evlenebilecek çiftlerin evlenmek yerine "evli gibi yaşama" durumudur. günümüz modern toplumunda tahmini 1960'larda ortaya çıkmış yeni aile tipi. bu bakımdan sosyolojik olarak incelenmesi mümkündür.
çiftlerin evlenmeme sebebi arasında: sorumluluk istememe, artan boşanma oranları, serbestlik isteme gibi etkenler söz konusudur. çiftler böyle yaparak toplumdaki evlilik oranını düşürmüş ve toplumdaki birlikte yaşamanın ayıp, yanlış olduğu düşüncesini kırmıştır.
bu eylemi gerçekleştiren çiftler cinsellik bakımından birbirlerine büyük artılar sağlamaktadır ve bu durumu evlilik öncesi bir deneme süreci olarak yani "deneme evliliği" olarak görürler. birlikte yaşamaya başlamaları genellikle plansız olarak gelişir(yeni nesilin gittikçe plansız yaşaması ayrı bir araştırma konusu). çiftlerden biri bir gün "gel bu gece bende kal" der ve o bu geceden ibaret olmaz, devamı gelir ve bir bakmışsınız ki bunlar 1 yıldır beraber yaşıyor.
Danimarka ve İsveç birlikte yaşamanın en yüksek olduğu ülkelerdir. ABD'de 1970'li yıllarda sadece 500bin birlikte yaşayan çift varken 1993 yılında bu sayı 3.5 milyona çıkmıştır.
orta doğu coğrafyası'nda yapabilmek birer çift dev yürek isteyen eylem. hele ki, bunu 10 yıl civarı bir süre yapabilmek sadece ve sadece dile kolay gelir.
planlı ya da plansız başlaması fark etmeksizin, en az birkaç yıla yakın bir birlikte yaşama tecrübesi edinmeden hiçbir insanla evlenmemek gerektiğini, gene sadece birlikte yaşama pratiğiniz varsa anlayabilirsiniz. eğer yoksa, "aa, bu adam da ne pismiş be?" ve "aa, bu da ne kadar rahatmış evin içinde ya, çoraplarını, donunu falan görmek zorunda mıyım ben hep ya?" gibi tepkiler verebilirsiniz. eh, "1 ay sevgiliydik, sonra evlendik, şimdi mutluyuz" açıklamalarına inanmamak için birlikte yaşadığınız en az 1 uzun ilişki gerekiyor bence. bu tür bir ilişkide hem birlikte ev geçindirmeyi (kısaca ev ekonomisi) hem kolektif alan paylaşımını hem yalnızlığa saygı göstermeyi hem empati yapmayı hem de ilişki dinamiklerinin çapını öğreniyorsunuz.
evlilik oranını düşürenin birlikte yaşayan çiftler olduğunu da düşünmüyorum. hele ki, toplumsal baskıyı birlikte yaşayarak kırmak diye bir şey zaten mümkün değil. iki önermenin de gerçeklik düzlemi, doğrudan gelişmemiş toplumlar, burası net. iskandinavya'da insanlar birlikte yaşamanın etik değerleri bozup bozmadığıyla ilgilenmiyor bile. evlilik oranını düşürebilmesi için çiftleri evlenmeden aynı evde yaşamaya teşvik etmesi gerekiyor; ki bu da gerçek değil. toplumsal baskı kısmı ise, tam bir döngü. mahalleli size çift olarak değer verirken, evli olmadığınızı öğrenmelerini gerektirecek kadar samimi olmamak bu noktada kritik öneme sahip hale geliyor. "abiye selam" diyen esnafın algısıyla çok da oynamamak, durduk yere hayatınızı orta yere dökmemek en sağlıklısı. böyle yaparak hem bu baskıdan bir şekilde kurtulmuş hem de o baskıyı kendiliğinden üretenlerin safında yer alarak kendinizi korumuş oluyorsunuz. karşı komşunun sizin evin içini dikizleyen gözleriyle karşı karşıya geldiğinizde "ne soğudu havalar ya?" ya da "ekonomi berbat, battık ya" diyerek saçmalamak da en kolay kaçış. anneannem, evin kat kapısının deliğinde komşunun gözü/kulağı olduğunu unutmamamı söylemişti yıllar önce. komşuya "biz de birlikte yaşıyoruz yaae, öyle işte" falan denmez yani. o, bu bilgiyi 3 komşu öteye doğru fırlattığında "evde orospular var, her gün alem yapıyor bu pezevenkler"e kadar genişleyerek şişiyor çünkü. dedikodu ağı, sosyolojinin önerdiği "birlikte yaşamak; ayıp ve yanlış olarak nitelemeyi de kırar" cümlesinden her zaman güçlü kalacak. "kızlı-erkekli yaşama" başlığı altında polise şikayetlerin olduğu karanlık çağı da unutmayın. o çağ, halâ bu çağ çünkü kafa halâ aynı kafa; şu na benzer haberlerin artması her zaman mümkün demek oluyor bu da.
"ciddi ilişki olm bu" diyen herkesin öncelikle birlikte yaşamayı tecrübe etmesi gerekiyor. aradan aylar geçtikten sonra "1 yumurta bile kıramıyor bu", "oturduğu yeri ahıra çeviriyor", "çorabının tekini avizeye atıyor", "kullandığı pedleri çöpe atmıyor", "çok yüksek sesle müzik dinliyor, ayrı odada olsam bile yaptığım işe konsantre olamıyorum", "çok bencil, her işi kendim yapıyorum" gibi bahaneleri kökten yok etmenin yolu, bu davranış şekillerini erken öğrenmek ve karşılıklı empati. başka çareniz/çaremiz yok.
Mutualist bir birliktelikse mutluluğa, kommensalist bir birliktelikse cehenneme açılan kapı olacak medeni birliktelik. Fiziken yakın, realen uzak olan komşu, esnaf gibi mahalledaşlara da bilgi paylaşmak sadece zorluk getirir. Karşı komşunun ön kabulü evli bir çift olduğunuz olacaktır. Bırakınız öyle kalsın.