asıl mesleği görsel efekt uzmanı olan steve beck'in ilk uzun metraj yönetmenlik tecrübesi olan, '80'lerin b sınıfı filmlerine bolca atıfta bulunan, senaryo derinliği vasatı aşmasına rağmen, özellikle oyunculukları ve görsel efektleriyle sınıfta kaldığı için oldukça eleştirilmiş, bence 2000'lerin en iyi korku filmlerinden biri. birkaç küçük festivalde ödüller kazandı. bunlar arasında "en kötü film" olduğu gibi, "en iyi makyaj" ve "en iyi film" de var. vizyona girdiğinde aldığı olumlu eleştiriler yıllar içinde olumsuza dönerek çığ gibi büyüdü.
zengin bir koleksiyonerin ölümünden sonra yeğeni ve ailesine bıraktığı miras olan ev, filmin ana iskeletini oluşturuyor. cyrus kriticos'un koleksiyonu oldukça garip: gerçek antika nesnelere yer verdiği evinin alt katları bir labirent şeklinde dizayn edilmiş, geçmişin büyük kötülük yayan varlıkları da bu koleksiyonun birer parçası olmuş durumda. aslında cyrus'ın idealleri gerçek dünya'nın ötesine ulaşıyor. "dünya'nın en güçlü insanı" olma saplantısının metafizikle birleştiği noktada doğru düşünme yetisini de kaybetmiş olan cyrus'un salak yeğeni arthur'a bıraktığı mirası, aslında kendi ideallerinin devamını sağlamak. ama ne arthur bu denli tutkulu bir insan ne de cyrus kendi bitiremediği işi başkasına bırakmaması gerektiğini bilecek kadar ermiş. aslında filmin olumsuz eleştirilerinin başladığı nokta da burası olmalı çünkü senaryo her ne kadar güç bela sizi bir yere kadar kadar idare edebiliyorsa da, oyunculuklar filmden anında soğumanıza neden oluyor. ana karakterlerin oyunculukları o kadar sığ ve "anlık tepki vermen gerektiğinde gözlerini pörtlet ve kameranın arkasına doğru uzun uzun bak" sınırlarında dolanıyor ki, "en iyi makyaj" ödülünü boşuna almadığı belli olan plastik makyaj ekibinin yarattığı müthiş karakterlerin konuşmadan ortaya koydukları gerçeklik bile bu sığlığı ortadan kaldırmaya yetmiyor. gerçekten de b sınıfı filmlerin hemen hemen hepsinin tek ortak özelliği olan kötü oyunculuk, bu filmde de var.
oyunculuk demişken; başroldeki f. murray abraham'a bir parantez açmak gerek. 1 buçuk saatlik filmi izlenebilir kılan 2 noktadan biri makyajsa, diğeri de canlandırdığı cyrus karakteridir. filmi ara sıra tekrar izliyorum. cyrus'ın hırsının göz bebeklerinden fışkırdığı anlardaki deliliğin, filmi izlediğim her seferinde doğrudan izleyiciye geçtiğine şahit oluyorum. cyrus rolüne daha uygun bir aktör olamazmış. diğer oyunculuklardan bahsetmeye bile gerek yok, hem satır israfı hem zaman kaybı hem de filmin neden başarısız olduğunu gösteren apaçık deliller bunlar. filmin makyaj harikası olan the pilgrimess , the torn prince , the jackal , the juggernaut , the great child ve the bound woman gibi karakterlerinin senaryo içinde birkaç repliği olsaydı, filmin başarılı olabileceğini düşünenlerden biriyim (çizimleri bilerek seçtim, spoiler yok gibi bi' şey hiçbirinde).
çerezlik korku filmi bu aslında. benim gibi b sınıfı filmlere saplantılı düzeyde aşık bir izleyiciyseniz, size başyapıt gibi gelebilir tabii. genel izleyici için ise, özellikle oyunculukların göz kanatması sebebiyle tam bir çöp. 1 buçuk saatlik boş zamanınız olduğunda bi' şans verip ardından bana küfredebilirsiniz. beck'in bütçesini güç bela çıkartabildiği thir13en ghosts sonrası akıllanmadığını ise ghost ship'le birlikte tekrar görebilirsiniz.