kadıköy bostancı sahil şeridinde çifte havuzlar ile caddebostan arasında kalan muhitin adı göztepedir. içeri doğru yukarıdaki tren yoluna kadar uzanır. minibüs yoluna vardığında ismi üst göztepe olur. ne var ki uzun bir süredir göztepenin göztepe olduğu zamanlarda dutluk olan ve d 100 karayolunun üstünde kalan bölgeler de çakal emlakçılar tarafından göztepe olarak pazarlanmakta. sakın kanmayın. oranın adı fetih mahallesi.
1925 yılında döneminin en büyük türk futbol takımlarından olan altay sk’dan bölünerek ortaya çıkan, şimdilerde süper lig’de izmir’i temsil eden tek takımın adının geldiği, izmir’in en güzide semtlerinden biridir.
4 maçlık galibiyet serisinin üzerine 3 garip mağlubiyet alarak küme düşme riskinin geçmediğini herkese göstermiş izmir'in gururu.
1 ay önceki girdimde en az 2 transfer daha beklediğimden bahsetmişim ama olmadı. sadece galatasaray'dan aytaç kara sezon soununa kadar kiralandı. yeni transferlerin takımla uyum sağladığına dair tek örnek di santo olabilir. adis'in sakatlığı ve ege'nin çok az forma şansı bulmaya devam etmesi nedeniyle kadroya dahil edilen di santo, şubat ayıyla birlikte ilk 11 çıkmaya başladı. adis'le kıyaslayınca ayağının daha temiz, şutlarının daha net, ikili mücadelelerinin daha zayıf olduğunu gördük. tannane henüz 2 maçta sonradan oyuna girdi, ne yaptığını bilmiyoruz. moubandje de 3 maçta şans bulabildi ve ilk gördüğümüz maç olan başakşehir maçındaki asistiyle "oh be, nihayet ayağı olan bir bek" dedirtmişti bize. ama 2 haftada 1 sahada görebiliyoruz, nestor futbol iq'su olmayan berkan'dan vazgeçmiyor.
gene bir önceki girdimde bahsettiğim puan senaryosundan çok da uzaklaşmamışız aslında. başakşehir ve altay'dan en az 4 puan çıkartırız demişim (başakşehir'i yenip altay'a yenildik). kupada beşiktaş bizi doğrar demişim (penaltılarla da olsa elendik). hatay ve galatasaray maçlarından puan alamayız demişim (sıfır çektik). özellikle altay, hatay ve gs maçları bizim için küme düşme potasından uzaklaştığımızın garantisi olabilecek maçlardı. altay'ın maçın neredeyse tamamında kendi yarı sahasından çıkamamasına rağmen 2 pozisyonla işi bitirmesi, hatay'ın oyunu sıkıştırarak ilk yarıyı 2-0 önde kapatmasından sonra sıkıcı hale büründürerek kazanması ve arda kardeşler'in gs maçını talimatla yönetmesi bizi 26 maçta kazanılan 27 puanla 16.'lıkta bıraktı. oyun planının sağlamlığı oyuncu grubunun zekası ile tamamlanmadıkça da ligin son maçlarına kadar düşme korkusunu hissedeceğiz. berkan, soner, kerim, murat, wilker, yalçın, atakan, kahraman, baku ve lourency bu ligin oyuncuları değil. halil, adis, irfan can, dino, ndiaye ve atınç hata yaparak oynadıkça oyundan kopan oyuncular ve istikrarları yok. antalya, malatya, sivas ve başakşehir galibiyet serisinin şans olduğunu söyleyenlere de inanmıyorum çünkü efektif bir hücum hattı (başakşehir maçında 5, sivas maçında 3 isabetli şutun 2'si gol oldu) nestor ile birlikte takımın karakteri haline gelen "topla oynama önemli değil, hızlı kontra önemli" mantığı ile birleştiğinde kazanmak normaldi. altay'a karşı efektiflik, hatay'a karşı hızlı kontra ve gs'ye karşı da masa oyunlarından arınmış bir maç yoktu ortada. özellikle gs maçından sonra en az 2 maçı seyircisiz oynayacağız (kasımpaşa ve alanya maçları olacak). belki de bu baskı ortamında takımın kendi kendine kalması, iç hesaplaşma yapması gereken oyuncuların kendilerini toplayabilecek kadar zaman bulması biraz daha iyi gelir, bilmiyorum.
haftaya oynanacak giresun deplasmanına çok büyük önem atfetmeye gerek yok. daha 12 maç var. bu takıma ise 4 galibiyet (ya da bi' şekilde alınacak 12 puan) yetecek bence. arda kardeşler faciasından sonra bir süre futbol konuşup izlememek en güzeli ama gençliğin katili olan izmir'in gururunun peşini bırakmak diye bir şey söz konusu değil tabii. önce ligte kalmayı garantileyelim, sonra kendi sorunlarımızı her alanda tartışmaya devam ederiz. unutmadan: "futbolun katili türk hakemleri" sloganının tüm bu sikko düzeni temsil ettiği de akıldan çıkmasın.