1. "taşları sürekli dönen bir değirmendir kafa dediğin. arasına bir şey koymadın mı kendi kendini öğütür sakatlanır." (bir gün tek başına)

    ***

    komünist şair, senarist, yönetmen, romancı. vedat türkali, 13 mayıs 1919'da samsun'da doğdu. orta öğrenimini samsun'da tamamladı. liseyi de yine samsun'da okuyacak olan vedat türkali, o yıllara dair şunları söylemiş,


    "ben dünyaya talihli geldim. samsun'un kürkçüoğlu mahallesi'nde doğdum. o mahallede kürtler, lazlar, çerkezler ve boşnaklar bir aradaydı. "komünist" adlı kitabımda anlattığım gibi, ben dokuzuncu sınıftayken, tkp ile ilişkisi olan komünist mehmet diye bir çocukla tanıştım. o benim dünyamı değiştirdi."


    vedat türkali'nin okuduğu lise o dönemde karma eğitime geçiyor ve yazarın okuduğu liseye, başka bir liseden iki kız öğrenci geliyor. vedat türkali bu genç kızlardan birine aşık olacaktır. bu genç kızlardan biri, vedat türkali'nin önce arkadaşı, sonra sevgilisi, sonra yoldaşı ve sonra da eşi olacak kişidir, yani merih baykal'dır. vedat türkali, 1942 yılında, askeri öğrenci olarak istanbul'a gider ve istanbul üniversitesi, edebiyat fakültesi, türk dili ve edebiyatı bölümü'nden mezun olur ve aynı yıl, merih baykal ile evlenir. kendisiyle yapılan röportajlardan birinde "eşimi görür görmez yazdığım bir şiir vardır" diye anlatır vedat türkali:


    göklerden kayarak bir yıldız indi
    güneş bile sönük kalır yanında
    hırsız fenerleri gibi gezindi
    kimsesiz kalbimin duvarlarında


    yazar, üniversiteden mezun olduktan sonra subay öğretmen olarak önce konya, akşehir maltepe askeri lisesi'nde, daha sonra ise istanbul kuleli askeri lisesi'nde görev alır. komünist parti faaliyetleri nedeniyle, 1951 yılında tkp davasında türk ceza kanunu'nun 141. maddesi ile yargılanır. yasa dışı örgütlere üye olduğu ve ülkenin bütünlüğünü tehlikeye düşürecek faaliyetlerde bulunduğu gerekçesiyle dokuz yıl hapse mahkum edilir ve öğretmenlikten uzaklaştırılır. yazar, hapisteyken, sinemayla ilgilenmeye başlar, hapiste bulunduğu süreçte sinema ile ilgili kitaplar okur, sinema merakı ve ilgisi konusunda o sırada kendisiyle birlikte aynı cezaevinde bulunan nijat özön'den de destek görür. askeri mahkemenin vedat türkali'ye verdiği hapis cezası yedi yıl sonra koşullu olarak sona erer ve yazar, artık benzer siyasi suçlar işlememek koşuluyla serbest bırakılır.


    "bazen öyle diplomalı insanlar görüyorum ki, içimden 'bu kadar cehalet ancak eğitimle mümkündür' diyesim geliyor."


    yazar, 1958 yılında cezaevinden çıktığında artık işsizdir. dostlarının yardımıyla babıali?de, cumhuriyet gazetesi?nde bir musahhihlik işi bulur ve cumhuriyet gazetesi'nde çalışmaya başlar. yazarın cumhuriyet gazetesi'ndeki bu işi onun "yeşilçam dedikleri türkiye" adlı romanını yazmasına vesile olacaktır. yazar, yazdığı bu romanda, gazetenin ve gazetenin yöneticisi nadir nadi'nin adlarını vermeden nadir nadi'yi eleştirince yazarın cumhuriyet gazetesi ile ilişkisi bozulur ve böylece yazarın gazetedeki musahhihlik işi son bulur. yazar, cumhuriyet gazetesi'nden ayrıldıktan sonra, yayıncılığı dener. "rıfat ılgaz"la birlikte "gar yayınları"nı kurarlar. yılmaz güney, o sırada 19 yaşındadır, bir gün yazdığı mizahi hikayeleri yayınlatmak düşüncesiyle gar yayınevi'ne gelir. burada vedat türkali'yle tanışan yılmaz güney, vedat türkali'yi sinema konusunda yüreklendirecek ve yazarı kemal inci'yle tanıştıracaktır. böylece vedat türkali'nin yaşamı yeni bir yol bulur. yazar, yayınevi çalışmasını sonlandırdıktan sonra, kemal inci, ona senaryo yazmasını teklif eder. ve vedat türkali yeşilçam sineması için gelecekte sinema tarihinde önemli yerleri olacak senaryolar yazmaya başlar, bunun dışında üç filmin de yönetmenliğini üstlenir.


    "söyleyecek sözüm var daha. kalp, tansiyon yok bende. hikmet kıvılcımlı içkiyi sevmezdi. ben de alışmadım. hayatta iki gerçeği erken fark ettim. birincisi sigaranın zararını, hiç sigara içmedim. bir de şair olmadığımı erken yaşta anladım."


    vedat türkali, yaptığı röportajlarda birkaç kez bu sözlerle ya da bu sözlere benzer sözlerle "şair" olmadığını vurgular ama şair, "istanbul" gibi nice insanın sahip çıktığı ve sahip çıkacağı çok önemli bir şiir yazmıştır. 2004 1 mayıs'ından 2005 1 mayısı'na kadar bir sene, vedat türkali'nin dostları ve sanatçılar tarafından "vedat türkali yılı" kabul edilmiştir ve o sene içinde yazarla ilgili türlü etkinlikler düzenlenmiştir. vedat türkali, şu anda 96 yaşında. 17 yaşında tanışıp üniversiteden sonra 21 yaşındayken evlendikleri yazarın eşi merih pirhasan, 2013 yılında vefat etti. 78 senelik tanışma, 72 yıllık evlilik.

    vedat türkali, türkiye'nin yaşayan tarihidir bir bakıma. yazar, romanlarını tarihsel bir düzlem üzerinde insan ve siyaset ilişkisini derinleyerek yazar. tarih, kişilerin tarihinin toplamından oluşan bir insanlık tarihi midir; yoksa yalnızca ülke tarihinde yaşanan büyük olaylardan mı oluşur. vedat türkali'nin roman karakterleri, tarihin zaman dizgisindeki canlı yüzüdür. yazarın romanlarındaki roman karakterlerini irdelediğimizde, o karakterlerin içinde yaşadıkları tarih tanınabilir bir kimlik bulmuş olur. zamanın insanlarının hali, içinde yaşanılan zamanın özelliklerini, niteliklerini anlatır. vedat türkali, kendisinin de dile getirdiği gibi marksist-leninist bir geleneğe sahip komünist bir yazardır. yazar, kitaplarında türkiye'deki komünist hareketin tarihini belgelere dayanarak, objektif bir şekilde anlatmaya çalışır ve az önce sözünü ettiğimiz nedenlerden ötürü, yazarın anlattıkları kendi tarihidir aynı zamanda. vedat türkali ayrıca, türk sinemasıyla ilgili kitaplar ve türk sineması için önemli senaryolar da yazmıştır. yazın alanında türkiye'de "bilinç akışı tekniği"nin ustasıdır.

    yazar, son yıllarda türkiye'deki kürt hareketine yakınlık göstermesi nedeniyle gündeme geldi. türkiye'deki "kürt sorunu" çözülmeden diğer sorunların çözülemeyeceğini dile getiren vedat türkali'nin başbakana "açılım süreci"nde ve sonraki yıllarda "kürt sorununun çözümü"ne yönelik yazdığı mektuplar ve türkiye sol hareketine dair yaptığı güncel tahliller, yazarın -yazarı kutsallaştıran- türkiye'nin sol partileriyle arasını açmıştır. yazarın yalçın küçük ve tkp ile arasındaki anlaşamazlıklar, basında karşılıklı atışmalara dönüşmüştür. vedat türkali, cezaevlerinde açlık grevleri yapılırken destek için edebiyatçılara ve sanatçılara çağrıda bulunmuş, rahatsızlıklarına rağmen 1 mayıs'lara katılmış, gezi eylemlerine destek vermiş ve her vicdanlı insanın yaptığı ve yapacağı gibi ülkesi için hiç durmadan "barış"ı dilemiştir. hala okuyan, hala yazan, hala ülke gündemine müdahalede bulunan vedat türkali'nin son romanı "bitti bitti bitmedi" adını taşıyor.


    ******

    --- vedat türkali ad ve soyad değişikliği ---

    vedat türkali'nin ilk adı ve soyadı abdulkadir demirkan'dır. yazar pirhasanoğulları soyundan gelmektedir ve soyadını değiştirmek -pirhasan yapmak- için mahkemeye başvurur. vedat türkali'nin ve vedat türkali'nin eşi merih'in ve oğlu barış'ın soyadı mahkeme kararıyla "pirhasan" olur. vedat türkali'nin kızı deniz ise o sırada italyan şarkıcı ernesto casalini ile evlidir ve soyadı bu yüzden değişmez.

    vedat türkali, böylece soyadını değiştirmiş, yasal olarak adı ve soyadı "abdulkadir pirhasan" olmuştur. ancak yazar o dönemde devlet tarafından "komünist" olarak etiketlenmiş ve hapisten şartlı salıverilmişti üstelik sinema sektöründe çalışacaktı ve kendi adıyla yapmak istemeyeceği ama yapmak zorunda kalabileceği işleri düşünürek yazılarında gerçek adını kullanmayı uygun bulmadı ve adını tamamen değiştirerek yazılarında "vedat türkali" imzasını kullanmaya başladı. daha sonra yazarın kızı deniz, eşinden boşanmış ve "türkali" soyadını kullanmıştır.

    yani şöyle oluyor, vedat türkali, oyuncu deniz türkali ve yönetmen barış pirhasan'ın babası, deniz türkali'nin kızı şarkıcı zeynep casalini'nin ise dedesidir. ve deniz türkali ise ernesto casalini'den ayrıldıktan sonra, atıf yılmaz'la evlenmişti.


    ******


    --- vedat türkali'nin başbakana yazdığı 1. mektup ---

    -- spoiler --


    sayın başbakan,

    17 nisan 2010 cumartesi günü saat 10.00'daki kahvaltılı toplantı için gönderdiğiniz incelikli çağrınıza sağ olun diyor, yaşımdan doğan sağlık engellerinden ötürü katılamayacağımı özür dileyerek bildiriyorum.

    geçerli, egemen politik söylemin, sol kanadı kırık kuşa benzetildiği bir ülkede var olan değişim potansiyelini değerlendirerek sorunları çözmek, kolay başarılabilecek iş değildir. "tam demokratik bir anayasa", türkiye'nin temel gereksinimidir. bugünkü ortamda böyle bir anayasanın yapılabilmesi de güç görünür. ancak, bin bir kirli oyunla türkiye'ye giydirilmiş, "82 anayasası" adlı deli gömleğinden bir biçimde kurtulmamızın kuşkusuz ki önceliği var. bu yolda atılacak her adımın, elimden geldiğince arkasında olmayı yurttaşlık borcu sayarım.

    yıllardan beri söyleyip yazdığım bir temel düşüncemi yineleyerek izninizle bir iki noktaya değinmeye çalışacağım. "kürt sorunu" çözülmeden demokrasi sorunu çözülmez; "demokrasi sorunu" çözülmeden de "kürt sorunu" çözülmez.

    sayın başbakan,

    sizden, ülkemiz için yaşamsal önemde olduğuna inandığım bu konuda, en acil iş olarak ülkede akan kanın, "hemen, şu anda!" durdurulmasını beklediğimi söylememe izin veriniz! insanlarımızın birbirlerine kırdırıldığı, ormanlarımızın yakılıp kül edildiği bu uygulama, emperyalist silah tekellerine trilyonlarca dolar kazandıran bu kanlı yol, yoksul ülkemizi gırtlağına kadar borç batağına sürüklemiş kurnaz bir emperyalist oyunun kanlı parçasıdır; iç-dış odaklardan kaynaklanır.

    medyada bu günlerde, mağaraların içindekileri de yakan tankların ordu için satın alındığı duyuruluyor. yakılacak o gençler bizim çocuklarımız. böyle bir insanlık dışı atılımın sizi tarihe karşı ne duruma düşüreceğini lütfen düşünmenizi dilerim. tarihimizdeki "dersim faciası"na, benzerinin eklenmesine seyirci kalmanın bir devlet yöneticisine nasıl ağır sorumluluk yükleyeceğini söylememize gerek var mı?

    geçmişteki bir devlet başkanımızın, bu temel sorunumuzu çözme uğraşı vereceğine, yirmi sekiz kez başkaldırdıklarını, yenildiklerini, nerdeyse övünerek açıkladığı, bin yıldır birlikte yaşadığımız kardeş bir halkın çocukları olarak dağa çıkmak zorunda bırakılmış gençlere, "terörist" damgası vurmakla neyi çözebildik? tarihi yanlış okuyarak üstlerine kanla gittik; üstümüze kanla geldiler. işin özü, özeti bu.

    barışçıl yolun tutulması gerekliğine, olayların açık baskısıyla siz de inanmış olmalısınız ki, sessiz politika yoluyla denemeye de kalktınız. bu yol herkese umutlar verdi. ülkemizin talihsizliği şu ki, yukarda da değindiğim gibi sağlıklı bir sol muhalefetle değil, "karaçalı" bir muhalefetle çalışmak zorundasınız. kimi densizlikler abartılarak hemen üstünüze vardılar. yazık ki ürktünüz; devlet güvencesiyle ülkeye gelenleri, ağır suçlamalarla yargılama yolu açıldı. bölge halklarının, yüzyıllar boyu kafasındaki "kaypak osmanlı" devlet anlayışı yeniden canlandı. oyuna getirildiniz sayın başbakan. bu yalnız sizin değil tüm türkiye'nin kaybıdır. ezilen bir halkın gerçek temsilcilerini dışlayarak, tutuklayarak, saldırarak, dağa çıkmak zorunda bırakılmış gençlerini yakarak bu temel, yaşamsal sorunumuzu kimse çözemez; ülkeye demokrasi getiremez.

    bugün mafya yapısındaki emperyalist ülkeler, teröre karşı, sözde barış-demokrasi için kutsal savaş yürütüyorlar! ırak, afganistan, çevremizdeki en yakın kanlı örnekleri. bu, barışsever kurtarıcı (!) ülkeler ekonomisinin yüzde onunu silah sanayileri oluşturur. dünyada "barış" demek bu ekonomilerin çöküşü demektir.

    yeryüzünde nerede savaş varsa, iki yanın silahlarını da, herkes bilir ki, bunlar satar. açık ya da sinsice iki yanlı kışkırtmalara dayalı ölüm ticareti biçimindeki 3. dünya savaşı böyle yürütülüyor. yunanistan'la ülkemizin pahalı silahlanma yarışıyla nasıl çıkmaza sokulduğunu, bu gün görmeyen kişi kalmadı. ülkemiz sorunsalı içinde çözümsüzlüğe sürüklenmiş kürt sorununun yoksul halklarımıza nasıl kanlı faturalar ödettiğinin bilincine varmış, kürt-türk, çok sayıda kişi var bugün ülkemizde. özellikle kürtler arasında en doğru çözüm peşinde olanların dışlanması için küçük oyunlar oynanıyor; söz gelimi, apaçık "antidemokratik "yüzde 10" seçim barajı, dar parti çıkarları için sımsıkı korunmaya çalışılıyor. bu yolla nereye varılabilir?

    bu konuda en doğru, en yerinde söylenmiş bir sözü, yıllarını halkların kardeşliği yolunda çileler çekmeye adamış leyla zanakızımızın bir sözünü yineleyeceğim: "bu sorunu, amerikan, ingiliz, alman... değil, biz kürtlerle türkler kendi aramızda çözeceğiz." tarih sizin önünüze böyle bir çözüm olanağı koymuştur sayın başbakan. onurlu çözüm, ortadoğu'daki amerikan oyunlarına düşmeden, oyuncularından da sakınılarak, ülkemizde, kendi halklarımızın öz temsilcileriyle birlikte sağlanabilir. bu tarihsel fırsatı doğru değerlendirmemek ülkemize çok şey kaybettirecektir.

    dünya bankası başındaki mc namara'nın, yaptığı tüyler ürpertici açıklamasını unutmamışsınızdır: vietnam'da amerikan savaş uçaklarının düşmesiyle (yani gençlerin ölmesiyle) amerikan ekonomisinin kurtulduğunu "timsah!" gözyaşlarıyla açıklamıştı! vietnam'lı, amerikalı anaların döktüğü gözyaşlarını düşünmeyenler bizim analarımızın acısını düşünür mü? bugün yeryüzüne egemen "tek dişi kalmış canavar"ın haçlı-haçsız- eşkıyaları, o duruma düşecek bir türkiye'ye, yunanistan'a gösterdikleri duyarlığın acaba ne kadarını göstereceklerdir? bu haçlı-haçsız eşkıyaların "velev ki" el uzatacaklarını var sayalım. bu girişimin ülkemiz için hayırlı olabileceğine, bizim "şeriatçı", "laikçi" eşkıyalarımızla işbirliği yapmaktan öte, hayırlı adım atacaklarına inanıyor musunuz?

    böyle bir soruyu sormam, siyonist canavarlığa karşı saygıdeğer tutumunuza mutlulukla tanık olmamdan kaynaklanıyor. islam'a uygun davranış budur; dolar kölesi durumuna düşmüş kimi islam yönetimlerinin, mal mülk sevdalısı ebu süfyan müslümanlığı değil. kendini çıkmazlardan kurtarmak için umutsuzca çırpınıp duran finans oligarşisinin pençesindeki "globalist" dünya düzeni, bizi ancak soymaya gelir. bir günler bizim yaşadığımız "laikçi devrimci!" "kara oğlan" efsanesi hangi temel sorunumuzu çözebildi? bu gün türkiye'de "on milyon işsiz var. obama'yla, bir başka biçimde o efsaneyi, "elli milyon aç" bulunduğu medyaca duyurulan amerika yaşıyor bu gün. onun da sonu görülecektir.

    ben 91 yaşında, marksist-leninist bir roman yazarıyım; yılların yazı-sinema emekçisiyim. türkiye'nin en eski proleter devrimci partisinin, türkiye komünist partisi'nin bugüne kalan birkaç üyesinden biriyim. siz de, bildiğime göre, eski bir "komünizmle mücadele" örgütü militanısınız. o tutumunuzun yanlışlığını, ülkemizin yoksul emekçi halklarına değil, iç-dış soygunculara yarar sağladığını bilirim. o oyunlarda kullanılan kişilerin de bugün bu gerçeği gördüklerini, bu bilince vardıklarını ummak isterim.

    bu pro-faşist tutumun komünist olmamakla hiçbir ilgisi yoktur. bu gün siz "şeriatçı"lıkla suçlanıyorsunuz; attığınız adımlara kuşkuyla bakılıyor. yukarıda da değindiğim gibi, islam'ın temel ilkesinin, bu gün yeryüzüne egemen soygun düzeniyle bağdaşmayacağına inanırım. inanç dünyanıza, özünde saygılıyım. son romanımda da bu konuyu işlemeye çalıştım. "şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde." attığınızı gördüğüm her olumlu adıma, ön yargıya kapılmadan, gücüm yettiğince destek olmak isterim. inandığım doğru yol budur. bir ülkede demokrasi ortamı oluşturulmasının en ilkel koşulu da budur. bu temel ilkenin bir başbakanca özenle, titizlikle korunması gerekir. eğer demokrasiye inanıyorsak, bir başbakanın, bir günler t.k.p.'de yer aldığını sandığı kişiye, geçmişine ilişkin gözdağı vermeğe kalkması, inandırıcılığını tehlikeye sokar. ne "sosyal", ne de "demokrat" olmayan uyanıklara, eski bir komünisti kolluyormuş havasında ucuzundan solcu yiğitlenme olanağı kazandırır. (kemal anadol, deniz baykal'la aranızda geçmiş tartışmayı umarım anımsarsınız.) bunun da ülkemize hayrı olmaz.

    görüyorsunuz ki, kimse için ön yargım yok sayın başbakan.

    sizi, geçmişinizdeki olaylar, ya da kutsal inançlarınız için suçlamak değil, yapacaklarınızdan ötürü kutlamak isterim. düşüncelerimi açıklamak fırsatı verdiğiniz için iyi dileklerimle sağ olun diyorum. saygıyla.

    16.04.2010/cihangir


    -- spoiler --


    ******

    --- vedat türkali'nin başbakana yazdığı 2. mektup ---

    -- spoiler --


    sayın başbakan,

    bugünkü gazetelerde yitirdiğiniz anneniz için gözü yaşlı resimlerinizi görünce size ikinci bir mektup yazma isteği duydum. birinci mektubumun elinize varıp varmadığını bilmiyorum. 91 yaşındaki bir yazarın, o günlerdeki çağrınıza yanıt olarak gönderdiği mektupla ilgili, başbakanlığınızın herhangi bir bürosundan, alındığını bildiren bir işlem bile duyurulmadı. şimdi 93 yaşındayım, ikinci mektubumu yazıyorum. çünkü ülkemizin acıları sürüyor; siz bugün o acıları en keskin biçimde önleyecek yetkiye, yeteneğe sahip konumdasınız. karayılan'ın mektubuna ne diyeceksiniz. önce size başsağlığı dilerim sayın başbakan! evet, "küllü nefsin zaikatül mevt". anneniz doğal sonuca vardı; sizin bugün yaşadığınız acı da doğal. ancak güçlü bir yetkiyle yönetimini üstelendiğiniz bu ülke, bu gün hiç de doğal olmayan acılarla kıvranıyor. tıpkı iki yıl öncesi gibi. dağlarda, kırsalda kentlerde öldürülen nice gençlerimiz, insanlarımız özellikle yoksul yığınlarımızın umarsız acılara batmasına neden oluyor. ne denli örtbas edilse de en sonunda herkes görecektir ki, bu işin çözümsüz kalmasının baş sorumlusu siz sayılacaksınız sayın başbakan. nasıl ki ülkenin bu tarihsel temel sorununun sizin çabanızla çözülmesi durumunda, en büyük onur payının size düşeceğini kimse yadsıyamayacak, örtbas edemeyecekse. bunun da ne denli tarihsel, yüce bir onur olacağını size belirtmeyi gereksiz sayarım. önemli bir "celadet" göstererek mit sorumlularını pkk'yla, onun kurucusu, önderi heval öcalan'la görüşmek için sizin görevlendirdiğinizi açıkladınız. yapılan iş de doğruydu, olayı üstlenmeniz de. ancak o attığınız önemli adımda diretemediniz; sonraki davranışlarınızla çok gerilere düştünüz. politik kötü niyetle suçlanmanız doğaldır.

    taraf'ta iki tam sayfa çıkan gerilla önderi sayın karayılan'ın mektubunda net biçimde açıkladığı gerçek olgulara karşı ne diyebileceğinizi, bir türkiye vatandaşı, yazarı olarak gerçekten merak ediyorum. görüşmelerde fırsat kaçırıldı. ben kaçırdığınıza inandığım önemli bir fırsattan söz edeceğim sayın başbakan. o gizli görüşmelerde uygun anlaşmalara varıldığına inandırılan heval öcalan, sizden kamuoyu önünde çok basit birkaç açık sözle bu varılan noktayı açıklamanız durumunda, kandil'deki kürt gerillalarını beş gün içinde ülkeden çıkarıp bu kanlı savaşı bitireceğini söyledi. yani size yukarıda sözünü ettiğimiz benzersiz bir tarihsel onur fırsatı sundu. heval öcalan'ın bunu yapabilecek durumda bir önder olduğunu muhalif güçleri de içinde, tüm kürdistan biliyor. size uzatılan bu eşine az rastlanır "iyilik" önerisini, yalnız reddetmekle kalmadınız, elinize ip geçerse onu asacağınızı muştuladınız. bu inanılmaz tutumunuz islam peygamberi'nin ünlü sözünü akla getiriyor: "itteki şerri men apsente ileyhi." biliyorsunuzdur, hadistir, bu. islam peygamberi'nin sözü "iyilik ettiklerinizin kötülüğünden sakınınız" diyor. lütfen söyler misiniz bu anlaşılmaz tutumunuz size ne kazandırdı? bırakalım sizin kişisel kaybınızı, türkiye bugün eskisini aratacak kan batağına düştü. anti demokratik tutumlar, işlemler, karşılıklı saldırılar, öldürüşmelerle ülkemiz karanlık bir boşluğa çekiliyor. ne derseniz deyin sayın başbakan, tarih bunu sizin döneminize yazacaktır. siz de bilirsiniz ki, devlet yönetmek en azından insancıl bir sorumluluğun bilincinde olmayı gerektirir.bu iş kandil'e bayrak asmakla olmazjean paul sartre'ın sokaklarda gençlerin yasadışı yürüyüşlere katılmasının polisçe düzenlenen yasal dosyasını de gaulle'in önüne koyarlar. imzalarsa tutuklayacaklardır. de gaulle, ben "mösyö sartre, dr. gaulle döneminde tutuklandı" dedirtemem deyip imzayı reddetmiştir. sizse en azından kanlı bir dönemin yeniden başlamasına duyarsız kalmakla suçlanacaksınız sayın başbakan. yazık etmediniz mi? lütfen inanınız ki, ben size, sizinle ilgili politik olaylara ön yargı ile bakmıyorum. ben politikacı değil yazarım. giderek bir empati yaklaşımı içinde olma çabasındayım. sizi akıl almaz ters davranışa iten temel neden karşınızdaki muhalif kimi güçlerin kullandığı politik araçları ellerinden alma derdine düşmenizdir. zeka mahzunu bakışlı bir politik önderin halka dağıtmaya kalkıştığı iki metrelik idam sehpası urganına özenmekle çok şey yitirdiniz. aynı muhterem size bugün de kandil'e bayrak asmayı önerdi. ne güzel değindiniz; iş bayrakla olsaydı ülkenin her yanına bayrak asılı. ama biliyor musunuz, hazretin bu önerisi bende istekler uyandırdı! keşke bu yaşta sağlık engellerim olmasaydı, hazretin bu uyarısına koşarak uyar, kandil'e çıkardım. doğal ki savaş değil türkiyeli yazar olarak bayrak dikmeye giderdim kandil'e. elimde silah değil yazı makinem olurdu, oradaki çocuklarımızı yakından tanımaya çalışırdım. doğru politik çizgi, apaçık gerici bir siyasal örgütlenmeye onların savundukları çirkinlikleri yineleyerek değil, halka gerçek doğruları açıklayarak karşı çıkmakla çizilir. "fikr-i kavmiyeti tel'in ediyor peygamber" der akif. lütfen o sözü anlayalım. bir toprakta bir kavme işkence ediliyor, varlığı yadsınıyor, yok edilmeye çalışılıyorsa, oradaki yöneticiler islam peygamberi'nin lanetini üstüne çekiyor demektir. siz de şu anda bağışlayın beni, tüm islamcı savlarınıza karşın bu konumda bulunuyorsunuz sayın başbakan. iki yıldır kürtlerle ilgili yayınları okuyorum. serinkanlılıkla değerlendirmeye çalışıyorum. cezaevlerinde yapılanlara yürekler dayanmaz. yüz yılı aşkın zamandır bu politikayı yürütüyor bu devlet. bugün de boşu boşuna, salt, kimi fanilerin devlette emredici olma tutkuları için kan revan durumda halklar birbirine kırdırılıyor. sayın karayılan'ın mektubunda çok ibret verici bir kürtçe uyarı vardı! "dewlet bi ker be ji xwe le meke!" "devlet eşek de olsa binme!" demekmiş. yazık ki bizim politikacılarımızın temel tutkusu devlete binmek! bizim çevrelerde de yaygın bir söz vardır: "attan düşen ölmez, eşekten düşen ölür!"

    siz at üstünde değilsiniz. düşmenizi değil sizden sadece, kanlı kardeş savaşını durdurmanızı diliyorum, bu sizin elinizde sayın başbakan.

    saygıyla,

    başarı dileklerimle...

    (2012)


    -- spoiler --



    "istanbul" şiirinde "bekle bizi istanbul" diyen vedat türkali, 29 Ağustos 2016 tarihinde vefat etti.
    #2289 ma icari | 8 yıl önce (  6 yıl önce)
    0şair, senarist, yazar 
  2. kitabı yayımlandığı yıl, kitap hakkında olumsuz eleştiriler alınca dergisi'ne yolladığı yazıda türüne dair önemli tespitler yapmış yazarımız.


    "gerici kafa taşıyan 'ı, 'yi, daha birçoklarını böyle aşmıştır güçlü gerçekler!"


    yazarın söylemek isteği, bir yazarın dünya görüşü ne olursa olsun, kitaplarında yaşadığı dönemi manzara olarak seçen güçlü bir yazarın kitapları, yaşadığı yüzyılı yansıtacaktır; bu nedenle "gerici" bir yazarın kitapları bile "ilerici" nitelikler taşıyabilecektir. veya tam tersi. bu noktada kitapları yazarlarından bağımsızlaşmaktadır ve yaşanan çağda varolan gerçekler neyse onları anlatmaktadır. vedat türkali'nin deyimiyle,


    "gerçek, ağırlığıyla yazarı aşmaktadır."


    yazarın eserleri:

    - bir gün tek başına (roman, 1974)
    - eski şiirler, yeni türküler (şiirler, 1979)
    - üç film birden (senaryolar, 1979)
    - mavi karanlık (roman, 1983)
    - eski filmler (senaryolar, 1984)
    - bu gemi nereye (yazılar, anılar, 1985)
    - dallar yeşil olmalı (oyun, 1985)
    - tek kişilik ölüm (roman, 1989)
    - özgürlük için kürt yazıları (yazılar, 1996)
    - güven (roman, 1999)
    - komünist (anı, 2001)
    - yeşilçam dedikleri türkiye (roman, 2001)
    - bu ölü kalkacak (oyun, 2002)
    - dallar yeşil olmalı (oyun, 2002)
    - kayıp romanlar (roman, 2004)
    - yalancı tanıklar kahvesi (roman, 2009)
    - bitti bitti bitmedi (roman, 2014)


    senaryoları :

    - dolandırıcılar şahı (1960)
    - üsküdar iskelesi (1960)
    - allah cezanı versin osman bey (1961)
    - otobüs yolcuları (1961)
    - tatlı bela (1961)
    - kızıl vazo (1961)
    - seni kaybedersem (1961)
    - belalı torun (1962)
    - şehirdeki yabancı (1962)
    - ümitler kırılınca (1962)
    - üç tekerlekli bisiklet (1962)
    - bir gecelik gelin (1962)
    - kızgın delikanlı (1964)
    - duvarların ötesi (1964)
    - erkek ali (1964)
    - karanlıkta uyananlar (1964)
    - sokakta kan vardı (1965)
    - malkoçoğlu kurt bey'i (1972)
    - korkusuz aşıklar (1972)
    - kopuk (1972)
    - bedrana (1974)
    - kara çarşaflı gelin (1975)
    - güneşli bataklık (1978)
    - fatmagül'ün suçu ne (umutsuz şafaklar) (1986)
    - üç (2002)


    ödülleri:

    - yeşil olmalı (1970 trt'nin verdiği oyun ödülü)
    - bir gün tek başına (1974, milliyet yayınları roman yarışması birincilik ödülü)
    - bir gün tek başına (1976, orhan kemal roman armağanı)
    - karanlıkta uyananlar (1965, 2. antalya uluslararası altın portakal film festivali, en iyi senaryo ödülü)
    - kara çarşaflı gelin (1977, 14. antalya uluslararası altın portakal film festivali, en iyi senaryo ödülü)
    - kara çarşaflı gelin, (1999, 18. istanbul film festivali, onur ödülü)
    - bedrana (carlovy vary film şenliği'nde cidalc ve işçi sendikaları özel ödülü)
    - güneşli bataklık (carlovy vary film şenliği'nde cidalc ve işçi sendikaları özel ödülü)
    #7338 ma icari | 8 yıl önce
    0şair, senarist, yazar 
  3. benim en sevdiğim romancıdır. türk edebiyatının başına gelmiş en güzel şeylerdendir. sanat hayatının yanında kişisel ömründe de hakikatin savaşçısı olup bedel ödemiş insanımız.

    bir ortamda kendimi komünist olarak nitelerken aklıma hemen ustamız düşer ve utanırım. (bir an kendimi ikirciklikli yakalarım) kişisel yaşamı ve ideolojini bu kadar paralel yaşamış bir insanla aynı gökyüzü altında yaşamışken kendimi komünist olarak niteliyebilmem için 40 fırın ekmek yemem lazım diye düşünürüm.

    iddia ediyorum ki büyük ustamızın ''bir gün tek başına, güven ve yalancı tanıklar kahvesi'' romanlarını okuduktan sonra kendinizi olduğunuzdan çok daha büyümüş hissedeceksiniz. türkali'nin böyle bir amacı yoktur romanlarını yazarken ama iç sesinizle daha barışık bir hayat süreceksiniz.

    iyi ki geçtin dünyamızdan vedat türkali.
    #161661 memosh usta | 5 yıl önce
    0yazar 
  4. kendi deyimiyle “marksist-leninist roman yazarı”… yaşamının sonuna dek üretken, yüreğinde yaşam sevincini bir an olsun eksiltmeyen ateşli bir komünist aydın… genç kuşaklara nefesi tükeninceye dek “örgütlenin” çağrısı yapan bir komünist çınar… vedat türkali…
    97 yıllık yaşamına birçok film, tiyatro oyunu, şiir, roman sığdırmış olup büyük bir miras bırakmıştır.
    (bkz: ), (bkz: ), (bkz: ), (bkz: ) gibi filmlerin senaryo yazarı. (bkz: ) diye bildiğimiz şarkının şairi.
    #281402 katre | 2 yıl önce (  2 yıl önce)
    0senarist, yazar 
  5. "Ya siz çocuklar
    Nasıl anlatmalı sizlere olup bitecekleri
    Çocuklar bizim dediğimiz
    Yüzümüze utanç duymadan bakmaktır
    Mal değil mülk değil istediğimiz
    Size namuslu bir dünya bırakmaktır"
    #283091 katre | 2 yıl önce
    0şair 
  6. vedat türkali takma ismini nasıl koyduklarını şöyle anlatıyor.
    "Senaryoyu takma isimle göndermeye karar verdik. Vedat benim nefret ettiğim bir isimdir, Vedat Nedim Tör’den dolayı. Adımı Vedat yaptık. Türkali’yi de sansür kurulunun hoşuna gitsin diye koyduk. O zamanlar sansür kurulu çok sıkı çalışıyordu. Vedat Türkali diye isim taktık bana, ama ölüyoruz gülmekten. Bu isim geldi lanet halkası gibi boynuma yapıştı. Sonra kendi adımla yazmak istedim ama kabul eden olmadı."

    dipnot; senaryo dediği otobüs yolcuları filminin senaryosu.
    #283092 katre | 2 yıl önce
    0senarist