"bi siktir git onur saylak" nidalarıyla seyrettim üç bölümü. ben farklı ve yetenekli bi yönetmenim diye bağırmış resmen. iltifat olarak söylemiyorum. eski model kamyonların vites geçişleri gibi sahne geçişleri var. senaryoyla alakasız heyecanlı, hiperaktif bi yönetmenlik performansı. (bu sebepten hakan günday'ın senaristliğine bi şey diyemiyorum. daha iyi bi yönetmenlikle belki ortaya daha güzel bi dizi çıkabilirdi.) müzikleri de alakasız buldum. izlediğim şeyin içine girip, kendimi yaratılan gerçekliğe teslim edemedim bi türlü. sürekli o havayı bozan bi şeyler var. drone kullanmayla, 4k çekmeyle olmuyo reis bu işler. yazık değil mi, senaryonun içinde gezdirmişsin.
haluk bilginer ve cansu dere'nin oyunculukları dışında elle tutulur bi şey göremedim. ama nolur birisi çıkıp cansu dere'ye "niye yaptın eyşan!?" diye bağırsın. nolur lan, çok canım çekti.
Kinyas ve Kayra nın yazarı Hakan Günday'ın senaristi olduğu bence efsane dizi. Bir kaç repliğini bırakıyorum
1.“Bir şuç işlemek istiyorsan ama suçlanmak istemiyorsan, etrafına yeterince kalabalık toplaman yeterli”
2. "Ben insanlarla nasıl yaşanır bilmiyorum. Yani insanlarla nasıl konuşulur, onlarla nasıl vakit geçirilir, biriyle arandaki mesafe nasıl ayarlanır. Bunların hiçbirini bilmiyorum."
3."Sakın bana ben de sevdim deme. Seninki sevgi değil, hınç. Hınçla sevilmez. Yok haksız tahrik, yok iyi hal… İndire indire bir madalya takmadıkları kalmış sana. Her zamanki gibi gereği düşünülmüş de gereği yapılmamış o mahkemede.”
4.”Buradaki bütün arkadaşlar ve bu yayını izleyen milyonlarca insan şunu biliyor ki; eğer bir devlet görevlisi gereken neyse yapılıyor diyorsa hiçbir şey yapılmıyordur.”
5.Gösteri işindeyim ben aslında. Bu gösterinin bir tane amacı var, o da unutturmak. Unutturma sektörü aslında yani. Diyelim bir yerde bir katliam oldu ama faili meçhul kaldı; ben bunu unutturuyorum. Böyle işte buluyorum senin seri katil hikayesi gibi birşey. Masal gibi anlatıyorum, millet de ağzı açık izliyor.
Sonra o yakalanıyor, başka bir, o yakalanıyor başka biri. Ama neyi yapmıyorum biliyor musun? Herkesin belinde nasıl bu kadar ruhsatlı silah oluyor? Nasıl insanlar bu kadar kolay silaha ulaşıyor? Eğer bir silahı unutturmak istiyorsan, o silahın kimi vurduğunu anlatacaksın. Ama bitti artık.
6.eğer bir ülkede dolandırıcılar umutla değil korkuyla dolandırıyorsa, o ülkede hiç kimseye ne iş yaptığını ya da kim olduğunu sormazsınız.
7.Şimdi böyle insanın hayatta güvendiği bazı şeyler vardır hani başı sıkılınca falan. Ne bileyim mesela 155. Bir şey olursa polis gelir. Nedir işte itfaiye, yangın çıkınca arasın. Bilirsin ki gelecek. Asansörde kaldın diyafon var basarsın biriyle konuşursun ne bileyim o seni rahatlatır. Panik butonları vardır, bir yerde kaldığın zaman basarsın polis gelir ya da biri seninle konuşur ne bileyim rahatlatır en azından seni. Şimdi Nevra bunların hiçbirinin çalışmadığını düşünsene! Bir şey geliyor başına 155′i arıyorsun, bakan yok. Yangın çıkmış itfaiyeyi arıyorsun, gelen yok. Asansörde diyafona basıyorsun biri seni duysun diye… Panik butonu mesela orada duruyor öyle basıyorsun “Kimse yok mu kimse yok mu! duyuyor musunuz beni?” diye bağırıyorsun ama hiç çıt yok. Ya diyorsun ki arkadaş buna bir şey mi oldu ya? Böyle bir bakıyorsun açıyorsun duvardan bir ayırıyorsun onu ‘Aa ananı avradını!’ Bağlantısı yok Nevra. Kablo yok. O duvarda öyle duran bir şeymiş. Senin hayatın ona inanmakla güvenmekle geçmiş. Halbuki seni kazıklamak için koymuşlar onu oraya. Sen ona güven diye ! sen ona güven. Başını kaldırmadan soru sormadan işine gücüne bak diye koymuşlar onu. Sen de ona öyle salak gibi güvenmişsin. Aslında güveneceğin hiçbir şey yokmuş. İşte şimdi kendimi öyle hissediyorum. Bir şeylere öyle haybeye inanmışım. O da çok boktan bir durum. O yüzden şimdi ne yapacağımı hiç bilmiyorum.
haluk bilginer usta için izlemeye başlayıp breaking bad havası alıp, onun akmamasıyla paralel olarak sonunu gördüğüme mutlu olduğum ama sonu ile mutlu etmemiş puhutv dizisi.
'haluk bilginer en fazla bu kadar mükemmel olabilirdi heralde' diyerekten bir kaç övgü ve bir kaç yergi bırakayım; abi, konuya falan girmiyorum; tat kaçırmak istemem. cansu dere'den hoşlanmayan biri olarak nötr üstü seviyesine geldim. ilk bölümdeki pisuvar abiler** dizinin devamında hiç de o sahnede resmedildikleri gibi değildi, oyunculuklara lafım yok zaten genel olarak hiçbir oyunculuğa laf edbilecek hadde olduğumu sanmıyorum, alayı güzeldi.
dizide en merteesinde iki şey vardı gözümde, biri; haluk bilginer diğeri; tiratlar! evet abi, tiratlara bittim, bayıldım; ayıldım, öldüm; sonra dirildim. ben türk dizilerinin özenilip özenilmediğine tiratlara bakar anlıyorum. bu diziye de özenilmiş!
ama... sanıyorum ki sezondaki bölüm sayısı daha fazla tutulacaktı yahut diziye tek sezonda kalması niyetiyle başanmadı. çünkü dizi ilk 8 bölüm klasik türk dizileri sündürülmesiyle -2saat olup zamanı doldurmak isteyenlerden değil- akarken bir anda ne olduğu anlaşılmayan bir sıkıştırma haline bürünüyor. bu sıkıştırma mp3 formatı gibi ne yazıkki. sıkıştırırken konsantre hale getirmiyor bazı şeyleri eksilterek veya atlayarak sıkıştırıyor. dizinin son 4 bölümü 'ne oldu, neden oldu?' anlayamadan çok fazla soru işaretiyle bitiyor.