Papağanlaştırma sürecini arşa çıkarmış hede. Gözlemlediğim kadarıyla kimse, kendi aklını kullanmak istemiyor artık. Herkes, güvendiği bir kişinin araştırması veya yorumu üzerinden, kendi cümlesini-yorumunu biçimlendiriyor.
Nerede bir şey okursam okuyayım, bireylerin yorumları, tek tek aynı torna makinesinden çıkmış gibi, gerçekten üzücü.
verilerimizin toplandığını bile bile hala vazgeçmediğimiz sanal ortam.
tamam elbette bir "muhittin topalak" durumu olmuyor. ama adamlar reklam için telefonları dinleyecek seviyeye ulaştılar. ciddi anlamda rahatsız edici bir durum. tıpkı tanımadığınız birinin cebinize sizin rızanızla ses kayıt cihazı koyup "akşama alır bakarım kayıtlara" demesi gibi bir durum.
ondan sonra "olm chatgpt nasıl biliyor o kadar şeyi lan..." deriz tabii. sanki kendi öğrendi o kadar şeyi. biz koyduk o verileri oraya zamanında. o da alıp derledi.
Sanal posta teşkilatı. Her türlü fotoğraf, video, yazı, çizi, halı, kilim, yolluk gönderilebilen ve günümüz insanının hayatını adadığı nane.
Artık bu mecraların özgürlük türküsüne inanan aklı başında kimse kalmamıştır sanıyorum. "e abi istediğini yazıp çizebiliyosun" diyorlardı zamanında. Yasalardan muaf sanki orada yazılanlar. Tivitıra girince meksika sınırını geçmiş sayılıyoruz.
öncelikle şöyle düşünelim; Kendi isim ve bilgilerimizle bir süredir sözlük yazarlığı, tivitır tivitçiliği veya başka bir şey bir şeyciliği yapıyor olalım. sonralıkla; duyarlı bir yurttaş olduğumuzu düşünelim. örnek olarak da 6284 sayılı kanun ve istanbul sözleşmesi'ni konu olarak belirleyelim. Türkiye'nin istanbul sözleşmesi'nden çekilme kararına karşı kapalı devre sayılacak bir grupta (bu grup takipçileriniz ve şanslıysanız takipçilerinizi takip edenlerdir) "hey ben de böyle düşünüyorum" anlamına gelmekten başkaca faydası bulunmayan #istanbulsözleşmesiyaşatır yazıp çizip paylaşırsak ne olur? that's enough activism for today derim size. bizi, bizim gibilerin izlediği bir yerde ufacık bir konum (politik anlamda) belirtme paylaşımı ise özgürlük alanımız, sıçmışız. suya sabuna dokunmadan basitçe "öhm.. evet ben de öyle düşünüyorum" şeklinde fikir beyan etmekle yetinen modern insan...
işin diğer yanını düşünecek olursak, sosyal medyada istanbul sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun hakkında kapsamlı bir yazı yayınlayıp sözleşmeden çekilme kararında hükümeti etkileyen arka plandaki kişi veya kurumlardan söz etmek, o kişi veya kurumların amaçlarını sorgulayıp hükümetle ilişkilerinin ne boyutta olduğunu irdelemek hürriyetiniz açısından ciddi tehlike arz edecektir. bu durumda, yukarıda yalnızca bir hashtag ile fikrini bildiren kimselere çok da sert çıkmamak gerekir. (esasen herhangi bir fikrini paylaşmayan kimseye kızılmaması gerekir de işte, türkiye'de izahı zor bir müessesedir bu. hem insanı kürsüye çıkarmak için zorlarlar hem de ardından yuhalarlar.)
kişi hürriyetinin grileştiği bir ortamda olduğumuzu reddedeceğinizi zannetmiyorum. türkiye'de hala milyonlarca insan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenmesinin izne tâbi olduğunu zannediyor. yine milyonlarca insan ve kolluk kuvvetleri kelepçenin doğru kullanımının ters takılarak olduğunu düşünüyor. ya da avrupa insan hakları mahkemesi strazburg'da bir metrobüs durağı adından ibaret...
sosyal medyayı tamamen futbol holiganları ve malumparti destekçilerine bırakacak olması beklenen sansür yasası da şu sıralar mhp-akp ortaklığında düzenleniyor. mhp bu yasaya müthiş önem veriyor. mehmet bahçeli bir zamanlar kapatılsın falan da demişti yanılmıyorsam (tüm interneti kastediyor olabilir), sonra da tc kimlik numarasını yazmayan üye olamasın gibi saçma formüller ortaya atılmıştı. (bkz: bahçeli'nin kapatılmasını istediği şeyler) şimdi de bu düzenlemeyle 'halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak' gibi dandik bir suç üretiliyor. 3 yıla kadar da hapis cezası olacak zannediyorum. yani diyelim ki tüik enflasyonu %56 açıkladı, siz gidip hesabınızı yaptınız ortaya %102 gibi bir sonuç çıktı. bu bilgiyi paylaşarak n'apıyorsunuz bu durumda? halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak suçunu işliyorsunuz.
ayrıca halkı yanıltıcı 'bilgi' diye bir şey olmaz. bilgi'nin yanıltıcı olma ihtimali yoktur (felsefe bilen varsa üzerime epiktetos falan atsın.) bilgi, insanları bir şeye yöneltebilir en fazla. bilgi'ye nereden baktığımızla alakalı.
bir olayla ilgili ortada herhangi bir delil olmadan, sadece bir iddia üzerinden ve doğruluğu kanıtlanmamış söylemlerden yola çıkarak kimin suçlu kimin suçsuz olduğunun kanaatine çok rahat varanların pek de az olmadığını gösteren yer.
sabahtan akşama hem kötülenen hem de ne hikmetse kimsenin kullanmaktan vazgeçmediği değişik uygulamaları içeren bir çeşit haberleşme hattının genel ismi.
sosyal medyanın genelde instagram gibi fotoğraf ağırlıklı olanları, sözlükler gibi yazı ağırlıklı olanlar kullanılarak aşağılanırsa da, özünde kulzos, ekşi, reddit vs de sosyal medyadır.
bundan 16 yıl önce ankara'da fakir bir öğrenciydim. kendim gibi fakir birkaç arkadaşımla beraber sokak hayvanlarını besler, yaralıları tedavi ettirir ve sahiplendirmeye çalışırdık. sosyal medya diye bir şeyin olmadığı zamanlardan bahsediyorum. o sırada mail grupları vardı, böyle sahiplendirme ve yardımlaşma süreçleri oralardan paylaşılırdı; ama yeterli olmazdı. çünkü çoğumuzda bireysel bilgisayar ve ev interneti yoktu. hayvan sahiplendirmek için bulduğumuz dahiyane yöntem, çalıştığım bürodan hayvanların özelliklerinin ve bizim iletişim bilgilerimizin yazılı olduğu ilanların gizlice çıktılarını almak, bunları civardaki evlerin posta kutularına bırakıp yuva bulunmasını ummaktı. maddi yardım falan zaten aklımızın ucundan bile geçemezdi. hafta sonları ek işten ek işe koşardık, veteriner borcu kapatacağız diye. yapılan iyilik de söylenmez ya işte, başka türlü anlatmak mümkün değil nereden nereye gelindiğini.
16 yıl sonra bugün, sosyal medya sayesinde türkiye'nin her tarafındaki hak ihlallerinden haberdar olabiliyoruz. maddi durumu iyi olanlar, hayvanları tedavi eden veterinerlerle görüşüp doğrudan onlara ödeme yapabiliyorlar. misal ben avukatım, bana -atıyorum- kars belediyesinin yaptığı itlaf haberi gelince oradaki gönüllülere dilekçe yazıp yollayabiliyorum, izlemeleri gereken yolu anlatabiliyorum. üniversite öğrencileri sosyal medya üzerinden örgütlenip kermesler düzenliyor, satış gelirleriyle besleme yapabiliyorlar. sahiplendirme ve sonrasındaki takip süreci ise sosyal medya sayesinde artık çok daha kolay. bir yerde bir trafik kazası olduğunda arabası olan arkadaş sosyal medyadan haberdar olup yetişip alıyor hayvanı. toplumsal bilinç dönüşümü ise yine sosyal medya sayesinde inanılmaz hızlandı. bugün bütün belediyeler teker teker faytonları yasaklamaya başladılar. çünkü fayton vahşetini sosyal medyadan senelerdir bas bas bağırıyoruz.
yetmedi mi?
türkiye cumhuriyeti tarihinin en muhteşem olayı gezi eylemleri sosyal medyada örgütlendi. emniyete alınan çocuklardan sosyal medya sayesinde haberimiz oldu. toplanıp gidip çıkardık avukat arkadaşlarla. sosyal medya sayesinde seksenli ve hatta doksanlı yıllara damgasını vuran işkence olayları gezi gözaltılarında minimum seviyede kaldı.
şule çet cinayeti sosyal medya sayesinde gündeme geldi ve kapatılmış dosya tekrar açıldı.
ülkenin her köşesinde yaşanan haksızlıktan, hukuksuzluktan sosyal medya sayesinde haberdar oluyor, birlik olabildiğimiz ölçüde sesimizi yükseltebiliyoruz.
şunların ne kadar büyük ve önemli olduğunu göremiyor musunuz? söz gelimi instagrama baktığınızda gördüğünüz sadece makyajlı filtreli kadınlarla araba storysi atan adamlar mı gerçekten?
basın bitti arkadaşlar. sosyal medya olmasa dünyadan haberimiz olmayacak, yandaş basın ayakta uyutacak hepimizi.
böyle üstüme iyilik sağlık diye söylenen, gençleri asla beğenmeyen teyzeler gibi konuşup durmak bir işe yaramayacak. sosyal medya var ve artık hayatımızdan çıkması mümkün değil. üretilen yeni bir teknolojiyi nasıl daha iyi kullanabileceğimize, nasıl yarar sağlayabileceğimize kafa patlatmamız gerekirken bitmek bilmez bir söylenme hali hakim. ne işe yaradığını katiyen anlamıyorum. sosyal medyayı kullanarak dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek mümkün. söylenme enerjisini buraya aktarmayı öneriyorum.
her şeyi suiistimal eden insanlar var ve var olmaya da devam edecekler. sosyal medya da bu insanlardan nasipleniyor elbette. bu kullanımdaki yanlışları görenler de doğru kullanımı göstererek örnek olabilirler.
doğru kullanıldığı takdirde çok büyük bir nimettir. hep negatif yanlarına dikkat çekiliyor ama pozitif yanları da azımsanamayacak kadar çok.
-toplumda etkisi olan insanların, halka daha hızlı ve etkili bir biçimde ulaşabilmesini sağlar. -aynı şekilde halktaki her bireyin kendi düşüncesini ifade edebilmesini sağlar. -dünyayı koskocaman bir çöl olmaktan çıkarıp, elinizin içine sığacak kadar küçük bir küre haline getirir. -ülkeler arası iletişimin önünü açar, böylece insanlar önyargılara daha az maruz kalır ya da önyargılarını daha kolay yıkabilir. -en önemlisi de, aylar ya da yıllar sürecek olan örgütlenmeyi birkaç güne düşürerek hükütmetler devirir, ya da devirmeye teşebbüs eder. (bkz: arap baharı) (bkz: gezi parkı eylemleri)
negatif ya da pozitif etkileriyle birlikte şüphesiz dünya tarihine yön vermiş en önemli icatlarından birisi olarak sayılır.
Bir yabancıyı hiç tereddütsüz karalama fırsatı sunan, iletişimi bozan, kamuoyunu manipüle eden, küstahları kolayca harekete geçiren, sosyal değişim konusunda endişe kaynağı.
Fütursuzca üretilen bilgilerin filtrelemeden tüketilmesiyle ahlaki paniği tetikleyen dijital platformlar halini aldı. Ahlaki panik ne biraz ondan bahsedeyim sosyal medyanın neyin kolaylaştırıcılığını yaptığını daha iyi anlayacağız.
stanley cohen, ahlaki paniği, genellikle ırkları veya etnik kökenleri, cinsel yönelimleri, dinleri nedeniyle toplumda marijinalleşmiş kesimin "bazı şeylerin" toplumun değerlerine, güvenliğine karşı tehdit oluştuğuna dair geliştirdiği yaygın korku olarak tanımlar.
İktidarlar da bolca ahlaki panikten fayda sağlar. Bu sayede otoritelerini güçlendirirler. Son günlerde yaşadığımız siyasal islamcıların toplumsal normlarını değiştirdiği iddiası ile İstanbul sözleşmesi'nin feshedilmesini istemesi gibi. Sosyal medyayı çok iyi kullandılar bu yönde. Eşcinselliği teşvik ettiği manipülasyonu ile önce sözleşmeyi arkasından da 6284 s.k.'nu hedef aldılar.
Bilgi üretiminin denetimi olmayan bu dijital ortamların, panik üretim araçları olarak ilerleyen dönemlerde kriz tasarlamak için de kullanılacağı aşikar. Eskisinden daha uyanık ve tedbirli olmak gerekecek sanki.
silahşörlerle dolu ortam. misal istanbul sözleşmesinden çekilinmesi tek günlük olaydı burada. herkes silahlarını kuşandı, paylaşımını yaptı, içini rahatlattı ve köşesine çekildi. paylaşımların ardından ya da bir sonraki gün çoğunlukla komik görüntülerle karşılaştım, her zaman ve her olayda olduğu gibi. üstelik tepki gösterenlerin içerikten ziyade sadece "istanbul sözleşmesi yaşatır." sloganını bildiğinden de eminim. sorunlardan biri de bu, bizim hakim olmayla ilgili problemlerimiz var. evet, bu sözleşme yaşatır. ama indirimleri kovalamaya, dizilere, tivit atmaya, lüzumsuz mizaha harcadığınız vakit; hakkınızı kovalamaya harcadığınız vakitten çok oldukça tıpkı sözleşmenin var olduğu ama uygulanmadığı zamanlarda olduğu gibi yaşam kalitemizde en ufak bir değişiklik olmayacak. şu an bildiğim tek bir şey var. sinmiş, balık hafızalı toplumlar yenilmeye, yutulmaya mahkum. bunu yıllardır görüyor ve yaşıyoruz. sanal kamu tepkisi her şeyi çözmez, çözemez, çözmeyecek. ama çözülen ve çürüyen çok şey var.
insanların kendilerinden taşanı değil de, kendilerinde olmayanları paylaşmaya çalıştıkları yer. bir nevi parası yokken, kredi kartıyla zenginmiş taklidi yapmak gibi bir şey.
tabii herkes için geçerli değil bu durum. zaten insanlar da farkına varıyor bir süre sonra kimden taşıyor, kimde aslında bir şey yok.
youtube'dan video izlemeyi sosyal medya kullanmak olarak görmezsek eğer; gerek instagram olsun, gerek twitter olsun hiç kullanmıyorum artık. gereksiz görüyorum çünkü. olur da re minör keman konçertosu, op. 47 (sibelius) falan çalarsam tekrar açarım instagram hesabımı. gerçi o zaman da hocam gibi keman dersi sayfalarının spamlerine maruz kalabilirim gibi.*
çoğunluğun güzel, yakışıklı, uzun boylu, kaslı, zeki, başarılı, entelektüel, aktivist vs vs olduğu yer. bilhassa sözlük ortamında bu husus teyit edilemeyeceği için epeyce yüksekten uçanlar oluyor. elbette bu bir narsisistik tavırdan ileri geliyor da olabilir. ve lakin kimse de çıkıp, ben ortalama biriyim, gayet gösterişsiz, sıradan bir insanım ve bundan da memnunum demiyor. hülasa sözlüklerde takılırken aklımızda canlanan yazar profili evrim basamaklarında biz sıradan halktan epeyce ileride.
Perde arkasında nasıl bir kurgunun döndüğü hakkında fikir sahibi olmak için Netflix'te yayınlanan "The social dilemna"nın izlenmesini tavsiye edebileceğim bir platform.
sosyal medyanın zararları, yararları hala tartışılan popüler konulardan biri. yalnızca facebook hesabı olan ve onu da öngörüldüğü şekliyle kullanmayan biri olarak sosyal medyanın insanlığın çöküşünde ciddi bir payı olduğu görüşündeyim. sosyal medya da tıpkı televizyon gibi faydalı olabilecek bir ürünken toplumsal ortamda konumlandığı yer olarak topluma ölümcül zararlar veriyor. bunun temel nedenlerinden biri de kanımca toplumsal olarak kırılgan oluşumuz, teknolojiyi topluma uyarlayacağımıza teknolojinin toplumu kendine uyarlamasına izin vermemiz. bizden önceki nesil benzer süreci televizyon ile yaşadı ve toplum tv toplumu haline geldi fakat sosyal medya etkisindeki toplumun radikal değişimiyle kıyaslarsak o değişim hiçbir şeydi.
insan hem fiziksel hem sosyal olarak hayatta kalabilmek için toplumun bir parçası olmak, beğenilmek ve kabul görmek ister. toplumun bir parçası olabilmek için toplumla iletişim halinde olmak zorundayız. tarihsel süreç boyunca insan temas ederek, duyarak, görerek iletişim kurmuş; kendi benliğini, kişiliğini bu iletişim şekliyle topluma sunmuş ve bu şekilde varlığını devam ettirmişti. görece daha sağlıklı olan bu iletişim şekline ek olarak sosyal medya yeni bir iletişim modeli yarattı. aracılı iletişim olarak tanımlanan bu iletişim türü görmeden, duymadan, temas etmeden iletişim kurmamızı; iletimizi aynı anda normalden çok daha fazla ve değişik katmandan kişilere sunmamızı sağladı. önceki iletişim türünden farklı olan bu iletişim türünün 'bir sıçrayışta' kullanılmaya başlanması ve fazlaca yaygınlaşması insanların normal yaşantısı ve ruh halinde radikal değişimler yarattı. bu iletişim modelini nasıl kullanması gerektiğini bilemeyen insanlık kısacası onun elinde murdar oldu. bu teknoloji, teknoloji olarak adlandırılabilir mi bilmiyorum, insanlığa fazla geldi ve şimdi onu tüketiyor.
sosyal medyanın en bilinen ve tekrarlanan zararlı etkisi kişinin kendini olduğu gibi yansıtmaması, sanal benlikler kurgulaması ve bunun için oldukça özel bir çaba sergilemesi. insanlar olmak istediği kişiymiş gibi kendini sunmak için saatlerini harcıyor, öyle olmak için çabalamak yerine. topluma kendini pazarlamak için harcanan zaman ve emek aslında bir hiç için. bunun ne kadar hastalıklı bir ruh hali olduğunu söylemeye gerek yok ama toplumun büyük bir kısmı böyle. bu önceden yapmadığımız bir şey değildi. insanların büyük bir kısmı geçmişte de kendini daha zeki, daha başarılı, çoğu şeyde olduğundan daha iyi olduğunu göstermeye çalışırdı çünkü toplum tarafından beğenilmek, kabul görmek gibi bir ihtiyaç içindeyiz fakat şu an sosyal medya vasıtasıyla 'mış gibi yapmak' daha kolay ve daha ulaşılır, 'mış gibi yapmak' için çok büyük çabalar gerekmiyor ve gerçeğin algılanması daha zor, en önemlisi 'mış gibi yapmak' artık hastalıklı bir hal aldı.
bir diğer durum ise iletişimde mesajın arka planda kalması, sürekli iletişim içinde kalma durumu. sürekli twit atmaya çalışmak, fotoğraf paylaşmak, bir şeyler yazmak, iletişim kurmak için iletişim kurmak. bu durum da insan için yabancı ve yeni bir şey, sosyal medya olmasa böyle abartılı davranışlarda bulunan insanları hayatımızdan uzaklaştırırdık ama şimdi onları takip ediyoruz.
bir diğer zararlı etki ise sadece sosyal medya ile ilgili olmasa da insanların artık daha az dışarı çıkması ve sosyalleşmemesi. çünkü tek bir aletle istediği kişiye ulaşabilir -ki bu iletişim modelinin en yararlı özelliği - ve toplumun parçası olmayı evinin salonunda da gerçekleştirebilir. fakat zamandan ve mekandan yalıtılmış bu iletişim türüyle kişi sosyalleşmiş olmaz. dışarı çıkan sosyal medya bağımlısı kişilerde gözlemleyebileceğimiz akıllı telefonlardan gözünü alamama durumu daha vahimdir. sevdikleriyle bir yerde otururken aynı zamanda facebookta takılıyorsa orada olduğu söylenebilir mi? aslına bakılırsa sosyal medya 'dışarı çıkmaları' da değiştirmiştir, iki sohbet bir twitter... iki sohbet daha, az biraz instagram... hem orada hem burada, aslında hiçbir yerde.
bu durum kendi piyasasını yarattığı ve desteklediği için, akıllı telefon ve yan uygulamalar, reklamlar, uzun bir süre daha devam edeceği ve destekleneceği bir gerçek. bireysel olarak bir şeyler yapılabilir mi bilmiyorum ama bu sosyal medya iletişimine yeni ve doğru bir yön vermek kişinin kendi hayat kalitesini artırmanın ötesinde toplum için çok önemli.
Gittikçe kullanım amacı birbirine katılıp karıştırılan internet üzerindeki sosyal kullanım alanları. Özellikle Twitter, eskiden bilgiye erken ulaşım ve gündemi hızlı takip açısından müthiş bir seçenekti. Ancak gün geçtikçe bu durum değişti ve değişmeye devam ediyor. Artık doğru ya da gerçek bilgi ile yanlışı ayırt etmek için sağlam bir psikolojiye sahip olmanız gerekiyor. O kadar çok ve saçma şeyler yazılıyor ki anlatması güç. Üzerine bir de primciler var, gırtlakçı diyorum ben onlara. İnsanlığın ya da herhangi bir ülkenin zor duruma düştüğü günlerde, Twitter koca bir lağıma dönüşüyor. instagram ve Facebook deyim yerindeyse bok çuvalına dönmüş vaziyette. Twitter’ın da o yönde ilerlemesi, kalite yoksunluğu oluşturduğundan ötürü beni üzüyor.
İstediğim içerikte şeyler göremiyorum. Gönül istiyor ki Twitter’ı açar açmaz görseli ile alakasız olan haberler görmeyeyim, sırf tık kazanmak adına “bakın o ülkede ne oldu” diye başlık atan hesaplarla, salak saçma fenomenlerle alakalı şeyler ile karşılaşmayayım, duyar ve prim kasanlar Twitter hesabımın ana akışına denk gelmesin...
Ama yok, hepsini görüyorum. Hangi birini sessize alacaksın ki? Bitmiyorlar. Yaklaşık 10 yıldır Twitter kullanıyorum. Geçmişte yaşadığım o hoş kullanım deneyimi artık yok. Örnek vereyim. Her gün, istisnasız her gün gördüğüm benzer şeyler var. Erkek ya da kadın kendi fotoğrafını paylaşıyor ve üzerine “neyim ben portakal güzeli mi, çikolata erkeği mi” gibi şeyler yazıyor. Bir insan bunu niye yapar? Çıldırıyorum. Ya arkadaşım, git İnstagram’da paylaş. Burası Twitter ve buranın yazılı olmayan kuralları var. Yaptığınız racona ters...
Yerel seçimler sonrası CHP safına geçen belediyelerin daha aktif kullandığı mecradır. Özellikle tatil beldelerinee ait ponçik hesaplar. Öyleki bunların birbirleriyle mentionlaşmalarını falan izledik bir süre twitterda. Sallıyorum Datça belediyesi Bodrum'a, Bodrum çeşmeye, çeşme Datça belediyesine falan. Salak sulak işler yani.
Bugün galiba Onur yürüyüşü varmış İstanbul'da. Bu vesile ile neredeyse bütün CHP belediyelerinin twetter hesapları (Rize fındıklı dahi) konuyla ilgili pozitif tweet atmış. Hal böyleyken meram, Üsküdar gibi belediyelerde aile kavramının kutsallığını öne çıkartan, Onur yürüyüşüne (aslında eşcinselliğe) mesafesini gösteren tepki tweetleri (gerçi bunu yaparken arada mevlana'dan alıntı yapanlar falan olmuş ama!) atmış. Kısacası şu anda tweeter'da belediyeler arası pasif bir savaş var, sosyal medya savaşı. Garip, çok garip...
instagram olanı en tehlikelisidir, insanların kendilerini güzel pazarlayabilmek adına yapmadıkları maymunluğun kalmadığı bu platform, modern yozlaşmanın geldiği son noktayı temsil etmektedir.
insanlar aldıkları arabaları, kıyafetleri, tatile gittikleri yerleri, kendilerini, hatta resimlerin kalitesiyle telefonlarını bile sergilemektedir bir nevi sosyolojik vahşi kapitalizm dönmektedir.
linç yiyeceğim belki ama, işin doğrusu dünya anaerkil bir yer olsaydı, instagram'da olduğu gibi .mıyla dünyayı terbiye etmeye çalışan bir güruh ve bu güruhun peşinde milyarlarca meriç olurdu.
Nomofobi; teknolojinin kendini geliştirerek hızla yayılması sonucunda insan hayatında vazgeçilmeyecek bir yer almasıdır. Günümüz şartlarında tek tık ile insanların tüm işlerini kolaylıkla halledebilmesi, sosyal medya platformlarını aktif halde kullanmaları ve dolayısıyla telefondan, internetten uzak kalındığında işlerin bir şekilde aksayacağı düşüncesi bu hastalığın temel belirtilerindendir. Telefonda ki bir çok uygulama, kişilerin kendi kimliklerini oluşturmaları ve sürekli aktif hale gelmek istemeleri ile birlikte yaşamda asla vazgeçemeyecekleri bir cihaz haline gelen telefondan uzak kalamama duygusu, uzak kalındığında iletişim kopukluğundan kaynaklı korku duyulmasının problem haline gelebileceği psikolojik bir rahatsızlıktır
Burada gösterilen duyarlılığın çoğuna inanmıyorum. Bakıyorsun herkes işçinin, ezilenin, mağdurun yanında da, hepimiz bu kadar duyarlıysak insanlar neden bu halde? Değil mi? Dışarıda karşılaştığımız şeylere ses çıkartmazken, buradaki en ufak bi olayda fazlasıyla duyarlı oluyoruz ve aşırı tepki gösteriyoruz. Atıyorum sokakta çöp toplayan birinin yanına yaklaşamayıp, aşağılarcasına bakanlar; bakıyorsun alın teri edebiyatı yapıyor. Normalde umurunda değil.
Bi de bu duyarlardan nemalananlar var, onlara değinmiyorum bile. İğrençler.
bu terimin doğmasındaki öncü web sitesi sanıyorum facebook oldu. yıl kaç anımsamıyorum ama ben ekşi sözlük bünyesinde kendi halimde takılırken facebook diye bir şeyden bahsedildiğini duymuştum. hatta o dönemde sözlük ani bir durağanlık sürecine girdi. çünkü insanlar sözlükle ilgilenmek yerine çığ gibi bu facebook denen şeye üye olmaya başladılar. daha o noktada gıcık oldum o yüzden kendisine.
ben önce bir hesap açmadım. manasız bulduğum için. kaldı ki benim 1998 yılında yapmaya çalıştığım bir projeye benziyordu. alageyik.com domaininde. lakin çevremde insanlar deli gibi birbirlerini dürtmekten bahsediyorlardı. bir noktada kuzenim "ya facebook'a üye olursun, ya da senin adına ben hesap açarım görürsün gününü" dedi bana. işte o gün facebook üyesi oldum ben de. sanıyorum sonra da twitter açtım. kısa bir an cazip geldi sanki. gerçi en çok benim ilgimi çeken inek beslemekti sanırım. farmwille falan çıktığı dönemler olsa gerek. twitter'da da ahkam kesmek güzel geldi. ama o da çok kısa bir süre oldu. sonra, twitter hesabımı kapattım. ha şimdi yine var bir tane, yıllar sonra tekrar açılmış. ama onu da bana sorun çıkartan firmalara çemkirmek ve ali koç başkanıma destek olmak haricinde kullanmıyorum. (twitter'dan çemkirin, haklıysanız tabi, mutlaka dönüyorlar) facebook ise ayda yılda bir aklıma gelince girdiğim bir web sitesi. girip, iki dakika bakıp, çıkıyorum. instagram kısmına geçiş yapamadım hiç. ama orada da bir hesabım var. sehven çektiğim saçma sapan bir foto paylaştım ve beğenildi. işin enteresan yanı, foto paylaşmamışken de 85 kadar takipçim vardı galiba? olm bişi paylaşmıyorum, neyin kafasıyla beni takiptesiniz? bu üç site dışında sosyal medya olarak adlandırılan başka bir sitede hesabım yok, sanıyorum.
sözlük ise farklı bir şey. sosyal medya olarak adlandırılması doğrusu benim gücüme gidiyor. evet "ego" insanın dahil olduğu her ortamda devreye giren bir şey. ama sözlük, adam gibi yönetiliyorsa, sosyal medyaya oldukça uzak bir kavram.
sözlükte kişi yine kendini anlatıyor aslında. ama işte ne bileyim, şurada bulundum, şunu yaptım, of bunu herkes bilmeli tadında olmuyor bu. orada olduğunu ya da orası hakkında bişi bildiğini ispatlamak için kendi çektiği mekan fotolarına ya da bizzat kendisini de dahil ettiği selfielere ihtiyacı yok sözlük yazarının. gitmemiş olsa da, görmemiş olsa da, tecrübe etmemiş olsa da, bir şey hakkında fikir beyan edebilmek için tek ihtiyaç duyduğu şey bir klavye... (konuşmayı metne döken bir program eklersek ona da gerek kalmaz)
yani demem o ki, sözlük sosyal medya değil. anti sosyalız olm hepimiz? bak adamlar, kadınlar geziyorlar... gezdiklerini, gördüklerini, yaşadıklarını paylaşıyorlar. o kadar sosyaller ki fotoğraf ya da video çekmekten iki çift lafın belini kırmaya zaman bulamıyorlar. anın tadını çıkarmaktan çok anı paylaşmak için yaşıyorlar. bizden olsa olsa antisosyal medya olur. çünkü onlar gibi sosyal insanlar değiliz, olamadık(!)
Gün itibariyle 1 yıl oldu bütün sosyal medya hesaplarımı kapatalı. Vallahi bak hiçbirini kullanmıyorum, fake hesabım bile yok.
Bu süreç içerisinde bir şey fark ettim, sosyal medyayı çok sık kullanan, az kullanan ve hiç kullanmayan kişiler arasındaki lüks tüketim farkları çok fazla. Doğrudur yanlıştır bilemiyorum ama benim gözlemim bu yönde.
Sosyal medyayı çok fazla kullanan kişiler cebinde parası olmasa bile taksite girip ihtiyacı olmayan şeylere harcama yapıyor. Bir çok arkadaşımda gördüğüm durum bu. Herif üniversite öğrencisi, okulu uzatmış, öğrenim kredisi kesildiği için babasından harçlık alıyor hala daha “ yok şu çıkmış onu almalıyım “ derdinde. Kızların ise daha vahim. Kutsal kitapları olan “ avon katalokları”dan günde iki cüz okumadan duramayanlar var. Sürekli bir şeyler sipariş ediyorlar ne kadar para gömdüklerini tahmin dahi edemiyorum.
Sosyal medyayı az kullananlar ise hayatını kurtarma derdinde. Gelecek kaygıları var. Ceplerinde günlerini kurtaracak kadar para var. hayatları bir rutine binmiş o rutinin dışına ara sıra çıkıyorlar çıktıkları zamanlarda paylaşım yapıyorlar. Bir hayalleri var.
Sosyal medyayı kullanmayanlar ise çok değişik bir güruhtan oluşuyor. “ sikerim modern kapitalist dünyayı “ diyerek dolanıyorlar. Çoğunluk Gerçekten birşeyler başarmak istiyorlar, bir fark yaratmak istiyorlar. Lakin bunlar için gerekli imkanları, güçleri yok. Olanlar ise zaten harıl harıl çalışıyor. Depresyonda olduğu için kullanmayanlar da var, bohem takılıp “ sistemin kölesi olmuşsunuz “ diye sosyal medyayı kullananları aşağılayanlar da var.
Sözün özü: gözlemlediğim kadarıyla sosyal medya denen oluşumlar insanları üretimden ziyade tüketime daha çok tüketime özendiriyor. İnsanlarınTükettikçe mutlu olacaklarını zannetmesini sağlıyor.
Doğrudur yanlıştır bilemeyeceğim. Benim görüşüm bu yönde.
Valla her ne kadar eleştirilse de bir çıkıp etrafımıza bakıp gözlemleyelim sevgili bacılar ve baylar, evet ne görüyoruz efenim? Telefonlara pelesenk olmuş eller, ekranlara yaren olmuş çoğu lensli gözler... amanın aman aman dikkat kullanmayın yavrularım, diyemeyeceğim eğer insan topluluğu tarafından soyutlanıp başka bir ortama girmek istiyorsan ne alâ fakat diyorsan ki “aman canım ben yalnız olamam ayy” o zaman alacaksın eline sosyal medyayı. Zira devir mağara duvarlarındaki resimleri aştı sevgili okur. Esenlikler dilerim.
Eski Roma'da doğrudan temsil uygulanırmış. Yani tüm halk bir yerde toplanır ve kararlar direkt halk tarafından verilirmiş. Bugünse dolaylı temsil var ve biz seçtiğimiz insanlar sayesinde temsil ediliyoruz. Heh işte trollerden ayrılmış sosyal medya haberler yapılan bu yorumlar bana sanki doğrudan temsil hissi veriyor. Ki artık sosyal medya herkes tarafından dikkate alınıyor. Işte sosyal medya gücü denilen şey aslında budur. Doğrudan temsildir.
insanların anormal ikiyüzlülük ve ego barındırdığı ortamdır.
arkadaşımla konuşuyoruz. a kişisinden nefret ediyoruz, bulsak bir kaşık suda boğacağız ama öyle böyle değil. sonra bir bakıyorum kızın fotoğrafını layklamış. ulan diyorum hani uyuz oluyordun hani ağzına davlumbaz ile vurmak istiyordun? aldığım cevapsa şu: "çekemiyorum sanmasın kaşar." kendi çapımda -ki çapım geniştir- tam bir sinsi it olabilirim ama ya bu benim asla düşünebileceğim bir şey değil. ben mi çok malım yoksa insanlar mı çok kompleks gerçekten anlamıyorum.
bir diğeri çok kilo veren bir arkadaşımız için "vurdura vurdura vermiştir kesin." deyip o kişinin fotoğrafının altına "manken oldun manken *" yazabiliyor.
Çocuk istismarının had safhada olduğu platform. Daha yeni doğmuş bir günlük bebeğe instagram hesabı açmak nedir ulan. Fotoğraf albümü niyetiyle kullanmak neyse de bebeğin ağzından kendilerine iltifat eden dangalaklar daha sonra kendi hesaplarına geçip altına yorum olarak kalp falan atıyorlar. Bunun iki nedeni var birincisi şizofrenlik, narsistlik ikincisi ise prim. Daha şimdiden binlerce kişi takibe almış bile yakında reklamlar da döner o sayfada. Dünya üzerinde tek sizde çocuk var zaten mk hareketlere bak. Almaya gibi bir sosyal devlet anlayışına sahip olsaydık anında ellerinden alınırdı o çocuk. geleceğin şımarık kendini bilmez veletleri böyle yetişiyor işte.
Gelen tepkiler üzerine yazıları kaldırmışlar ama hesap hala duruyor. Eski haline şuradan ulaşabilirsiniz.