Eskiden asuman krause'nin sunduğu bir yarışma vardı Wipeout onu hatırlattı bana. Ordada insanlar para için acı içinde Makinelerden dayak diyerek sulara falan kapılıyordu.
Diziye bakacak olursak daha ilk bölümden karşımıza çıkan göndermeler hatta biraz ileri gideyim aşırmalar var, öyle ki görsel olarak yine son zamanların populer dizisi la case de papel tulumları kullanılmış, konu ve felsefe olarak kırmızı mavi zarf ayni şekilde matrix'in mimar konuşmasındaki ekranlar budizm göndermeleri falan, sonra iyi polis kötü polis kardeşlerin yüzleşmesi gibi temalar hatırlarsınız the departed filminin incelemsini yapmıştım geçenlerde, uzun lafın kısası dizi populer olan ne varsa ortaya karışık sanki alalacele tabakhaneye bok yetiştirir gibi sunulmuş önümüze.
Kült ve festival film takip edenler yada ucundan kıyısından bir film tutkusu olan kim varsa eğreti geleceğini düşünüyorum. Tabi bu filmin netflişin değişiyle cok buyuk kitlelere oynadığını ve buyuk kitlelerin genelde aptal olduğunu ve bu tarz dizilerin mala anlatır gibi senaryolarla karşımıza çıktığını düşünürsek beklentileri aynı oranda düşürebiliriz.
Üstünde durulması gereken bir diğer nokta günümüz politik doğrucu ne varsa bu populer işlerde karşımıza çıkıyor, kore dizisi evet yabancıda oynayabilir hiç sorun değil fakat son multeci göçlerine dikkat çekmek için pakistanlı ay canım mazlum tatlış bir oğlan koymuşlar diziye, evet ırkçılık kötü evet kimse doğduğu yer yüzünden kesin yargılarla dışlanmamalı fakat be amınakoyum yüzlerce yıldır kan dökerek direnerek kurduğunuz medeniyeti vandalizmle cahillikle yargısız infaz eden toplumları evet genelleme yaparak kötülemek ne kadar yanlış ise cicişli bücüşlü mazlum olarak genellemekte bir okadar yanlış, aklıma pakistanda pantalon giydi diye canlı yayında sokak ortasında güpegündüz taciz edilen bir fenomen geldi evet, olmaı gereken human behavior konusu üstünde durup ırk gözetmeksizin davranış öğütlemek yada eleştirmek iken bakın ama talibanda özgürlük savaşçısıdır yahu diye gözünüze sokulan diziler görebilirsiniz mesela, artık hemen herşeyin duygusal boşluklardan faydalanarak ekrana kilitleyecek bir algoritması mevcut sonuçta.
Dizinin ilerleyen bölümlerinde ortaya çıkan yeşilçam kötü zenginlerinin, eda aydın'ın deyimiyle Malkoçoğlu gibi üste sızan polis dedektifinin, başroldeki garip hareketleriyle mimik reisin yer aldığı iyisiyle kötüsüyle bir dizi.
Yiğidi öldür hakkını yeme demişler yer yer duygulandığım anlar oldu elbet, özellikle kuzey koreli kızımızın dramatik sahnelerinde ağlamaklı gelgitler yaşadım, felsefe olarakta eleştiri olarakta diziden çıkarktılabilecek şeyler var ama be kardeşim koskoca diziyi dalgona şekeriyle hatırlamassın be heryerde bu furya patlak verdi babanem bile dalgona şekeri yapacak neredeyse el insaf.
rekor kırdığından değil ama the hunger games tarzı şeyleri ilginç bulduğumdan izlemeye karar verdiğim dizi. geçmişte lost'un ilk sezonunu bir çırpıda izleyip ikinci sezonda kendisini bırakmış, la casa de papel'e 3 bölüm sabredebilmiş bir insanım. ikisi de izleme listemde değil. gerçi game of thrones'u da 3. sezonda izlemeye başlayıp sonrasında yeni sezonlarını sabırsızlıkla beklemek zorunda kalmıştım... demem o ki diziler hakkındaki yargılarımı izleyerek ya da izlemeye çalışarak belirliyorum.
squid game'i de bitirdim. yani en azından la casa de papel gibi ilk sezonun başında baymadı beni. izlenebilir bulduğum için de sonuna kadar izledim. lost gibi ikinci sezonda patlar muhtemelen.
dizi, çok fazla sayıda dizi ve film izleyen insanlar için ne yazık ki öngörülemez değil. yani benim şahsen ilk iki bölümde "bu kesin böyle olacak" diye öngördüğüm tahminlerimin hiç birinde şaşırtamadı beni. yani bana hiç sağ gösterip sol vuramadı. hatta en kritik hadiseleri bile, hiç spoiler yemediğim halde, tahmin ettim. ve beni şaşırtamadığı için kendisine verebileceğim maksimum not 10 üzerinden 6 olur. 5'e iner, 7'ye çıkmaz.
sanıyorum olay biraz da konsepte aşina olmakla ilgili. yani ne bileyim, interstellar izleyip "oovvv vay anasına" diye şaşırmadım hiç. hatta onlarca mantık hatası sayabilirim hakkında. benim geçmişte üzerinde kafa yormadığım bir mevzu değildi çünkü. bu açlık oyunları tadındaki dizi, insanların yaşamla ölüm arasında bir tercih yapmaları gerektiği durumlarda ne düzeyde bencilleşebilecekleri ve çirkinleşebilecekleri hakkında okuduğum ve izlediğim şeyler, bu diziyi benim için çok öngörülebilir kıldı.
özetle, profesyonel bir izleyiciyi etkileyebilecek bir dizi değil kesinlikle. ancak izleyecek şey kıtlığı çekiliyorsa ve şiddetle aranız bozuk değil ise, izlenebilir. bir kaç göz dolduran sahnesi de yok diyemem hani. gerçi bu açıdan da bi the walking dead değil. her ne kadar kendisini rick ile birlikte bırakmış olsam da ilk 6-7 sezonu salya sümük ağlatmıştı.
ilk iki bölümü izledim. biraz klişe, biraz da sıkıcı buldum. bundan sonrası nasıl ilerliyor bilmiyorum ama battle royale izlemiş bünyelerde bende bıraktığından farklı bir etki yaratmayacağını düşünüyorum.
Bilinen bir kült olan battle royale kültünün koreliler tarafından yorumlanmasıdır. Yeni bir şey değil ama nedense bu tuttu. Galiba balık hafızalı pop kültür, the hunger games'i de unuttu.
dizinin etkisiyle birçok okulda alarm verilmiş durumda. diziyi izlemediğim için bilmiyorum ama sanırım okullarda dizideki gibi oyunlar oynanmaya başlanmış.