasarlamıştım karakterimi. onu ilk gördüğüm anı ve tanıştıktan sonra nelerden bahsettiğimizi, nelerden hoşlanıp hangi noktalarda ilişkim olduğu için geri durduğumu ve fiziksel özelliklerini (bu konuda o zamanlar sınıf arkadaşım olan ve onun tanımadığı birinden kopya çektim) sıraladım. harika bir insandı uydurduğum karakter. müstakbel eski sevgilim beni terk edene dek merak ediyor, devamlı soruyordu. sordukça uydurdum. uyduruk bir hoşlantı yarattığım için hiçbir olumsuz özelliğinden de bahsedemiyordum. hatta olumsuz bir yanı bile yoktu uyduruk aşkımın. gerçekten de müstakbel eski sevgilim onunla boy ölçüşemezdi. "bir uyuduruk'a bak, bir kendine. yazık..." diye üzülmüş olabilir ayna karşısında falan. fena halde saçmalamış ve sıçmıştım. sıvıyordum da.

    ne kadar çok abooov kebap vardı şu hayatta. sanki her biri, bir önceki abooov kebaptan intikam alır gibi bir 'o' daha ekliyordu. her seferinde daha o'lu abooov kebaplarla karşılaşıyordum. müstakbel eski sevgilim de benim abooov kebap dükkanımın karşısına daha o'lu bir abooov kebap açıp işletmemi yerle bir etmeye yeminli, ticari zekadan nasibini almamış sırf hırsla iş yapan bir usta gibi tam karşıma kendi dükkanını açmaya niyetlenir gibi benim uyduruk aşkımın saltanatını sarsmadan beni terk etmek istememişti. gerçek bir insan üzerinden uyduruk bir flört uydurmuş ve "ben de boş değilim hem de daha flörtözüm" anlamına gelebilecek erotik hikaye girişine benzer bir anlatım sunmuştu. sonra daha fazla uzatmadan, ayrıldığımızı karşılıklı olarak beyan edip uzlaştık ve uzaklaştık.

    sigaramı yarım bıraktığı tirileçenin üzerinde söndürdüm. kasadaki sivilceli ergene, adios, deyip dışarı çıktım. caddede çalı yuvarlanıyordu.
    #288050 kraftwerk | 2 yıl önce
    0kişiye özel 
  12. bu sabah acil işlerim olmasına rağmen caddede ağır ağır yürürken başka bir ilde yaşayan arkadaşımla bir meyhanede oturuyor gibi türkiye'de ve dünyada artık neden estetik üzerine konuşmak ve düşünmek istemediğimi, vasatın makullükle özdeşleştiğini ve anayasal zemin falan değil de araç park etmenin püf noktaları gibi kıytırık konular hakkında konuşmak istediğimi gerekçeleriyle tek fakat uzun bir cümleyle kendi kendime açıkladım hayali masamızda. haklısın, der gibi bir yüz ifadesine ek olarak kendi konuşma sırasının gelmesini beklemenin verdiği kıpır kıpırlık üzerindeydi. bacağını sallıyor, bacağını salladığının yarısı kadar şiddetle de masa sallanıyordu. muhtemelen anlattıklarımın da yarısı kadarını gerçekten dinliyordu. yine de, kısa bir an için, güzeldi.

    bir süredir ve bir süre daha hiçbir şey yapmak istemiyorum.
    #288159 kraftwerk | 2 yıl önce
    1kişiye özel