bir nazım hikmet ran şiiridir. aynı zamanda türkiye iş bankası yayınları tarafından 2011 yılında basılan nazım hikmet'in şiir kitabının ismi. kitaptaki şiirlerin tümü, nazım hikmet tarafından seslendirilmiştir. daha önceden hiç bilinmeyen iki tane şiir bu kitapta bulunmaktadır.
1961 yılında bedri rahmi eyüboğlu ile nazım hikmet paris'te bir araya geliyorlar. bedri rahmi, o zamanlar türkiye'de kitaplarının yasaklı olduğu nazım hikmet'in şiirleriyle beraber sesini ölümsüzleştirmek istiyor ve 1960'ların teknolojisi bir banta kaydediyor nazım'ın sesini. tam 50 yıl sonra bedri rahmi'nin gelini hughette eyüboğlu tarafından gün yüzüne çıkarılıyor. ek olarak kitabın en başında nazım'ın annesi celile hanım tarafından yapılmış, daha önceden ortaya çıkmamış, nazım'ın bir portresi de bulunmaktadır.
kaydın en başında bedri rahmi kendi yazdığı "mor" şiirini büyük değişiklikler yaparak, öyle güzel okur ki, tekrar tekrar dinlemek isteyebilirsiniz. bu şiirin de, aslı ve bedri rahmi'nin okuduğu şekli kitapta yer almaktadır. sonra nazım hikmet "başlayayım mı üstad?" diye sorar, bedri rahmi "başla reis" der. bizimde nazım'la birlikte 50 yıl geçmişe ve nazım'ın dünyasına yolculuğumuz başlar. zaman zaman prag'da bir lokantada, moskova'da mayakovski meydanında, varşova'da savaştan kalma bir ara sokakta buluruz kendimizi.
kaydın en sonunda daha önceden "saman sarısı" olarak bilinen şiiri, nazım "bir garip yolculuk" başlığı ile okur. okur demek ayıp olur. adeta yaşar! büyük aşkı vera tulyakova'ya hitaben yazdığı şiirlerden biridir. şunu da itiraf etmek isterim ki; şiirin sonunda benim gibi zor ağlayan birinin - ki bu özelliğimi hiç sevmem! - gözlerinden yaş getirtmiştir. izninizle şiirin bu bölümünü paylaşmak isterim;
"...
çaldı gece yarısı stırasnoy manastırı'nın saat kulesi
oysa manastır da, kale de, kule de yıkıldı çoktan
şimdi şehrin en büyük sineması yapılıyor oralarda
oralarda on dokuz yaşıma rastladım
birbirimizi birde tanıdık
oysa birbirimizin yüzünü görmüşlüğümüz yoktu
fotoğraflarımızı bile ama yene de birbirimizi birde tanıdık
ve şaşmadık ve el sıkışmak istedik
ama ellerimiz birbirine dokunamıyor aramızda kırk yıllık zaman
duruyor uçsuz bucaksız donmuş duruyor bir kuzey denizidir
ve stırasnoy alanı'na şimdi puşkin alanı kar yapmaya başladı
üşüyorum hele ellerim ayaklarım
oysa yüz çoraplıyım da kunduralarımla eldivenlerim kürklü
çorapsız olan oydu bezle sarmış postallarında ayaklarını
elleri çıplak
konuşmak istiyoruz ama seslerimiz birbirine ulaşamıyor
on dokuz yaşıma bakıyorum
ağzında ham bir elmanın tadı dünya
on dördünde bir kız memesi sertliği avuçlarının içindeki
gözünde türkülerin boyu kilometre kilometre ölümün boyu bir
karış
ve haberi yok başına geleceklerin hiçbirinden
onun başına gelecekleri bir ben biliyorum
çünkü inandım onun bütün inandıklarına, inanacaklarına
sevdim seveceği bütün kadınları
yazdım yazacağı bütün şiirleri
yattım yatacağı bütün hapislerde
geçtim geçeceği bütün şehirlerden
hastalandım bütün hastalıklarıyla
bütün uykularını uyudum görüp göreceği bütün düşleri gördüm
bütün yitireceklerini yitirdim
saçları saman sarısı kirpikleri mavi
onu ben yitirmedim dedi, onu sade sen yitirdin
kara paltosunun yakası ak ve sedef düğmeleri koskocaman
görmedim
..."
dipnot: şiirin bu bölümü nazım'ın kayıtta okuduğu hali ile yazılmıştır.