Nedense güzel olanın her zaman selülitsiz, pürüzsüz, yağsız, Gerekirse “sıfır beden” olduğu düşünülen bedendir. Bunu sadece erkekler de değil, bazen kadınlar da kadınlara yapıyor. Resmen bunların yokluğunu bir kusur olarak görüp, onları kabul etmeyip gizleniyoruz.
Keşke göbeğimiz, kırışıklıklarımız, sivilce izlerimiz, yağlarımız, selülitlerimiz olduğunda onları kapatmaya ya da yok etmeye uğraştığımız bir dünyada olmasaydık. Keşke bunlar bir kusurmuş gibi Küçük yaşlardan bize sunulmasaydı. Keşke herkesin ulaşmaya çalıştığı dudak şekli Victoria Secret mankenlerinin dudağı olmasaydı.
Bir gün Benim bedenimin başkalarının kararı olmamasını umuyorum. Sedat Peker gibi bunu yapmayan herkes baş tacıdır deyip sizleri kucaklıyorum :)
tıpkı erkek bedeni gibi sağlıklı olanı makbüldür. zira doğal seçilimde doğurganlığın ölçütü sağlıklı bir görünümdür ve bu da parlak bir cilt, yerinde bir kilo ile kendini gösteren bir unsurdur. mevcut güzellik algısı ne olursa olsun, eş seçiminde rol oynayan faktörler büyük değişikliklere uğramaz. bu anlamda sıfır beden görünme kaygıları güden, anoreksik bedenlere takıntılı tipler de aslında birçok erkek tarafından çekici algılanmazlar. tıpkı erkeğin atletik görünmesinin seçilmesi açısından fark yaratabilmesi gibi kadın da sağlıklı görünmelidir. ayrıca herkes nasıl görünürse görünsün kendi vücudunu olumlayabilir. mevcut imajından, böyle yaşamaktan memnun olabilir. bu kimsenin alay edebileceği bir unsur değildir. fakat kimse aşırı yağlı, kilolu ve sivilceli bir vücudun güzel algılanması, tercih edilmesi gerektiğini de savunamaz. çünkü bu en başta sağlığa aykırı bir durumdur. hatta yüksek yağ oranının depresyona yakalanma riskini arttırdığı ile ilgili anlamlı çalışmalar bile mevcuttur. bundan dolayı beden olumlayayım derken, sağlıksız bir hayatı seçmek de ne kadar doğrudur tartışılır.
Tarih boyunca eril düşüncenin baskısı ile "güzelliğin sembolü" olarak, kadını düşünceden-fikirden soyutlayan imge olmuş.
Zamanla mülkiyetin önem kazanması ile annelik için kutsanarak mükemmelleştirilmiş veya erotizmin ve kapitalizmin metası halini almış.
Cinsiyetlendirilmiş kültürel hegemonya neler neler haline dönüştürmüş de "insan" bedeni olarak kadının kendisine bırakmamış. İşin kötü yanı kadın da kendisini tüketim nesnesine dönüştüren bu hakim kültürün kendisine atfettiği imgeyi, istediği yanından tutmuş ve sürdürülmesine devam ederek bedenine yabancılaşmış.
Asırlardır süregelen egemen düşüncenin bu sömürüsüne karşı mücadelede öncelikle Her kadın kendisine şu soruyu sormalı: "seyredilen bir nesne mi, etkin bir özne mi olacağım?"
içinde yaşayanların derdi tasası bitmeyen bedendir. dönemsel olarak karın ve kasık ağrısıyla sizi sarsar, bel ağrısını da hiç aksatmaz aynı dönemler listeye ekler. dönemsel sıkıntılar başlamadan göğüs ağrıları ve şiş ayaklarla yüz üstü yatarken bile hafiften zorlar. ara ara "ulan acaba?" diye kendi kendinize göğüslerinizi sıkıştırırken cinsellikten çok uzak, ölüme yakın hislerle sizi kaplar. aynı sebeplerden yaşınız kaça gelirse gelsin ergen sivilcelerinizle sizi pek sevimli gösterir.
ağrısı, sızısı, yok rahim ağzı kanseri, yok meme kanseri gibi bitmeyen endişesi, ödemi, gerginliği hormonu derken hakkında çok konuşulan o bedenin ayda sadece 8 gün kadar top seviyesinde ve normalinde görüldüğü bedendir.
içinde yaşamasan güzel beden aslında diyeceğim de; ben seviyorum ya kadın olmayı. her şeye rağmen süper şey. güzel bir kere.
"Güzellik matemetiksel bir oran olarak sunuluyor" "Kadın beden ile erkek zihin ile özdeşleştiriliyor" "aslında güzellik bir politika. Çünkü kadın kendini eksik hissetiği zaman, üzerinde söz sahibi olabiliyorsunuz" Devamı için: youtu.be/...