1. sözlüğün dengesizi olduğum için sadece bu hesap ile hakkında dokuz adet girdi yazmış ve göztepe dışı sebeplerle silmiş olduğum takım.

    baya bir aşkla sevdim ben onu. lokal bir ingiliz takımı tutar gibi sadece 500 kişilik bir grupla kuşadası'na peşinden gidip formayla bunlar kim lan diye bakan turistlerin arasında bira içip, deplasman tribününe girmek için karaborsa bilet aldığım, bir istanbul büyüğünün asla veremeyeceği zevkleri bana yaşatan ve hatırası hep kalbimde kalacak takım. ben göztepe peşinde koşarken salihli, turgutlu, manisa falandı rakiplerimiz. o zamanki adıyla ikinci lige tutunmaya çalışırdık ama kimseye boyun eğmezdik. evinde bizi 6-0 yenen aydın'a "altı tane attı, hemen götü kalktı" diye bağırıp evimizde onları yenme motivasyonunu kaybetmeyen göztepelilerdik biz. onun için fenerbahçe'yi aldattım be.

    ancak ve ancak an itibariyle benim için yok hükmündedir. altı mı beş mi kaç maçtır kazanamayan galatasaray'a hem de kendisi de düşme korkusu hissederken kaybetmek ve acı olan kaybettiği takımın anlık haline rağmen hala avrupa fatihi, türkiye'nin en büyüğü falan zannetmek, bunu doğal karşılamak, küme düşmeyi bunları yenmeye tercih etmek gibi anlaşılmaz eziklikleri yüzünden benim ile bağım kalmamıştır.
    #273406 unidentified pasta | 3 yıl önce
    3spor kulübü 
  2. 4 maçlık galibiyet serisinin üzerine 3 garip mağlubiyet alarak küme düşme riskinin geçmediğini herkese göstermiş izmir'in gururu.

    1 ay önceki girdimde en az 2 transfer daha beklediğimden bahsetmişim ama olmadı. sadece galatasaray'dan sezon soununa kadar kiralandı. yeni transferlerin takımla uyum sağladığına dair tek örnek di santo olabilir. adis'in sakatlığı ve ege'nin çok az forma şansı bulmaya devam etmesi nedeniyle kadroya dahil edilen di santo, şubat ayıyla birlikte ilk 11 çıkmaya başladı. adis'le kıyaslayınca ayağının daha temiz, şutlarının daha net, ikili mücadelelerinin daha zayıf olduğunu gördük. tannane henüz 2 maçta sonradan oyuna girdi, ne yaptığını bilmiyoruz. moubandje de 3 maçta şans bulabildi ve ilk gördüğümüz maç olan başakşehir maçındaki asistiyle "oh be, nihayet ayağı olan bir bek" dedirtmişti bize. ama 2 haftada 1 sahada görebiliyoruz, nestor futbol iq'su olmayan berkan'dan vazgeçmiyor.

    gene bir önceki girdimde bahsettiğim puan senaryosundan çok da uzaklaşmamışız aslında. başakşehir ve altay'dan en az 4 puan çıkartırız demişim (başakşehir'i yenip altay'a yenildik). kupada beşiktaş bizi doğrar demişim (penaltılarla da olsa elendik). hatay ve galatasaray maçlarından puan alamayız demişim (sıfır çektik). özellikle altay, hatay ve gs maçları bizim için küme düşme potasından uzaklaştığımızın garantisi olabilecek maçlardı. altay'ın maçın neredeyse tamamında kendi yarı sahasından çıkamamasına rağmen 2 pozisyonla işi bitirmesi, hatay'ın oyunu sıkıştırarak ilk yarıyı 2-0 önde kapatmasından sonra sıkıcı hale büründürerek kazanması ve 'in gs maçını talimatla yönetmesi bizi 26 maçta kazanılan 27 puanla 16.'lıkta bıraktı. oyun planının sağlamlığı oyuncu grubunun zekası ile tamamlanmadıkça da ligin son maçlarına kadar düşme korkusunu hissedeceğiz. berkan, soner, kerim, murat, wilker, yalçın, atakan, kahraman, baku ve lourency bu ligin oyuncuları değil. halil, adis, irfan can, dino, ndiaye ve atınç hata yaparak oynadıkça oyundan kopan oyuncular ve istikrarları yok. antalya, malatya, sivas ve başakşehir galibiyet serisinin şans olduğunu söyleyenlere de inanmıyorum çünkü efektif bir hücum hattı (başakşehir maçında 5, sivas maçında 3 isabetli şutun 2'si gol oldu) nestor ile birlikte takımın karakteri haline gelen "topla oynama önemli değil, hızlı kontra önemli" mantığı ile birleştiğinde kazanmak normaldi. altay'a karşı efektiflik, hatay'a karşı hızlı kontra ve gs'ye karşı da masa oyunlarından arınmış bir maç yoktu ortada. özellikle gs maçından sonra en az 2 maçı seyircisiz oynayacağız (kasımpaşa ve alanya maçları olacak). belki de bu baskı ortamında takımın kendi kendine kalması, iç hesaplaşma yapması gereken oyuncuların kendilerini toplayabilecek kadar zaman bulması biraz daha iyi gelir, bilmiyorum.

    haftaya oynanacak giresun deplasmanına çok büyük önem atfetmeye gerek yok. daha 12 maç var. bu takıma ise 4 galibiyet (ya da bi' şekilde alınacak 12 puan) yetecek bence. arda kardeşler faciasından sonra bir süre futbol konuşup izlememek en güzeli ama gençliğin katili olan izmir'in gururunun peşini bırakmak diye bir şey söz konusu değil tabii. önce ligte kalmayı garantileyelim, sonra kendi sorunlarımızı her alanda tartışmaya devam ederiz. unutmadan: "futbolun katili türk hakemleri" sloganının tüm bu sikko düzeni temsil ettiği de akıldan çıkmasın.

    #273425 lake of the hell | 3 yıl önce
    0mahalle 
  3. son 1 aylık performansıyla adı süper olan ligten düşmemesi için mucizeler yaratması gereken izmir'in gururu.

    matematiksel olarak halen ihtimal var ama son 12 maçında 4 seri galibiyet, 1 beraberlik ve 7 seri mağlubiyet alarak adeta kaf dağı ile cehennemi aynı hisler içinde yaşattı. son girdimde galatasaray maçını hak etmeden kaybettiğimizi yazmıştım. sonrasında sırasıyla giresun (dep.), kasımpaşa, trabzon (dep.) ve alanya maçlarından sıfır çektik. özellikle giresun ve kasımpaşa maçlarını kaybetmek korkunç oldu. giresun'a ikili averajı da verdik, kasımpaşa'yı da düşme hattından kurtardık. bunların benzerini altay'ın 16 maçlık galibiyet hasretini gidererek de yapmıştık. kasımpaşa maçının kaybedilmesiyle birlikte taraftarın çoğunun umudu da tükendi. giresun'a karşı berbat, kasımpaşa'ya karşı ise utandıran oyun ruhumuzu yuttu adeta. 'ya olan inanç da kırıldı, gitti. kasımpaşa maçının son 1 ayda oynanan kırılma maçlarının en önemlisi olmasından dolayı, maçtan 2 gün sonra nestor'la yollar ayrıldı. hemen 1 gün sonra da sezon sonuna kadar ile anlaşıldığı resmi siteden açıklandı. tomas'ın teknik direktörlüğünde antalyaspor ve çaykur rizepor'daki istatistikleri berbat, hepimiz biliyorduk. rize'deyken her maç takımının gol yediği, çırpındıkça fark yediği; antalya'dayken sadece 8 maçta 15 gol yediği de ortadaydı. başka bi' tecrübesi de yok zaten. nestor'un gönderildiğini okumamla birlikte kağıt kaleme sarıldım ben. fikstüre göre düşmeme ihtimalimizin olmadığını da, matematiksel olarak her şeyin zorlanması gerektiğini de, benim gibi sadece taraftar hesapladı galiba.

    tomas, nestor'un 3-5-2 (yer yer 5-3-2) oynayan ve önde baskı yapmazsa pozisyon üretemeyen takımını doğrudan 4-3-2-1'e çekti, önde baskıyı kaldırdı. trabzon'a karşı 2 gol atmak başarıydı, evet ama 3'ü korkunç bireysel hatalardan kaynaklanan 4 gol yemek de acziyetti. gerekirse bok gibi oyun oynayıp puan ve puanlar almak zorunda olan bir takımı olduğunu unutan bir tomas izlediğimizi düşünüyorum. taraftarın çoğu nestor'un özellikle son 2-3 maçtaki 3-5-2'sini kesinlikle değiştirmediğini görerek hoca değişikliğini övdü ama gerçekten gözlerinin açılması alanya maçıyla olacaktı.

    rize'nin ve kasımpaşa'nın kazandığı, altay'ın sivas, giresun'un antalya deplasmanında olacağı bir haftada, bir önceki hafta fenerbahçe'den 5 yiyerek morali bozulan alanya'yı 15 bin kişinin desteğiyle bi' şekilde yenmek tek hedefti. ama bizim taraftar halen kulübün içindeki mamacıların (talat papatya, ilhan şahin, mustafa fedai, aktuğ sönmez, sinan öznur gibi) ve yetenek fakiri (soner, berkan, murat, kerim gibi) ve ruhsuz topçuların kulüple ilişkisinin kesilmesini istiyordu. zaten alanya maçının başlama saati 16:00 olarak belirlendiğinde kulüpten tek bir eleştiri yapılmamış, "o saatte daha az insan gelir, daha az protesto olur" hissi oluşmuştu. gene 12 bin civarı taraftar vardı statta ama eleştirilerin odağı doğrudan halil, soner ve irfan can oldu. maç başladığı gibi üçü de ıslıklandı. irfan can maçı 1 net hata ve yediği 2 golle bitirirken, maç sonu taraftarların üzerine yürüdü. halil en silik maçlarından birini çıkardı. soner 2 golün kendi kalesine asistini yaparak menajerlik oyunları dilinde 10 üzerinden 3'le oynayarak maçı bitirdi. ilk yarısında biraz kıpırdayan bi' göztepe sahadayken, ikinci yarı top kontrolü arttıkça ne yaptığını bilmeyen bir takım vardı. stattaki binlerce, ekran başındaki yüz binlerce taraftar da söylene söylene kabusa gömüldü.

    maçtan sonra tomas halâ "iyiye gidiyoruz" falan der, irfan can'ın taraftara saldırmaya çalıştığı görüntüler sosyal medyada defalarca döndürülür, istifa ettiğini açıklar, hemen öncesinde 'in göztepe'yi satın almayla ilgilendiği asparagas haberleri yazılır, çizilir. son 3 gün bu berbatlıkta geçti. şimdi de irfan can'ın kadro dışı bırakıldığı haberini geçti resmi site. bütün bunlar yetmezmiş gibi, 7 maç üst üste kaybetmiş, 30 maçta 7 galibiyet alabilmiş bi' takımdan son 8 maçında en az 5 galibiyet bekliyoruz. korkunç bi' şey bu ya. "düşmanım da aynısını yaşasın" bile diyemiyorum (altay'ın kurtulma şansı gene de iyi seviyede).

    taraftar gruplarında sepil'in "kendim ettim, kendim buldum" gibi bi' kafası olduğu konuşuluyor. istifa fiyaskosu da bunu kanıtlar nitelikte çünkü göztepe bir şirket ve şirket hisselerinin neredeyse %80'inden fazlasına sahip tek bir kişi var: sepil. teknik olarak istifa edemez, yönetim kurulu başkanlığından çekilmek isteyebilir ama bu durum onun göztepe'nin sahibi olmasını değiştirmez. tek kaçış yolu, hisselerinin çoğunu başka birine devretmesi ya da satması. bunun ortamının oluşturulduğu da söyleniyor, abramovic'ten başka 2 şirketin daha ismi geçiyor (biri 'un da sahibi olan italyan ). isviçreli 'nın yalan haber olduğu da ortaya çıktı. ayrıca, bu hafta meclise spor yasası gelecek ve büyük değişiklikler olmadan da onaylanacak gibi görünüyor. kulüp başkanlarının statlardan sorumlu olması, toki tarafından yapılan ve işletme giderleri de toki tarafından ödenen statların sadece kullanım değil, ana malik statüsünün de devralınabilmesi, dernek olan kulüplerin şirketleşmelerinin daha kolay hale getirilmesi ve toki'nin esas sahibi olduğu statların kulüplere/başkanlara devrinden sonra, statlarda gelir getirebilecek mağazaların satışa başlayabilmesinin de yolu açılacak (trabzon da, bizim gibi bunu bekliyor mesela). sepil, saçma istifa açıklamasından hemen önce ankara'ya gidiyor ve saatlerce spor bakanıyla görüşüyor. dönüşünde de istifa haberi çıkıyor. bu arada, istifa haberi halen resmi siteden yayınlanmadı, spor basınından öğrendik biz de. amatörlüğün dibi, di' mi? sepil'in bi' şeyleri fena halde planladığını düşünüyorum, taraftarın büyük kısmı gibi. yasanın çıkmasına 2 kala, abramovic haberleri ayyuka çıkmışken, en az 6 aydır maçlarda kendisi görünmezken ("ultras başkan yaae" diyenler bile mağaralarına gömüldü, sesleri çıkmıyor), takımın küme düşmesi henüz matamatiksel olarak kesinleşmemişken kulübü bırakıp gitmeyi uluorta açıklayabileceğini düşünmüyorum. zaten bu kaçıp gitmeyi şimdi yapıyorsa, kendisi adına düşündüğümüz bütün iyi şeyleri komple çöpe atmış demek olacak, "efsane başkan" yerine "kestane başkan" olarak anılmayı hak etmiş olacak.

    topçular ile ilgili de sıkıntılı bir süreç var. irfan can büyük ihtimalle bu kadro dışı mevzusundan sonra satılmaya çalışılacak (piyasası 3-4 milyon euro deniyor ama inanmayın. 1 milyon euro falan veren olsa hemen satılır ama alıcısı olmayacak büyük ihtimalle). halil'in sözleşmesi geçen yaz 2026'ya kadar uzatılmıştı. bilmediğimiz bir sözleşme maddesine göre de, küme düşme halinde serbest kalacağı söyleniyor ama bunun yalanlaması da, teyidi de yapılmadı. büyük ihtimalle yalan haber bu da. takımın tek işe yarar parçası olan obinna'nın da bir amerikan takımına satıldığı iddiaları ayyuka çıktı. kadronun çok küçük bir kısmının sözleşmesi birkaç ay sonra bitiyor. sözleşmesi devam eden isimler arasında berkan, kerim, yalçın, ndiaye, irfan can, baku, lourency ve halil de var (yabancı oyuncu olarak totalde 9). en kötüsünü de düşünsek, mucizeyi de düşünsek kadro planlaması çok zor olacak.

    mart'ta küme düşen göztepe hiç görmedim ben. görmemin imkansız olduğu yıllarda da böyle bir şeyden bahseden kimseyi duymadım. sepil'dir, irfan can'dır, halil'dır, aktuğ'dur, ilhan'dır, tomas'tır; bunların hepsi geçici, biz kalıcıyız. her zaman böyleydi, bundan sonra da böyle kalacak. bu 8 maçta alınabilecek en fazla puanı almak için odin'in elimizden tutması gerekiyor olabilir. umudumun neredeyse tamamını milli maç arasından sonraki konya deplasmanına gömdüm. mağlubiyet serisini sonlandırıp aynı umudu kayseri maçına da taşımak gerek. fikstürün kolay kısmını seri mağlubiyetler ve ikili averajı devretme olarak geçirdiğimiz için son maçlarda ev sahibi-deplasman farkını da önemsemememiz lazım. bunca olumsuzluğun içinde benim halâ umudum var. düşersek de bu ilk kez olmayacak ama fena üzüleceğim. stadı neredeyse %90 dolu olarak küme düşen takımların devri '90'larda kapandı derler ama göztepe halâ burada. düşmeyelim, onlar da bunu demeye devam etsin, he mi be canım odin?

    #274429 lake of the hell | 3 yıl önce
    0spor kulübü 
  4. Üç sene sonra guardiola yönetininde şamliyonlar ligi finali oynayacak izmir'in gururu

    (bkz: )
    #274432 unidentified pasta | 3 yıl önce
    2spor kulübü 
  5. "Olur mu?" , "Olmaz mı?" , "İyi olur." , "kötü olur." gibi söylentilerin, yorumların, itirazların, sevinçlerin ardından (bkz: ) ile ciddi ciddi görüşmelere başlamış olan camia.

    tık

    (bkz: )
    #274490 becoolnotfool | 3 yıl önce
    3spor kulübü 
  6. şirket olarak el değiştirmesi hype'ı korkunç boyutlara vardırıldığı için hem yerel hem ulusal hem de uluslararası medyada hakkında hemen hemen her 2-3 günde 1 haber yapılmaya devam edilen izmir'in gururu.

    küme düşmemek için matematiksel ihtimal halâ var ama ne futbolcularda ne de yönetimde bu yönde hiçbir işaret yok. son kayseri maçında da devam eden kötü oyun ve gelen mağlubiyet sonrası en az 12 puana ihtiyaç var ve kalan 6 maçta giresun'un hiç puan almaması lazım. baya moral bozucu. gerçi, takım 9 maçtır puan yüzü dahi göremiyor (öncesinde de 4 maçlık galibiyet serisi vardı, şaka gibi), futbolcular hisse devrine de kafayı takmış durumda. zerre kıpırdanma olmadığı gibi, basının sürekli yeni haber peşinde koşması da akıllarını bulandırıyor olmalı. akıllarına sıçayım ben onların; 25 yıldır aynı acıyı çeke çeke yoğrulan taraftar berrak zihinle halâ "bundan sonra ne yapılabilir?"i tartışırken, maaşları tıkır tıkır ödenen, yapacakları tek şey mücadele etmek olan dangozlara küfür etmekten bile sıkılmış haldeyim.

    roman abramoviç söylentileriyle başlayan asparagas haberlerin bir kısmı doğru çıkıyor. gırla duyum var ortada ama bazıları daha net gibi. bunları derleyip yazayım aşağıya. nitekim, sürekli "abi, abramoviç satın aldı mı göztepe'yi?" diye soranlardan gına geldi.

    - : kendisinin bodrum'a 2 yatıyla birlikte geldiği, burada kısa süre durduktan sonra ankara'ya geçtiği ve tekrar bodrum'a geri dönerek bir süre konakladığı biliniyor. aynı günlerde de ankara'ya gitmiş, kısa süre sonra izmir'e geri dönerek yönetim kurulu başkanlığından çekildiğini açıklamıştı. sepil'in ankara'ya gitme nedeni, meclise gelmiş ve genel kurul oylamasına kalmış yeni spor yasası içindi, burası çok net. kulüplerin başkanlarına büyük yük getirmekle birlikte, toki'nin yaptığı statların tamamının kullanım hakkını da kulüplere bırakan torba yasanın içeriği halen sorunlu. maddelerde bddk ve ttk ile gırla çakışma var, dernek olan kulüplerin doğrudan şirketleşmesi bizim dinç bilgin döneminde yaşadığımız "bir anda uçucaz olm, öyle böyle değil" saçmalığına benzeyecek bence. sepil'in abramoviç'le aynı günlerde ankara'da bulunma nedenlerinden birinin de, tff ile bu sene küme düşmenin kaldırılacağını konuşması olabilir. ligin bitimine 9 hafta kala, küme düşmemesi için elinden geleni yaptığı sürece ligte kalabilecek bir takımın başkanının ankara görüşmesinden sonra havlu atması hem sıradışı hem de fazlasıyla çakalca. özetle; abramoviç'le kulübün bir görüşmesi olmamış, abramoviç'in ankara-bodrum arasında gidip geldiği dönemde sepil de aynı güzergahta bulunduğu için asparagas haberlerin cılkı çıkmıştı. bu yalan haberi ilk ortaya atan 9 eylül gazetesi'ydi, aklınızda olsun. "imzalar cuma atılacak" diye bile yazdı ama gibi, hangi cuma olduğunu yazmadıkları için halâ haklı olduklarını sanıyor olabilirler.

    - : danimarkalı bir futbol direktörü kendisi. 'da halâ aynı görevle çalışıyor sanırım. ayrıca southampton'ın hisselerinin bir kısmı "sport republic" isimli firmayla birlikte kendisine ait. bunun dışında ve 'ın da hisselerinin bir kısmı kendisinde. medya, ankersen'i sürekli "genç yatırımcı" olarak nitelendiriyor ama aslında 2015'ten beri futbol direktörü ve takım sahibi olarak görev yapıyor. izmir'e geldiği, 'ni 2 kere gezdiği, urla adnan süvari tesisleri'nde de yönetimle gizli bir görüşme yaptığı yazıldı. ayrıca, ankersen'in aslında kulübün hisselerini ocak 2022'de resmen satın almak için başvurduğu, sepil'in 4 maçlık galibiyet serisinden sonra fiyat yükselttiği için masadan kalktığı da yazıldı. gürsel aksel'deki maçlarda sürekli "danimarkalılar maçta" goy goyu yapıldı ama ankersen'in izmir'e gelip gittiği bile doğrulanmadı. asbaşkan abramoviç söylentilerini yalanlarken, ankersen'le ilgili sorulara hiçbir cevap vermedi (kendisinin ankersen'i tanıdığını bile sanmıyorum). abramoviç'le ilgili saçma haberler yapılmaya başladığı anda ankersen'in adı da çılgınlar gibi yazılmaya başlandı. bu da dev bir asparagas bence çünkü ocak ayında olduysa bile, ankersen ile kulüp düzeyinde bir temas son 2-3 ayda hiç olmadı, bu çok net. birkaç uzak doğulu turisti maçta görüp "çinliler geldi" diye haber üfleyenler, aynı mantığı ankersen mevzusunda da kurmuşa benziyor.

    - : eski fenerbahçe yöneticisi, oğullarından birine aleks adını koyacak kadar fenerbahçeli, avm'nin tek sahibi. tam bir kodaman. sepil'le değil, sepil holding cfo'su ve kulüp yöneticilerinden olan enes memiş'le toplantı yaptıkları haberleri yazıldı. bunun da gerçeği yansıttığını düşünmüyorum çünkü avmci bir başkan yerine, inşaatçı bir başkan daha gerçekçi. her geçen gün artan kur farkından dolayı avmleri için ağlayan bir başkanın kulübüyle ilgilenmekte zorluk yaşayacağı ayyuka çıkmışken, bu denli istanbul merkezli bir iş adamının izmir'de kulüp satın alması da mantıklı görünmüyor bana. zaten belgü de bir görüşme olmadığını açıklamış. 30 milyon dolarlık teklif mevzusunun basına ilk yansıdığı görüşmenin belgü ile sözümona yapılan görüşme olduğunu da belirtmek lazım. belgü haberlerinin tek dişe dokunur yeri, konuşulan bu meblağ.

    - : 2015'e kadar aktif futbol kariyeri bulunan, "viven inşaat", "emiroğlu group" ve "evak inşaat" yönetimlerinde bulunan, özellikle 2015'ten sonraki inşaat atılımlarıyla deli gibi para kazanmış, kuşadasıspor ve bornova gençlik spor kulübü'nü satın almış bir insan bu. ayrıca eski bir akpli bakanın oğlu olduğu da yazıldı ama ben pek inanmıyorum. medyatik yönü son 3 yılda hortlamış gibi görünüyor. taraftarın en çok tepki gösterdiği isim kendisi çünkü tam bir nargileci olduğu, aktif futbolu hayatını erken bitirdiği için menajerlik oyunu oynar gibi kulüp yönetmeye hevesli olduğu söyleniyor. viven inşaat ile birlikte oldukça geniş hacimli projeler üretmeye devam ediyor ama sepil'in önce 30, ardından 80 milyon dolara kadar çıkan hisse bedelini ödeyebilecek kadar kodaman olduğunu düşünen yok. son 1 ay içinde 2 kere görüşme olduğu da doğrulandı ama özellikle emiroğlu tarafında hep "görüştük, belirsiz şu anda" gibi cevaplar verilmiş. emiroğlu'nun yakın bir arkadaşı instagram'da yaptığı bir paylaşımda "göztepe viven " adını kullanmış. şimdiye kadarki haberler arasında en gerçekçi olanının emiroğlu ile yapılan görüşmeler olduğu belli. kendisinin çapı göztepe'ye başkan olmaya yetmeyecektir ama bu konuda taraftarın bir şey yapması da mümkün değil. ortak bildiri yayınlamaya bile yanaşmayan tribün grupları ve liderleri, emiroğlu "istiyorum" diye bi' açıklama yaparsa, ancak ve ancak öyle pozisyon alabilirler. veya eskiden de yaptıkları gibi, kendi mamaları uğruna sessiz kalmayı tercih edebilirler.

    hisse satışı mevzusundaki haberlerin geneli böyle. haziran ayına kadar bu mevzu kapanmaz bence. futbolcu satışları da başladığı için haziran beklenecek, sepil 'ın hayvan gibi değer kazanması sonrası ellerini ovuşturacak ve "gençliğimin katili" dediğimiz göztepe günden güne umutsuzluğun içinde boğulurken, taraftarlar olarak biz de her yeni güne bela okuyarak uyanacağız.



    edit: yazım yanlışlarını düzelttim.
    #275139 lake of the hell | 3 yıl önce (  3 yıl önce)
    0spor kulübü 
  7. 16 nisan 2022 günü beş veya altı gol ile kendilerini bir alt lige göndermeyi düşündüğümüz izmirin gururu.

    ibb.co/...

    trabzon'un gerçekten şampiyon olduğu sene küme düşmeleri de manidar.
    #275150 unidentified pasta | 3 yıl önce
    0spor kulübü 
  8. Eve tek yön biletini kadıköy'den alan ikinci lig takımı. Asansör bile değil.
    #275221 unidentified pasta | 3 yıl önce
    0spor kulübü 
  9. aliağa belediye spor klübünün 2008 senesinde renk, logo ve ismini değiştirmesiyle bugün sportif faaliyetlerini göztepe adı altında sürdüren, 1925 yılında kurulan aynı adlı izmir takımının yerine liglere katılan 1994 yılında kurulmuş izmir takımı. aliağa spor klübü.

    Kaynak: www.tff.org/...
    #275227 dr sleep | 3 yıl önce (  3 yıl önce)
    1spor kulübü 
  10. tomas denilen teknik adamı kurtarıcı olarak getirerek kendi topuklarına sıkmayı başarmışlardır. hangi futbol aklı, düşme riski olan takıma, tüm teknik adamlık kariyerinde sadece türk takımlarını çalıştırmış, onda da rezil bir performans sergilemiş bir adamı kurtarıcı olarak getirir, ben anlamıyorum. yani ne bileyim standart kurtarıcı olan yılmaz vural'ı getirsen, en kötü yine küme düşerdin. veya öyle ya da böyle, güzel futbol oynatmaya çalışan mevcut hocanla devam etsen, en kötü yine küme düşerdin. tomas'ı getirdiğin gün, zaten düşmeyi garantilediği gün oldu.

    ligin renkli takımlarından birisiydi. bu şekilde gitmeleri üzücü oldu. izmir'in iki takımının birden düşmesi ise ayrı bir ayıp zaten.
    #275706 larden loughness | 3 yıl önce
    0spor kulübü 
  11. zihnen aylar önce küme düşmeyi kabullendiği için 7-1 değil, 17-1 bile yenilmesi hiçbir şeyi değiştirmeyecek izmir'in gururu.

    bu kabullenmenin ilk kıvılcımını ankara'ya gidip yeni spor yasası'nın meclisten geçeceği son halini gördüğünde istifayı basarak yaptı; başkansız kaldık. göztepe'nin şu sikko ligteki son 5 yılındaki en iyi hocasıydı; kovuldu, hocasız kaldık ( ile ilgili de yazılmış başlık altında. tomas'ın kukla olarak geldiği ve zaten nestor kovulduğu anda küme düşmemizin zihnen kesinleştiğini hepimiz biliyorduk, günaydın size. 'ın süper lig'e çıkıldıktan sonra sepil ile maaş artışında anlaşamadığı ve kulüpten gönderildiğini de unutmuşunuz, geçmiş olsun. sepil halâ başkanken ne vural'ı aga ya. zaten taraftar da istemez vural'ı). sosyal medyada "safi rüzgar" yapıp faşşolig'in dizayn ettiği stada girince taraftar olmanın anlamını unutan "seyirci"ler sürekli futbolcu bazlı eleştiri yaptı, yönetimi tek bir maçta (sanırım kasımpaşa ya da altay maçıydı) topa tutabildi; tribünsüz değil belki ama "seyirci"siz kaldık. ee, bu kadar yoksunluk eki insanı bile yıkar, koca göztepe'yi de küme düşürecek tabii; ya ne olacağıdı?

    yeniden yapılanmaya başlamamız, gençleri sahada görmemiz, yönetimdeki iğrenç kadrolaşmayı yok etmemiz (kısaca "mamacılar siktirsin gitsin"), şehrin göbeğindeki stadın taşınmazlarının kiraya verilmesinin yolunun yasayla açılmasıyla birlikte deli gibi gelir kazanmamız; kısaca, yeniden umutlu olmamız için her şey mümkün ama fitilin ateşlenmesi için her şeyi tüketerek dibi görmemiz gerekiyor. hep böyle oldu. ben tavşanlı maçı sonrası nda da vardım, hatay'la oynadığımız özgür yankaya tiyatro sunda ciğerime hüzün de çektim, gençliğimin çoğunu göztepe sevdası adına da harcadım. benim gibi taraftarlara küme düşülmüş, 3. ligmiş, köy-kasaba deplasmanlarına o 302 otobüslerle gitmekmiş; evin rızkını göztepe'nin adının geçtiği her yere yatırmakmış; koymadı, koymaz. yeter ki, kanserli hücrelerden kurtulalım, "tertemiz bir sayfa açtık" diyebilelim, önümüzü görebilelim ya. "hiçbir şeyi seni sevdiğim kadar sevmedim" diye diye ömrüm çürüdü. dilimde olduğu gibi, yüreğimde de halâ "güzel günler göreceğiz " umudu var.



    edit: gözyaşlarıyla dönenler kahpe olsun ulan!
    #275775 lake of the hell | 3 yıl önce (  3 yıl önce)
    0spor kulübü 
  12. bugün 97. doğum günü olan izmir'in gururu.

    akşam da türkiye - litvanya maçı var 'nde. doğum günü kutlamaları akşamüstü 6 gibi başlayacak, 9 civarında havai fişek ve meşale şov olacak, ardından 10'a doğru başlayacak olan maça bilet bulabilenler stada doğru yollanacak. dün hava acayipti; bi' yağmur yağıyor, bi' hava açıyordu. bugün komple açık. karşıdan izlemek için de ideal bir hava olacaktır =)

    nice 97 yıllara gençliğimin katili.
    #277212 lake of the hell | 3 yıl önce
    0spor kulübü 
  13. 1. lig'e düştüğünden beri üzerinde dolanması için oluşturulan kara bulutlar biraz da olsa dağılan izmir'in gururu. 97. doğum gününden bu yana hakkında hiçbir şey yazmamışım. ayıp bana. gerçi "lig başlasın, biraz önümüzü görelim, öyle yazarım" diye beklemiştim. kendimi ayarlayana kadar da aylar geçmiş tabii.

    'in kulübün %70 şirket hissesini 'den bedelsiz devralması nihayet resmileşti. zaten haziran ayı içinde bu devrin tamamlandığını biliyorduk. resmi açıklama o kadar geç geldi ki, taraftarların özellikle kulübün iç işleriyle ilgili bilgi alamayanları yalan asır haberlerini üfürdü durdu. 'in kulübün başkanı, 'ın idari işler sorumlusu, 'ın ise sportif direktör olduğu bir yapı oluşturuldu. sport republic de 3 başlı bir yapı zaten (ankersen ceo, kraft başkan, mali işler sorumlusu). benzer bir sistemi hem 'da hem de 'da yaptılar. ankersen 'da futbol direktörü olarak 6 yıl görev yaparken de aynı 3 başlı yapıyı sağlamış. görünen o ki, şirketin para babası solak, beyni ankersen, idari işleri denetleyip düzenleyen ise kraft. özellikle kraft'ın fazla yuvarlak cümleleri bana sepil'in "benim hayallerimi duysanız, geceleri uyuyamazsınız" mantığına benzer şeyler çağrıştırdı. ankersen ise daha sistematik ve gerçekçi. imzaların atıldığı basın toplantısında ankersen'e "izmir'e mi yerleşeceksiniz?" sorusu soruldu. "londra'da yaşıyorum ama gözüm kulağım burada olacak. bir sportif direktör atacağız yarın (mance). ondan her zaman bilgi alacağım. çoğu maçta da koltuğumun dolduğunu göreceksiniz" cevabını verdi. sepil'den bunca yıldır bu kadar net bir cevap duymamıştık. bu küçük örnek bile tek başına ankersen'in bu işi sport republic'in 3 üst düzey yöneticisi arasında en çok isteyen kişi olduğunu gösterdi bana.

    bundan sonraki süreçle ilgili hem sepil hem de ankersen altı boş olmayan açıklamalar yaptı. sepil, ankersen ile neredeyse 1 yıldır görüştüklerini, sport republic'in ilgisinin ankersen'in 2022'nin kış aylarında yaptığı 2. ziyarette southampton'daki altyapı direktörü olarak gelmesiyle ciddileştiğini, kendilerinden başka tekliflerin de önüne geldiğini ve hepsinin maddi olarak daha tatmin edici olduğunu söyledi. ayrıca, ankersen'in torbalı'da yapılması kördüğüm haline gelen devasa altyapı alanına ve 'ne de aşık olduğunu söyledi. ingiltere altyapılarını ve statlarını görmüş birinin özellikle stadı beğenmesini önemli görüyorum. stadı yatırmamak için götünü yırtmış, 'a peşkeş çektiği eski pazar yeri alanına "trafik olur" diyerek stadı yaptırmamış 'nun sol kulağı kanarcasına çınlamıştır umarım. ankersen de, bu sezon taraftarın acele etmemesini, yapıyı kurduktan sonra hızla taraftar-kulüp bağını da oluşturacaklarını söyledi. bu noktada, söylenti olmaktan öteye gidemese de, şöyle bir ayrıntının da ortaya çıktığını duydum, okudum: şirket, büyük hissedarı olduğu diğer kulüplerde de yaptığı gibi, taraftar-kulüp bağını çok önemsiyor. buna katkı vermesi için de maç maç bütün ayrıntıları taraftarla paylaşıyor. yani, maçlardan sonra taktik analiz ve gene taktiksel açıdan "neden kazandık/kaybettik?"i taraftarla paylaşacaklar. bu da demek oluyor ki, son 5 yıllık yapıda var olan "kol kırılır, yen içinde kalır" mantığı tarihe gömüldü. "şeffaf olacağız" diyerek başa gelen sepil'in kulağını taraftara tıkadığı yılların acısı çıkacak gibi görünüyor. sadece bu ayrıntıya bile deli gibi sevindim.

    kulüp devirle uğraşırken, narlıdere-güzelbahçe arasında bulunan ve narlıdere belediyesi'nin tahahhüt ettiği 2 basketbol sahasını yapmayacağını açıklamasıyla taraftar da sosyal medyada gündem oluşturmaya çalıştı ve çalışıyor. 13 ve 15 yaş altı basketbol takımları türkiye finali oynamış bir izmir takımına destek vermeyen bütün yerel yönetimlerin canı cehenneme tabii. hashtaglerle falan olacak şey değil bence bu. ankersen üzerinden de değil, sepil üzerinden baskı kurulması gerektiğini düşünüyorum. sepil halen kulübün %30 hissesine sahip ve bütün amatör branşlarda tek söz sahibi de gene kendisi. sepil'in göztepe'yi ne kadar sevdiğini bu salon sıkıntısı ve torbalı'daki altyapı tesisi mevzusunu çözüp çözemeyeceğine göre anlayacağız bence.

    iha'nın basın toplantısının bir kısmını videolu olarak özet halinde aktardığını da belirteyim. toplantının canlı yayını yoktu. katılan basın mensuplarının anlık tweetleriyle takip edebildim ben de. video şurada . basın toplantısından güzel bi' fotoğrafı da şuraya bırakayım.

    geleyim futbola. yıllardır süren ve benim aşiret olarak özetlediğim takımdaki yapılaşma sorununu kökten çözdük sanırım. 'ya, 'i 'a, 'yu da 'a postaladık ('in 'a gitmesi biraz kalp kırdı). bu 3 başlı yapı bizi saha içinde çok engelliyordu. saha dışında da teknik direktörün elini kolunu bağladıklarından eminim. neredeyse 20 oyuncunun takımdan gönderilmesiyle birlikte deli gibi transfer yapıldı tabii. özellikle gönderilen oyuncuların, sepil'in mart ayında havlu attığımızı açıklamasından hemen sonra gerçekleşmesini bekliyorduk ama halil bile temmuz'da belçika'ya gidebildi (kendisinin sosyal medyadan yaptığı paylaşımlar da kalp kırdı). yabancıların neredeyse hepsinden kurtulduğumuz için birçok yabancı oyuncunun adı göztepe ile anıldı. en az 1,5 aydır ile ciddi şekilde ilgilendiğimiz yazılıp çiziliyor. sport republic üzerinden kiralama opsiyonu sanırım pahalı geldi biraz. yaşı biraz sıkıntılı olsa da ve de gene uzun süredir adı göztepe ile anılan isimler ama resmi bi' şey açıklanmadı henüz.

    kadro yapılanmamız hemen hemen şöyle oldu. bu görselde ve yok sadece. onlar da rotasyonda olacak. en azından göze çarpan transferlerle ilgili de bi' şeyler yazayım istiyorum.

    - : 23 yaşında (eylül sonunda 24 olacak), 'den bedelsiz transfer edilen mc. dmc de denenebilir ama fiziği halen çok kötü bence. ayaklarına da pek hakim değil ama iyi uzun pas atabiliyor. şutu var. ikili mücadelelerde, geçen yıl süper lig'in açık ara en çok top kazanan oyuncusu olan biriciğimiz kadar gözü pek. ülkeye alışma sorunları çekiyor gibi görünüyor. türk oyuncularla bir bağ kurabilmiş değil bence. saha içindeki iletişimi halledince daha faydalı olacaktır.

    - : 24 yaşında, italya'nın 4. ligi olan 'deki citta di varese'den geldi. ligin ilk maçı olan sakarya deplasmanında attığı şık gole benzer bir golü neredeyse 1 yıldır izlememiştik. güçlü, omuz genişliği sağlam, ayakları yere iyi basan bir kanat. şutu da hayvani. sıkıntıları ise, bence üzerine bir şeyler koyamayacağı kadar kötü: pası yok, ikili mücadelelerde ne yapacağını bilmiyor, hava topu alırken vücudunu kontrol edemiyor, defanstaki yardımlaşmayı öylesine yapıyor. gene de 3 lig aşağıdan transfer edilmiş bir oyuncudan beklenenin ötesinde performans verdi 2 maçta. hazırlık maçlarında kendisini pek göstermiyordu, lig başlayınca kendine gelmiş gibi.

    - : 'dan transfer edilen, altyapısından çıkmış, 27 yaşındaki forvet. istatistik olarak 6-7 yıl önce 10 gol ve üzerini görmüş, son yıllarında gol katkısı yapmaktan uzaklaşmış bir hücum oyuncusu görünümündeydi. hazırlık maçlarında benzeri bir oyuncu olduğunu anladık. bitiriciliği baya kötü, fiziği eh işte, hava topu almasını bilen, yardımlaşmayı seven, bencil olmayan, kısa pasları bu lig için ideal. takıma kolay alışmış gibiydi. erzurum fk maçında attığı golden sonra taraftara koştu, çıldırdı. iyi bir rotasyon oyuncusu olacağını düşünüyorum ama 2 maçtır ilk 11'de çıkıyor.

    - : biriciğimiz obinna'yı gönderdiğimiz fc cincinnati'den kiralanan 22 yaşındaki kanat. henüz çok az süre alabildi ama hazırlık maçlarında hızıyla "pır pır kanat mı aldık acaba?" dedirtmişti. fiziği berbat, ikili mücadele kazanamaz, ayakları eh işte, şutu var, bencil değil. şimdilik bu kadar görebildik ama kendisinden beklentim oldukça yüksek. değil 1. lig, süper lig'te de hızlı kanat oyuncuları iş yapıyor. bu ligin tozunu attırabilir ama ülkeye alışması sancılı geçecek gibi geliyor bana.

    - : geçen yılın mart ayı içinde 'a bedelsiz gitmesi gündem olan, transferinde galatasaray ile çekiştiğimiz basında yer alan, 20 yaşındaki forvet. komple bir forvet olamayacak bence çünkü fiziği hiçbir zaman yeterli olamadı. kiralamasının satın alma opsiyonlu olması güzel. kanatta oynayabileceğini düşünüyorum ben çünkü 2 maçta ve hazırlık maçlarında ileride tek forvet olarak pek iş yapamayacağının işaretlerini verdi. ayrıca, takım hüso gibi nispeten geniş, top indirip pas veren ve alan bir forvete alışırsa, ali'nin oyuna girmesinden sonra sistemin de değişmesi gerekecek. ocak ayına kadar hangi sistemi oturtabileceğimizi şimdiden düşünmek bile istemiyorum. ali'nin fuleli, teknik, ayaklarına hakim, önüne top isteyen, çalım atabilen, ayaklarına oldukça hakim bir oyuncu olduğunu futbolla azıcık ilgili herkes biliyor. almanya ve hollanda tecrübeleri kendisini ne kadar değiştirmiş olabilir, onu göreceğiz. transferi açıklandığında taraftarı en çok heyecanlandıran isimdi. umarım beklentileri karşılar.

    - : 'da geçirdiği 1,5 yıldan sonra sözleşmesi bitince kaptığımız veteran kanat. "yuvaya geri döndüm. diğer teklifler maddi olarak daha iyiydi ama göztepe'yi seçtim" diye açıklama yaptı ama ben yemedim çünkü yasin bizden sivas'a transfer olduğunda ailesini izmir'de bırakmıştı. büyük ihtimalle onların yanında olmak istedi. ne bodrumspor'un ne altay'ın ne de altınordu'nun yasin'i alabilecek maddi yapıları bulunuyor. tek seçenek bizdik, bize geldi. yemesin kimseyi yani. takımdaki eski aşiretin baş adamlarından biriydi (halil-soner-yasin). 35 yaşına geldiğinde olgunlaşmış gibi bir görüntü çizdi hem hazırlık maçlarında hem de ligin ilk 2 maçında. ilk pas istasyonu kendisi, takım baskı gördüğünde topu yasin'le buluşturmanın yolları aranıyor, ilk hücum opsiyonu gene kendisi. ben "maç başı 20 dakika oynayabilecek adam aldılar" diye düşünürken, 60 dakikayı bu rollerle çıkarabildiğini görerek şaşırdım. kendisine en azından 1 yıl daha iyi bakacağını düşünüyorum. samsun'daki kariyeri toplamda 49 maçta 19 gol 11 asist (1,5 yılda). bizde de benzer performansı gösterse, aldığı maaşı hak etmiş olacak benim gözümde. ayrıca 'ın kaptanlık isteğine rağmen, takım kaptanı kendisi.

    - : fenerbahçe'den bedelsiz olarak kiralanan 18 yaşındaki stoper. satın alma opsiyonu yok ama sakarya maçının ilk 10 dakikasından sonra "keşke opsiyon da olsaydı" dedik hepimiz. 'le yan yana oynadığını gördük. pozisyon alması ve tek müdahaleleri sıkıntılı ama öz güveni ve adam markajı baya iyi. sol ayaklı sol stoper olarak oynuyor. duran toplarda gol de kovalıyor (takımdaki bütün stoperlerin bu özelliği var). dino'yla yan yana oynaması kendisi adına büyük kazanç olacak. 'ın kronikleşen bağ sakatlıkları düzelir gibi olursa, onu da bilgi alma merkezi olarak kullanacaktır. bence önü çok açık. sakatlık yaşamazsa sezonda 30 maçı rahatlıkla devireceğini düşünüyorum. bizden sonra da umarım önü açık olur.

    - : 'ın fenerbahçe'ye kiralanmasından birkaç gün önce kadroya 'dan kiralanarak dahil edilen 25 yaşındaki kaleci. irfan can'dan farklı değil gibi şu anda. en az onun kadar ayaklarını kullanamıyor, en az onun kadar aşırı öz güveni var ve gene en az onun kadar defansla iletişimi problemli. karşı karşıya pozisyonlarda iyi açı kapatıyor, uzaktan şutlarda topu tutmak için riske girmiyor. takımı sahiplenmiş gibi görünüyor ama bu öz güven fazlalığı zaman geçirme, rakibe atar gider yapmaya kadar varıyor. burasının göztepe olduğunu ve 7 gol yese bile bu hareketleri yapamayacağını umarım en kısa sürede öğrenir. şimdilik as kaleci kendisi ama yerine bir yabancı kaleci transfer edilmesine kimse karşı çıkmayacaktır (lis dedikoduları bu yüzden halen güncelliğini koruyor). maç kurtaramasa bile vasat civarında kalarak göze batmayacağını düşünüyorum.

    - : 56 bin euro'ya 'dan transfer edilen 23 yaşındaki sol bek. 3 yıllık sözleşmesi var bizimle. yıllarca , gibi vasat bile olamayan sol beklerle göz zevkimiz bozulmuşken, kendisi ilaç gibi geldi. erzurum maçında hüso'ya açtığı ortayı 1. lig'te açabilecek bekler belki eyüp ve samsun'da vardır, başka da yoktur. dinamik bir bek olarak ileri çıkışlarda ve geri dönüşlerde sıkıntı çekmiyor. savunması biraz problemli; sürekli alan kapatmaya çalışıyor, topa müdahale etmiyor. sorumluluk alabilecek kadar öz güvenli. hava toplarında da fena değil. neredeyse futbol kariyerini bitirdiğimiz 'nin yabancı olmayanını bulmuşuz gibi seviniyoruz.

    - : fenerbahçe'den transfer edilen 20 yaşındaki sağ bek. opsiyonu kulüpte olmak üzere 3+1 yıllık sözleşmesi var bizimle. altınordu'yla yapılan hazırlık maçında 'dan formayı alamayacak gibi görünmüştü. sakarya maçında oynamadı, erzurum maçında kerim sakatlanınca neredeyse 80 dakika kendisini izleyebildik. profesyonel maç tecrübesi çok az olduğu için yaşından beklenenden daha heyecanlı. erzurum maçında yaptırdığı penaltı bunun en net göstergesi oldu. bindirmeleri kerim kadar yok ama kerim'den daha iyi bir defansı olduğu apaçık belli. ikili mücadele seviyor, henüz iyi olmayan fiziğini de kullanıyor. pasları eh işte, şutu yok, duran toplarda hücuma katkısı sınırlı. gene yıllarca ve kerim'i as sağ bekler olarak izleyen gözlerimiz uğur kaan'la bayram etti şimdiden. umarım maç temposuna alıştıktan sonra yeteneklerini gösterebilir. sık hata yapacak gibi görünüyor ama stoper hattı oturmuş bi' takımda bunun çok da sorun yaratacağını düşünmüyorum.

    - : geçen sezon 6 ay geçirdiğini başakşehir'den bedelsiz olarak transfer ettiğimiz eskinin wonderkid'i olan 31 yaşındaki orta saha. opsiyonu kulüpte olmak üzere 1+1 yıllık sözleşmesi var bizimle. hazırlık maçlarında yasin'le birlikte pas bağlantılarını yöneten isim olarak gördük. ligteki 2 maçta da sahada gördüğümüz 20 küsur dakikada fena değildi. amc olarak değil, mc olarak oynayacak bizde, burası net. 'le değişmeli oynayacaklarını düşünüyorum (tijanic'in bu ligteki sahalarda sakatlanma riski oldukça yüksek). başakşehir'de iyi antrenman yapmış gibi geldi bana. ikili mücadelelerden kaçmıyor, topu kazandığında kendini göstermek için değil, hücuma katkı vermek için oynuyor. gene de bir mc olarak oldukça kötü olan fiziğinin yalçın-palmer ikilisiyle beraber oynarken daha fazla göze batacağını düşünüyorum. transferi açıklandığında bizim için tam bir kapalı kutuydu. 5-10 maç oynadıktan sonra ne olduğunu ve ne olabileceğini göreceğiz galiba.

    takımın kaleci, stoper, sağ ve sol bek ile forvet rotasyonu tamam gibi. en azından nicelik açısından sırıtmıyor bu mevkiler. mümkünse 2 kanatta da oynayabilen ve yasin'i yedekleyebilecek bir kanat ile olmazsa olmaz bir dmc daha takıma katılmalı. dmc olarak yalçın'ı gördük sürekli ama defans ile orta saha pas bağlantısını yalçın üzerinden kuramıyoruz. tijanic stoperlerin arasından top çıkarmaktan helak oluyor, yalçın paşam ise oyundan koptuğu anlarda orta sahanın direncini düşürüyor. yalçın'ın bu yılki performansı orta sahası son yıllarda tek bir oyuncuya bakan göztepe'nin (obinna, ertuğrul, gosso) ligi bitireceği sıralamayı da belirleyecek bence. köybaşı ve alman-türk stoperin süre alabileceğini düşünüyorum ama geçen yıldan kadroda kalan , atınç, , , yalçın, , , 'nın takıma katkısı tamamen soru işareti şu anda. stoper hattımızın oturması eylül sonunu, hücum hattında idael bir düzen oluşturmamız ise ekim sonunu bulabilir. dmc transferi orta sahanın göbeğini toparlar belki ama kanatlara takviye yapılmazsa, yasin'in gelgitli olacağı aşikar performansını nasıl sineye çekebiliriz, bilmiyorum. ali belki kanada geçebilir ama teknik direktör 'ın kafasındaki şablon da net değil. erzurum maçında 1-0 öne geçtikten sonra otomatikmiş gibi görünen bir refleksle kapanarak oynamamız moral bozdu. 'nun takıma öğrettiği boğucu presi takım halinde yer yer halen iyi yapabiliyoruz. 1. lig bu pres üzerine kurulu. kazma stoperleri, sadece hızı olan bekleri bozmanın en etkili yolu bu. gol yollarında sorun yaşayacağımızı düşünmüyorum ama bu presten kazanılan topların net pozisyonlara dönüştürülmesindeki yöntemleri henüz göremedik. büyük ihtimalle yasin-emre-tijanic pas bağlantısının hızlıca oluşturulması ile hüso'yla ver-kaç sonrasında rakip savunmadaki boş alanların kullanımı üzerinden akan bir oyun planı izleyeceğiz. bu noktada mamah'ın, atanga'nın ve hatta palmer'ın boş alan kovalaması çok önemli olacak. biraz kontra bir oyun gibi görünüyor ama göztepe'nin hiçbir zaman skor koruyabilen bir takım olmadığını bildikten sonra, "kontra gibi görünen hücum futbolu" sisteminin yerleşeceğini düşünüyorum. 1 dmc, 2 mc, 2 kanatla oluşturulmuş bir 4-3-2-1'in değişmez format olacağı da belli gibi. nestor'un 3 sabit forvetli atak oyununu özlüyorum.

    1. lig bu sene sözümona süper olan ligten daha keyifli geçecek. eyüp ve samsun en değerli kadrolar. bodrum sürpriz çıkış yaptı (2 maçta 6 gol, 6 puan), bandırma geçen seneki kadrosunu korudu, sakarya 2 yılda 2 lig atlamanın peşinde, "bu sezon kesin küme düşer" denilen gençlerbirliği, tuzla, pendik ve adana bile direnç göstererek başladılar. altay'ın durumu kötü gibi (maddi sıkıntı sezon boyu peşlerini bırakmayacak. transfer tahtasını açamadılar. bin yaşındaki murat uluç, ibrahim öztürk falan süre almak zorunda), malatya maddi darboğazda, çaykur rize ve erzurum kadro yapılanmalarını tam oturtamadılar, altınordu ve keçiörengücü sürpriz sonuçlar alabileceklerini gösterdiler. değişen play-off sistemiyle birlikte, sezonu 7. bitirenin de süper lig yolunda ilerleyebileceği bir sezonda, 19 takımlı ligde sadece 8 takım amaçsız kalabilir. bu 8 takımın küme düşme ve yükselme potalarıyla matematiksel olarak bağlarını koparmayan 4'ünün de maçları salmayacağını düşünürsek, en az 15 takımın sürekli çekişeceği bir lig izleyeceğiz. üzgünüm ama süper lig'te bile bunu göremezsiniz bu sezon. iddaa'dan para kaldıranların sayısı bu sezon 1. lig'te çok az olacaktır.

    biz kendi yolumuza bakalım, fazla gaza gelip tanrı paradoksu yaşamadan, maç maç gidelim; kadro içindeki kanserli yapılaşmaları erken kesip atalım; çıkmışız ya da düşmüşüz önemli değil. yeter ki ligteki diğer takım taraftarlarının "göztepe kesin çıkar" söylemlerini ciddiye almayalım, ne yapabiliyorsak onu gerçekleştirelim.
    #278859 lake of the hell | 3 yıl önce
    0spor kulübü 
  14. ibb.co/...
    #278924 unidentified pasta | 3 yıl önce
    0spor kulübü 
  15. ağustos sonu itibariyle hakkında yaptığım "tanrı paradoksu yaşamayalım, düşeriz, çıkarız; fark etmez" yorumunu bana bir güzel yediren izmir'in gururu.

    lige tam bir la başlamıştık (3 maç, 4 puan, atılan 3 gole karşılık yenen 4 gol). o günlerde forvet hattında gibi bi' dev santrafor yoktu. "merkezden duvar olabilecek adam yok önde, o yüzden pozisyon üretemiyoruz" falan diyorduk. aslında sorun daha da büyükmüş. bandırma maçından sonraki 5 maçta (ki süre olarak 5 hafta değil bu. milli maç arası ve 'in 19 takımlı olması nedeniyle her hafta 1 takımın maç yapmaması () nedeniyle son 5 maçı neredeyse 50 günde oynadık) takım sadece 1 gol bulabildi. onda da altınordu'yu 'nde güç bela yenebildik. bu süreçte yenilen 6 golün 4'ü de defans ve kaleci hatalarından kaynaklandı. yani, kağıt üzerinde gol atmayan, pozisyona giremeyen, savunmasında amatörce hatalar yaparak rakibe bol pozisyon veren ve toplam 8 maçta yediği 9 gol fazla görünmese de, işin savunma kısmında gittikçe acziyet içine düşen bir takım görüyoruz. içim kan ağlıyor ama dünkü tuzla maçının 73. dakikasından sonra stadı terk etmeye başlayan ve takımı sürekli yuhalayan apaçiler ordusu kadar gurursuz değilim, amatör kümeyi gördüğüm zamanlarda bile bu kadar onursuz olmadım.

    buraya da not düşmek adına yönetimsel değişiklikleri de not edeyim, ardından takımın devasa göçüklerini sıralamaya başlarım. zaten başlığı kronolojik olarak okumak isteyenler için de en iyi yöntem bu olacak.

    , geçen ayın ilk günlerinde deplasmandaki bolu mağlubiyeti sonrasında 'la yolları ayırdı. o zaman, futbol takımının özellikle teknik sorumlu personelini biraz daha irdeleme fırsatım oldu. aslında altay, takımın tek teknik sorumlusu değildi. ağustos'un son günlerinde takıma "idari menajer" olarak katıldığı gözüken 'in pro lisansı bulunmadığı için altay teknik direktör yapılmıştı. transferler konusunda bir şey söyleyemiyor, takımın oyun tarzını tek başına belirleyemiyordu. bunun gibi gırla "yapısal sınır" içinde kalmış bir teknik direktörümüz olduğunu, benim gibi birçok göztepeli altay'ın kovulmasından sonra öğrenmiş olmalı. ve takımın eski altyapı hocalarından olan 'nun teknik sorumlu kontenjanından takıma dahil ediliğini okuduk. dağ teknik direktör, şakir hoca da yardımcı teknik direktör ünvanına sahip olacaktı. değişen hiçbir şeyin olmayacağını, kokovic'in asıl teknik direktör olup kadro yapılanmasından antrenmanda çalışılan hücum ve savunma düzenlerine kadar her şeyi belirleyeceğini ön görmek kahinlik değildi tabii. ancak, kulübün dağ ve şakir hoca açıklamasında da adı geçen kokovic'in, sanki kulübe henüz katılmış gibi "futbol metodolojisi direktörü" olduğu açıklandı. nin kelime anlamını bilmeyi bırak, hecelemeden yazamayan milyonlarca insanın yaşadığı bir coğrafyada, kulübün sıfırdan ürettiği departmana bak sen hele. metodoloji, tan geliyor ve "metot bilimi" demek. metot ne demek: yol, yöntem, usül, düzen, tarz. yani, kulübün futbol şubesine "yöntem bilimci" getirmiştik. garip ve biraz daha altını kazısak komik bile olabilir ama gerçekçi olmadığını kimse öne süremez herhalde. süper lig'deki istanbul takımlarının hiçbirinin futbol şubesinde, uygulanan yöntemlerin analizinin ve uygulama biçimlerinin incelendiğini sanmıyorum. o zaman, göztepe olarak biz neden 1. lig gibi zaman zaman trt avaz'da falan yayınlanan bir ligte bu denli profesyonel bir yapılanmaya giriştik?

    sorunun cevabı "sport republic". firma hem 'da hem de ankersen özelinde ve 'da ne yaptıysa, göztepe'de de aynı köklere dönerek ilerlemek istiyor. metodoloji uzmanından sonra "istatistik bilimcisi", "istatistik yorumcusu", "yönetim sistemleri operatörü" gibi bizim orta doğu coğrafyasının cahil kaldığı bütün futbol bilimi alanlarında yenilikler yapacaklar. biz anlamaya çalışırken de, kulübün futbol şubesinin işleyişi çoktan değişmeye başlayacak. yani özetle, altay sonrasında dağ ve şakir hocanın takıma "teknik direktör kadrosu" içinde katılma serüveni böyle. aslında arkada takımı yöneten her zaman kokovic olacak.

    bolu maçından sonra altınordu maçına altyapı sorumlularından "sadık ahmet balcı" ile çıktık. berbat oyun, korkunç hücum varyasyonları ama alınan galibiyet, milli maç arasından önce umut verdi. milli maç arası bitti, pendik deplasmanı kapıyı çaldı. maçtan sadece 2 gün önce dağ-şakir hoca açıklandı. yani, teknik ekibin takımı tanıyıp tanımadığını anlama fırsatımız bile olmadı. pendik maçı doğrudan defansif hataların kurbanı olduğumuz bir maçtı. 2 saçma sapan frikik golü ile gardımız düştü ve maçı da 3-0 kaybettik. sonrasında haftayı bay geçtik ve dün tuzla maçına çıktık.

    taraftarın takımı özlediği belliydi. ama sahaya sürülen ilk 11'in sürekli değişmesi, bay geçilen arada sakatlanan ve 'ın orta saha rotasyonunu daraltması, pendik maçında kırmızı kart gören ve sarı kart cezalısı durumuna düşen 'in takım savunmasındaki elimizi iyice zayıflatmasından bahsedebilirim ama gerek yok. takım 1 koca ayda milli maç arasında bodrum'la oynanan hazırlık maçı hariç 2 maç oynamış. oyuncular birbirleriyle kaynaşmamışken sakatlardan, cezalılardan falan dem vurmak işin kolayına kaçmak oluyor bence. pendik maçı defansif düzen ve savunma zaaflarıyla heder olmuşken, tuzla'ya karşı daha ofansif bir kurgu bekliyordum ben. bunun yerine "zaten sakatlar, cazalılar var. elimizdeki bu" mantığı devreye girmiş gibiydi. orta sahanın tam ortasında oynuyor, futbolu hayatından sildiği çok belli olan sol bekte adım adım yürüyebiliyor, 8 eylül'de takıma katıldığı açıklanan 12 yaşındaki çocuk fiziğiyle izleyenleri hayrete düşürüyor, dino'nun olmadığı yerde abdurrahman çelebi olan müzmin sakatımız , ile arasındaki uyumsuzluğunu cümle aleme gösteriyordu. ilk yarı biterken 'ın kapattığı köşeden yediği golle 1-0 geriye düştük. ikinci yarı da garip bir kontra atakla gelişen tuzla hücumunda geride eksik yakalandık, geride kalan son adam olunca da 2. golü yiyerek, maçı kaybettik.

    aslında tuzla maçı, şu ana kadarki göztepe'nin takım kimyası hakkında en net örnekleri verdi:

    - defans hattı acemice hatalar yapmaya fazlasıyla meyilli. köybaşı futbolu çoktan bırakmış, cm tabiriyle hız ve hızlanması 2'ye falan düşmüş. çamdal'ın fiziğini her gördüğümde "ben bu adama yolda omuz atsam, yere düşüp burnunu kırar" diyorum. ve korkunç boyutlarda tecrübesiz ve fazla heyecanlılar. yunus emre belki olabilir ama uğur kaan aldığı her fırsatı heba ediyor şu anda. bekleri böyle olan takımın stoper ikilisinden biri zaten 18 yaşına haziran'da girmiş olan emir. 3-4 yıla a milli takımda göreceğimizden eminim ama şimdilik yanındaki stoper iyiyse iyi, kötüyse berbat görünüyor. dino ya da marko da sürekliliği olan stoperler değil. 'ın da müzmin sakatlar kervanına katıldığı geçen yılla birlikte stoper hattımız da, 3-4 yıldır kara delik halindeki 2 bek rotasyonumuz da bok gibiydi. halen öyle. isimlerin büyüklüğü sahadaki oyunu etkilemiyor. buna bir de, geçen yılki 'ı korkunç performansıyla aratmayan ve irfan can'a "kolsuz" diyen taraftara "kolsuzu gönderip ayaksızı almışız" dedirten ekrem de eklenince, göztepe'nin devamlılığı olan, standartı bulunan bir savunma hattı olduğunu kimse iddia edemiyor. ligin en kötüsü değiliz bu konuda belki ama kağıt üzerindeki ile gerçekteki arasında en fazla fark olan savunma hattı bizde; bundan eminim.

    - orta saha kurgusunda 1 dmc, 2 mc sistemini yer yer bırakmaya çalışan altay, "top hep bizde olsun, pozisyon üretemesek de olur" kafasındaydı. göztepe taraftarı ise "istersen 10 dmc ile oyna, keyifli futbol oynamadıktan sonra her maç berabere kalıp puan kaybetmen umrumuzda olmaz" diyordu. yalçın-palmer ikilisi olmuyor. hem dmc hem de sağ bek olarak oynadı, gördük. ikisinde de fena değildi. yalçın'ın yerinin garanti olduğunu düşünürsek, tijanic'in yedek bırakılması uğruna bir mc gerekiyor o noktaya. tijanic, arkasında en az 2 mc olmadan (yani, aklı arkasında oynayanlarda kalmadan) öne çıkamıyor. bunu neredeyse 1,5 yıldır görmüş olmalıyız artık. diğer mc ise tuğbey, belki emirhan, belki de emre'den biri olacak. tijanic sürekli orada denendikçe hem kendi performansı boka sarıyor hem de takımı ileri çıkaramıyor. orta saha rotasyonunu oturtamadıktan sonra, hücuma yönelik varyasyonları nasıl oluşturacağız; hiçbir fikrim yok bu konuda.

    - hücum hattı kvasina'dan sonra biraz şekilleniyor gibi görünüyor ama üretkenlik açısından gene "kim günündeyse, o çıkıp şovunu yapar, takımı da kurtarır" kafasından çıkabileceğimizi sanmıyorum. 90 dakika sahada kalmamalı (maksimum yarım saatte optimum verimi alabiliriz kendisinden bence), ve (ki bonservis açısından ligin en pahalı futbolcusu kendisi) 2 kanat için yedek olabilir (sonradan oyuna girip skora ve sahadaki oyuna göre inisiyatif alabilirler), kvasina'nın takıma katılmasından sonra sadece kanat oynayabilecek pozisyonda ve sık sakatlanma girdabına girmiş durumda, ise kvasina'ya bi' şey olursa yedekten onun boşluğunu doldurmaya çalışarak bu sezonu tüketecek bence. hücumda saydığım isimlerden sadece yasin takımı tek başına ileri götürebilir. diğerleri sürekli yardımlaşmak zorundalar. orta sahaya yazamadığımız tijanic de var elimizde bak. göztepe'nin hücum hattı en az 3 yıldır "kağıt üstünde korkutucu ama sahada tırt" halinden bir gram uzaklaşmadı. isimler değişti, maçlar kazanıldı-kaybedildi ama yetersiz bir kadro planlaması olduğunu sadece taraftar hunharca haykırmaya devam etti. tuzla maçının son 20 dakikası hem taraftar hem de kulüp açısından son 4-5 yılın en kötü anları olabilir. geçen seneki iki 7-1'lik mağlubiyette (ki göztepe tarihinin en ağır mağlubiyetleriydi bunlar) bile bu kadar kötü bir ortam yoktu. hücum ile ayakta kalabileceksek, yukarıda saydığımen az 3 ismin her zaman gününde olmasından, yaratıcılıklarını her maç maksimuma çıkartmalarından ve 3. alan olarak bilinen hücum bölgesinde çok az top kaybı yaparak oynamalarından başka bir çare yok.

    ankersen geçen hafta ve ile birlikte bir basın toplantısında yer aldı (açıklamalarının geniş özeti şurada derlenmiş). altınordu, altay ve karşıyaka temsilcileri de vardı toplantıda. ankersen hem kendisinin hem de kulübün hedeflerini özetledi. 5 yıl gibi bir vade vermesi hepimizi şaşırttı tabii. ancak "eğer altyapıyı geliştirme ile bu sene süper lig'e çıkma arasında bir tercih yapma şansım olsaydı, hemen süper lig'e çıkmayı isterdim" diyerek yüreğimize su da serpti ama yeterli değil. kokovic'in deneme tahtası olabilecek bir takım mı, yoksa süper lig hedefine doğru ilerleyen bir takım mı göreceğimizi ocak'a kadar anlayacağız. ligteki 8 maça 6 farklı kadro mühendisliği harikasıyla(!) çıkmış olan, takım içi dengeleri oturmamış, yabancı-türk oyuncuları birbirlerini anlayamamış, özellikle savunmada acemice hatalar yapmaya üst üste deva etmeye kararlı bir takımız şu anda. 'yu sevgiyle andığımız "hücum futbolu" henüz takımda uygulanmıyor. "4 yersek 7 atarız" mantığını uygulamaktan başka bir çaremiz olduğunu da düşünmüyorum çünkü göztepe hiçbir zaman skoru koruyabilen, savunması ile maç kazanabilen bi' takım olmadı (seni de sevgiyle anıyorum ). önümüzdeki malatya, denizli ve samsun maçları hem taraftar hem de yönetim olarak büyük bir sınav maratonu halinde geçecek. sonuç olarak olmasa bile, düzen ve varyasyonlar olarak tatmin edici bi' şeyler göremezsek, taraftar baskısı ankersen falan dinlemeyecek kadar büyüyecektir. ankersen "göztepe, southampton'dan hayli büyük bir camia" derken aslında aklına bile getirmediği yoğun "başarı baskısı"nı da deneyimlemiş olacak.

    umut hiçbir zaman bitmiyor işte. sıralama taraftarı olmayan göztepelilere selam, gençliğin değil, artık orta yaşların katiline de öpücükler.

    #280836 lake of the hell | 2 yıl önce
    0spor kulübü 
  16. dünkü denizlispor maçından hemen önce cumhuriyetin 99. yaşını nefis bir koreografiyle kutlamış izmir'in gururu.

    cumhuriyeti biz böyle kazandık, bizler yaşatacağız

    ayrıca maça atatürk görselli yaşasın cumhuriyet yazılı parçalı formaya çıkmış takımdır. sakarya'yı deplasmanda yendi diye "renklilere gelsin bu galibiyet" paylaşımları yapan hemşehriler, cumhuriyetin kutlandığı gün hiçbir şeyin daha önemli olamayacağını anlayabilseydi, bu şehir köy-kasaba diye değerlendirilmekten ve sahipsiz kalmaktan kurtulurdu.
    #281320 lake of the hell | 2 yıl önce
    0spor kulübü 
  17. tuzla'dan sonraki 4 maçta 9 puan toplayarak gerçek hedefi olan play-off potasında kalmaya devam eden izmir'in gururu.

    malatya gibi ligden düşmesine kesin gözle bakılan bi' takımı ite kaka ve kötü bir oyunda 1-0 yenmek moral bozmuştu. ardından 'nde denizli'ye gol olup yağdık. ilk 2 gol müthişti, ki orta-kafa-gol düzenine alışması şart olan bi' takımız biz. öyle 15 pas yapıp oyun kuralım, ardından 2 ara pasla rakip savunmayı felç edelim, bitiricilikte de zaten lig standartları üstünde işler yapalım demek mümkün değil. hem de taraftarla takım arasında bağın arasında bir kat daha tutkal konulmuş oldu. ama denizli'nin de malatya ile birlikte ligden düşmesine kesin gözle bakılan bir takım olduğu gözümüzü boyamıştı. kısaca, farklı galibiyetten sonra gene götümüz kalkmıştı.

    denizli maçından sonraki fikstür, bu seneki en zor sürece girdiğimizi göstermeliydi aslında. samsun, keçiören, eyüp ve altay maçlarını 3 haftada oynamak bir yana, arada bir de ziraat türkiye kupası 4. tur maçı oynayacaktık. samsun, ligin başında eyüp ile birlikte "doğrudan üst lige çıkar" denilen takım. kadro kalitesinin fersahlarca uzağında bir yere yerleştirildiler ve sahadaki oyunları ne yazık ki bir bodrumspor bile değil. denizli maçındaki kadroyu korumak bence hataydı. önde başı kesik tavuk gibi çırpınıp çabalayan bazı aklı gidik taraftara "koşuyor çocuk" imajı veriyor olabilir ama tek başına etkisi sıfır. samsun da bunu bildiği için 'ı önde tek bırakıp menajerlik oyunlarının alt lig takımlarındaki vazgeçilmez tek santrafor 'yi kanada çekmiş, takımın en etkili silahı olan 'yı da yedek bırakmıştı. ilk yarı oyunu tutup ikinci yarı laura-tanque ikilisiyle gerideki 3 ağır stoperimizi zorlamayı düşündüklerini kör sultan bile biliyordu. 'ın berbat pozisyon almasına müzmin konsantrasyon eksikliği de eklenince, devreye 1-0 geride girdik. ikinci yarı da topu döndürmekten başka bi' şey yapamadık. gerideki 3 stoperin çakılı kalmayı mı, yoksa takım geriye düştüğünde tek süpürücüyü geride bırakıp komple hücuma çıkmayı mı tercih edeceğini ne rakiplerimiz ne de bizim teknik ekip biliyor. ayrıca, şu maçın 3 buçuk dakikalık özetini izlerseniz, ikinci yarıda samsun'un 2 net pozisyonunun gene net olan ofsaytla sonuçlandığını göreceksiniz. ama burada "bayrak kalksa bile pozisyon bitene kadar oyun durmaz" mantığının iyice bokunun çıkmasına da şahit olacaksınız. bu kuralın uygulanma şekli özellikle ingiltere'de böyle değil. bizde neden böyle; halâ anlamıyorum. ilk net ofsayt anından neredeyse tam 1 dakika sonra oyun duruyor falan. o sırada futbolcular birbirlerine girse, kırmızılar da havada uçuşacak ama pozisyon zaten sonuçlanmayacak çünkü ofsayt. bu saçma kuralın uygulama şeklinin acilen değişmesi gerek.

    samsun yenilgisi takımda pek bi' şeyi değiştirmedi. hafta içindeki kupa maçında bağlarını kopardı ve büyük ihtimalle sezonu kapattı (4 ay sonra düz koşuya başlayacak deniyor). tek forvet oynayan bir takım olarak bu durum kağıt üzerinde bir sorun gibi görünüyor ama hüso'yu biz son 1,5 aydır hep 'le değişmeli olarak oynarken gördük. yani, santrafor hattındaki ali- yerini sağlamlaştırmıştı. bu yüzden çok büyük bi' sorun değil bence. keçiören maçı ise, "rakibi küçümseyip fark yeme" maçı olabilirdi ama taraftar takımı özellikle ikinci yarının yarım saatlik kısmında resmen kamçılayıp bunu engelledi.

    keçiören adını duyunca "lige bak yaae, keçiören, eyüp, bodrum, pendik falan var" diyenler olabilir. ümraniye'ye, istanbulspor'a 5 gol atıp "işte süper lig bu yaae" diyenler de aynı kişiler işte. keçiören ligin en çok gol atan, deplasmanda mağlup olmamış takımı. 2 pır pır kanatla ( ve ) kaleye en hızlı ulaşan takımı. ayrıca sanırım maaş ödemeleriyle ilgili bi' sorunu olduğu için oynamayan, bu ligin 'si olan de kadrolarında. bütün rakipler kendilerini küçümsediği için mi bilmiyorum ama ligin (gol beklentisi) lideri de eyüp ve bodrum'la birlikte keçiören. dünkü maça çok sayıda eksikle gelmeleri, savunma hatlarının kırılgan olması bize avantajdı ama gene ekrem'in müthiş bir yer tutma faciası sonrasında 35 metreden atılan topa vurulan voleyi izlemesi ile geriye düştük. yasin'in bireysel katkısı ile penaltıdan beraberliği sağladık ve devre böyle bitti.

    ilk yarıda o kadar çok yan pas-geri pas yaptık ki, "şu ana kadarki en yüksek topa sahip olma ve isabetli pas bu maçta oldu herhalde" diye düşünmüştüm. yanılmama rağmen, devre arası istatistikleri beni şaşırtmadı. maç başı 350 civarı başarılı pas ve iç sahada %56 topa sahip olarak oynayan bir takım olduğumuzu unutmayın. gene de %59 topla oynama ilk yarı için yenik durumda olmamamızı sağlamalıydı tek başına. ali-kvasina değişikliği bize pek bi' şey vaad etmezken, 'ın birkaç maçtır trip atma sürecine giren 'la değişmesi takımı öne yığdı. yukarıda bahsettiğim yarım saatlik taraftar katkılı baskının başlangıcı da buydu. attığımız 2. goldeki organizasyon becerimiz, pozisyon golle sonuçlanmasaydı bile dün gece rahat yatmamızı sağlardı. her maç şuna benzer 2-3 pozisyon görsek, ligten düşsek de koymaz bize ama şu mantığı teknik ekip olarak sadece 'nun gözlerinde görebildik yıllar içinde. 2. golden sonra "skoru koruyalım" refleksi pahalıya mal olabilirdi ama istediğimizi aldık, keçiören'i ankara'ya bu sezonki ilk mağlubiyetini tattırarak gönderdik, play-off potasıyla farkın açılmamasını garanti altına aldık.

    bu noktada "genel olarak 3'lü savunma", "top rakipteyken 5'li savunma" ve "orta sahanın göbeğindeki 2'li" kısımlarını açmam lazım çünkü bu sezon hep böyle oynayacağımız netleşti:

    - 3 stoper: gene nestor'un göztepe'sini skordan bağımsız olarak izlerken zevkten kudurmamızı hatırlıyorum çünkü şablon aynı. 3 stoperin 1'i süpürücü, sağ ve sol stoperler ayakları biraz daha iyi, hızları 20 üzerinden 10 civarında olan oyuncular. top bizdeyken sağa , sola da açılıyor; ya da son maçta gördüğümüz gibi süpürücü olarak ilk pas istasyonunu oluşturuyor. top rakipteyken ise 3 stoper de süpürücü oluyor, savunma zaafları olan beklere sürekli yardıma gidiyorlar. plan bu ve sahada da farklı bir şey görmüyoruz. ancak, sıkıntı dino ya da atınç süpürücü olduğundaki farklı planda yatıyor bence. atınç süpürücü, dino sağ stoper olduğunda, mihojevic kadar çevik ve ayağı iyi olmayan dino öne attığı toplarda sıçıyor. atınç zaten son 2 çapraz bağ sakatlığından sonra hız-hızlanma olarak berbat hale gelmiş. eğer atınç süpürücü olacaksa, sağ stoper dino değil, mihojevic olmalı. bunu teknik ekibin görmesi gerek.

    - 5'li savunma: sağ bek rotasyonu, 6 yaşındaki çocuk fiziğindeki ve fazlasıyla toy olan 'dan oluştuğu için sağ bekte oynuyor. sol bek ise 'e emanet. top rakipteyken bu iki bek çizgiye sıfır gibi pozisyon alarak rakibin pır pır kanatlarının çizgiye inmesini engelleme görevinde. sağ ve sol stoperler, beklerden sıyrılabilecek kanatlara fiziksel temas uygulayıp kolay orta açmalarını ya da adam eksiltmelerini engellemeye çalışıyorlar. böyle anlatınca benim bile hoşuma gitti ama gerçekte böyle olmuyor. ismail'i bire birde ben bile geçerim hızımla. yunus emre de tek hamleli stoper gibi topa müdahale ettiği için iki bekin de pozisyon almaları sıkıntılı. stoperler de kenarlara kaydıkları için merkez savunma süpürücüye emanet oluyor. orta sahadan bahsederken daha da genişletirim ama ekleyeyim: yalçın'ın sağ (edit: sağ değil, sol) bekte oluşabilecek boşluklara yardım etme görevi de mevcut. böylece merkez orta saha ve merkez defans hattı tek kişiyle savunuluyor bizde aslında. bu yüzden rakipler, özellikle izmir'deki maçlarda, sürekli ortaya uzun top şişiriyorlar. ya da atınç bu topları alamazlarsa, rakip doğrudan tehlikeli atağa kalkmış oluyor (atınç ya da tijanic de pozisyon kaybı yapmış oluyor ve geride hem az adamla hem de yerleşmemiş bir savunmayla yakalanıyoruz). orta saha mevzusunu anlatınca kafanızda daha da netleşecek bu durum.

    - göbek 2'li: ve 1 aydır sakatlar. orta sahanın tam ortası için tijanic ve yalçın'dan başka bir de palmer var elimizde. o bölge için hem çok kısa hem fiziksiz hem de yavaş kalıyor. gerekirse burada oynatılabilir ama ayakta bile durabileceğini sanmıyorum. özetle; tijanic-yalçın ikilisi ile rakibe karşı ilk savunma hattı merkez orta sahada oluşturuluyor. bence büyük sorun, görevlerinin kesişim kümesinin olmaması. yalçın sola yakın oynayıp sol önündeki yasin'in geride bıraktığı alanı kapatırken, yunus emre'nin de pozisyon alma hatalarını engellemeye çalışıyor. ayrıca, kendi bölgesinde de top kazanıp tijanic'i ilk istasyon yapması gerek. tijanic ise, hücuma çıkışlarda süpürücü stoperden topu alan, oyuna genişlik kazandıran, orta sahada top kazanıp dağıtması gereken isim. ayrıca, sağa yakın oynayarak ismail'in korkunç yavaşlığını da tolere etmesi ya da en azından rakibin burayı oymasını engellemesi gerek. merkez orta saha savunmasının tam göbeğinde ise, bir 3. isim gerekiyor gibi, di' mi? öndeki 3'lüden (yasin, , kvasina) vazgeçmediğimiz için orta saha 2'li olacak. tijanic de, yalçın da maç başı 20'ye yakın pas ya da top kaybıyla oynuyor. bu tolere edilebilir belki ama yalçın'ın yukarıda saydığım 3 görevini de tam olarak yapamayıp bir de tijanic'e top vermek yerine kendisi öne pas atma hastalığına yakalanması, savunma zaafiyetini hat safhaya çıkartıyor ve taraftar da bu yüzden yalçın'a neredeyse her maç ateş püskürüyor. tijanic'e adam adama savunma yapan rakipler olmuştu, hatırlıyorum. geriye gelip top alamadığı için oyunda yokmuş gibi görünen tijanic'e yalçın'ın yardımı da olmayınca, defanstan ileriye sürekli top şişiren bir hücum yapısına büründüğümüz maçlar oldu. tijanic'in daha rahat top dağıtması için yalçın'ın geçen yılki 'nun yarısı kadar performans göstermesi gerek. halâ iki ıslıklanıp yuhalandığında, 23 yaşında değil de, 6 yaşındaymış gibi taraftara trip atmayacak yani. tijanic o konuda biraz vurdumduymaz; kulağını tıkayıp aynı pas hatalarını yapmamaya çalışıyor en azından. yalçın'ın olması gereken hali olan obinna bu takıma ilk geldiğinde 10 numara, sağ açık ve sağ bek oynamıştı. sağ bekte taç bile atamadığı anlaşılınca, ön liberoya çekildi ve adam süper lig'in en çok top kazanan futbolcusu olmuştu. yalçın'ın en azından geçen seneki maçlarda obinna'nın nasıl pozisyon aldığını iyice incelemesi gerek. yoksa, orta sahada "tijanic'e 1, yalçın'a 2" küfürleri devam edeceği için içinden çıktığı göztepe'de futbol hayatına devam edemeyecek. "göztepe'nin çocuğu" denilenler bile belçika'ya gitmişken, bu takımın tek sahibinin taraftar olduğu da kulağına fısıldansa fena olmaz.

    haftaya eyüp deplasmanı, sonrasında şehrin kayıp çocukları olan altay'la izmir derbisi var. keçiören maçının moraliyle 3'te 3 yapabilirsek, gene götümüz kalkar ama bu sefer sıralama da bize selam çakmak zorunda kalır. bu biraz zor olacak çünkü eyüp 7 iç saha maçında 17 gol atıp hiç yenilmedi. altay ise, bi' tarafının sadece bize kalktığı bi' kulüp. eyüp'ün zirvedeki yalnızlığını bozmamız müthiş bir moral verir, sonraki hafta da izmir'in ağasının kim olduğunu tekrar test ederiz. umarım sakatlıklar artmaz (hüso gibi), takım içi uyumda sorunlar çıkmaz (yalçın gibi), 'in rakip analizleri olumlu sonuç verir (denizli ve keçiören maçlarındaki gibi).

    #281796 lake of the hell | 2 yıl önce (  2 yıl önce)
    0spor kulübü 
  18. neredeyse 3 hafta sürecek ligin devre arasına son 6 maçta topladığı 7 puanla girmiş, play-off potasıyla puan farkı 2 maç civarında kalmış, küme düşme potası ile de 3 maç uzakta ne akan ne de kokan bir oyun anlayışıyla devam eden izmir'in gururu.

    geçen ayın sonlarına doğru oynanan eyüp deplasmanında kötü ve bence korkak oyun, başa baş gidebilecek ve eyüp'e sahasında ilk mağlubiyetini tattırabilecek bir sonucu engelledi. ligin devre arası oldu, adamlar iç sahada halâ namağlup. kaçan balık büyük oldu bence. saçma sapan yaptırılmış ve haklı olarak kazanılmış bir penaltıyla, 90 dakikayı tek değişiklikle bitirip puansız kalmıştık. oynanabildiği 20 küsur dakikaya göre iyi doneler veriyordu ki, saha dışı bok bok işler nedeniyle takımın dengesiz ruh hali parçalanma kıyısına gelmiş oldu. ardından gelen adana deplasmanı, teknik ekibin iyi hazırlandığı, "topu rakibe ver, açık alan kovala" mantığıyla 90 dakika boyunca devam etti. yenilen 2 gol kötü adam paylaşımı ve 'ın pozisyon hatasıyla geldi. bizim 2 gol de, amaca uygun açık alan kovalama ve müthiş bir tek vuruşla geldi. maçın hakkı beraberlikti, adana'dan puan alarak altay maçının etkilerini nötrledik. manisa maçı 5-3 falan kazanabileceğimiz bir maç oldu ama 1-0'a tamah ettik. özellikle hücum hattına 'ın iyi pas dağıtımı, 'in iyi bir ön libero gibi oynaması 'ın gene saç baş yoldurmasının önüne geçti ve iyi pozisyonlar ürettik. 'nın 2 net pozisyonu harcaması da "net bir golcümüz halâ yok, bu sene böyle geçecek herhalde" hissini pekiştirdi. 1-0 da olsa, galibiyet fena moral oldu. rize deplasmanının ilk yarım saati kolaylıkla 2-0 yenik duruma düşebilirdik. bence bu ligin en tehlikeli hücum oyuncuları olan yannick bolaise ve deniz hümmet hem yarattıkları hem de ürettikleri pozisyonları güzelce harcadılar. kariyerinin en güzel frikik golünü attı. sonrasında da palmer gene tek vuruşun önemini hatırlattı. özellikle son yarım saatte fark 4 bile olabilirdi çünkü rize'nin 2 gol yedikten sonra ne kadar dağınık bir takım olabileceğini görmüş olduk. yalçın'ın yerine ilk 11'e göz kırparken, palmer 11'in değişmezi olmayı garantilemişti.

    lige verilecek 3 haftalık aradan önceki son maçı da bugün bodrum'a karşı oynadık. saçma sapan bir karar olmasına rağmen, iki takıma da hükmen mağlubiyet kararı çıkmış altay maçı haricinde, takım 3 maçtır mağlup olmuyor, 2 maçtır da puan kaybetmiyordu. ayrıca keçiören eyüp'ü yenmiş, altay tuzla'ya yenilmiş, manisa pendik'le berabere kalmış, rize altınordu'yla berabere kalmış, erzurumspor bolu'ya kaybetmişti. yani, bodrum maçı "hedefin ne?" sorusuna cevap maçıydı. kazanmak play-off potasına girmek, 3 maçlık galibiyet serisi yakalamak, alt taraftaki takımlarla araya uçurum koymak demekken, mağlubiyet play-off'la arayı uzatmak, alt taraftan tamamen kopamamak, gel-gitli performansa devam anlamı taşıyordu. belli ki, teknik ekip bu maçın önemini böyle anlatmamıştı. çekilen 16 şutun 1'i kaleyi buldu, 83. dakikaya kadar gözle görülür bir teknik değişiklik yapılmadı, son 10 dakika 4-1-5 planıyla "hurra hücum!" moduna girildi. bodrum biraz akıllı ve ayağı iyi oyuncu kadrosuna sahip olsa 4-5 yerdik. 1-0 kaybederek bu yılın da rüzgarda savrulmaya gebe olduğunu kendimize itiraf etmiş olduk.

    ligin devre arasında ne olacağını kestirmek zor. bodrum maçı bu yüzden de önemliydi. ve , play-off potasına giren ve rüzgarı hafiften arkasına aldığını gösteren bi' takımı görmezden gelemeyecek, illa ki üst sıralar ve nihai bir amaç için kadro planlaması yapmak zorunda kalacaktı. şimdi ise, durum sezonun başındaki "bu sene çok da acele etmeyelim" havasına bürünmüş oldu. üzücü tabii. ayrıca, teknik ekibin başına olduğunu yazın sonundan beri bildiğimiz asıl teknik direktör 'in elindeki oyuncuları tanımak için ne 'a ne de 'na ihtiyacı olduğu da ortaya çıktı bence. yalçın'ın sürekli 11'de olması, top bizdeyken 3-5-1-1, rakipteyken 5-3-1-1 oyununun can damarı olan 3'lü stoperde yapılan hatalara karşı önlem alınmaması, ekrem'in kaledeki dengesiz form durumu, sağ-sol bek yedeklerinin ( ve ) 2. lig seviyesinde kalmaya devam etmesi, tijanic'in dmc olarak oynamasına artık kimsenin şaşırmaması ve oyuncunun da bu role saplanıp kalması, 'ın da, kvasina'nın da bitirici olmamaları, ve 'dan istenen verimin hiçbir zaman alınamayacağının anlaşılması, tuğbey, , gibi gençlere yeterince fırsat verilmeyeceğinin görülmesi bu sezonun temel problemleri olmaya devam ediyor. taraftarın da büyük kısmının istekleri bu sorunlarla paralellik gösteriyor zaten. "sağ-sol bek alın!" diye diye yıllardır kıvranıyoruz biz. ismail ve 'ın bu performanslarına "amin!" demek zorundayız. ben kendimce devre arasında nelerin olmasını istediğimi iliştirip bitireyim girdiyi:

    1- olmazsa olmaz bir mc: tijanic'i dmc'ye evrilttiysek, yalçın'ı kadrodan şutlayıp tuğbey'in de forma için kendini parçalamasını sağlayabilecek bir mc'nin kadroya monte edilmesi lazım. palmer diğer mc kontenjanını garantiledi sayılır. yukarıda anmayı unuttuğum de sakatlanmadan önce iyiydi, sağ beki bile yedekleyebileceğini göstermişti çocuk. böylece orta sahada alternatifsiz tek yer, palmer'la yan yana oynayabilecek bir mc oluyor. geriye gelip top alıp dağıtabilecek ve böylece tijanic'in esas görevine yardımcı olacak, iyi bir top kesici olması elzem, ayakları pas ve şut için iyi olmasa da iş görebilecek bir mc şart oğlu şart. bunu türk oyuncular içinde bulamıyoruz biz, belli bu (yoksa tuğbey de, yalçın da formayı giyip sahaya çıktıklarında "işte bu" dedirtirlerdi bize). palmer'ın, atanga'nın alındığı championship ve amerika ligi mls gibi yerlerden genç oyuncu getirmek iyi bir fkir olabilir. uyum sorunlarını geç aşıyorlar ama tutarsa "orta saha 3'lüsüne beddua etmeye elveda" diyebiliriz.

    2- net bir bitirici: kvasina hem çok geç form tuttu hem de 'ın şişirdiği toplardan başka bir alternatif üretemeyen teknik kadronun aslanların ağzına yem olarak attığı bir oyuncu haline dönüşmesine ramak kaldı. iyi top indiriyor (ligin hava topu kazanma istatistiklerinde en iyi 3. oyuncu) ama bu bize yetmiyor. biz hala , tipi, hem top indirebilen hem de kendine pozisyon yaratıp gol atabilen santrafor arıyoruz. önde illa ki tek santrafor oynayacağımız da belli olduğuna göre (gönül halâ ali-kvasina yan yana oyunu görmek istese de), kvasina'dan formayı alabilecek kadar fiziksel açıdan güçlü, hava topu alabilen, özellikle 'le iyi bir uyum yakalayabilecek, kendisine pozisyon yaratıp skor üretebilecek bir santrafor gerekiyor. kadroda bulunan çapraz bağlarını kopardı ve sezonu kapattı. ali çok az forma şansı buluyor. kvasina'nın durumu ortada ve yetmiyor. belki mamah orada denenebilir ama o zaman da "hücum hattının sağına kimi koyacağız?" gibi bir sorun çıkıyor. bu noktada atanga kanat bek olarak bile denendi ama ayaklarına pek hakim bir oyuncu olmadığı için tek maç iyi görünüp diğer maç 2 hata yapıp ya da geriye gelmeyip gol yedirebileceğini de gösterdi. bu yüzden mamah da santraforda tek oynayamaz gibi görünüyor.

    3- sağ-sol beki yedekleyebilecek en az 1 kanat beki: ismail hem temposuz oyunda var olabilen hem de içe kat edebilen bir beke fiziksel yetersizliklerinden dolayı evrildiği için 60. dakikadan sonra sahada yok olan bir oyuncu. tarık'ın fiziği ise, daha önce de yazdığım gibi, 10 yaşındaki çocuktan farksız; ben bile birkaç omuz darbesiyle kendisini yere düşürürüm rahatlıkla. ligin içinden geçen, "pır pır kanat" olarak tabir edilen zenci kanat oyuncularıyla karşılaştıklarında bu ikili aciz durumlara düşüyor. gene de, ismail saha içindeki organizasyonun stoperlere kalmamasında etkili oluyor, aktif dinlenme yapabiliyor. tarık ise, oyundan fiziken düştüğünde orada kalıyor, posa gibi. kuvvetli, iyi top kesebilen, ters kademesi olan, rakibi karşılamada nerede duracağını bilen, hücuma çıkmasa da olabilecek bir sağ bek gene şart oğlu şart. ismail-yunus emre ikilisinin sezonu tamamlayabileceğine inanmaya başladım ben. mümkün olursa, her iki beki de yedekleyebilecek, saydığım özellikleri ortalama bir joker eleman da alınabilir.

    4- kaleci sorunu zannedilenden daha büyük: ekrem bu ligin kalecisi olamaz. bunu her hafta gösteriyor. boyu kısa olduğu için köşelere uzanması için önceden iyi pozisyon alması gerek; pozisyon alamıyor. stoperlerle iyi anlaşıyormuş gibi görünüyor; önündekilerin hangi adamı arkalarına kaçırdığından haberi yokmuş gibi davranıyor. cepheden iyi gibi görünüyor; bire bir pozisyonlarda öne çıktığı için açıyı değil, kaleyle arasındaki mesafeyi artırmış oluyor. topu ayağında gereksiz yere tutuyor; bazen kendi taraftarından bile ıslık yiyebiliyor bu yüzden. altyapıdan çıkmış ise yıllardır bir bile olamadı, formayı alamadı. gelişiminin tıkandığını düşünüyorum. altay'dan southampton'a giden, eylül başında da troyes'a kiralanan benzeri bir kaleci lazım bize. bu ligi sözde bilen ekrem'in hali ortada. bilmeyen ama kalitesi tartışılmayacak bi' yabancı görelim bi' de.

    5- teknik ekibin görevleri netse, sahadaki problemlere karşı çözüm yolu nerede?: kokovic takımın başında, onu biliyoruz. hatta ekrem ve şakir hocalardan bilgi alıp sahaya takımı çıkaran da kendisi. ama yasin'in bencilliğinin takıma zarar verebileceği zamanın, kvasina ya da ali'nin skorer olma sınırı olduğunu da unutmaması lazım. şu anda yasin'den başka takımı sırtlayan net bir oyuncu yok. olduğunda, zaten play-off ve üstü hedefler için daha net konuşacağız. kenar yönetimin, şimdiki planda, sahada 60.-70. dakikalardan sonra hayalete dönen oyuncuları yedekleme ya da performanslarını 90 dakikaya yayma konusunda hiçbir varlık gösteremedikleri en az 10 maç hatırlıyorum, daha ligin yarısı tamamlanmışken. iç sahada öyle ya da böyle "yenilmeme serisi" yakalar bu takım, orası kolay. ligin ve bence türkiye'nin en iyi taraftarı arkalarında olacak. ama deplasmanlardaki karne şu anki gibi 9 maçta 7 gol atıp 10 puan toplamak olamaz. bu gel-git, takımın temel bir oyun omurgası üretememesinin de ana nedeni bence. rakiplerin "göztepe'ye karşı 2 silahımız var: yasin ve tijanic'e yakın markaj. stoperler oyun kurmaya başladığında önde baskı" anlayışı, artık her maç olacak. buna alternatifleri b, c, d ve e olarak dizmek lazım. çağ dışı futbol olan "stoperler top şişirsin, en uzun stoper forvet gibi oynamak için ileri çıksın, öndeki uzunlar topları indirdikçe abanın kaleye alüminyum" mottosu bizde işlemez. taraftar bu oyunla gelecek şampiyonluğa bile küfür eder. alternatifsiz tek oyunlu plan, oyun içindeki karar değişikliklerinin ya hiç olmaması ya da oldukça cılız ve bağnaz kalması teknik ekibin başındaki kokovic'in şapkasını önüne koyduğunda düşünmesi gerekenler olmalı. messi de kadroda olsa, sahadaki bu alternatifsiz ve yer yer sıkıcılaşan, bayağı oyunla başarı gelmez.

    şubat'a kadar seyircisiz iç saha maçları devam edecek. 11-12 şubat haftasında oynanacak bolu maçıyla taraftar 'ne dönmüş olacak. devre arasındaki transferler ve ara kamp dönemi ile birlikte 4 maç var (sakarya, erzurum, bandırma, gençlerbirliği). kayıpsız geçilebilecek bu 4 hafta, bize bambaşka hayaller gördürür. geri kalan hiçbir ihtimal benim gibi taraftarları kesmez, tepkiler kelle istemeye doğru gider. umarım teknik ekip de, futbolcular da, artık ankersen ve yönetim ekibi de bunun farkındadır. şimdiden iyi yılların olsun en büyük sevgili.

    #282749 lake of the hell | 2 yıl önce
    0spor kulübü 
  19. başlığı neredeyse 1 yıldır boş kalmış olan izmir'in gururu.

    geçen sezon bence mucizevi bir şekilde play-off'a kalmıştık. özellikle 'ndeki samsun maçı büyük kırılma yarattı. o samsun ki, 20 maçtır kaybetmiyor, 7 maçtır da aralıksız kazanıyordu. biz de keçiören'le play-off'a girme savaşı veriyorduk ve 6 maçtır da kaybetmiyorduk. maçtan sonra şirinler'le ilgili baya bi' goy goy döndürmüştük ("gargamel burada!" pankartı müthişti). samsun kalan 6 maçını 5 galibiyetle bitirip şampiyon oldu. biz ise kalan 7 maçımızda yenilmeyerek play-off'a son sıradan girebildik.

    değişen sistemle birlikte 1. lig'te 3-4-5-6-7 olan takımlar play-off oynuyor. sistem biraz saçma: 3. takım play-off finaline çıkıyor ve rakibini bekliyor. 4. ve 5. takımlar ev sahibi olarak 6. ve 7. takımlarla tek maç üzerinden eleme maçı oynuyorlar. kazananlar, play-off yarı finalinde 2 maç üzerinden elemeli karşılaşıyorlar. finalde ise 3. takımla tek maç üzerinden oynuyorlar. ligin fikstür olarak haziran ayının neredeyse ortasında bitirilmesi böyle olmuştu. ayrıca 6. ve 7. olarak play-off'a girmek "son bir maçlık şans" yakalamaktan fazlası değil. sistem çok kötü oldu böyle. 3. olan doğrudan beklemeye geçip günlerce dinlenirken, özellikle 6. ve 7. olan takımlar önce 3 maç yapıp finalde bu 3. takımla karşılamak için perişan oluyor. bu sistem artık on yıllarca sürer böyle. eski sistemde 7. olup oturup ağlayan da yoktu. neden değiştirildiğini kimse bilmiyor.

    biz play-off'ta bodrum'la eşleştik. ilk yarı bittiğinde 2-0 gerideydik ve hem rakibi hem ilçeyi kolay lokma gördüğümüz her yerimizden akıyordu. 86. dakikada 2-1'i bulsak da maçın son dakikasında bodrum skoru 3-1 yaparak fişimizi çekti. sakarya'yı 120+bilmem kaçta saçma sapan bi' golle eleyen eyüp'ü de deviren bodrum, play-off finalinde pendik'e de vurdu, vurdu ama deviremedi. pendik play-off'tan süper lig'e çıktı.

    geçen sezondan sonra bizim taraftar "zaten bu takımdan hiçbir şey beklemiyorduk. iyi geldik" ile "madem play-off'a kadar geldik, sonunu da iyi getirmeliydik" arasında gidip geldi. özellikle 2022 eylül-ekim aylarında düşme potası civarında gezen takımın play-off'a hem de bilmem kaç maç kaybetmeden, deli gibi şahlanarak kalması moral verdiği kadar, beklentilerimizi de kaf dağı'nın ötesine gönderdi. belki de bu yüzden rakibi neredeyse yok sayarak ve sonuna kadar hak ederek elendik. 36 maçta 60 puan toplamış bir takımı, bahsettiğim aylarda ön görebilecek bi' babayiğit yoktu. gaza gelmekte de haklıydık bence.

    yaz kampı son 10 yıldır falan berbat geçer bizim. ya transfer edilen oyuncular kampa çok geç katılır ya takımdaki eksiklikler ağustos'un son günlerinden önce inatla görülmemeye çalışılır ya taktik düzen ve alternatifler ortaya çamur gibi saçılarak gösterilir ya da illa ki 2-3 ciddi sakatlıkla takımın omurgasını oluşturan oyuncular sakatlanır. bunların birkaçı gene oldu tabii, şaşmaz. geçen seneden beri takımı arka planda yönettiğini cümle alemin bildiği , değişen sistemle birlikte teknik direktör sıfatını aldı ("1. lig'te yabancı teknik direktör olabilir" maddesi geldi. eskiden yoktu). kokovic zaten geçen sezon da kadro mühendisimiz olduğu için oyun mantığında hiçbir şeyin değişmeyeceğini bal gibi biliyorduk. ve yardımcı hoca oldular. ise, ağustos ayının sonundan beri ceo görevinde. kulüp o kadar berbat yönetiliyor ki, ceo aradığımızı başkan kulüpten yapılan bi' basın açıklamasıyla duyurdu ve geçici olarak mance'nin ceo olduğunu belirtti. yani, linkedin'den falan ceo arıyoruz. taraftar olarak bundan ötesini anlamadık. mance'nin eski görevi olan sportif direktörlüğü şimdi kim yönetiyor; onu da bilmiyoruz. bu yönetimsel saçmalıkları daha geniş anlatacağım aşağıda, şimdilik boş yere sinirlenmeyeyim.

    taraftar mevzusuna da en son geleyim. transferlerden ve takım içi düzenden bahsedeyim:

    - geçen sezon altınordu'da neredeyse hiç maç kaçırmamış olan , 4 sezondur kasımpaşa'da rotasyonda 15-20 maçtan az oynamayan , 3 sezon önce bursaspor 1. lig'teyken parlayan , bu lige fazla , geçen sezon tuzla, bir önceki sezon da keçiören'in savunma sağlamlığı tek başına sağlayabilmiş , süper lig'te malatya ve rize'de oynamış, geçen sezon da 1. lig'te rize ile 30 küsur maça çıkmış "deve forvet" , 3 sezon önce 32 yaşında hatay'da oynarken süper lig'te önce 19, sonraki sezon 12 gol atmış , alanya altyapısı ürünü , geçen sezon samsun'un şampiyonluğunda orta sahanın vazgeçilmezi olan , 3 sezon önce belçika ligi'ne geçerek parlamaya çalışan cezayirli apaçi , yaşı henüz 26 olmasına rağmen bu ligi en iyi bilen orta sahalardan , eskişehir altyapısı ürünü olan ve 2 sezon önce adana ile 1. lig'te 29 maça çıkıp iyi de katkı vermiş olan ve malmö'den aldığımız 35'lik ağır defans . bu sezonun dişe dokunur transferleri bunlar. gidenler arasında ise sadece ve 'ın kiralanmaları önemli bence. geçen sezon bittiği gibi ve 'in ayrılması ise moral bozmuştu tabii. özellikle dino'nun avrupa'da kalacağını düşünenler de yanıldı çünkü adam arabistan'a gitti. marko halâ kulüp arıyor sanırım.

    'in geçen sezonun ortasında elin arabına yok yere kiralanması infial yaratmalıydı. "al adalah" küme düşerek arap pro ligini bitirirken, tijanic takıma katılmasından takım küme düştüğü maça kadar 18 maçta ilk 11 oynadı, 4 gol, 1 asistle sezonu tamamladı. birkaç maçının özetini de izledim. adamı araplar bile mc olarak oynatmaz, sürekli serbest 10 numara gibi denerken, bize geri döndüğü gibi hazırlık maçlarında gene yalçın-palmer-tijanic orta sahası görmeye devam ettik. belki de celil ve ahmet'le birlikte farklı bi' oyun anlayışı görürüz, tijanic de daha serbest oynarak gerçek mevkisine döner diyorduk ama olmadı. özellikle savunma hattının tamamen değişmiş olmasının de, hazırlık maçlarında sürekli farklı bi' şey denemeyle de alakası var. bu yüzden de eylül ayının sonuna geldiğimizde bile oturmuş bir takım değil, oturmuş bir savunma bile göremiyoruz yer yer.

    - transferler arasında özellikle tarkan, taha ve ogün önemli çünkü 3'ü de 'la uyumuna göre sahada olabiliyor. nielsen 3 maç 11 oynayarak hızının artık hiç olmadığını, ayaklarının da beyniyle bazen uyumsuz kalabildiğini gösterdiğinden beri, savunmadaki 3 stoper bu 4 kişi arasında seçiliyor. 3-5-2 gibi oynamıyoruz. özellikle geçen sezonki gibi katı bir 3'lü yok ama geride kalan 3'lünün hepsinin stoper olma özelliği devam ediyor. dino-atınç- düzeninden ogün-atınç-taha ya da taha-atınç-tarkan'a dönmüş durumdayız. ogün-dino karşılaştırması berabere bile bitebilir ama taha ya da tarkan'ı ve hatta bazen forma şansı bulabilecek olan ümit'i emir'le karşılaştırmak çok yersiz. emir'i tekrar kiralamak için hiçbir şey yapmayıp kocaeli'ne kiralandığını ağustos'un son günlerinde öğrenmek çok can yaktı. halen 3'lünün solunda oynayacak olan isim değişip duruyor işte. sol bekte geçen sene bittiği gibi sakatlandı ve şu ana kadar sakat deniyor. bence futbolu bırakmış bile olabilir. ise, ümit ile birlikte orayı yedekleyebilecek tek oyuncu. şimdilik 4 maçta 2 asisti var ve sürekli 11 de başlayabilir. sağ bekte ise, geçen senenin saçmalıklarından 'la yollar ayrıldıktan sonra sürekli ogün denendi. galiba ali de burada oynayabiliyor ama çabuk sıkıldı ondan teknik ekip. ogün'ün yedeği gibi denenen fıratcan da var ama ogün buranın adamı oldu şimdiden. savunma 3'lüsü, yukarıda da yazdığım gibi ogün, atınç, taha, tarkan'a emanet. bazen ümit ve nielsen de forma şansı bulur ama ana 3'lü bunlar. orta saha kurgumuz halen aynı: mümkünse -, yalçın-celil ya da yalçın-tijanic. önlerinde sağda veya billal; solda belki palmer, belki , belki altyapı ürünü , orta sahada oynamazsa belki palmer. hücumda ise tek olarak diouf. yedeği de kubilay. alternatifsizliği "seçenekli çaresizlik" yapmış bir takım yapısı görüyorsunuz.

    kimilerince "6 maç için hiçbir şey söylenemez", kimilerince de "ulan, bunlar aylarca kamp yaptı. sadece 6 maç olarak bakmayın, topa tutun" mantığı geçerli. ben ikinci kısma kaydım artık çünkü her sezon "eylül sonuna kadar vakitleri var, hunharca yenilebilirler" der, sessizce maç izler, haber takip ederdim. yukarıda bütün parçalarını saydığım takım 6 maçta sadece 4 gol atabildi. bu 4 golün 1'i de altay'a karşı 90+bilmem kaçıncı dakikada bi' duran toptan bala göte he, yanlış olmasın. hücum organizasyonu yaratmada fazlasıyla beceriksiziz. orta saha elemanı açısından sayısal olarak bakarsak ligin iyilerinden olabiliriz ama bunun sahaya yansıması, savunmada pozisyon alınmışken yalçın'ın halâ adamını takip etmemesi, tijanic'in sürekli yerini yadırgaması, celil'in geçen senelerden kabusumuz olan "aşiretçilik" yeltenmelerine karşı yapmak falan oluyor. geçen sezon da kağıt üzerinde iyiydik ama aktörler sahne alınca "küme düşmesek iyi bu sezon ya" derken bulmuştuk kendimizi, hem de gene eylül-ekim gibi dedik bunu. bu sene ise değişen sadece isimlerin bazıları olmuşa benziyor.

    taraftarlık mevzular da olmadı değil. geçen sezon türkiye kupası finali gürsel aksel'de oynandı. 25 mayıs'ta belirlenen tarih, finalin 11 haziran'da oynanmasıydı. 16 mayıs'ta ligteki son iç saha maçımızı oynamıştık. 16 mayıs-11 haziran arasında 26 gün var; neredeyse 1 ay işte. bu, aklınızda kalsın. kupa maçı oynandı, bitti. sonra yeni sezon hazırlıkları dahilinde bizim takım, 'in sahibi olduğu ile hazırlık maçı ayarladı. tarih 15 temmuz'du. 11 haziran'dan 15 temmuz'a da 34 gün var; neredeyse 1 ay diyelim gene. bu da cepte. biletler satışa çıktı, her şey tamam gibi. ama kulüp 13 temmuz'da, yani maçtan 2 gün önce maçın bornova'daki doğanlar stadı'na alındığını, satın alınan biletlerin 9 gün içinde ilgili hesaplara iade edileceğini, yeni biletlerin ise maçtan 1 gün önce satışa çıkacağını duyurdu. biz "n'oluyo ya?" derken, özellikle stadın içinden görüntü alabilen eşin dostun, taraftarların paylaştıkları kanımıza dokundu çünkü gürsel aksel'in zemini patates tarlasından beter bir haldeydi. yukarıdaki gün hesaplamalarına göre, lig bittikten 1 ay sonra kupa finali oynanmış, bu finalden de 1 ay sonra bir maça ev sahipliği yapacak olan, ülkedeki statlar arasında görece en yenilerinden biri olan stadın zemini böyle olmamalıydı. taraftar önce kuzu oldu, paşa paşa bilet alıp maça gitti, southampton'la kardeş takım goy goyunu pekiştirdi, maç bitti. sonra ise fitili ateşledi: "bunun sorumlusu kim kardeşim?". göztepe'yi bilmeyenler bunun için bir açıklama yapılacağını falan düşünecektir ama böyle bir şey uzun bir süre olmadı. sanırım ankersen, taraftar tepkisinin maçlara da yansımasından korktuğu için sahanın fiziksel olarak altyapısıyla ilgilenen şirkete açıklama yaptırdı. şirket bütün suçun kendilerinde olduğunu, kupa finalinin zemini kötü etkilediğini falan anlattığı upuzun bir metin yayınladı. ancak southampton maçı ile kupa finali arasında 1 ay zaman vardı ve hiçbirimiz bu masalı yemedik. biraz daha araştırınca, kulübün gürsel aksel'in zeminini izmir ekonomi üniversitesi'nin mezuniyet kutlamalarına tahsis ettiğini (yanlış hatırlamıyorsam 18-19 temmuz, 2 gün boyunca), kiralık ücretini paşalar gibi aldığını okuduk. yani, southampton maçını başka stada alıyor ama sikik bir okulun mezuniyet törenini aynı çimler üzerinde yapmaktan geri adım atmıyor. bu mezuniyet mevzusu sosyal medyada bi' patladı; kulübün ceo'su olan emre can'a kadar herkes topa tutuldu. konu burada kapandı mı? tabii ki hayır çünkü bok gibi yönetiliyoruz biz, selam!

    çimlerle ilgilenen şirketin osuruktan açıklaması ve mezuniyet zıttırısı bittikten sonra, kulüp sessizliğe büründü ve transfer açıklamalarından başka bi' şey açıklamadı taraftarına. 13 ağustos'ta ilk maç gürsel aksel'de kardeş sakarya ile oynanacak. artık "18/19 temmuz-13 ağustos arasında kaç gün var?" demiyorum, kendiniz hesaplayın. 8 ağustos'ta, izmirli, bilinen ve saygı duyulan bir gazeteci olan ergin karataş bu haberi yazdı: göztepe'de stadyum krizi ". şaka gibi ya. gürsel aksel'in zemini halen bok gibi olduğu için ve tek bir çim yapılandırması mayıs'taki son maçtan beri yapılmadığı için yeni sezonun ilk maçını da başka yerde oynayacaktık. taraftar infial etti artık tabii. bornova doğanlar stadı'nda faşşolig uygulamaları bulunmadığı için izmir'de de oynayamıyorduk. adamlar o kadar beceriksiz ki, altınordu 1. lig'ten düştükten sonra doğanlar'daki elektronik giriş sistemlerinin sökülüp urfa'daki gap stadı'na götürüldüğünden bile habersiz. bu sırada "bursa'da mı oynarız, sakarya'da mı oynarız?" falan konuşuluyor. akhisar'da karar kılınmış (büyük ihtimalle bizimkilerin vereceği para az olsun diye orası oldu). maç oraya alındı, "taraftar sayısı gözle görülür şekilde düşer, tepki basına yansımaz" diye düşündüler. ama olmadı. biletini gürsel aksel için alan bütün taraftar oraya aktı, trt'de bangır bangır "emre can istifa" seslerini duyduk. sonunda ankersen basın açıklaması yaptı. yazılı olarak 21 ağustos'ta üzgün olduğundan, bütün suçun zeminle ilgilenen firmada olduğundan falan bahsetti gene. ardından da, girdinin başında yazdığım ceo değişikliği oldu, emre can kovuldu, yerine sportif direktör olan mance getirildi. ama onu da geçici yaptıklarını, ceo aradıklarını duyurdular. korkunç yönetiliyoruz ve biz bunu bu gavurlar çerçevesinde 1 yıldır söylüyoruz.

    şu anda hiçbir taraftarın aklındaki temel endişe "takım nasıl oynamalı?", "oyun kurgusundaki hatalar neler?" falan değil. yönetimsel bir değişiklik için hazır kıta bekliyorlar. önce kokovic ve bütün ekibin, ardından da ankersen'in türkiye şartlarına alışamamasının hesabının sorulmasını bekliyorlar. öyle çorum'a yenilmişiz, altay'ı, manisa'yı yenmişiz diye mutlu olan pek yok. bizim için sezon bu kadar berbat yönetimsel düğümlerle başladı. daha futbola odaklanamadık, kulübe ingilizce mail atıp "ne yapıyorsunuz siz ulan?!" diyen taraftarlar bile var. biz bu yönetim-taraftar iletişimsizliğini, değil 'de, şirketleşmeden sonraki bütün başkanlarda yaşamış ve bunun çözülmesi gereken en büyük sorun olduğunu bağıra çağıra söylemiştik ( bile bunun bir yansımasıydı aslında ama kulübü yönetmeye talip olan kimse göremedi). aynı tas aynı hamam bizde. yabancı da olsa, bu işin mutfağından gelip bütün tecrübeyi yaşayarak öğrenmiş de olsa, sport republic bile aynı hataları yapmaya devam ediyorsa, bu ülkede yapısal olarak kambur olan hiçbir şeyin değişmeyeceğini rahatlıkla öne sürebilirim. ama işte umut bu; söküp atamıyorsun içinden. göztepe bu; kolunu kessen, bacağındaki atardamar "hayırdır sen?" diye yükleniyor, takımı bütün hücrelerinle desteklemeye itiyor seni. bu çıkmazı taraftarın çözmesi mümkün değil. "yönetim"in kelime anlamını bilen profesyoneller lazım bize. şu anda kulübün içindeki mamacılar bile sepil döneminden kalanların bir kısmını oluşturduğu bir yapı. taraftarlar olarak içimizdeki hümanizmi boğup hepsini kurşuna dizsek, gene de hiçbir şeyin değişmeyeceğini, yeni mamacıların, beceriksizlerin pire gibi çoğalabileceğini biliyoruz. izmir'i komple avrupa'ya taşımak iyi bir fikir bence halâ. evet, halâ.

    #288456 lake of the hell | 2 yıl önce
    0spor kulübü 
  20. 11. haftası bugünkü ümraniye-tuzla maçıyla birlikte bitmiş olan 1. lig'te topladığı 20 puanla play-off potasının içinde kalmaya devam eden izmir'in gururu.

    son gelişmelerden sonra, kulüp ceo olarak kerem ertan'ı açıkladı, ki kendisi bundan neredeyse 10 yıl önce, 2 sezon boyunca ceo'muzdu. ise, eski görevi olan sportif direktörlüğe geri dönmüş oldu. kulüp bütün yönetimsel krizleri bu "ceo bulduk, eved" açıklamasıyla halının altına süpürmüş oldu. 'in basiretsizliği, 3 başlı teknik ekibin nerelerde hata yapmaya bile isteye devam ettiği falan unutuldu, gitti. yönetimsel hataların, statla ilgili karman çorman işlerin üzerine de soğuk su içmiş olduk emre can ile birlikte.

    futbola geri dönersek... kokovic top göztepe'deyken 3'lü, rakipteyken 5'li savunma oynatmaya devam etti ama son 10 yılda bu takımın başına gelmiş en efektif teknik direktör olan 'nun oynattığı halinden farklı bir sistem bu. nestor önde yüksek yoğunluklu ama neredeyse tamamen bilinçsiz bir baskı yapıyor, orta sahada kapılan topları da sürekli ileriye oynamaya gayret ediyordu. kokovic ise, geçen yıldan beri düşük tempolu, "önce yemeyeyim, sonra belki atarım" mantığına sahip. ayrıca orta sahada 'ı tam olarak 6 numara gibi kullanıp merkezden hücuma geçecek bütün atakları da yalçın'ın ayağından başlatıyordu. yalçın vasat maçlar oynadıkça bile "sistem bozulur" endişesiyle ne yalçın'ı ne de bu kurguyu değiştiriyordu. geçen yılı 5 gol, 4 asistle kapatan 'nın, sadece ligin ilk yarısında 9 gol atıp aylarca sakat kalan 'in, deli gibi eleştirilmesine rağmen 9 maçta skor katkısı veren 'nın, belki de tek stabil hücum silahımız haline gelmiş 'ın, köybaşı'ndan fırsat buldukça oynayabilen 'in katkılarıyla öyle ya da böyle iyi bir yerde biten bir sezon geçirmiştik. bu sezonun farkı ise, takımın iskeletinin tamamen değişmemesine rağmen, oyunu yönlendirip "atıp tutacak" oyuncuların performanslarının geçen yıla göre daha fazla belirleyici olma tehlikesi. mamah bazı maçlarda gerçekten de altyapısız olduğunu gösteriyor, takımda sol kanat hücumunu yönlendirebilecek bir oyuncu yok, neredeyse her maç yalnız kalıyor, yalçın'ın, yanında kim oynarsa oynasın, sabit 7/10'luk performans verme zorunluluğu hep var. hücumda az da olsa pozisyon yaratabildiğimizi ve bunları değerlendirebilirsek, sorun kalmayacağını düşünenler de var ama ben yaldır yaldır oynayan göztepe istiyorum on yıllardır.

    bu sezon, bir önceki girdimde de yazdığım gibi, yönetimsel aptallıklarla başlayınca, futbola oyuncular da konsantre olamamıştır belki. bu olabilir yani. ama taraftarın içinden kimsenin bu kadar defansifmiş gibi görünen bir oyun yapısında 7 hafta namağlup, 5 hafta da sürekli kazanan bir takım görebilmeyi hayal ettiğini sanmıyorum. bazı maçlar iyi savunmayla, bazıları az ama öz yakalanan hücum varyasyonlarının sonuca dönüştürülmesiyle geçti. şehrin azınlık çocuklarına karşı 90+ bilmem kaçta gelen golle alınan tatsız tutsuz galibiyet, sıkıcılıkta nirvanaya çıktığımız bandırma maçındaki beraberlik, ligin en ters takımlarından biri olan manisa'nın 18 şut çekip sadece 1'inde kaleye tutturması ve 'in hiç de hedeflemediği şutuyla gelen galibiyet falan derken lig 2.'si olup çıktık. 2 gün önce de, aynı puanda olduğumuz kocaeli'yi ağırladık 'nde.

    takımın bu sezonki temel direnç noktaları bence 3 adet:

    1- yalçın'ın olmazsa olmaz konumunun ligteki her takım tarafından bilinmesine rağmen bundan vazgeçmeme: yalçın 6 numara oynuyor ve orta sahadaki ilk pas istasyonu da kendisi. hücumu başlatan da o, orta sahada kapılan topun ilk gönderileceği adres de, savunmanın içine girip pas bağlantılarını örmeye başlayan takımın ilk tercihi de. yanında oynamaya yeni yeni başlayan biraz daha 8 numara gibi, de neredeyse gerçek pozisyonu olan 10. "bu kadar yükü yalçın gibi teknik meziyetleri olan ama en az 3 yıldır fundemental olarak henüz gelişme aşamasında kalmış bir oyuncunun üzerine yüklemek yanlış" diye bağırmaktan helak oldum ben. ama kokovic için yalçın da, üzerindeki yük de vazgeçilmez.

    2- "3'lü-5'li savunmanın kenarlarının savunma yönü güçlü olmalı, hücuma çıkışlarda sıçmasalar yeter" mantığı: ve köybaşı takımın ilk tercih edilen kanat bekleri. yedekleri de ve . ogün bu ligin adamı ama hücumda yok. köybaşı ise 6 aylık sakatlığından 35 yaşında kurtulmuş gibi görünmeyecek kadar kendini sakınarak oynamaya başladı bu sezon. fıratcan saf bir bek değil ve pozisyon alamıyor. yunus emre ise iyi bir hücumcu bek ama savunmada tamamen gençlik enerjisiyle bir şeyler yapmaya çalışıyor. bu kurguya , , ve 'i ekleyince, neden ligin en az gol yiyen takımı olduğumuz anlaşılıyor olmalı: hücuma çıkmayan en az 5 oyuncu var bizde. geçen seneki hücum planı; kanatların çizgide kalması, önlerindeki kanat hücumcularının da rakip savunmayı delmeye çalışarak hem önlerindeki forvete hem de bu kanat beklerine pozisyon hazırlamasıydı. bu sene ise yunus emre'den başka hücuma stabil olarak katkı veren kimse yok defansta. bu takım 0-0'ı oynamayı biliyor olabilir artık ama kocaeli maçında da gördüğümüz gibi, saçma sapan bir duran top golü yediğinde de "biz nasıl gol atıyorduk?" demeye başlayacak kadar saçmalayabiliyor işte. buradaki sorun, hücum-savunma mantığının tamamen birbirinden ayrılmış olmasından başka bir şey değil. çok hücumcu takımların savunma yapamaması gibi, kafasında tek amaç gol yememek olan oyunculardan kurulu bir takımın da gol atması karın ağrısına dönüşüyor; hele ki yenik duruma düşerse.

    3- "forvet debelensin, diğerleri pozisyon bulur zaten": geçen sene kvasina'nın bütün akrabalarına söven tribündaşlarımın görmezden geldiği nokta, her maç topun hücumda kalmasını sağlama noktasında, bu gol atamayan golcünün %90 civarında katkısının olduğuydu. diouf'u görüyoruz işte; maç içinde yok oluyor, ver-kaç hariç yanındakileri pozisyona sokamıyor, alan boşaltamıyor, hızı hiç yok, size'ı sadece yok, hava toplarını takıma kazandırma oranı %50'lerde (kvasina geçen sezonun tamamında ligin en yüzdeli hava topu kazanan adamıydı). ayağı düzgün ve beklenmedik anda yapıştırıp çakar diye almışız. e, sisteme uyum? arkadakilere pozisyon yaratma? takımın tek hücum fikri olan kanatlardan geliştirilen hücumlarda işe yarama? bunlar yok. böyle olunca da, kokovic'in "defansif oyun ön planda olacak" demesinin mantığını kavramak da kolay oluyor tabii: gol atabilen forvet yok takımda çünkü. diouf ligi 10 gol civarında bitirirse (şimdilik 2 golü var), bunların büyük kısmını "ayağına öyle bir oturdu ki, çaktı geçti" diye anlatacağız. takıma katkısı da bu kadar olacak.

    kocaeli mağlubiyeti sonrasında kokovic'e yapılan eleştiriler homurdanma şeklinde yeniden başladı gibi. keşke sezon başından beri devam etseydi tabii ama ligi 2. götüren takımın hocasını eleştirebilen bir ülke olamadık, olamayacağız biz. milli maç arasından önce önümüzde erzurum deplasmanı var haftaya. aradan sonra da tuzla ve giresun'la izmir'de oynayacağız. ligin devre arasına ise gençlerbirliği, eyüp ve bodrum maçlarıyla gireceğiz. senelerdir bize yapıştırılan en iyi fikstür olması bir yana, devre arasından önceki 3 maça kadar bir seri yakalanması durumunda, ocak ayında yapılacak 3-4 transferle kokovic'e yapılan eleştiriler bile halının altına süpürülebilir. ama nasıl? erzurum'a karşı özellikle hücum presini iyi yapmak (defanslarının yaş ortalaması fazla, ayakları ve hızları yok, defanstan oyun kurduklarında sıçışa açık oluyorlar), milli aradan sonra tuzla ve giresun'u taraftarın ittirmesiyle güç bela yenmek. kokovic de bunu böyle düşünmüyorsa, ben bu takımı hiç tanımamışım demektir. yapısal hataların katmerlendiğini görerek üzülmek de, "göztepe ligi 1 ya da 2 bitirecek" diyenlerin sayısının geçen sezondan daha fazla olmasını kafaya takmamak da mümkün. bende ikisinden de buram buram ve lokma lokma mevcut.

    #288958 lake of the hell | 1 yıl önce
    0spor kulübü 
  21. son 5 maç performansı ile ligin zirvesinden kopmayacağının sinyallerini erkenden veren izmir'in gururu.

    'in korkak oyunu ile kendi topuğuna sıktığı kocaeli mağlubiyetinden sonra, ligin kağıt üzerinde değil, sahada iyi takımlarından erzurum deplasmanında oynattığı aynı berbat oyun, takımla ilişiğinin kesilmesine neden oldu. formsuz defans hattı, 2 yıldır yapmadığı kadar yaptığı maç içi formasyon ve taktik değişiklikleri tam birer çırpınıştı. erzurum maçından sonraki 2 haftalık milli maç arasında bu kararın alınması gerekiyordu ama 8 gün beklendi. 22 kasım'da takımın başında antrenmanlara çıkan yeni hoca , cv'si ile 1. lig gibi sert futbol oynanan ligler için biçilmiş kaftan imajı çizerken, kazakistan, bulgaristan ve kıbrıs (rum tarafı) harici hiçbir ülke görmemesi ile soru işaretleri barındırıyordu. sözleşme imzalanırken yapılan basın toplantısında kendisine sorulan "takım kötü gidiyor, hangi önlemleri alacaksınız?" sorusuna yapıştırdığı "savunma değil, hücum oynayarak bu girdaptan çıkacağız" cevabıyla benim gibilerin yüreğine zaten anında su serpmişti. aynı toplantıda 4-2-3-1 oynatacağını ama bunun için henüz erken olduğunu, takımı biraz daha tanıması gerektiğini, göztepe'yi haziran'dan beri takip ettiğini, skor ne olursa olsun yılmayan bir takım ve taraftar görmek için burada olduğundan bahsetti. hocanın astana ile şampiyonlar ligi maceraları, levski sofia ile cheivo'yu falan dümdüz ettiği gene şampiyonlar ligi elemeleri cv'sinin ışıldayan yönleri. tek sıkıntı şuydu: balkanlardan göztepe'ye gelen futbolcu ve teknik adamların buradaki ömürleri hem çok uzun olmuyor hem de yaşattıkları duygu hep uçlarda oluyordu. eski sevgili kontenjanı her zaman baki kalacak 'in yürekte açtığı yara halâ kapanmadı mesela. aynı şekilde 'nun da kısacık göztepe ve süper lig macerası, bizde tamiri güç boşluklar bıraktı. stoilov neden farklı olsundu ki?

    neler değişti, maddeleştireyim:

    - kokovic'in oynattığı formasyon (top bizdeyken 3-5-1-1, top rakipteyken 5-3-1-1) sabit kaldı ama kızağa çekildi. atınç'ın görevini devralarak 11'e yerleşti. 'ın sol stoper görevini de 35'lik devraldı (bence buraya devre arasında bi' transfer gelecek, hoca zorunluluktan nielsen'i oynatıyor). sakatlıktan sonraki çekingen oyununu biraz da olsa gizlemeye başladı. tarkan 'le iyi anlaşıyor. 'ın da hücuma çıkışları daha dengeli hale geldi.

    - sürekli mc olarak denenen ve doğrudan kızağa çekildi. iyi de oynasa, kötü de oynasa kadroya girmesi her zaman istikrarsız bırakılan 'in 11'deki yeri soyunma odasındaki beyaz tahtaya bile çivilendi. 'ın dmc'likten mc'ye kaydırılması ile saf bir dmc olmayan ama fiziği olmasa bile, ayakları bu iş için ideal ilk 11'e monte edildi. 'ın forvet olarak tek oynadığı ya da oynamadığı maçlarda doğan-yalçın-tijanic orta saha 3'lüsünün iş görmesini bekledi hoca. tijanic biraz daha serbest 10 gibi, yalçın 6-8 arası ama geriye dönüşleri zaten sıkıntılı olduğu için bu görevi ondan alınmış bir 8'e daha yakın, doğan ise çakılı bir 6 ama özellikle hücum preslerde öne çıkıp topa basan ilk adam görevlerini yapmaya başladı. böylece yalçın'ın geriden çıkarken ilk ve tek pas istasyonu olma görevi doğan ve tijanic arasında paylaştırılırken, tijanic'in ve mamah ile olan uzaklığı da serbest 10 gibi oynamasıyla birlikte ortadan kaldırıldı. yalçın da, daha fazla riske girip pas hatası yapsa bile -sahanın korkunç yerlerinde olmaması kaydıyla- oyun görüşünü artırabilecek rahatlığa kavuştu.

    - 'un sakatlığı mamah'a yaramıştı zaten ama ileride tek kaldığı için ne kadar boğuşursa boğuşsun, kaybolduğu maçların sayısı artıyordu. billal-tijanic uyumu, mamah'ın kendilerine yakın oynayabilmesiyle güzel 2'li, 3'lü üçgenler kurmaya ve sürekli bir ver-kaç oyunu üretmeye odaklandı. billal'in ligin en iyi kanat oyuncularından biri olduğunu biliyorduk ama mamah'ın da, billal'in de tek başına çırpınışları kokovic'in savunma odaklı, korkak oyunu içinde göztepe'ye hiçbir şey getirmiyordu. bunun değişmesini tijanic'e bağlıyorum ben. billal-tijanic-mamah üçgeni artık ilk hücum opsiyonumuz. yalçın'ın ara sıra atabildiği delici ara paslar, doğan'ın şok presle rakibi hataya zorlayabilmesiyle kazanılacak toplar, tijanic ve billal'in uzak şut tehditleri, köybaşı-ogün beklerinin yer yer iyi orta açabildiklerini gösterebilmeleri falan derken hücum varyasyonlarımızın 1'de kalmadığını, bir elin parmaklarına çıktığını gördük. bunu da stoilov başardı.

    adeta yok olduğumuz ama bunu ne özetinden ne de skorundan anlayabileceğiniz kocaeli ve erzurum maçlarından sonraki 4 maçta (1461 trabzon kupa maçıyla birlikte 5 maç aslında ama onu saymaya gerek yok) 13 gol atıp sadece 1 gol yedik (kupayı illa ki sayalım diyen olursa 16/1 oluyor averaj hesabı). 4'te 4 ilerlemek güzel ama yarınki bodrum maçından sonra lige verilecek 15 günlük aranın bizde neleri değiştirebileceğini bilen yok. stoilov'un aklındaki 4-2-3-1'e nasıl geçebileceğimizi de bilmiyorum çünkü bu takım 2 yıldır sürekli 3 stoperli, 2 bekli, neredeyse çakılı ama çok hata yapan dmc haliyle yalçın'la oynadı. kokovic kovulacağını anladığı kocaeli ve erzurum maçlarında hiç huyu olmamasına rağmen maç içinde 4'lü savunmaya da dönmüştü ve atınç göztepe kariyerinin en kötü maçlarını çıkarmıştı. yani; takım 4'lü savunmaya döndüğünde şimdiki haliyle taha-tarkan-nielsen stoperlerinden hangileri kalacak, beklerin görevleri nasıl değişecek, artık dmc olmaya da alışan doğan'ın öne çıkışları tamamen mi bitecek, yalçın bu 2 stopere nerelerde yardım etmek zorunda kalıp takımı hücuma çıkaramayacak? bunların cevapları yok. hocanın formasyon değişikliği bir inada mı biner, yoksa "benim oyunum 4-2-3-1 ama bu takım 3'lü, 5'li savunmada harikalar yaratıyor. demek ki değişikliğe ihtiyaç yok" diyerek makul bir yol mu çizer; bilmiyorum. ligte 16 maçta 9 gol yemiş başka takım yok. defansif hataların çoğu bireyselde sabitleniyor bizde. bunu beğenmeyip "illa ki 2 stopere dönek" diye diretirse hoca, o zaman ileride daha fazla gol atmak zorunda kalabiliriz.

    stoilov'un astana ve levski maceralarında takımlarının sürekli pres yaptığı, kanat bekler ve hücum kanatlar kullandığı, tek forvet kullansa bile bunun bizdeki deve forvet kadar hızdan yoksun değil; diouf kadar sadece ayakları iyi ama hava hakimiyeti yok olmaya yüz tutmuş değil; komple bir forvetle hızlı hücum aradığı, stoperlerinde pas ve el-göz koordinasyonu aradığı bilinen şeyler. bunları bizde uygulaması şu an için mümkün değil çünkü kadro zaten eksik, transfer şart. yarınki bodrum deplasmanı en azından mağlubiyetsiz geçilirse, ve 'in "bu sene o sene" gazına uygun bir kadro kurmaya yeltenebileceklerini düşünüyorum. 4-5 nokta transferle eyüp'ü falan koltuğundan etmemiz sadece zaman meselesi haline gelir. bunun fragmanını geçen hafta 5-1'le geçtiğimiz maçta verdik.

    stoilov'a "yoldaş", yalçın'a "bizim çocuk", tijanic'e "kadife ayak", 'e "penaltıyı sen atsana liiiiz" diye bağırmaya başladıysak, takım ruhu kısmını halledip "sıradaki gelsin" mottosunu da sırtlanmayı hak etmişiz demektir. odin yolumuzu açık tutsun, ankersen de devre arası eksik yerlere adam alsın; "1. lig sana hiç yakışmıyor/bırak sürünsün köpekler göztepe" kıvamına geliriz hemen.

    #289255 lake of the hell | 1 yıl önce
    0spor kulübü 
  22. hazır futboldaki kış tatili gelmişken ve bu başlık en az 1 ay daha girdi yüzü görmeyecekken 1 girdi daha yazayım.

    ligte 2 yıldır en az ciddiye alınan takım olan bodrum'a 3-0 yenilerek 17 maçta 32 puan toplayarak ligin ilk devresini sakarya'yla aynı puanda kapattık. lig biterken ikili averajda da bizden yukarıda olacaklar bence. böylece "4.'yüz" diyebilirim (lider eyüp'le puan farkı 10 olabilir, eğer eyüp yarın erzurum'u yenerse). eyüp maçındaki cennetten çıkma oyun, bodrum'a karşı tam bir boşvermişliğe dönüştü. bodrum maçından sonra da eyüp maçını çok fazla kutladıklarını ve bu maçtan önce takıma kendilerine gelmelerini söylediğini açıkladı. sorumluluğu da üzerine alarak "belki de daha sert uyarılar yapmalıydık. bu ligten çıkmak istiyorsak her maçı kazanmalıyız. bugün kazanabilecek, gerçek göztepe yoktu sahada" diye eklemiş. en azından kokovic'ten 2 yıldır hiç duymadığımız keskinlikte açıklamalardı bunlar. ama gene de bazı yanlışlar var:

    - göztepe 2 yıldan fazla bir süredir, geriye düştüğünde ne oynayacağını bilmez, ayakları birbirine karışarak adım atmayı bile unutan bir 'e dönüşüyor. 'ndeki maçlarda taraftar desteğiyle bu gulliver'liği minimuma indirip ayağa kalkabiliyoruz belki ama deplasmanlarda bize karşı 1-0'ı bulan takım sanki 3-0 öndeymiş gibi görünüyor çünkü yok oluyoruz. bu kadar tek amaçlı, tek ana mantığa sahip bir takımın geçen seneki samsun, bu seneki eyüp kadar başarılı olmasını beklemek hayalcilik olacaktır tabii. stoilov'un bunu değiştirmesi gerek.

    - defansif olarak gene 2 yıldır bireysel hatalarla goller yiyoruz. ya penaltı yaptırıyoruz ya geri paslarda fena sıçıyoruz ya rakip biraz yüklenmeye başladığında adam ve alan paylaşımlarında kritik hatalar yapıyoruz ya da topu kendi sahamızda tutmaya çalışıp özellikle defans oyuncularının üzerine gelen baskıyı kıramayıp oyundan düşüyoruz (maçın geneli üstünlüğümüzle geçiyor olsa bile fark etmiyor bu). tablolarda bunu açıklayan büyük istatistik kalemleri bulamazsınız. sözüm ona süper olan sirk gibi leş ligte bile yok. geçen senenin en az gol yiyen 2. takımıydık (lider samsun 1.'ydi). gene geçen sene rakibe en az pozisyon veren takımları arasındaydık. maç başı çektiği 11 şutun 5'inde isabet bulan samsun'u 2 maçta da %40'ın altında topla oynamada ve 3-4 isabetli şutta tutmuştuk, ki aynı samsun, deplasman ya da iç saha fark etmeksizin 20 maçlık yenilmezlik serisi yakalayan samsun'du. ama geçen sene de tabela beraberliğe kilitlenmişken, en berbat defansif hataları yapıp geriye düştüğümüz hemen hemen hiçbir maçı kazanamamıştık. ligin en çok penaltı yapan takımıydık son maçlara kadar. aynı durum devam ediyor aslında. halen ligin en az gol yiyen takımıyız, halen rakipler özellikle izmir'e geldiklerinde sabit oyun planlarını değiştirmeye zorlanıyorlar (eyüp'ü gördük işte geçen hafta), halen akan oyunda bize karşı net gol pozisyonları bulabilen rakip sayısı 18 takımlı ligte en fazla 3-4. ama defansif açıdan bu kadar kırılgan olmamız kağıt üzerinde görülmediği için (ve hatta kağıt üstünde bunun tam tersi bir algı oluştuğu için) bize karşı gol atan takım "aha, gol yemeyen takıma attık. bundan sonra kapanıp galibiyeti alalım" mantığına bürünüyor. eyüp 2-1'den geri dönebilseydi, 2-2'den sonra bize karşı tamamen kapanacaktı mesela. stoilov'un hem bu algıyı kırması hem defanstaki bireysel hataların tekrarlanmasının önüne geçmesi hem 3 stoperin olası hatalarına karşı anında müdahale edebileceği b ve c planları geliştirmesi hem önceki maçta ligteki bütün takımların korkulu rüyası olan lidere 5 gol atan takımın sonraki maçta 3 bireysel hatayla 3-0 yenilmesine neden olan defoları dikmesi gerek.

    - hücum hattı ligin dibindeki takımlarla eşdeğer bir takımız. futbolu bitirmiş, yardımcı forvet olarak bile tek görevi olan top indirmeyi yapamıyor, sahte forvet olarak belki işe yarayabileceği kadar yetenekli sadece. başka da adam yok ileri uçta. stoilov hücumla rakibi parçalamayı amaçlayan bir hoca, bunu öğrendik artık. ligin son maçında bize beraberlik yeterken bile, öyle "0-0'a yatayım, son dakikada 1 tane sallarım, maçı da alırım" mantığına hiçbir zaman bürünmeyecek. ama golcüsü yok bu takımın. orijinali amc olan 'den bile forvet yaratmaya çalışıyor. ama yetmeyecektir. eğer kafasındaki 4-2-3-1'in o 1'ini bitiriciliği vasat, hava toplarında dengesiz, pozisyon alması berbat, ikili mücadelelerde tek devrelik enerjisi ve azmi olan topçular arasından seçmek istiyorsa, bizim kadroda yukarıda saydığım gırla isim var orada oynayabilecek. ama - ikilisinden 7 yıl önce aldığımız müthiş 40 gol, 12 asistlik katkıya benzer yapıda güçlü bir forvet hattı istiyorsa, illa ki 2 oyuncu alınması gerek buraya ve kendisinden başka bu takviye için bastırabilecek kimse yok. umarım "elimdekiyle de hallederim ben" mantığına bürünmez çünkü biz bu tiyatroyu geçen yıl da izledik.

    - ve bağlantısını 5-6 maçtır kullanıyoruz ve memnun olmayan kimse yok tribünde. 'in geriden alacağı pas bağlantıları kesildiğinde ya da işlemediğinde (bugünkü bodrum maçı gibi) hocanın ne yapacağını bilmiyoruz. bugün şok tedavisi uyguladı devre arasında ve tijanic, mamah ve kubilay'a kesti farutayı ama ikinci yarı gördük ki, sorun hücumdaki yaratıcılıkta değil, geriden oyun kurulmamasında. yalçın-doğan etkisizleştiğinde, onlara yardımcı olacak bir oyuncu daha bulmalıyız. kokovic döneminde sweeper olarak bildiğimiz pozisyondan ileriye topla çıkıp hücumu beslemeye çalışıyordu. geçen senenin önemli bir bölümünde kanat beki olarak çizgiden ayrılarak rakip ceza sahasının önündeki yaya kadar deliyordu ve hem orta sahadaki pas istasyonlarının üzerindeki baskıyı kırıyordu hem de forvettekilerin kendilerine alan açmalarını sağlıyordu. de çizgi üzerinde böyle bir bek. sağ taraftaki 'ın hücum gücü bunları yapabilecek seviyede değil. önünde oynayan ise zaten oyun tarzı olarak diğerlerinin oyun yapısını rahatlatacak bir oyuncu değil. yani, hocanın elinde ya atınç'ın önceden kullanıldığı "ayağa pasla ya da dribbling'le ileri çıkabilen stoper" silahı var ya "delici kanat bek" opsiyonu var ya da transfer isteme şansı var. bunlardan biri olmadıktan sonra doğan-yalçın ikilisinin üzerine baskı geldiğinde hücumun oyundan kopması ve üzerine deli gibi yük binen defansın ağır sıçışlara başlaması her maç olasılıklar dahilinde olacaktır.

    devre arasına biraz buruk bir tatla girdik biz. 11 ocak-9 şubat arası transfer dönemi. birkaç oyuncuyla fesihler olabilir (diouf, ), sürekli yedek kaldığı için takımdan ayrılmak isteyenler olabilir (traore, , , , belki atınç), yeterince fırsat verilmediği düşünülen gençlerin kiralanmasındansa a takıma entegre olması üzerine çalışılabilir (). bunlar hep olasılık ama kesin olan bir şey var ki, "yoldaş" stoilov transfer istediğinde ankersengillerin yapması şart oğlu şart. 4 derse 4, 6 derse 6 oyuncu alınmalı ve hocaya tam yetki verildiği ve bu uğurda da istediklerinin yapıldığı mesajı verilmeli. geçen seneki transfer hataları ve transfer yapmama hastalığı tekrar nüksederse, bu sefer son sıradan da olsa play-off'a kalmamız hayal olabilir çünkü eyüp'ü 5-1 yenip 4 gün sonra bodrum'a 3-0 yenilebilecek kadar kırılgan bir takımız biz.

    hoca, masaya yumruğunu vur ve ne istiyorsan onu yapmalarını iste. biz arkanda dururuz senin. 99. doğum gününde 1. lig şampiyonu görelim şu takımı be.

    #289260 lake of the hell | 1 yıl önce
    0spor kulübü 
  23. 9 şubat'ta (haftaya cuma) bitecek olan devre arası transfer dönemini garip bir şekilde transfer yaparak(!) geçiren izmir'in gururu. genelde devre aralarında berbat yerli oyuncular takıma katılır ve biz bu zamanlarda söylenmeleri küfürlere bağlıyor olurduk. o zamanları düşününce, gene de iyiyiz.

    15 günlük devre arasından sonraki 3 maçta 2 galibiyet, 1 beraberlik aldık (sakarya maçı rahatlıkla 4-0 falan bitebilirdi, ümraniye maçı hak ettiği ölçüde 4-1 bitti zaten, çorum deplasmanında ise mağlup olmalıydık, 1-1 bitti). yoldaş 'un bazı konularda fena halde çuvalladığını (oyun içi alternatif hücum-savunma varyasyonları üretme, maçların bazılarını önemsememe, rakibin tehlike yarattığı alanları maç içinde görüp önlem alamama) ve sabit fikirli olduğunu (orta saha kurgusunu skor ne olursa olsun değiştirmeme, hücum varyasyonlarını çeşitlendirmeme) düşünenler arasına girdim. şu son transferleri yazayım önce, sonra hocayı ucundan accuk gömerim (edit: unutmuşum, gömemedim):

    - : norveç süper ligi olan 'in orta sıra takımı olan 'tan bonservissiz geldi. 26 yaşında (mayıs'ta 27). kontratı 2,5 yıllık. norveç ligi nisan-aralık ayları arasında oynanıyor. yani adamların ligi bittikten sonra hazır halde geldi bize. sarpsborg ise, geçen sezon ligi 'nin üzerinde bitiren ama acemice defansif hatalar yapıp 30 maçta sadece +3 averaj kazanabilen bir takımdı. lundqvist ise, takımda "am/fc" olarak bilinen, ne tam 10 numara ne de forvet olarak oynadı. geçen yılın mart ayında geldiği norveç'te nisan'da formayı kapıp sürekli 11 oynamış olan bir futbolcudan bahsediyoruz. 4 kupa maçı dahil, 34 maçta 7 gol 9 asisti var. sarpsborg'un geçen sene oynadığı 15 kadar maç özetine erişmek mümkün. özetler bizim çöp ligler gibi 3-4 dakika değil, en az 10 dakika sürüyor ve lundqvist'i gözlemlemek için de yeterli bence. 10 numarada serbest oynayıp önündeki forvete ara pas atan, ceza yayının civarında kendisine top geldiğinde ilk tercihi her zaman şut çekmek ya da ara pas atmak olan, kanatlara fazla açılmayan, ceza sahası içinde topla buluştuğunda gene sürekli boşta olan takım arkadaşı arayan, çok golcü olmasa da rakip için tehlikeli bir futbolcu izlenimi almak mümkün. boyu 1,83 olduğu için klasik 10 numara oynaması zaten mümkün değil. hızı da bence pek iyi değil, ayrıca çevik de değil. sarpsborg'da önündeki forvet markaj altındayken kendisine atılan hava toplarından kafayla 4-5 gol atmış. boyunu iyi kullanabiliyor ama bir sırtı dönük forvet gibi de değil. altyapısı, , gibi bir geçmişi olduğu için hızlı oynanan hücum oyununa kolay adapte olabileceği izlenimi verdi. bizde ise, geldiğinden beri ya 'yle ya 'la çift forvet gibi oynadı. yoldaş'ın kendisini nasıl kullanacağını bildiğini sanmıyorum halâ. çorum'a maçında 35 metreden yolladığı füzeyi ise izleyin kesin. iyi adam ama tek başına bizi coşturması mümkün değil bence. bizim ligte geçen sezonki gol-asist sayılarını yakalaması da hayal gibi. halâ kubilay'la, traore'yle falan oynuyor adam ya.

    - (jorge tito dos santos): adı bizimki gibi her sezon değişen, bu sene "efbet liga" olmuş olan bulgaristan süper ligi'nin şampiyonluk adaylarından 'den 125 bin euro bonservisle transfer edilen 28 yaşındaki stoper. kontratı 1,5+1 yıllık. yoldaş hocanın eski öğrencisi bu. 1,95'lik boyu, azman gibi omuz ve göğüs genişliği, boyuna göre nispeten iyi olan hızı ve tabii ki hava toplarındaki deli hakimiyeti ile haberi çıktığı günden beri gözlerimizi ışıldatıyor. cska 1948'in bu seneki oyununa baktığınızda, aslında yoldaş'ın istediği 4-2-3-1'i iyi oynadıklarını görmek mümkün ama heliton'un 2 stoperli defans hattının solundaki görevinde yer yer aksadığını da görüyorsunuz. öne çıkmayı seven, solak ve ayağı da düzgün olduğu için yer yer oyun da kuran bir stoper olarak öne çıktığında, ani geri dönüşlerde afallayıp pozisyon hatası yapıyor. nitekim konya ile oynadığımız ve uzaması bile zulüm olan maçın uzatma dakikalarında yaptığı hata ile golü yedirdi ve konya turu geçti. 'dan çok farklı görünmüyor kağıt üzerinde ama o iş öyle değil işte. atınç'ın kadrodan kesilme nedeni olan yavaşlığı heliton'da yok. atınç'tan daha iyi oyun kuruyor, atınç gibi 3'lü stoperin ortasında oynamak zorunda değil, sol stoper de oynayabiliyor. atınç'a göre çok daha iyi size'ı olduğu için hem savunmada hem hücumda ciddi tehdit oluşturabiliyor. tek sıkıntı, 'in de rotasyonda olduğu bir stoper hattında kendisinin lüks olabileceği. kendisiyle birlikte takımda şu anda 6 stoper var ve bunların 2'si yabancı. sonraki sene düşünülerek yapılmış bir transfer olduğu belli zaten ama heliton yerine 1 pır pır kanat, 1 de çorum'daki holandalı azman forvet () gibi bi' hücumcu alınabilirdi. gene de, az maliyetli, daha da az maaşlı bir stoper kadroda artık.

    adı bizimle 1 aya yakın konuşulmuş, transfer dönemi başlamadan "aldık bunu herhalde" dediğimiz başakşehirli ile anlaşılamadı. hem başakşehir bonservis olarak 1,5-2,5 milyon eurolardan bahsediyor hem de keny fazla maaş istiyor ('un aldığı gibi 1 milyon euro istiyor). başakşehir "6 aylık kiralık+satış opsiyonu" gibi bi' seçeneğe de sıcak bakmıyor sanırım çünkü bizim istediğimiz formül aslında bu. bu ligte daha önce bandırma'yla kupasıydı, play-off'uydu, ligiydi derken toplamda 36 maçta 14 gol, 7 asist yapmıştı 2 sezon önce. gene iş yapar burada. gene de, kendisiyle aynı özeliklere sahip ama ligi bilmeyen bir pır pır afrikalı daha az maliyetli olacaktır. ayrıca, trabzonspor'un kadro dışı bıraktığı da sanırım izmir'e gelmek istemiyor. hatta türkiye içinde kalmak istemediğini okudum ama doğru haber veren bir medyamız olmadığı için bilemiyorum altan. söylentilerin çoğu da asılsız çıkıyor zaten. kulübün en az 2 yabancı daha transfer edeceği, 2 de yerli oyuncu listelediği belli ama bunları alır mı, alabilir mi; bilen yok.

    transferde gidenler de oldu tabii: forma şansı bulamıyordu, sarıyer'e gitti. gene bir eliteserien takımı olan 'da kiralıktı, takım küme düşmekten 2 maçla kurtuldu, o da geri döndü ama büyük ihtimalle gene kiralık olarak gönderilecek bi' yere. çocuğun futbol hayatını bitiriyoruz böyle. ise, biz "lundqvist ile yan yana görür müyüz sahada be?" diye düşünürken, geçen sene de aynı zamanlarda kiralandığı arap 'a kiralandı. yalnız, buradaki önemli nokta şu: kulüp yaptığı açıklamada "zorunlu satış opsiyonu" demiş. yani, sene sonuna kadar araplarda kiralık olacak, sonrasında sözleşmesindeki şartlar oluşursa araplar kendisinin belirlenmiş bonservisini ödeyip transfer etmek zorunda kalacak. biz böyle anladık bunu çünkü geçen sene arapların süper ligi'ndeydi bu al-adalah ama küme düştüler. bu sezon alt ligte oynayacak yani tijanic. oyuncunun bunu tercih ettiğini de sanmıyorum çünkü bizde devre arasında kadar 16 maçta 4 gol 2 asisti vardı, ki gelişme gösterdiğini görmeye başlıyorduk. bence büyük hata yaptık adamı tekrar çöl bedevilerine göndererek ama sezon sonunda sözleşme şartları açıklandığında belki de "iyi paraya gömmüşüz" de diyebiliriz. gene de tijanic, içimde bir yara olacak bu sezon da.

    lige bakalım: ligin 2. yarısında özellikle play-off ve şampiyonluk adaylarının neredeyse hepsiyle deplasmanda oynayacağız. sakarya'yla oynadık zaten, daha kocaeli, bandırma ve eyüp deplasmanları var. buradaki iyi yön de şu: orta sıra ve düşme hattındakilerin tamamıyla da 'nde oynayacağız. yani, rakiplerimiz ya da bizi rahatsız edebilecek puanda olanlara yenilmesek yeter bence. zaten içeride kalan maçları bir şekilde kazanacağız; futbolcular istemese taraftar isteyecek ve aldıracak o maçları. mesela, eyüp bodrum'dan başka ciddi bir rakiple deplasmanda oynamayacak (bandırma ve ümraniye de var, evet ama onları rahat geçeceklerdir). bu da onları zaten şampiyonluğun tek adayı yapıyor şu anda kağıt üzerinde. kocaeli'nin fikstürü çok sıkıntılı; bolu, erzurum, keçiören, erzurum, çorum ve ümraniye maçlarının hepsi deplasmanda. sakarya'nın da bodrum, eyüp ve kocaeli maçları deplasmanda, ki ligin son haftasının en önemli maçı kocaeli-sakarya olacak bence. biz o zamana kadar eyüp'ü yakalamak zorundayız. bence hedef play-off'ta kalmak falan olmamalı artık. kocaeli ile aynı puanda olduğumuzu ve nisan'da deplasmana gideceğimizi, ilk maçı da izmir'de 1-0 kaybettiğimizi biliyorum ama o zaman kadar kocaeli'inin play-off sınırında kalıp kalamayacağı bile belirsiz bence. hedefi eyüp olarak işaretlemek ve deplasman maçlarında yenilmemeyi şart koşmak lazım. umarım bu sene çıkacağız bu ligten.



    edit: gözüme çarpan yazım yanlışlarını düzelttim.
    #289384 lake of the hell | 1 yıl önce (  1 yıl önce)
    0spor kulübü 
  24. adı süper, içi kokuşmuş olan türkiye'nin futboldaki en üst klasmanına yükseldiğinin tescillenmesi için sadece birkaç maçı kalmış olan izmir'in gururu.

    başlığa son yazdığımda transfer döneminden bahsetmişim ama ligte de neler olabileceğini de açıklamışım. aynen devam ediyoruz. eyüp saçma sapan mağlubiyetler alarak geçen seneki aynı sendromu yaşamaya, baskıyı kaldıramamaya başladı bence. an itibariyle bizimle puan farkı 6 ama 3.'lüğe düşmesi çok zor çünkü kocaeli de aynı baskı altında eziliyor her maç. 3. olup play-off'a düşmeleri için kabaca 5 maç kaybetmeleri gerekiyor kalan 8 maçta. bunun da ihtimali baya az. zaten özellikle yoldaş koltuğa oturduğundan beri ligteki bütün takımlar "eyüp-göztepe 1-2 çıkacak zaten" demeye hiç olmadıkları kadar alışmışlardı. bunun değişmesi için kocaeli'nin bugünkü tuzla maçıyla birlikte son 9 maçının tamamını kazanması lazım. sakarya'nın 3. olmasını bekleyenler özellikle ligin devre arasından sonra baya artmıştı ama onlar da bize kaybettikten sonra yalpaladılar, eyüp'e 3-2 kaybettikten sonra da "play-off'ta kalalım da, nasıl olsa çıkarız" kafasına büründüler. geçen sene 7. olarak pay-off'a girip bodrum'a elendiğimizi bütün ın aklına çivilemek lazım. süper olan ligten hiç düşürülmemişler bilmez tabii ama alt liglerin play-off cehennemi her olasılığa açık. keşke sakarya, biz ve kocaeli çıksak ama bunun mümkün olmadığını biliyorum.

    transferden bahsetmişim son olarak ama 2 ekleme daha yaptık biz: transferin son 3 gününde alamancı ön libero 'nı 150 bin euro bonservisle 1,5 yıllığına, 22 yaşındaki forvet romulo jose cardoso da cruz'u (kısaca ) da 6 aylığına kiralayarak takıma kattık. romulo'nun 'deki sözleşmesi de bu haziran'da bitecek. anlaşmanın ince ayrıntılarını bilmiyoruz tabii ama iyi bir performans gösterirse kesin bonservisi alınacak bence. turgay baya yavaş, ayakları eh, pas bağlantılarını görebilen, özellikle omuz genişliği baya iyi bir ön libero. sakatlandıktan sonra kadroda dmc oynayabilen tek isim, geçtiğimiz yaz göztepe u19'a getirdiğimiz 19 yaşındaki kalmıştı. yoldaş, doğan'ın aylar süreceği belli olan sakatlığından sonra oraya birini illa ki istemiştir ama turgay gelene kadar dennis'e de şans verdi ve çocuk, oynadığı 2 senede gönlümüzü fethetmiş olan etkisi yarattı. turgay artık dmc'deki 2. alternatif oldu (doğan sezon sonuna kadar geri dönebilirse 3.). romulo ise bambaşka bir dünya ya, anlatayım.

    'un verimsizliği, 'un göztepe'ye para yemek için geldiğinin ayan beyan ortada olması nedeniyle devre arasında transfer edilmişti zaten. ama lundqvist 10 numara gibi oynamayı seven bi' oyuncu olduğu için saf bir forvetimiz yoktu. romulo'yu transfer döneminin bitmesine 3 gün kala kim bulup getirdiyse, bizim takımda yıllardır hiç görmediğimiz bir scouting başarısı yakalamış olmalı. çocuk şimdiden 5 maçta 3 gol, 2 asist yapmış durumda. bileklerine hakim, çok hızlı olmasa da açık alanda ağır bi' stoper yakalarsa içinden geçebilecek kıvamda, 1,93 olduğu için havadan illa ki etkili ama cılız, bazen "o golü atıcam" diyerek bencil olabilen bir santrafor. etkisi çok büyük oldu, halâ da iyi götürüyor. sezon sonuna kadar 5 gol, 5 asisti geçerse zaten otomatik olarak bonservisi alınmalı bence.

    lige döneyim. devre arasından sonra yakaladığımız seri müthiş: 9 maç, 7 galibiyet, 2 beraberlik, 19 gol atıp 3 gol yedik (he ya, 3). yoldaş göreve başladığından beri zaten 13 maçta 10 galibiyetle gidiyoruz (tek mağlubiyet bodrum deplasmanındaki 3-0, ki o olmasaydı bu seri başlamayacak, götümüz yere inmeyecekti bence). ligin birkaç alanda en iyi takımıyız: en az gol yemiş, deplasmanda en az mağlup olup en çok puanı toplamış takımı. eyüp'ün ufak nüanslarla önde olduğu birkaç alanda da lig 2.'siyiz, ana tabloda olduğu gibi. keyfimiz iyi gibi ama bazı noktalar beni halâ düşündürüyor:

    - yoldaş ne düşünüyor: stoilov'un maç sonu basın toplantılarında her zaman eleştireceği bir şey bulmasından çok memnunuz ama takımın hedefinin eyüp'ü geçmek mi, 2. olup ligten doğrudan çıkmak mı olduğunu söylemiş değil halâ. 3.'lüğü düşünmediğini geçen haftaki bolu maçından sonra belirtmişti: "ligin zirvesindeki yerimizi sağlamlaştırdık ama kocaeli ile olan puan farkı bizi rahatlatmamalı. lig rekabetçi ve konsantrasyonu düşen hayal görmeye başlar". burada sistemi bilmeyenler için hatırlatmış olayım: 1. lig'ten toplamda 3 takım süper lig'e yükseliyor. 1. ve 2. doğrudan çıkarken, 3. takım lig 3.-4.-5.-6.-7. arasındaki play-off turunun şampiyonu oluyor. ayrıca, bence daha da önemlisi, ligi 1. bitiren de, 2. bitiren de süper lig'e yükselme primi bazında eşit para alıyor. yani, 2 takıma da kupa veriyorlar, 1.'nin tek numarası yıllar sonra bile anlatabilecekleri bir şampiyonluk hikayelerinin olması oluyor. saçma di' mi? taraftarlardan biri şunu demişti bununla ilgili: "sanırım 1. ve 2. olma arasındaki tek fark, verdikleri kupanın 1-2 santim büyük veya küçük olmasına bağlı". bu durumda taraftar da 2.'liğe ok ama yoldaş "benim kariyerim 2.'liklerden oluşmuyor" diyebiliyor mu; bilmiyoruz.

    - seneye kadro planlamasının başında kim olacak: 'in scouting ekibinin ile birlikte çalıştığını biliyoruz artık. 'in, 'in, 'ın takıma katılmaları bu yönde ve bu nedenle olmuştu. ama süper lig'te durum nasıl olur, southampton'la birlikte kullanılan oyuncu havuzunun ağırlığı göztepe'ye mi kayar, yoldaş'ın yetkileri ne ölçüde kısıtlanır, "maddi durumu gene sıkı tutalım" diye berbat transferler mi görürüz; bunlar muamma. 3 nisan'daki kocaeli maçı zaten matematiksel olarak da tabloyu neredeyse garantilemiş olmamızı sağlacak. nisan'da başlatılmış bir transfer çalışmasının meyvesini temmuz'un başında falan yemek nefis olur. hiçbir transfer dönemini erken kapatamamış, yaptığı transferleri de son günün son saatlerinde menajerlerin talip aradığı "çöp"lerden medet umma olarak kodlamış bir takım bu. bu noktada yoldaş'ın raporu çok önemli olacak bence. sonuçta elimizde varken 'u laps diye aldıran da o, lundqvist'i de aldıran o. ve bu 2 transfer de nefis çıktılar şu ana kadar.

    - satılacaklardan emin miyiz: 'ın piyasası baya yükseldi. onu okutabiliriz. 30 yaşına geldi ve heliton öncesi de iyiydi. o gidebilir. bu ligin en iyi sağ beklerinden biri ama üstte ne yapar; bilmiyoruz. 'a illa ki teklifler gelecektir ama satılmaz. ve diouf'un maaşları çok fazla oldukları için gönderemeyiz büyük ihtimalle. geri kalan oyuncuların hepsinin ya sözleşmesi bitiyor ya da kiralıklar. romulo, lis, , , doğan, da "takımda tutulabilir, rotasyonda oynayabilirler" denilenler. geri kalan kimse yok takımda. yıllardır kendini gösteremeyen gibi 4 tane de altyapı çocuğumuz var geniş kadroda. artık biliyoruz ki sport republic oyuncu satmadan oyuncu almıyor. sadece 2023-24 sezonunda şu ana kadar 40 civarında oyuncu gönderip 30 küsur oyuncu almışlar mesela (transfermarkt gelen-giden dengesini 30-36 olarak gösteriyor. sofascore'da bu denge 34-43 şeklinde. ortalamasını alınca 32-40 yapıyor. oyunculara tek tek de baktım, 33-39 gibi oluyor). yani, oyuncu almadan önce illa ki gönderecekler. böylece kadronun temek iskeletinin korunup korunmayacağını anlayamıyoruz. bunu anlamak için satılacak oyuncuların yukarıda bahsettiğim nisan'dan sonra direkt olarak netleştirilip temmuz'a kadar da elden çıkartılması gerekiyor, ki transferlerin nerelere ve hangi alternatiflere bağlı olarak yapılacağı belli olsun. bu kısım sıkıntılı.

    - seneye hedef ne: alt liglerin daimi favorisi olmak güzel ("1. lig sana hiç yakışmıyor/ bırak sürünsün köpekler göztepe") ama süper lig'in bol bol vergi borcu sıfırlamalı, üzerinde paso oynanan, laçkalaştırılarak alice'in girdiği tavşan deliğine atılmış olan finansal fair-play'li ortamında iyi transferler yapmak hedefe göre oluyor. biz bunu 2 sene önce bu lige düşerken, 5 sene üst üste barındığımız zamanlardan biliyoruz. çıkılan ilk sezon 6. olup "avrupa kupalarında atletico madrid'le eşleşme" hayallerimizin gerçeğe dönmesine ramak kalmıştı. bunu da iyi transferlerle değil, kadrodaki temel iskeleti iyi koruyarak yapmıştık. bu sefer durum nasıl olacak, hiçbir fikrim yok benim. hedefi 7 sene önceki (oldu mu o kadar ya!?) "avrupa kupalarına katılma sınırı" olan 4.'lüğe koyabilecek miyiz? bilmiyorum. sanırım bu konuda yoldaş'ın açık fikirliliğine ve tecrübesine güvenmek zorunda kalacağız. sonuçta adam bizim 60 yıl önce gördüğümüz yerleri yakın geçmişinde gördü, hem de astana ile. vizyonuna kurban olarak gözlerimizi kapatmaktan başka bi' çaremiz yok bizim ama sport republic ve şimdiden ne düşünüyor acaba?

    iyiyiz ve iyi olmaya devam edeceğiz en az 6 ay boyunca çünkü seneye çok büyük ihtimalle süper lig'teyiz. şu noktadan sonra 5 maç üst üste kaybetsek bile, yoldaş zaten 19 yaş altı takımıyla maçlara çıkar ve gene kazanır. takımdaki kenetlenme hocadan başladığı için futbolcu performansları üzerinden hiçbir kötü söz edemiyoruz biz. zaten giden gidecek sezon sonu, kalan sağlarla adı süper olan ligte neler yapabileceğimizi göreceğiz. az kaldı, kalan 8.

    #289550 lake of the hell | 1 yıl önce
    0spor kulübü 
  25. 1. lig'i iyi takip edenlerin bu sezonun başından beri beklediği üzere, süper lig'e çıkması fikstüründeki bütün maçlar bitmeden kesinleşmiş olan izmir'in gururu.

    kadroyu, takımın oyun şablonunu, 'un (yoldaş) aklındakilerin ne kadarının sahaya yansıdığını ve seneye neleri değiştirebileceğini haziran'da falan geniş geniş yazarım. daha çok vakit var zaten. şimdi size özellikle gençlerbirliği maçından sonra hem sosyal medyada hem de yandaş basında yer alan ve 15 saniyelik telefon kamerası çekiminden ülkenin en büyük 3. şehrinin nasıl yaftalandığını anlatayım; hem de kamera görüntülerinin de gerçeği yansıtmadığı eşliğinde.

    geçtiğimiz pazar günü oynanan gençlerbirliği maçındaki galibiyet bizi süper lig'e "kesin" taşıyordu, böyle de oldu. göztepe ceo'su maçtan 3 gün önce basın açıklaması yapıp "bu maçta deli gibi sevinmeyin, sahaya falan girmeyin; ki ligin son maçı olan bodrum maçından sonra izmir'i yakalım " dedi. tribünler de 78 dakika gol bekleme stresinden sonra coşup sahaya falan dalmadı ve gerçekten de özellikle 'ndeki maçlarda oldukça bilinçli davranabildiğini göstermiş oldu. ama maçtan saatler sonra sosyal medyaya saçılan 15 saniyelik kavga görüntüleri "izmir'de sevinç sokakları savaş alanına döndürdü" gibi saçma sapan bir şekilde lanse edildi. kanal d falan izleyecek kadar aptallaştıysanız, tekrar düşünün çünkü bu görüntülerin ne maçla ne göztepe'nin süper lig'e çıkmayı garantilemesiyle ve hatta ne de semt olarak göztepe'yle bir alakası vardı. anlatayım:

    maçtan sonra kendince eğlenen ve eski izmir, çamdibi gibi yerlerden şehrin sahil kısmına gelmiş ergen grupları arasında sözlü tartışma çıkıyor. laf atanlardan biri de koşa koşa sahildeki kumrucu bilal'in içine girip oraya sığınıyor. daha kalabalık olan karşı grup kumrucunun önüne gidip işletmecisinden içerideki ergeni kendilerine vermesini istiyor. ensaf "yok öyle bi' dünya" diyor, bunlar da mekana sandalye, taş, çöp tenekesi falan atıp cam çerçeve indirmeye başlıyor. kumrucunun elemanları da bunlara karşılık veriyor. her yerde konuşulan motokurye de kumrucunun paket servisçisi zaten. büyük ihtimalle "nası vermezsiniz elemanı bize lan?!" diye atarlanmalar başlayınca buna haber etmişlerdir, o da motorla birlikte ortama dalmış. bu olay 15 saniyeden fazla sürmüyor ve zaten kalabalık ergen grubunu da mahalleli uzaklaştırıyor. burada unutulan bi' nokta da, göztepe-güzelyalı sahil kısmının esnafının uzun yıllardır olduğu gibi, şimdilerde de doğulu insanlar tarafından işletilmesi (çoğu ağrılıdır). bu insanlar boş da dolaşmazlar ve evleri gibi gördükleri mekanlarına karşı doğrudan bir tehdit algılarlarsa, konuşarak çözmeyi fala düşünmez, döner bıçağını falan çekip tehditi yok etmeye çalışırlar. mahalleli bunu bin yıldır bilir zaten ama diğer ilçelerden göztepe civarına akın akın gelen ergenler kendilerinin padişah olduğunu sanıp herkese atar-gider yapmayı bir marifet bellediği için cahildir. başlarına gelen böyle olayları da bir yerde hak etmiş sayılıyorlar ne yazık ki.

    yani, medyada sürekli döndürülen 15 saniyelik saçma videoyu görenler "bunlar gene geldi süper lig'e, holiganlık yasaklansın, göztepe kapatılsın, izmir yok olsun" diye masal okuyor ama ne gördükleri şey doğru ne koca bir şehri yaftalamak için aradıkları sebep doğru ne de kullandıkları akıl bi' boka benziyor. gerçi, merak etmeyin; seneye bizi daha çok görüp medcezir 'le nasıl coştuğumuzu , stadı nasıl mabede çevirdiğimizi , aslında nasıl insanlar olduğumuzu daha iyi göreceksiniz.

    sadece şu önemli: 100. yılda avrupa'ya gidip atletico ile eşleşme hayalini canlı tuttuk. sadece bunun için bile gözlerden akan yaşlar helaldir bu takıma.

    not: bodrum maçında medcezir'i söyletecek bütün stada. ayrıca 14 haziran'da kutlanacak 99. yaş günü partisi, geçtiğimiz senelerdekinden daha coşkulu olacak. 2 ay daha, en az ayda 1 olmak üzere bizimle ilgili haberler okuyacaksınız, haberiniz olsun.
    #290257 lake of the hell | 11 ay önce
    1spor kulübü