1. “Kara kışın ortasında içimde galip gelen bir yaz olduğunu fark ettim.” diye yazan harika düşünür.
    #249317 ikincil tekir sahis | 4 yıl önce
    0filozof 
  2. Bir ülkeyi tanımanın yollarından biri de orada insanların nasıl öldüğüne bakmaktır

    Albert Camus
    #83296 egzistansiyalist | 7 yıl önce
    0yazar 
  3. hayatının bir döneminde lik yapmış yazar.

    üniversite yıllarında cezayir üniversitesi'nin futbol takımında forma giymiş. futbol, onda öyle büyük bir tutkuymuş ki bir arkadaşının "tiyatro mu yoksa futbol mu?" sorusuna, "tereddütsüz futbol!" cevabını vermiş. geçirdiği verem hastalığı onu, bu tutkusundan uzaklaşmak zorunda bırakmış.
    #16158 kesret | 8 yıl önce
    0yazar 
  4. "hiçbir şey, korkuya dayanan saygı kadar iğrenç değildir." sözünün sahibi varoluşçu yazar.
    0yazar 
  5. Belki de en sevdiğım sözü şudur;

    Yiyecekten ve ateşten yoksun biri için özgürlük hiç de acelesi olmayan bir lükstür..
    #111491 egzistansiyalist | 6 yıl önce
    0filozof, yazar 
  6. yaşama nedeni denilen şey,
    aynı zamanda çok güzel bir ölme nedenidir de.

    (bkz: )
    0filozof, yazar 
  7. "insan bilmediği şeyler hakkında daima abartılı fikirlere kapılır."

    -albert camus
    #38405 the ancient one | 8 yıl önce
    0yazar 
  8. İnsanlarla uzun süre yaşayamıyorum, sonsuzluğun payından bana biraz yalnızlık gerek...

    Albert Camus
    #86301 egzistansiyalist | 7 yıl önce
    0yazar 
  9. bazıları felsefenin görevinin yaşamın anlamını aramak olduğuna inanırlar. ancak fransız filozof ve romancı albert camus felsefenin tam tersine, yaşamın doğası gereği anlamsız olduğunu anlaması gerektiğini düşünür. bu ilk bakışta kasvetli bir görünüş gibi gelse de camus mümkün olabilecek en dolu hayatı ancak bu fikri kucaklayarak yaşayabileceğimize inanır. camus'nün bu fikri ilk olarak 'nde ortaya çıkar. tanrıların gözünden düşmüş bir yunan kralıdır ve yeraltı'nda korkunç bir kadere mahkum edilmiştir. görevi devasa bir kayayı iterek dağın tepesine çıkarmaktır, ancak kaya tepeye ulaştığı anda kayarak aşağı düşmektedir. sisyphos kayayı sonsuza dek tekrar tekrar zirveye çıkarmaya mahkumdur. camus bu mitten büyülenir, çünkü hikaye ona yaşamın tüm anlamsızlığını ve saçmalığını kapsar gibi görünmüştür. o, yaşamı esasen anlamsız olan görevleri yerine getirmek için bitmez bir mücadele olarak görür. camus yaptıklarımızın çoğunun kesinlikle anlamlı göründüğünün farkındadır, ama onun önerisi biraz daha inceliklidir. bizler bir yandan yaşamlarımızı anlamlıymış gibi yaşayan bilinçli varlıklarız. öte yandan bu anlamların evrende hiçbir karşılığı yoktur, sadece zihinlerimizde vardır. evrenin kendisinin de hiçbir anlamı ve amacı yoktur;o sadece evrendir. ancak diğer canlıların tersine bizim bilincimiz olduğundan her yerde anlam ve amaç bulan türden varlıklarız.

    camus için saçma, yaşama yüklediğimiz anlamların kendi bilincimizden öte var olmadıklarını anladığımızda hissettiğimiz şeydir. yaşamın anlamıyla ilgili duygumuz ile evrenin bir bütün olarak anlamsız olduğuna dair bilgimiz arasındaki bir çelişkinin sonucudur.
    camus bu çelişkinin ışığında yaşamın ne anlamı olabileceğini araştırır. ancak yaşamın anlamsızlığını ve saçmalığını kabul ettikten sonra dolu dolu yaşayabilecek bir konuma gelebileceğimizi ileri sürer. saçmayı kucakladığımızda yaşamlarımız, evrenin anlamsızlığına karşı sürekli bir başkaldırıya dönüşecektir ve işte o zaman özgür yaşayabiliriz.

    bu fikir yaşamın saçmalığının bilincin doğasında yattığını, çünkü yaşamı ciddiye alsak da bu ciddiyetin sorgulanabileceği bir perspektif olduğunu her zaman bildiğimizi söyleyen filozof tarafından geliştirilmiştir.
    #93764 zeytin | 7 yıl önce
    0filozof 
  10. "yabancı" kitabının yazarıdır. ilginç olayları bu kadar sade dilde, güzel üslup ile ve her insanın düşüncelerinin aynı olamayacağını veya olmaması gerektiğini çok güzel anlatan cezayir asıllı yazardır. yabancı adlı kitabında bahsettiği olay örgüsü ile ilgili düşüncelerim şu şekilde oldu. her insan farklı karaktere sahip ve bu farklılıklar insanları yargılarken nasıl şekil alıyor. bir insan masum olmasa bile konuşma hakkına daima sahip olabilmeli ve insanlar tarafından bir cani olduğu algısı o kişiye karşı hissettirilmemeli. gaddar dahi olsa insanlar, bedenlerinde bir can taşımakta ve yaptıkları hareketlerin bir sebebi olabilir. bu durumu kitabında anlattığı umursamaz kişi tarafından birinci ağızdan anlatması mükemmel bir etki bırakıyor okurda. "mutluluk, bir yerde ve her yerde hiçbir şey beklemeden dünyayı, insanları sevmektir" sözünün önemini yabancı kitabını okuyunca anlayacaksınız. insanların kendine yabancılaşması, kendini bulma çabasını, dinin insanlar üzerinde bir baskı unsuru gibi kullanılmaması gerektiğini göreceksiniz. kısacası mekanikleşen toplumun çarklarından biri olamayan kahramanın, hayatının nasıl değiştiğini ve nihilizm akımının en güzel örneklerinden biri olduğunu fark edeceksiniz. kitabı okumanızı isterim. toplam 130 sayfa.
    #126244 kitapkurdu | 6 yıl önce
    0yazar 
  11. den sonra en sevdiğim ikinci yazar, tüm kitaplarını okudum ama ikinci defa okunabilecek kitaplar arasındadır yazdıkları. edebi çevreler varoluşçu olarak tanımlasalarda kendisi bu etiketlenmeye karşı çıkmış kabullenmemiştir,ünlü düşünürler kierkegaard, nietzsche ve heidegger gibi belli bir düşünce akımının adıyla anılmayı reddetmiştir.
    hatta şöyle bir sözü bulunmakta;

    “bizim bu konuda tuttuğumuz bir taraf yok. şunu unutmamalıyız ki, bir etiket şişede neyin saklandığını bizi söyleyebilir ancak içeriğini tam olarak açıklayamaz.”
    #143213 hobgoblin | 6 yıl önce
    0yazar 
  12. peygamberim.

    albert camus bir absürdisttir. absürdizm, kendisinin sisifos söyleni adlı denemesinde anlattığı gibi dünyayı anlamaya dayalı bir özlem ve bu özlemin karşılık bulmamasından kaynaklanan çelişkiden doğar. absürdizm, başkaldıran insan ve sisifos söyleni adlı denemelerinde kendisinin de belirttiği gibi daha önceden ortaya çıkmış bir felsefi akımdır. örneğin dostoyevski'nin ivan karamazov adlı karakteri üzerinde çok durur, çünkü camus onu bir absürdist olarak tanımlar ve inceler.

    sartre gibi ateist varoluşçular evrenin içsel, yani yaratılıştan gelen bir anlamı olduğunu reddederler. kierkegaard gibi deist varoluşçular ise, evrenin içsel bir anlamı olabileceği konusuna şüpheli yaklaşırlar. bununla birlikte böyle bir anlamın olduğuna inanılması gerektiğini düşünürler. işte camus gibi düşünürleri varoluşçulardan ayıran temel ayrımlardan birisi buradadır: camus, böyle bir anlamın olduğunu yadsımamakla birlikte, bu anlamın insanlar tarafından anlaşılamayacağını savunur. yani ona göre insan, bu yolda sisifos adlı kral kadar çaresizdir.

    varoluşçulukla absürdizm arasındaki ikinci önemli ayrım ise evrenin içsel ve dışsal bir anlamının olup olmadığını araştırmanın niteliği konusundadır. varoluşçular bu konudaki arayışı anlamsız bulurken, albert camus bu arayışı adeta kutsar. yani, elimizdeki tek değerli şeyin "arayış" olduğunu söyler. ve işte bu bağlamda da onun için mitolojide geçen kral sisifos önemli ve üzerinde durulması gereken bir karakterdir. "taşın her defasında tekrar yere düşeceğini bilerek de olsa, o taşı tepelere doğru çıkarmaya gayret etmek, büyük bir anlam taşımaktır" der camus. işte bu ona göre yaşamaktır.

    benim hep söylediğim gibi, "bir anlamı olması gerektiğini düşünmek bile anlamsız olabiliyorken, o sanatsal gökyüzünde olağanüstü görkemleriyle parlayan yıldızlar tanrı'nın bize sarhoşken yaptığı tatsız bir şakadan mı ibaret?" diye sormaktır absürdizm. gerçeğe duyulan özlemin, teknik ve ilmi bütün arayışlarda bulunamamasıdır. ve albert camus bunu işlemiş, bunu anlatmıştır. anlayana...
    #192838 spinsiz elektron | 4 yıl önce
    0filozof, yazar